Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Patti Smith’in NY haritası

        Elif KEY/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Patti Smith, yürüyor, düşünüyor, yazıyor, okuyor, sonra biraz daha düşünüyor. Ceplerinde bazen ıslanmış, üzerinde notlarını yazdığı peçeteler taşıyor, bazen bir hap, bazen pastaneden alınmış kurabiye kırıntıları. Yavaş yavaş yürüdüğü şehirleri yolları beraber yürümek için takıntılı bir dedektif gibi detaylarını vererek anlatıyor. Patti Smith son kitabı “M Treni”nde hem kendini hem okuyucuyu çok yormadan dura dura anlatıyor. Sanki biz de sahil kıyısında bir ev için onunla para biriktiriyoruz, sanki havaalanındaki görevli bizim için de çok kıymetli olan ufak bir taşı “Taş da silah sayılabilir” diye alıyor. Patti Smith’in M Treni (Domingo Yayınları) hep New York’tan hareket ediyor. Burası tam da onun kitabında yazdığı gibi bir şehir. Sokakta seni durduran adam, “Bana cebindeki parayı ver” diyebilir, hepsini verebilirsin, bir yirmi dolar, üç tane de birer dolar ve bakıp sana yirmi dolarını geri verir. Aklınızda bulunsun, cebinizdeki birler zengin etmez belki ama hayat kurtarır, her şehirde ve her zaman. Ve evet herkese çok içilen bir akşam, herhangi bir restoranın dandik bardağıyla, sürahisini çalacak arkadaşlar lazım. Daha fazla tüyo vermeyeyim, M Treni’ni okuyanlar okumayanlara, bu şehre gelenler gelmeyenlere anlatmasın, bir gün olur da aynı duraklara gitmek isterseniz diye buraya Patti Smith’in New York duraklarını bırakıyorum:

        M Treni:

        36 durakta duruyor. Queens’ten yola çıkıyor, Manhattan’a oradan da Brooklyn’e geçip tekrar Queens’te duraklarını tamamlıyor. Café ‘Ino: West Village’da. Patti Smith’in kimbilir kaç kere gittiğini kendisinin bile bilemeyeceği café hâlâ tadilatta ve şu anda kapısında ‘kapalı’ yazıyor. Ancak içerisi aydınlık. Çalışanlar içeride karabiberleri, tuzları dolduruyor. Kapının önündeki siyah tahtada yazanlara göre burada Meksika usulü bir şeyler yemek mümkün.

        Café Dante:

        Burası MacDougal Caddesi’nin en eskilerinden. Patti Smith müdavimi olduğu Café Ino kapanınca buraya gidip gelmeye başlıyor. Kafenin duvarlarında Dante ve Beatrice resimleri duruyor. 1971’den beri açık olan kafeye sabah erkenden değil 12.00 gibi gitmeniz lazım.

        Kettle of Fish:

        Bir iki defa adresini değiştirdi. 1950’den beri aynı mahallenin içinde gezip duran ufak bir bar. “8.5 milyon nüfuslu New York’ta Wisconsin’i yaşamak isteyenlerin barı” diye tanıtsa da kendini hep bir müdavim barı...

        Bleecker Str.

        Şehrin bir acayip noktası. Bizde illa bir yeri bir yere benzetme hastalığı vardır ya, İstanbul’da bir vakitler Galata’nın, Asmalımescit’in sanatçıları, artistleri bir araya topladığı sokağı. Başından sonuna kadar ufak ufak barlar, restoranlar. Gerçi şimdi hepsi kapanıp kapanıp yerlerine garip dükkânlar açılsa da sokağın ruhu hâlâ bir Starbucks kaldırmaya müsait değil.

        Chelsea Otel yakınlarındaki sinema:

        Patti Smith kitabında adını vermese de bahsettiği sinema Bow Tie sinemaları. Chelsea bölgesinde. Tam olarak 23. Cadde’de. Duvarların dili olsa da konuşsa denilen otelse büyük tadilatta.

        Newark Airport:

        New York’un JFK’den sonraki ikinci yoğun ve büyük havaalanı. Üçüncüsünün adı da La Guardia, bu şehre en yakın olan havaalanı. Manhattan’ın yaklaşık 24 km. güneybatısında bulunan Newark Uluslararası Havaalanı’nın üç terminali var. Toplu ulaşımla 5-7 dolar arası bir şey harcarsınız, taksiye binerseniz 50-70 dolar arası tutar. Aradaki farka da güzel bir yemek yer, bir kitap alırsınız.

        Father Demo Square:

        Şehrin irili ufaklı onlarca meydanından biri. Girişinde “Şarkı söylemek, bisikletle tur atmak, gürültü yapmak, kaykaya binmek, güvercinlere yem atmak yasaktır” yazdığı için günün hiçbir saatinde çıt bile çıkmaz. Yaz, kış West Village çöplerinden kahve içenlerin buluşma noktası.

        Sırbistan Ortodoks Kilisesi:

        Chelsea’de, 20 West 25th Cadde’deki bu kilisenin yapım yılı 1855. Genelde epey sakin bir kilise. Kapısında “Ruhani veya başka ihtiyaçlarınız varsa lütfen ofisimize gelin, gelmeden önce dilerseniz Papaz Djokan’dan randevu alınız” yazıyor.

        Flatiron:

        New York’ta çekilen filmlerde herhalde bu ütüye, bazen de bir dilim mozaik pastaya benzeyen binanın görülmediği nadirdir. 1902’de yapımı tamamlandığında New York’un en yüksek binalarından biriydi. Şimdiyse binanın boyu ancak “Kısa boylu ama iyi bir oyun kurucu, bakma öyle kısa durduğuna denecek kadar” diye tarif edebilirim. Görmeden dönmemek lazım, ne onu ne de karşısındaki Madison Square Park’ı.

        Washington Square Park:

        Central Park kadar meşhur. Ne kadar sevdiğiniz klip, dizi varsa bakın, muhakkak o depresyondaki çocuk, ev arayan kız, iş arayan adam burada bir bankta oturuyor. New York’taki mühim bütün anmalar ya buradan ya Union Square’den başlar.

        Canal Str. / Atlas Café:

        Chinatown’ın yakınlarında zaten yüzlercesinin arasından burayı bulmak enteresan bir seçim. Ama anlaşılır zira dışarıya koyduğu üç dört tane masası ve içerisi de epey ufak. Yani çok kalabalık istese de olamayacak bir yer. Özellikle veganlar için şahane sandviçleri var. Adresini vereyim: 73, Second Ave.

        Broad Channel / Rockaway Beach:

        West Village’dan A trenine atladıktan sonra en fazla 1 buçuk saat sonra Sandy’nin yıkıp geçtiği ama yeniden toparlanmaya çalışan bu okyanus kenarına varıyorsunuz. Patti Smith’in kendine ufacık bir ev aldığı sahil burası. Sonbaharda bomboş. Genelde oranın sakinleri açık kalan ufak tefek yerlerde kahvelerini yudumluyor. Yazın ise Kumburgaz Plajı gibi, şemsiyesini kapan sahilde. Bizdeki gibi ‘beach’ olayı yok. Tıpkı eski günlerdeki gibi, güneşten kavrulanlara yoğurt tavsiye ediliyor. Giderseniz Zak’in yeni açtığı kafesi de burada!

        Mamoun:

        Falafelci. 1971’de açılan sonra sonra New York’un birçok yerine şubelerini açan dükkân. 1976’da Village Voice’da yazdığı gibi: Henry Kissinger gelsin de buradan ders alsın, Yahudilerle Araplar aynı masada yemek yiyor. Durum hâlâ aynı. Şehrin en iyi ikinci falafelcisi. En iyisinin adı Taim, sebebi de bunların limonatası daha güzel, annen yapmış gibi.

        Omen:

        West Village’daysanız, saat 6’yı geçtiyse ve Thompson Sokağı’ndaysanız, açsanız, canınız Japon yemeği çekiyorsa, evet burası. Romanda da hani Miso çorbası içiyor ya, tam da o. Sıra bekliyorsanız, yanındaki Second Time Around adlı, adından da anlaşılacağı üzere ikinci elcide vakit geçirebilirsiniz. Biraz pahalı, göz alışverişi bedava

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ