Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Zak Ebrahim, HABERTÜRK'ten Gizem Sevinç Selvi'ye konuştu

        Gizem Sevinç Selvi/ HABERTÜRK PAZAR

        Arka arkaya patlayan bombaların üzerinde bir süredir hepimiz paralize olduk. Koskoca İstiklâl Caddesi, İstanbul metrosu günlerce bomboştu. Hayatımız durdu, korktuk!Metro kullanmaya devam ettiğim halde benim de her istasyonda dizlerim titredi. “Kim bu acayip yaratıklar, nasıl bu kadar acımasız ve vahşi olabiliyorlar?” diye sordum.

        Sonra bir gün Gülenay Börekçi, Zak Ebrahim’den söz etti. Zak’ın önce TED konferansındaki konuşmasını izledim, sonra röportajlarını, hakkında çıkan haberleri okudum. 26 Şubat 1993’te 6 kişinin öldüğü, binden fazlasının da yaralandığı Dünya Ticaret Merkezi saldırısına karışan teröristlerden birinin oğluymuş.Feci bir çocukluk geçirmiş; adını dünyanın bildiği teröristlerin arasında büyümüş, babası elinden tutup onu poligona, atış eğitimlerine götürmüş...Ama hikâyenin sonunda o çocuk bir fanatik değil, barış savunucusu olmuş. Zak Ebrahim’e ulaşıp yaşadıklarını, maalesef artık yavaş yavaş kanıksamaya başladığımız terör olaylarının arkasındaki adamları sordum.

        Zak, yaptığınız konuşmalardan birinde bir tür fanus içinde büyüdüğünüzden ve dışarıdaki her şeyi tehlike olarak algıladığınızdan söz ediyorsunuz. Bu durum ne zaman ve nasıl değişti?

        Ah evet. Bir çocuk olarak çok dar bir çevrede, dar bir bakış açısıyla büyüdüm. İyi bir insan olmanın da dar bir anlamı vardı benim için. Dolayısıyla kafamda yarattığım stereotipe uymayan herkes tehlikeli sayılırdı ve muhtemelen toplumun geri kalanından izole olmamın nedeni de buydu. Eğer birini fanatikleştirmek derdindeyseniz, izolasyon çok iyi bir araçtır. Yani o kişiyi alıp nefret etmesini istediklerinizden ayrı bir yere koyar, onlardan korkmayı öğretirsiniz. Benim durumum büyümeye ve diğer insanlarla iletişim kurmaya başladığımda değişti. Birbirinden farklı insanlar tanımak bana kimseyi ırkı ya da dini nedeniyle yargılamamam gerektiğini öğretti.

        Başa dönersek bir teröristin evinde günlük hayat nasıldır, neler olur?

        “Kör imam” diye bilinen Ömer Abdurrahman ve 1993’teki Dünya Ticaret Merkezi saldırılarının sorumluları gibi pek çok adamla vakit geçiriyorduk. O dönem Afganistan’daki savaş için fon arıyorlardı. Ayrıca hafta sonları Long Island’daki poligonda tam otomatik silahlarla eğitim alıyordum. Küçük bir çocuk için çok da normal tecrübeler değil yani.

        Korkunçmuş. Evde şiddet gördünüz mü?

        Maalesef evet. Evde bize sürekli hakaret eden bir adam vardı. Ailem de ben de yoğun biçimde hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kaldık.

        Herhangi bir terörist saldırıya bire bir şahit oldunuz mu hiç?

        Hayır, neyse ki olmadım. Babam beni eğitimlere götürse de herhangi bir eyleme götürmedi.

        ‘BABAMI KINAMAKTANGOCUNMAM’

        “İnsanlardan nefret etmekten yoruldum” demeniz çok etkileyiciydi. Neden birbirimizden bu kadar nefret ediyoruz?

        Doğrusu insanın özünde sevgi dolu bir varlık olduğuna inanıyorum, hepimiz hayattan çoğunlukla aynı şeyleri bekliyoruz. Maalesef zaman zaman farklılıklarımız bizi birbirimizden uzaklaştırıyor, hatta farklılıklarımızın bizi diğerlerinden iyi kıldığına inanmaya başlıyoruz. Bu da beraberinde üstünlük ve nefret duygularını getiriyor.

        Tüm bu zorlukların size verdiği en önemli ders ne oldu?

        Aldığım en değerli ders, hepimizin temelde aynı olduğunu öğrenmekti. Evet, bazı farklılıklarımız var ama çoğumuz kendimiz ve sevdiklerimiz için benzer şeyler istiyoruz. Bunu hissetmek, bilhassa öfkeli ve nefret dolu insanların arasındayken çok daha değerli hale geliyor, inanın.

        Babanızı tüm terör kurbanları adına kınadığınızı açıkladınız. Bu, bir oğul için zor bir durum değil mi?

        Tahmin edersiniz ki babanızı sevmemek hiç de normal sayılabilecek, doğal bir duygu değil. Dolayısıyla zaman zaman kendimi duygusal olarak son derece kafa karıştırıcı bir durumun içinde bulduğumu itiraf etmeliyim. Ne olursa olsun, ne kadar korkunç olaylara karışmış olursa olsun, o benim babamdı, onu sevmek istiyordum. Ama bir yetişkin olarak babamım eylemlerini kınamaktan asla gocunmam. Onun yaptıkları, savundukları durumu zorlaştıran, daha kötüye götüren şeyler. Bizim, daha iyisini yapmaya ihtiyacımız var.

        “A Terrorist’s son: The Story of Choice” adında bir kitap yazdınız, neden?

        Çünkü insanlara radikal bir çevrede, ekstrem bir ideolojinin ortasında büyüyen bir çocuğun, nefret dolu birine dönüşmeyebileceğini gösterme ihtiyacı duydum. Bir de hikâyemin Müslümanlar arasında da sık görülen bir durum olmadığının anlaşılmasını istedim.

        'TOPLUMU KENDİLERİ GİBİ ÖFKELENDİRMEK İSTİYORLAR'

        Türkiye’de ve tabii Avrupa’da yaşanan terör olaylarını aşmanın, çözmenin yolu ne? Çünkü biz burada bir süre paralize olduk resmen, sokağa bile çıkamayan insanlar oldu.

        Türkiye’de ve tabii Avrupa’da yaşanan terör olaylarını aşmanın, çözmenin yolu ne? Çünkü biz burada bir süre paralize olduk resmen, sokağa bile çıkamayan insanlar oldu.

        Terörün, günlük hayatımızın bir parçası haline gelmesiyle nasıl başa çıkmalıyız sizce?

        İnsan hep farklı tecrübelerle hayatta kalmanın yoluna bakıyor. Savaştayken ya da bir terörist grupla baş etmeye çalışırken de hayatımıza devam etmenin bir yolunu buluyoruz. Hiçbir şey stabil ilerlemese bile... Bu bizim, zor koşullara uyum sağlamamızı sağlıyor. Öte yandan böyle stresli bir ortamda yaşamaya alışmamak, başkalarının acılarına karşı uyuşmamızı da önlüyor. Evet, zor zamanlarda birbirimize yardım etmeye çalışmalıyız. Bunu yapmak her zaman kolay olmayabilir ama önemli işler her zaman zordur.

        Bunu yanıtlamak zorunda değilsiniz ama babanıza karşı ne hissettiğinizi merak ediyorum. Seviyor musunuz onu?

        Dürüst olmam gerekirse, bu soruyu yanıtlamak benim için zor olabiliyor. Ömrümün çoğu, babamım fanatikleşmeden önceki halini zihnimde canlı tutmaya çalışmakla geçti. O zamanlar sevgi dolu ve komik bir adamdı. Yaşlandıkça, onu gerçekten tanıyamadığımı fark etmeye başlıyorum. Her şeye rağmen, o hatırladığım adamı çok seven bir yanım var.

        “Neden ben?” dediniz mi hiç?

        Daha genç olduğum dönemlerde evet, bunu merak ettim. “Keşke tüm bunları yaşamasaydım” dediğim çok zaman oldu. Ama bir yetişkin olarak vaktimi, “Her şey farklı olsaydı” diyerek harcayamam. Önüme bakmaya çalışıyorum. Mükemmel değilim, bazen ben de yenildiğimi hissediyorum elbette ama bu, daha iyisi için çabalamamı engellemiyor.

        Bu kadar radikal bir ortamda büyümek dine yaklaşımınızı etkiledi mi? İnançlı biri misiniz?

        Ateistim. Ama insanların şunu anlamasını istiyorum: İslam dinini terk etmemin sebebi, babamın eylemleri olmadı. Onun yaptıklarının, ortalama İslam anlayışından uzak olduğunun farkındayım. Buna rağmen bir yetişkin olarak, sonsuz güce sahip bir varlığın bizi bir biçimde yaratıp ardından yaşama biçimimiz yüzünden yargılaması fikrini anlamak benim için güç. Bu fikir, insanın yaradılışına dair bir zayıflık gibi geliyor bana. Ama hepimiz aynı şeye inanacağız diye bir şey de yok elbette. Yapmamız gereken tek şey, aramızdaki fikir ayrılıklarına rağmen birbirimizi kırmadan yaşayabilmemiz.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ