Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Hepsi İstanbul'u anlattı!
        1

        İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., İstanbul için yazılan 100 şiiri kitaplaştırdı.

        2

        “İstanbul’un Yüzleri” projesi kapsamında şair Enver Ercan tarafından hazırlanan 100 şiirlik seçkide, bilinen ilk İstanbullu şair Moiro'dan Leyla Hanım'a Mehmet Akif'ten Yahya Kemal'e kadar uzanan unutulmaz 100 şairin şiiri yer alıyor.

        3

        Kitapta dünden bu güne “İstanbul” şiirinin bir parçası olmuş ve İstanbul’dan aldıkları parçalarla şiirini oluşturmuş şairlerin şiirleri de bulunuyor. İşte İstanbul’a adanmış 100 unutulmaz şiir!

        4

        TAPINAĞA SUNULAN ÜZÜM SALKIMI

        Dionysos’un şerbetiyle dopdolu,

        asılıp kalmışsın ey salkım

        altın kapısına Aphrodite tapınağının

        saramaz artık seni zarif dallarıyla anacığın asma,

        yayamaz başının üst üne o güzel kokulu yapraklarını.

        MOIRO (MÖ 300 dolayları)

        5

        KONSTANTİNOPOLİS’TE BİR KİLİSE ORGU ÜSTÜNE

        Ne tuhaf şu gördüğüm kamışlar!

        Başka bir toprak yetiştirmiş olmalı,

        belki bir tunç tarlası,

        doğurmuş büyütmüş bu yabanıl kavalları.

        Havadaki yel değil onları öttüren,

        Aiolos’un tulumuna benzer bir boğa gönünden,

        deli bir rüzgâr esip yollar açıyor

        kendine oyuk kamışların kökleri dibinden,

        ünlü bir çalgıcı, ayakta durmuş,

        çevik parmaklarını gezdiriyor,

        borulara ses veren tuşların üstünde

        ve parmakların küçük sıçramalarından,

        ne tuhaf! Tatlı ezgiler doğuyor önümüzde.

        İMPARATOR IULIANUS (MS 300 - 400)

        6

        İSTANBUL’UN FETHİNE TARİH

        Feth-i İstanbûl’a fursat bulamadılar evvelûn

        Feth edüp Sultan Muhammed dedi târih: âhirûn

        AVNÎ (Fatih Sultan Mehmed)

        7

        KITA

        Gencîne-i irfân olan İslâmbûl

        Mahbûbe-i büldân olan İslâmbûl

        Müştâk senî görmeğe gayretle Şeref

        Ey mecmâ’-i yârân olan İslâmbûl

        ŞEREF HANIM (İstanbul, 1809)

        8

        İSTANBUL’A DÖNÜŞ

        Bir de İstanbul’a geldim ki: bütün çarşı, Pazar

        Nâradan çalkanıyor, öyle ya...

        Hürriyet var!

        Galeyan geldi mi, mantık savuşurmuş... doğru!

        Vardı aklından o gün her kimi gördümse zoru,

        Kimse farkında değil, anlaşılan, yapdığının;

        Kafalar tütsülü hulya ile, gözler kızgın.

        Sanki zincirdekiler hep boşanıp zincirden,

        Yıkıvermiş de tımarhaneyi çıkmış birden!

        Zurnalar şehrin ahalisini takmış peşine;

        Yedisinden tutarak tâ dayanın yetmişine!

        Eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli.

        En ağır başlısının bir zili eksik, belli;

        Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük,

        Dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük!

        Kim ne söylerse, hemen el vurup alkışlanacak…

        -Yaşasın

        -Kim yaşasın?

        -Ömrü olan…

        -Şak! Şak! Şak!

        MEHMET ÂKİF ERSOY

        9

        ŞARKI

        Vaktidir ey Pâdişâh-i mehlikâ

        Kasr-i Kağıdhânede eyle safâ

        Gül açıl bülbüller itdikce nevâ

        Kasr-i Kağıdhânedê eyle safâ

        Sürdiğîçün pâyinê rûy-î niyâz

        Reşk-i Me'vâdır Behariyye bu yâz

        Dinle bülbül çaldırub ney ince-sâz

        Kasr-i Kâğıdhânede eyle safâ

        Gâh gâh itdikce seyr-i mâhtâb

        Mâh ider mihr-î cemâlinden hicâb

        Bin yaşâ ey Pâdişâh-î cem-cenâb

        Kasr-i Kâğıdhânede eyle safâ

        Virdi mihr-i tal'atin gülzâra fer

        Hep açıldı gonca-i nevresteler

        Söylesûn Leylâ kulun güfteler

        Kasr-i Kâğıdhânede eyle safâ

        LEYLÂ HANIM

        10

        BİR GÜN İCADİYE'DE

        Bir gün İcadiye`de veya Sultantepe`de,

        Bir beste kanatlanır, birden olduğun yerde

        Bir kâinat açılır, geniş, sonsuz, büyülü,

        Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülü

        Dağılır yaprak yaprak hayâlindeki suya

        Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya...

        Belki en hülyalısı duyduğun masalların

        O şafak saltanatı korularda dalların,

        Her ufku tek başına bekleyen eski çamlar

        Bir sır gibi ömründen sızdırılmış akşamlar,

        Ardıçla kestanenin her yılık macerası

        Harap mezarlıklarda ölülerin rüyâsı

        Gelir ve tekrar doğar ölmüş sandığın aşka

        Anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka!

        AHMET HAMDİ TANPINAR

        11

        CEVİZ AĞACI

        Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

        ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,

        budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz…

        Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

        Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

        Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

        Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

        koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

        Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.

        Yüzbin elle dokunurum sana, İstanbul’a.

        Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

        Yüzbin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.

        Yüzbin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

        Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.

        Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında

        NÂZIM HİKMET

        12

        CANIM İSTANBUL

        Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

        Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

        İçimde tüten bir şey; hava, renk, edâ, iklim;

        O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.

        Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

        Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

        Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

        Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

        İstanbul benim canım;

        Vatanım da vatanım

        İstanbul,

        İstanbul...

        NECİP FAZIL KISAKÜREK

        13

        İSTANBUL TÜRKÜSÜ

        İstanbul’da, Boğaziçi’nde,

        Bir fakir Orhan Veli’yim;

        Veli’nin oğluyum,

        Târifsiz kederler içinde.

        Urumelihisarı’na oturmuşum;

        Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:

        (……)

        ORHAN VELİ KANIK

        14

        İSTANBUL ŞEHRİ AĞLIYOR

        şimdi gökler mecnun rüzgâr yolcu bulutlar

        şimdi yürek sarhoş kâğıt sarhoş kalem sarhoş

        minareler elpençe divan durmaktan usanmış

        mavi yeşil neon lâmbaları bir sönüp bir yanıyor

        son tramvaylar fren çözüp uykuya doğru uzamış

        ve iliklerine kadar geçmiş efkâr

        istanbul şehri ağlıyor

        (….)

        ATTİLÂ İLHAN

        15

        İSTANBUL

        Evin içinde bir oda, odada İstanbul

        Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

        Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

        Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

        Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

        Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

        Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

        Şişede İstanbul, masada İstanbul

        Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

        Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

        İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

        Nereye gidersen git, orada İstanbul.

        ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

        16

        YALNIZLIK CAMLARI

        Açıktayız gözlerimizin ardı kapkara

        Bir ayrılışta yıkılıyoruz

        Bir ayrılışta bağlarımız kopuyor

        Burası İstanbul

        Bazı adamlar var şaşıyoruz

        Avuçlarında sıcağı nasıl

        Düzenlerini nasıl yitirmiyorlar

        Şaşıyoruz burası İstanbul

        Akşam kuşlarını İstanbul’un

        Damlar üzerinden bir kaldırıp

        Başka damlara konduruyoruz

        Dışardan yukardan gözlerimizle

        Bu camlar yalnızlık camları

        Bu camlara yağmur yağdırıyoruz

        GÜLTEN AKIN

        17

        ALINYAZISI SAATİ

        Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun

        Yaklaştıkça büyüyen

        Ayrıntıları setleri bahçeleri

        Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan

        İşte ben o şehri yaşadım yıllarca

        İstanbul’da parça parça

        Çeşmelerinde ayı yaşadım

        Servilerinde ayla birlik bölündüm

        Ayla birlik yaralandım

        İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla

        Soludum bölük bölük ahiretin

        Keskin çizgili özgürlüğünü

        Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi

        İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri

        SEZAİ KARAKOÇ

        18

        İSTANBUL

        Bir tohumdan daha az değil

        Fatihin büyük güvercin kanatları

        Meleklerin sık aralıklarla

        Dokunduğu toprak.

        Güzel buyruklar

        Gürbüz havalar

        Boğaziçi bir akımdır

        Bir akan sudur

        Nice dergâhlar

        Dinler gibi nabzını

        Yeni doğan çocukların

        CAHİT ZARİFOĞLU

        19

        İSTANBUL

        Göğsüme bir istanbul çiziyorum

        Başparmağımla, kelebek biçiminde

        Çocukmuşum gibi aynanın önünde

        Yüzümü saçlarımı okşuyorum

        Kadıköyden herhangi bir deniz

        Tenha bir tramvay şişliden

        Samatyadan belki sultanahmetten

        İncir ağaçları anmsıyorum

        Göğsüme bir İstanbul çiziyorum

        Başparmağımla, kelebek biçiminde

        Biraz umutsuzum, biraz yorgun işte

        En çok gözlerimi seviyorum

        (…)

        ATAOL BEHRAMOĞLU

        20

        BİR KADEH BEYOğLU

        (…)

        siz tanımazsınız beni

        (eskiden sokaklar daha dardı)

        evler, cumbalar dantellerdi gökyüzünü

        ve yokuşlar öylesine manidar

        bu şapkalar gökyüzü kadardı.

        (…)

        MURATHAN MUNGAN

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ