Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Suriyelileri “nüfus” değil, “sayı” diye anıyoruz

        Ayşe Özek KARASU/ HABERTÜRK PAZAR

        Tunç Okan’ın “Otobüs”ünden bu yana hiç kaçak göçmen filmi veya belgeseli çekildi mi bilmiyorum. Bu yana derken, Tuncel Kurtiz’li o içler acısı hikâyenin çekildiği tarih 1974.

        Uluslararası ödülü bol ama Türkiye’de yıllar yılı yasaklı film, insan taciri tarafından tüm paraları alınarak Stockholm’ün göbeğinde bırakılan bir grup kaçak göçmenin karabasanını anlatır, O insafsız ticaretin tarihi o kadar eskidir. Ve o gün, hiç bilmedikleri bir dünyanın orta yerinde terk edilen insanların binlercesi, bugün denizlerde yitip gidiyor.

        Balkanlar’da bir rota bulup Avrupa kapısına dayananlar jiletli tellere tosluyor. Sınırlardan geri püskürtülüyor. Şimdi de ufukta takas görünüyor. Anlaşma olursa, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçen Suriyeli göçmenler iade edilecek, her birine karşılık AB’ye legal göçmen gönderilecek.

        Ege’de, sınırlarda yaşanan mezalim her gün boy boy fotoğraf ve görüntülerle, gazete-TV haberlerine yansıyor. Günübirlik. Ama Türk filmciler, o hayatlara hiç belgesel kamerası tutmuyor. Oysa yakın tarih savaş ve iç savaşların yerinden yurdundan ettiği insanların çilesi, bireysel hikâyeleri belgesellerde yaşıyor. Ruanda’daki mülteci ve soykırım trajedisiyle ilgili onlarca film ve belgesel var.

        Hotel Rwanda birkaç dalda Oscar’a aday gösterilmişti. Amerikan Film Enstitüsü’nün “İlham veren 100 film” listesinde de bulunuyor. BBC yapımı “The Culture of Murder” gibi mülteci dramını; ya da Fransa’nın Ruanda’daki günahlarını anlatan çok sayıda belgesel, 1994’te yaşanan acıları tarihe kaydetmiş durumda. Ya da Güneydoğu Asya’nın tekne insanları.

        Hindiçin’den derme çatma teknelerle canlarını okyanus sularına atan 3 milyon insan. Vietnam, Kamboçya ve Laos’tan, Çin’e ve diğer kıyülkelerine uzanan amansız göç 1975’ten başlayarak tam 25 yıl sürdü; yüz binlerce göçmen sularda can verdi. 2.5 milyon kişi Amerika ve Avrupa’ya yerleştirildi.

        Yönetmen Duc Nguyen’in 1988’de Pasifik Okyanusu’nda mahsur kalan 110 Vietnamlının yaşadıklarını yansıtan belgeseli “Bolinao 52” çarpıcıdır. Tekne arızalı, fırtınalar şiddetlidir. 37 gün açlık, susuzlukla mücadele ederler. Bir Amerikan savaş gemisi, kurtarmadan geçer gider. Tekne insanları birbirini yer, yine de açlıktan ölenler olur. Filipinli bir balıkçı imdada yetiştiğinde geride sadece 52 kişi kalmıştır.

        IDOMENİ TRAJEDİSİ

        Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı alan “Fuocoammare” yani “Denizdeki Ateş” de günümüz göç krizinin belgeseli. İtalyan yönetmen Gianfranco Rosi’nin filmi çektiği Lampedusa Adası, Afrika ve Ortadoğu’dan binlerce kaçak göçmenin Avrupa’ya erişmek için karaya ayak bastığı yer. Adada aylar geçiren Rosi, ödülünü Lampedusa halkına adıyor; “Yüreklerini sığınmacılara açtıkları için” diyor.

        Avrupa’nın istemediği insanlara açtıkları için... “Trajediden kaçan insanlar, denizde boğulamaz” diyor. Ama tam 15 yıldır Afrika kıyılarından Lampedusa’ya uzanan göç yolunda binlerce insan can veriyor. Göç olgusu Berlinale finaline hâkim oluyor. Milyona yakın göçmene kapılarını açan Almanya şimdi bir göç filmini daha konuşuyor.

        Kosova’dan kaçış öyküsünü anlatan “Babai” 90’ların Yugoslavya’sında geçiyor, ama bugünün de sorularını soruyor. Kosova kökenli Alman yönetmen Visar Morina’nın filminde, daha savaş patlamadan Almanya’ya kaçmaya çalışan bir baba; onun haberi olmadan bagaja saklanan oğlu ve Karadağ sınırında yakalanışları var. Böylece ilk deneme başarısız oluyor...

        Şimdi Kosova’nın öbür yanında, Makedonya sınırında inanılmaz bir dram yaşanıyor. Çoğu Almanya’ya varmak için yollara düşmüş 14 bin kadar kaçak göçmen, Yunanistan’ın Makedonya sınırındaki Idomeni Kampı’nda hayatta kalmaya çalışıyor. Günlerce dinmeyen yağmur altında ıslak, çamurlu, aç ve susuz halde...

        Aynı Fransa’nın Calais Limanı’ndaki göçmenler gibi. Şu “Jungle” denilen derme çatma kamplarından sökülüp uluslararası standartlara sahip olduğu söylenen kampa yerleştirilen sığınmacılar gibi. İngiltere hedefiyle yola çıktılar, plaj kabininden hallice barakalara tıkıldılar. Avrupa Birliği göçmen alım kotalarında anlaşamadığı sürece de orada kalmaya mahkûmlar.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ