Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Lüks ve kaliteli yaşam

        Serdar TURGUT/GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Hayatımız gittikçe kalitesizleşiyor. Kaliteyi öne çıkaran bir hayat sürmek neredeyse ayıp sayılır hale geldi.ü

        Bireyler işin ucunu bıraktıkça da toplam yaşam kalitemiz gittikçe düşüyor.

        Aslında vatandaşlara kaliteli yaşam imkânı sağlamak, bir açıdan devletin de işidir.

        Türkiye’de aklınıza gelebilecek her sorunun çözümü devlete bırakıldığından ve bunun da suyu çıkarıldığından, söylerken biraz çekinsem de bu bir gerçektir.

        “Kaliteyi sağlamak nasıl devletin işi olabilir?” diye düşünüyorsanız, size biraz Fransa tarihinden bahsetmem gerekecek.

        Bugün kaliteli yemek denilince çoğumuz Fransız yemeklerini anlıyoruz.

        Kaliteli şarap denilince yine Fransa akla geliyor.

        Moda denilince de öyle.

        Çoğumuz bir kutlamanın şampanya patlamadan olamayacağını düşünüyoruz.

        Şampanyada da illa Fransız olsun diye ısar edebiliyoruz.

        Peki neden hep Fransa?

        Orada neler oldu da bugünlere gelindi?

        Fransa, lüks ve kalitede neden dünyada hep bir numara olarak algılanıyor?

        Yoksa Fransızlar doğal olarak zevk sahibi insanlar mı?

        Onları farklılaştıran genetik özellikler mi var?

        Uzun yıllar süren bir evrim sonunda bu böyle olmuş olabilir ama başlangıçta böyle değildi. Fransa’da yaşam stili olarak kalitenin ve lüksün yerleşmesi bilinçli bir devlet politikasının ürünüydü.

        HER ŞEY O YILLARDA OLDU

        Ne olduysa 1660 ile 1715 yılları arasında olup bitti ve bugün kaliteli olarak algıladığımız yaşam stillerinin temeli o kısacık dönemde atıldı.

        Bunun nasıl olduğunu anlamak için 14. Louis’nin devlet yönetimi ideolojisini bilmek zorundayız.

        14. Louis, dünyada Fransa denilince kalitenin akla gelmesi için gerekli koşulları yaratmaya yönelik devlet politikasını uygulamaya koydu.

        Fransa’yı dünyanın diğer ülkelerinden ayıran bir ulusal kimliğin yaratılması projesini başlattı.

        Kendi yaşamında daima lükse ve kaliteye önem vererek bir örnek oluşturma yöntemini benimsedi.

        Verdiği partilerle bunları topluma öğretme yoluna girdi.

        Seçtiği kabiliyetli insanlara açtığı imkânlarla ilk büyük restoran şefini, ilk sosyete kuaförünü, ilk yüksek kaliteli kafe yaşamını yarattı.

        Hatta “kuaför” ve “cuisine” kavramları da onun döneminde doğdu.

        Biraz çılgın da olduğundan “Sokak yaşamına biraz kalite gelsin” diyerek binlerce çok pahalı kuğuyu ithal ettirip onları Seine Nehri’ne bıraktı, sokaklarda kuğular yürümeye başladı.

        “Haute cuisine” ve “haute couture” kavramlarını da yerleştirdi.

        Kendisi için talep ettiği yemekler ve kadınlar için talep ettiği kıyafetlerle Fransız kalitesini yaratma yolunu açtı.

        Kafeler o güne kadar düşük sınıflardan insanların aylaklık için oturdukları yerler iken 14. Louis, asillerin gidebileceği kalitede kafeler talep etti.

        Francesco Procopio, bu talebe uyan kafeler yaratmaya başladı.

        Güzel masalı, kristal şamdanlı, ağır alkollü içkilerin satılmadığı kafeler oluşturuldu.

        Bira ve cin gibi düşük sınıf içkiler yasaklandı o kafelerde.

        Oralarda sadece egzotik içkiler ve kaliteli şampanya ikram ediliyordu.

        Yaşam kalitemizi bir an önce yükseltmeye ihtiyacımız olan Türkiye’de de şık Fransız kafeleri nasıl ortaya çıkarılmışsa, aynen ona benzeyen süreçlerden geçerek bilinçli politikalarla kendimize uyan kalite ve lüksü icat edip bir an önce hayata geçirmeliyiz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ