Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Louis Vuitton evinin derinliklerinde

        Neşe ŞENOL/GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Salon d’Honneur’ün yüksek tavanlarını görmek için başını kaldıranlar, nostaljik bir uçağın kanatlarına takılmış seyahat çantalarıyla karşılaşıyor. Dağlara, üzüm bağlarına açılan pencereleriyle buharlı lokomotifin merdivenlerinde duran vintage bavullar, yine uzaklara gitmeyi bekliyor. Sahra’yı anımsatan bir kum fırtınasının ortasında kalmış büyük sandıklar, portatif yataklara dönüşüyor... Louis Vuitton’un Paris Grand Palais’deki sergisi “Volez, Voguez, Voyagez (kanatlan, yelken aç, seyahat et) - Louis Vuitton”, güzellik, moda ve müziği birleştiriyor. Sergi 4 Aralık 2015’ta başladı, Şubat 2016’ya kadar sanatseverleri ağırlayacak. Markanın bugüne kadar gerçekleştirdiklerinin en kapsamlısı... Çağdaş parçaları, markanın kreatif direktörü Nicolas Ghesquière tasarlamış; çölde metal çantalar parlıyor. Sergide lüksün dünü, bugünü ve yarını gözlerinizin önünden bir film şeridi gibi geçiyor. 1920’lerde motorlu seyahate geçiliyor. Sonia Delaunay tasarımı kasklar, Damien Hirst’ün kelebekli valizleri ve Elizabeth Taylor’ın “Mine!” (Benim!) yazan seyahat çantası günümüzün özel hissettiren haute couture akımının o günlere dayandığının belgeleri. Bir buçuk asırdan fazla zamana yayılan seyahat tarihi, üzerine ünlü isimlerin işlendiği çağdaş çantalarla modernleşmiş. Burada da Vuitton’un tasarımları kişiselleştirme özelliğine vurgu yapılıyor. Torun Gaston Vuitton’un biriktirdiği, koleksiyon niteliğindeki “antik” valizler, bir duvarda boydan boya sıralanıyor. 9 bölüme ayrılan sergi, Louis Vuitton ve ailesinin seyahat anlayışını teatral bir dille anlatıyor. Devamını, Palais Galliera’nın müdürü ve serginin küratörü Olivier Saillard anlatıyor...

        ‘VUITTON YÜRÜYEREK 4 YILDA PARİS’E VARDI’

        ■ Sizin gözünüzde “volez, voguez, voyagez” nedir?

        Bir trenle, botla, uçarak ya da sadece yatak odanda kafanın içerisinde ettiğin yolculuğu anlatıyor.

        ■ Serginin hikâyesini anlatır mısınız?

        Mösyö Arnault (Bernard Arnault, LVMH’nin sahibi) beni davet etti ve bu proje için küratörlük yapmamı istedi. Projeyi tanımak ve anlamak için 3 ay çalışmam gerektiğini söyledim. Proje için arşivleri karıştırmam ve her şeyi araştırmam gerekiyordu. Aileyle zaman geçirdim, evin köklerine indik. Ortak duygularını dinledim. Eski fotoğrafları inceledik. Hikâyelerinden bahsettiler. Yaşadıkları evin derinliklerine kadar girdim... Louis Vuitton, 4 Ağustos 1821’de Fransa’da doğuyor. Annesini 10 yaşındayken kaybediyor. 14 yaşında, Jura Dağları’ndaki aile evinden ayrılıyor. Beş parasız olduğu için yürüyerek Paris’e geliyor. Kaderini değiştirmek için millerce yürümesi gerekiyor. Millerce derken, kendi kasabasından Paris’e ulaşması 4 yılını alıyor. Torun Gaston Vuitton hakkında dinlediğim hikâyeler de beni çok etkilemişti. İnanılmaz saygı duyarak ondan bahsediyorlar. Sergide Gaston’a da yer verdim. Çünkü markanın tarihinde gerçekten yeri ve emeği büyük. Paris’te Asnières’de yer alan Louis Vuitton aile evinin her yerinde onun hayatına ışık tutacak örnekler gördüm. Herkese yazılan kader onu yaşayanlar için bir mucize oluyor. İnsanların hayatlarını incelemek ve mücadelelerini dinlemek bana ilham veriyor.

        ‘LÜKS NADİR OLANDIR’

        ■ Sergide klasik ve modern bir arada sergileniyor...

        Çinli ressam Yan Pei Ming’in resmettiği Louis Vuitton’un modern portresini evlerinde görmüştüm. Bu portre, geçmiş ve geleceğin birçok farklı yolla bir araya getirilebileceğini bana gösterdi. Çünkü, Louis Vuitton’un güncel tasarımları da aslında üstü kapalı bir biçimde geçmiş tasarımlarla iç içe geçiyor. İnsanlar değişmiyor sadece zamana göre şekilleniyorlar.

        ■ Dünyanın en ünlü markalarından birine küratörlük yapmak nasıl bir duygu?

        Bir hikâye anlatmak ve en önemlisi de ihtiyaçları karşılamak için sergi küratörü olduğumu hissediyorum. Önemli olan, hizmet edebiliyor ve işimi iyi yapabiliyor olmak. Markanın maddi değeriyle ilgilenmemeyi tercih ediyorum. Benim için lüks ya da moda arasında bir fark yok. Yani bana sunulan koşullar yapacağım sergiyi etkilemiyor. Sadece yaratıcı olmaya odaklanıyorum. Çok çalışarak o sergiye hayat vermek istiyorum. Dünyaca ünlü sanat eserlerini duvarlarınızda yaşatmak için milyonlarca dolar veriyorsunuz. Karşılığında, içinizde o sanat ruhu yoksa üzerine bir şeyler çizilmiş kağıt parçasından öte gitmiyor. Bu yüzden paranın sanatı etkilemesini kabul etmek istemiyorum.

        ■ Sanatı satın almak mümkün mü?

        Bugün zaman dışında her şeyi satın almak mümkün oluyor maalesef.

        ■ Peki ya kaliteyi?

        Haute couture atölyelerinde ya da zanaatkârların ellerinden çıkan her şeyde çok üstün bir kalite oluyor. İnsanlar da kendilerine özel olan bu parçaları alarak kaliteyi satın almış oluyor. İyi bir kumaş ya da işçilik farkını ortaya koyuyor.

        ■ Kalite ve lüksü günümüzde ne belirliyor?

        Kalite bana göre sadece maharetle yapılan ürünlerde hayat buluyor. Lüks ise bir insanın kültürüne ve bilgisine de bağlı. Lüks nadir olandır ve eşsizdir. Para ile hiçbir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.

        'UMARIM BU SERGİYİ DE TAKLİT ETMEZLER'

        ■ Bu marka size ne çağrıştırıyor?

        Ben markalardan çok küratörlüğünü yaptığım ürünlerden ve o ürünleri yaratanlardan etkileniyorum. Marka mantığım yok. Benim için o etiketi yaratan adam önem taşıyor. O adamın hayatına ışık tutmak istiyorum. Benim rolüm, insanlara “o adam”ın neler yaptığını anlatmak ve insanların idol olacak yönlerini ortaya çıkartmak.

        ■ Louis Vuitton markasının kendi ürettiğinden çok takliti bulunuyor. Serginin de taklit edilebileceğini düşünüyor musunuz?

        Ben kendimi buluş yapan biri olarak görmüyorum. Evet, yaratıcı işler çıkartıyorum ama bunu yaparken kendimi düşünmüyorum. Sadece bana verilen görevi en iyi şekilde yapmayı hedefliyor ve ciddiye alıyorum. Ben başkalarının ürettiği fikirlerden beslenmeyi ya da onların fikirlerini çalmayı hiç düşünmedim. Eğer başkalarının düşündüklerini yaratıcı bulsaydım ya da kendime yol olarak çizseydim, taklit etmekten hoşlanırdım. Umarım benim yaptıklarımı da taklit etmeye çalışmazlar

        'SEYAHATE ÇIKMAK LÜKSTÜ'

        “Eskiden seyahat etmek ekstra bir özen gerektiriyordu. Moda, giyim, hatta ünlülere özel tasarlanmış çantalar, bu markanın köklü tarihinin bir parçasını oluşturuyor. Tamamen kişisel ve insanların duygularına hitap ediyor. Ünlülerin kıyafetlerini de sergide kullandım. Çünkü o zamanlar seyahate çıkmak bir lükstü ve insanlar özellikle hazırlanırdı. O mutlu günlerdeki seyahatlerin ihtişamını hissettirmeye çalıştım.”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ