Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Bir gangster de sanatçı olabilir’

        Gizem SEVİNÇ SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Dünyaca ünlü; çok havalı, çok güzel, aşırı cool! 2011’de Venedik Bienali’nde olay yaratmış, Sotheby’s, Christie’s gibi organizasyonların aranan ismi, Ukrayna asıllı Rus sanatçı Oksana Mas, Contemporary İstanbul için buradaydı. Kendisini Nişantaşı’nda yakalamışken çağdaş sanatı masaya yatırdık, yüz binlerce Euro değer biçilen eserlerinin sırrını öğrendik.

        Oksana, nedir “modern sanat”? Herkes yapabilir mi? Göründüğü kadar basit mi?

        Her şeyden önce bir yaşam biçimi, bir düşünme biçimi. Sürecin tamamına dahil olmayı gerektiriyor. Harekete geçmelisiniz, yeterince cesur olmalısınız. Hayatı her şeyiyle, sonuna kadar yaşayacak cesaretiniz olmalı. Ama maalesef insan hayatının yüzde 95’i korku ve endişeyle geçiyor.

        Sanatçı marjinal olmak zorunda mıdır?

        Sanatçı yalnızca eline fırçayı alıp resim yapmaz. Cool bir taksi şoförü de gerçek bir sanatçı olabilir. Hangi alanda olursa olsun önemli olan yaratıcılık. Bir gangster, bir bankacı, bir suç örgütü üyesi bile size “Bu yaptığı gerçekten sanat” dedirtebilir. Ah, mesela politikacılar; bazıları tüm o sanatçı geçinenlerden daha iyi!

        Hangi politikacılar onlar?

        İsim veremem. Sanatçı olmak spontane olmayı gerektirir. Yarın ne olacağını bilemezsiniz, daima yeniliklere açık olmalısınız. Belki bu yüzden 30’dan fazla proje yaptım. Bazıları fiyaskoydu, bazılarıysa muhteşemdi. Bir hissiyata kapıldığım an onun peşinden gidiyorum. Daima yeni bir şey denemek, yaratmak, meydan okumak zorundasınız. Tıpkı doğadaki gibi; eğer kendinizi yenilemezseniz birileri gelip sizi yer. Kaç yaşıma geldim, hâlâ kendimi hiç tanımıyorum. Her gün kendim hakkında yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum, hayattaki misyonumu keşfetmeye çalışıyorum. “Yolumu buldum, kendimi tanıyorum” diyen yalan söylüyordur!

        Başa dönersek, kimsiniz siz?

        Sanatçı, anne, kız kardeş, evlat ve kadın!

        Ukraynalısınız ama Avrupa kanı taşıdığınızı duydum.

        Ben Odesa’lıyım; Karadeniz kıyısında, 137 farklı milletten insanın olduğu ilginç bir şehir. Müthiş bir çok kültürlülük; Yahudiler, Ruslar, Gürcüler... Avangart bir şehir. Bense Yahudi kanı da taşıyorum, Polonya kanı da...

        ‘ALTIN, CENNETİN SİMGESİ’

        ■ Zengin bir ailede mi büyüdünüz?

        Babam mühendis, annem doktordu; son derece entelektüel bir ortamda büyüdüm.

        Yaptığınız işlerde neden bu kadar lüks vurgusu var?

        Mercedes, Porsche amblemleri, parlak taşlar... En çok altın folyo kullanıyorum ve evet, biraz lüks görünüyor. Dikkat çekmek istiyorum çünkü. Üniversitede felsefe okudum ve bu alanda master yaptım, 6 yıl boyunca dinler üzerine çalıştım. Gördüm ki tüm dinlerin özünde yaşam, ölüm ve ölümden sonraki yaşam var. Altın, cenneti ve yeni bir hayatı simgeliyor. Bu yüzden tüm camilerde, kiliselerde altın ikonlara rastlarız. Ayasofya’da bile her yer altın rengi! Biliyor musun, insanlar dua ederken 7.7 hz’lik özel bir beyin dalgası yayarlar. Bilim insanlarının bulgularına göre bu değer evrenin kendi ses dalgasıyla aynı. Yani dua ederken insan evrenle bir olup o ahengi yakalıyor. Altın da 7.7 hz’lik dalga yayan tek maden. Dolayısıyla altın eski çağlardan bu yana bir başlangıç noktasını da simgeliyor. Ama bazı müşterilerimin dikkatini bu kadar spiritüel nedenlerle çekmediğinin farkındayım, onlar sırf gösterişe kapılıyorlar.

        Lüks otomobil tekerlerini neden kullanıyorsunuz?

        Gerçek otomobil tekerleri onlar. İnsan iki temel arayıştan ibaret; biri spiritüel, diğeri materyalist. İşte Mercedes o materyalist yanın en önemli simgesi mesela; birçok insanın en büyük hayali ya da hayattaki en büyük başarısı. Evet lüks ama son derece yüzeysel de. Bugün markalarla yaşıyor, markalar üzerinden düşünüyoruz. Bu çağa ben “Materyal Ortaçağ” diyorum, çünkü bu kadar materyalist düşünmek ancak Ortaçağ’a ait bir şey olabilir.

        Sanatınızı tek kelimeyle tarif eder misiniz?

        Hep kalıpları yıktım. Ne zaman “Oksana harika bir ressam” dediler, bırakıp heykele başladım. Çok iyi bir heykeltıraş olduğumu söyledikleri an tahta yumurta enstalasyonuna sardım. Ben de, yaptığım işler de kalıba sığmıyor. Bu durum küratörleri biraz zorluyor ama yenilikçi olmayı öğrenmeliler.

        ■ Sizce sanat seksi bir şey mi?

        Kesinlikle seksi bir şey. Sanat koleksiyonu yapmak bile seksi. Çünkü müthiş bir tutku barındırıyor. Tutku, her şeydir.

        'NİYE İSTANBUL AB'YE GİRMEYE ÇALIŞIYOR Kİ?'

        ■ Türkiye’deki sanat piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?

        İstanbul’u Türkiye’nin geri kalanından ayrı tutuyorum. Dünya çağdaş sanat piyasasında İstanbul’un yeri önemli; birçok uygarlığın, kültürün beşiği burası. Birkaç gün önce yolda yürürken “Niye İstanbul Avrupa Birliği’ne girmeye çalışıyor ki?” diye düşündüm, müthiş otantik bir yer. “Avrupa’ya gitmek isteyen gitsin, burası olduğu gibi kalmalı” dedim. Hong Kong da biraz böyle sayılabilir; orada da birçok farklı koleksiyoner, kültür, insan tipi var ama İstanbul’u bu konuda daha başarılı buluyorum. Potansiyelini daha iyi kullanıyor. Birkaç yıl önce geldiğim bir müze sergisinde tüm ressamların kadın olduğunu fark etmiştim mesela. Dünyada bu, bu kadar yaygın değil.

        İstanbul’da yaşamak ister miydiniz?

        Bunu daha önce düşündüm. Evet, burada vakit geçirmeyi çok seviyorum ama sabit kalmak bana göre değil. 6 ay bir yerde, 6 ay başka bir yerdeyim. Bir şeyi sevmek diğerlerinden vazgeçmek demektir, kendinizi bu şekilde sınırlamamalısınız. Ben her şeye açığım.

        'KOLEKSİYONERLERE DEĞERLİ BİR ŞEY SUNMAK ZORUNDAYIM'

        Siz yüksek sanat sosyetesinin bir arada olduğu Sotheby’s, Christie’s yemeklerine katılıyorsunuz. Neler oluyor orada?

        Yardım derneklerini önemsiyorum. Başlangıçta resimlerimi satmaları için organizatörlere veriyordum, güveniyordum. “Sonra uyandım; bu para nereye gidiyor, resim nerede?” diye sorgulamaya başladım. Bir keresinde Ukrayna’da engelli çocuklara otobüs alınması için bağışladığım 100 bin Euro değerindeki resmin başına gelenler beni şoke etti. 60 bin dolar sırf yemek organizasyonuna harcanmıştı; çiçek, dekorasyon, ıvır zıvır. Bunun yerine 2 otobüs alınabilirdi! Olayın üzerine bir daha kontrol edemediğim organizasyonlarda yer almamaya karar verdim. Uzun bir aradan sonra geçen yıl ilk kez Kevin Spacey’nin organize ettiği bir yardım yemeğinde yer aldım; burada durum lokalden tamamen farklı ve profesyonel. Birçok ünlü isim ve küratör davetliydi. Kevin Spacey’nin bizzat ilgilendiği, basit ve amacına ulaşan, samimi bir davetti. Pahalı mikrofonlar, müzik grupları falan yoktu; yalnızca arkadaşlar. En büyük hayalimse kendi yardım derneğimi kurmak ve çocuklara eğitim sağlamak.

        Eserlerinizin fiyatları nasıl?

        Her sanat eserinin ardında fiyatını açıklayabilecek bir değer var. En önemli kriter, uluslararası bilinirliği olan 5-6 büyük sanat etkinliğinden birinde yer almak; Paris, Londra, Madrid, Art Basel Switzerland ve Art Basel Miami gibi... Ben hepsinde yer aldım, dolayısıyla eserlerimin fiyatı katlandı. Öte yandan kullandığım malzemelerin tamamı yüksek kalitede. Her detayı çok önemsiyorum, bu bir tür lüks sayılabilir. Yağlı boya, kanvas, yapıştırıcılar, altın folyolar... Hepsi en kaliteli malzemeden, çünkü koleksiyonerlere saygı duyuyorum. Eğer bir şeye bu kadar para ödüyorsanız gerçek bir sanat eserini hak ediyorsunuzdur. Onlara değerli bir şey sunmak zorundayım.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ