Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Matt Damon: ‘Koskoca filmde 20 satır konuştum’

        Ekin TÜRKANTOS / HABERTÜRK PAZAR

        Bourne serisinin 5’inci filmi ‘Jason Bourne’ geçen hafta vizyona girdi. Bu filmle ikonik rolüne geri dönen Matt Damon, filmin yapımcılarından biri aynı zamanda. Filmde kendisine güzel yıldız Alicia Vikander eşlik ediyor. Eski bir CIA ajanının maceralarını izlediğimiz serinin bu filminde, ıssız bölgelerde geçirdiği yıllardan sonra Jason Bourne geri dönüyor. Eski şeytanlıklarından, geçmişinin günahlarından kaçabileceğini düşünen süper ajan Bourne, gerçek arayışı ve intikam için dünyayı dolaşıyor. İnsanların görmek istediği bir devam filmi yapmanın gerçekten zorlayıcı olduğunu düşünen Matt Damon, geçen yıl ‘The Martian’ filmindeki rolüyle övgüler almış ve Oscar’a aday olmuştu. Onu yakında bir de ‘Çin Seddi’ filmiyle izleyeceğiz. Ama öncesinde Jason Bourne olarak karşımızda... Damon ve Vikander, başarılı bir seri filmin devamını çekmenin zorluklarını, dövüş sahnelerinin ustalığını ve gerçek hayatı görme imkânı sunan mekânlarda çalışmanın işlerine etkilerini anlattı.

        Sizi filmde etkileyen şey neydi?

        Bourne’u yeni çağa geri getirmek için dünyanın biraz değişmesini bekliyorduk ve şu an o dönemde olduğumuzu hissettik. Mahremiyet ve güvenlik sorunu bugün önemli bir konu olarak Bourne filminin temelini oluşturmak için de yeterli göründü.

        Siz Oscar’lı bir yazar olarak da bu karaktere yatırım yaptınız. Bu filmde senaryoya etkiniz ne oldu?

        Tematik olarak çok konuştuk. Son yaptığımız film, terörle mücadeleüzerineydi. Bu yüzden de sahne dekorları o dönem terörden doğrudan etkilenen Londra, New York ve Madrid’dendi. Yani tematik olarak hikâyeyi yaşadığımız dünyaya benzer bir dünyaya oturtmaya çalışıyoruz.

        Kafanızda karakterle ilgili bir fikir var mıydı?

        Bourne Ultimatum’un sonunda özgürlüğe yüzüyor ve gün batımında kayboluyordu ve işlerin onun için iyi gittiğini varsayıyordunuz. Ama onu geri getirecekseniz özgürlük için yüzdükten 5 dakika sonra kötülüğün peşinden gittiği ve sınırlarda, dışarıda, soğukta işkence dolu bir hayat sürdüğüne inanmanız gerekiyordu. Bir hikâyeniz olacaksa daha önce yaptığı şeylerin peşini bırakmadığını ve birtür hesaplaşma yapması gerektiğini düşünmeniz gerekiyordu. Bu sonuca çok erken ulaştık ve başlangıç noktamız böyle oldu.

        Jason Bourne’u bir şezlongda uzanırken ve bir kokteyl ısmarlarken hayal edemezsiniz...

        Kesinlikle! 10 yıldır Akdeniz’de yaşıyorsa hikâyeniz bitmiş gibidir!

        ‘HAFTADA 6 GÜN, BAZEN GÜNDE 2 DEFA ANTRENMAN YAPTIM’

        Karakterden birkaç yıl uzak kaldıktan sonra yeniden canlandırmak zor mu?

        Karakteri çok seviyorum. Fiziki yönü en zorlayıcı kısmı. 45 yaşında onun gibi fit olmaya çalışmak zor. Çokçalışmam gerekti. Ama duygusal yönü hep kolay erişilebilir oldu.

        The Martian filmi için formda olmak Bourne düzeyine çıkmaya yardımcı oldu mu?

        Onun için de sonrasındaki ‘Çin Seddi’ filminde de formda olmam gerekti. Sonra ‘Bourne’a geçtim. Yani formda kaldığım 18 aylık bir dönem oldu. Ama daha iyi olmak için son 8 haftada antrenmanları artırıp haftada 6 gün, bazen günde 2 defa antrenman yaptım. Diyeti sıkılaştırdım.

        Yunan protestoları sahnesi zor bir iş gibi görünüyordu...

        Paul, gazetecilik yapmış, çok fazla gösterinin ortasında kalmış. Bu yüzden çok rahattı. O sahneler için Tenerife Kanarya Adaları’nda4 hafta gece çekimi yaptım. Güneşin batışında gelen 500 muhteşem İspanyol figüranımız, enerjiktiler ve Yunanca sloganları öğrendiler. Her kamera komutunda hemen alevleniyordu. Molotofkokteylleri, taş atmalar... Olağanüstü bir kaos sahnesi gibi görünüyordu. Sonra biri megafondan “Kes” diye bağırdığında her şey sakinleşiyordu.

        Filmde Bourne hep tek başına. Buna alıştınız mı?

        Sanırım ikinci filmde Franka Potente’nin öleceğine karar verildikten sonra Bourne gerçekten tek başınaydı. O filmlerde başkalarıyla sadece birkaç sahnem vardı. Jason Bourne filminde de herhalde 20 satırım vardır! Bourne kendi başına bir Samuray gibi. Ama bence diyaloğa çok fazla önem veriliyor. Bazı genç aktörler kaç satır replikleri olduğunu sayıyor. Clint Eastwood daha az konuşmak için diyaloglarının üstünü çizermiş. Bence de konuşmadan, hikâye anlatımıyla istenilen etkiyi anlatabilirsiniz, çok daha ilginç olur.

        ‘DÖVÜŞTEN GERÇEKTEN KEYİF ALIYORUM’

        Oldukça fazla dövüş sahneniz var. Ne kadarını siz yapıyorsunuz veya yapmak istiyorsunuz?

        Dövüşten gerçekten keyif alıyorum, hemen hepsini kendim yapıyorum. Tabii sert bir düşüş yoksa. Bence dublörü izleyiciler fark ediyor. O sahnelerin tümünde beni iyi dövüşçülerle eşleştirmek konusunda çok iyiler. Filmdeki kavga sahneleri, koreografide iki kişinin birlikte hareket etmeyi çok iyi bilmesi gereken bir dans gibi. Dansta çok iyi bir partneriniz varsa bu sizin daha iyi olmanızı sağlar. Boş vaktimde boks yaparım, yumruk atmayı ve karşılamayı da iyi bilirim.

        Alicia Vikander: Aman Tanrım, ben bir Jason Bourne filmindeyim!

        Alicia Vikander CIA analisti Heather Lee rolünde. Teşkilatın hedeflerini bulmasına yardım etmek ve bilgi taramak için işe alınan teknik deha, eski bir hacker aynı zamanda. Hırslı ve kararlı birini canlandıran Oscar ödüllü oyuncu Vikander, Bourne filmlerinin hayranı olduğunu itiraf ediyor.

        Canlandırdığınız Heather Lee nasıl biri?

        CIA’in siber araştırma ekibinin önemli bir üyesi. Jason Bourne’un son filminden bu yana dünyayı değiştiren şeylerin bir tür sembolü. Artık bir izleme, mahremiyet ve teknoloji dünyasında yaşıyoruz. O yeraltı dünyasından gelmiş, CIA tarafından seçilmiş ve şimdi onlar için çalışıyor. Filmde gizemli, son derece güçlü ama kişisel bir gündemi varmış gibi görünüyor, siz de bunu çözmeye çalışıyorsunuz. Sonu çok belirsiz. Eğlenceli ve katmanlı bir karakterdi. Heather’ın Jason Bourne’la karşılaştığı ve Vegas’taki kongrenin, planın bir parçası olduğundan söz ettiği sahne var. Bu kongre gerçekte de var. Bu filmi yaparken bunun dünyanın en büyük hacker kongresi olduğunu öğrendim. Farklı ülkelerden, siyasi arenadan insanlar buradan eleman buluyor çünkü en iyi hacker’lar orada.

        Filmde dijital dünya ve sosyal medya ile ilgili neler öğrendiniz?

        Evet, son birkaç yıldır bu konuda birçok belgesel yapıldı. Onları izledim ve tüm dünyada aynı anda yaşanan çok sayıda ayaklanmada, sosyal medyanın insanların normalde iletişimin kurmalarının oldukça zor olduğu yerlerde nasıl değişiklik yarattığıyla ilgili çok şey okudum. Aynı zamanda CIA’in ve Twitter ile sosyal medyayı analiz edebilmek için algoritmalarıve yetenekleri vardı ki bunu bilmiyordum. Diyelim ki bir yerde çok sayıda insan var ve ayaklanma yaşanıyor. Eğer sosyal medya üzerinden, küçük, belirli bir bölgedeki insanların mesajlarına bakarsanız, büyük bir grup içinde ne yapacağını da öngörebilirsiniz. Bu benim olağanüstü bulduğum bir konu.

        ‘MATT’LE KART OYUNLARNI OYNADIM, CRAPS OYNAMAYI ÖĞRENDİM’

        Canlandırdığınız rol çok fazla telefon oyunculuğu ve klavye kullanımını içeriyor. Bu tür performansı gerçekçi kılmak için neler gerekir?

        Yaptığım en zor işlerden bir olduğunu söylemeliyim. Belki insanlar çok daha basitleştirilmiş olduğunu düşünürler ama normalde oyunculuk tepkiseldir, başkaları da vardır ve iletişimseldir. Ayrıca burada çok fazla teknik sözcük ve benim için yeni olan birçok şey vardı. Ne olduklarını ve ne anlama geldiklerini öğrenmem gerekti. Paul (Greengrass) da her şeyin o anda inşa edilmesini sever. Belgesel kökenli olduğu için bunu anlayabiliyorum. Ne istediğini her zaman biliyormuş gibi görünmesi size güven verir. Bazı replikleri ezberlemek zordu ama CIA merkezinde çok sayıda figüran vardı ve büyük bölümü bu işi gerçek hayatta da yapan gerçek teknisyenlerdi ve çok destek oldular.

        Çok boş zamanınız oldu mu?

        Aylarca Vegas’ta kaldık. Bu yüzden Matt ve oğlanlarla birlikte kart oyunları oynadım, craps oynamayı öğrendim.

        Peki kart oyunlarında onları yendiniz mi, para kazandınız mı?

        Evet! Matt bu yönüyle ünlü ama bana da çok iyi öğrendiğimi söyledi.

        Paul, yönetmen olarak nasıldı?

        İnanılmaz işbirlikçi. Bu dünyaya adım atabilmek ve onların şekillendirdiği haliyle görebilmek çok güzeldi. Bu seri için belli bir atmosfer yarattılar. Bu yüzden kendimi çimdiklediğim birçok an yaşadım. Prömiyerdeyken Paul’e mesaj atıp “Aman Tanrım! Ben bir Jason Bourne filmindeyim!” dedim. Oyuncularına güvenen bir yönetmen. Filmin başında çok ciddi ve derin sorularımızın olacağını söyledi. Eğlendirici bir aksiyon filmi olması gerektiği için de eğlenmeniz gerekiyordu. Çok samimi, büyük bir aile tarafından karşılandım, çok hoştu.

        Eskiden Jason Bourne filmlerini ev arkadaşlarınızla izlermişsiniz...

        Evet, ilk üç filmin seti vardı. Pazar günleri yapacak işimiz olmadığında izlerdik. O kız arkadaşlarım ilk aradığım kişilerdi. Umarım Londra’daki prömiyere gelecekler ve orada kendi hayran anımızı yaşayacağız!

        Çekimler için çok seyahat ettiniz mi?

        Vegas’ta, Washington’da ve Londra’da çektik. Filmin sonunda hep egzotik yerlere giderler ve benim için en egzotik yer Vegas oldu. Daha önce bir kez gitmiştim ama uzun süre kalmak ilginç çünkü gerçekten görme fırsatını yakalıyorsunuz. Yerel ekipten birçok kişi bize vitrinin ötesinde neler olduğunu gösterdi. Red Mountains’a, Büyük Kanyon’a yürüyüşlere gittik. Bir yerlere götürülüp zaman geçirme fırsatı bulduğunuz ve gerçek hayatı gördüğünüz filmlerde yer almak muhteşem bir şey.

        Heather’ın bu filmden sonra gideceği yön konusunda heyecanlı mısınız?

        Hiçbir fikrim yok ama eğer beni arayıp tekrar yer almamı isteyen olursa bunu çok isterim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ