Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Görünmez kentler, haritada olmayan ülkeler

        GÜLENAYBÖREKÇİ/HT PAZAR

        Annem coğrafya öğretmeni olduğu için bizim evde hep haritalar, atlaslar, pusulalar, küreler falan dururdu. Bence bu tür objeleri güzel bulurdum ama kullanmayı beceremezdim. Yol bulabilen insanlardan da değildim, bilmediğim bir şehre gittiğimde sezgilerime uyup canım nereye isterse oraya gitmeyi tercih ettim. Hele Google Maps, itiraf edeyim hiç bana göre olmadı. Yön duygusundan yoksun yazarınızın bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de lisede coğrafya dersinden kalmış olması sizi şaşırtır mı bilemiyorum ama durum tam olarak bu.

        Yine de “sosyo-psiko coğrafya” profesörü Alaistair Bonnett’in “Harita Dışı” adlı kitabını acayip sevdim. “Benzerine rastlamadığım bir gezi kitabı” diyebileceğim “Harita Dışı”nda lüks tatil beldeleri ya da kalabalık şehirlere dair notlar yok, Bonnett gözümüzün önünde bile dursalar dikkatimizden kaçan sıra dışı yerleri yazmış. Ara sıra ortaya çıkıp ara sıra kaybolan yüzen adalar, kuruyup çöle dönmüş göller, ölü şehirler, gizli krallıklar, sahipsiz topraklar, metropollerin alt kısımlarında uyuklayan labirentleri okumak bizi hem şaşırtıyor hem de bir an önce çantamızı alıp yola çıkma isteği uyandırıyor. Türkiye’den Kapadokya’nın muhteşem yeraltı şehirleri var. Ben olsam İstanbul’un Ayasofya’yı Balat’a ve daha kim bilir nereleri nerelere bağlayan yeraltı dehlizlerini veya Kars’taki Ani şehri Harabeleri’ni de dahil ederdim ama Bonnett’in seçimine karışamam.

        Alaistair Bonnett bütün bu yerleri sırf ilginç ve görülmeye değer oldukları için seçmemiş. Ona göre, hiçbirimiz sürdüğümüz hayatlardan çok memnun değiliz; bazen kaçıp uzaklaşmak, yeni yerlerde yeni hayatlar kurmak istiyoruz. Mesela ben bazen arkadaşlarıma “Neverland’de buluşalım” diyorum. İşe bakın ki kaçacak bir yer yok. Teknoloji sağ olsun; dünya küçüldü, herkesin her dakikası biliniyor, her yer sürekli gözetleniyor. Peki, bu durumda biz kendi ıssız adamızı hiç mi keşfedemeyeceğiz? Bonnett’a göre, hâlâ seçeneklerimiz mevcut. Kaçabilir, keşfedebilir, istemezsek bulunamayabiliriz. Baştan uyarayım, “Harita Dışı” okura epeyce çarpık, karanlık kaçış yerleri sunuyor aslında.

        Hayalet şehirler, antik harabeler, yasak bölgeler, çerden çöpten yapılmış insansız adalar da var kitabında, İngiltere’deki Hog’s Dinlenme Parkı gibi müdavimleri dışında artık kimsenin hatırlamadığı ıssız mekânlar da. Buradan başlayalım... Bir zamanların huzur veren, tatlı tatil beldesi Hog’s bugün yeraltı dünyasının buluşma noktası ve “dünyanın en büyük özgür seks alanı”. Hiç hoş değil biliyorum ama gerçek bu! Şimdiki döküntü ve sefil haline bakınca Jane Austen’ın buraya ilk bakışta âşık olduğuna veya Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”yı burayı düşünerek yazdığına inanası gelmiyor insanın.

        25 KEZ YIKILDI VE 25 KEZ YENİDEN İNŞA EDİLDİ

        Kitapta gözlerim dolu dolu okuduğum bir yer vardı, onu bilhassa anlatmak istiyorum... Necef Çölü’nde İsrail dozerlerinin düzenli periyotlarla yerle bir ettiği bedevi köyleri varmış ve dozerler uzaklaşır uzaklaşmaz bedeviler köylerini kararlılıkla yeniden inşa ediyorlarmış. Taa ki bir sonraki müdahaleye kadar... Bu köylerden biri olan Twayil Abu Jarwal bugüne dek en az 25 kez yıkılmış ve 25 kez yeniden inşa edilmiş. Sonuncuda İsrailli yetkili Ilan Yeshurun, “Yıktığımız bu yer bir köy sayılmaz, nihayetinde hiçbir haritada yok” demiş. Bence bu kadar emin olmamalı. “Mekân hayatımızın dokusudur, hafıza ve kimlik ona işlenmiştir ve kişinin kendine ait bir yeri, bir evi olmadığında özgürlük içi boş bir kelimedir” diyen Alaistair Bonnett, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Twayil Abu Jarwal sadece tanınmayı ümit eden yıkılmış bir köy olsa da bize bir yere ait olmanın gerekliliğini ve mekânları tanımak isteyenlerle onları inkâr edenler arasında yaşanan çatışmaları hatırlatan hikâyesi yerel sayılmaz.

        Bedeviler üzgün, çünkü kendi köyleri haritaya alınmazken yasadışı Yahudi çiftlikleri kabul görüyor. Binası bile onaylanmamış ama devletin büyümelerine izin verdiği en az 50 çiftlik türedi. Öyle görünüyor ki Twail Abu Jarwal, orada yaşayan bedeviler ya da İsrail hükümeti pes edinceye kadar birçok defa daha yıkılacak.” Twayil Abu Jarwal’in hikâyesini niçin bu kadar etkileyici bulduğumu düşünürken evimi özlemem tesadüf olmasa gerek. Haritanın dışında dolaşmaya buradan, evsizlikten başlayalım mı?

        KİMSE İSTEMİYORSA BENİMDİR

        Uluslararası hukukta “terra nullius” diye bir terim var. Kimseye ait olmayan, dolayısıyla keşfedenin işgal edip yerleşebileceği toprak parçaları için kullanılıyor. Mesela Şili, Arjantin, Norveç, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere ve Fransa’nın hak iddia ettiği ama hiçbirine kısmet olmayan Antartika bir terra nullius. İkinci örnek Bir Tawil. Sudan ile Mısır arasında kalan bölgeyi isteyen çıkmamış. Sadece geçen yıl Amerikalı Jeremiah Heaton, küçük kızının prenses olma hayali gerçekleşsin diye Bir Tawil’e gidip bayrağı dikerek orada bir devlet kurmuş, adına da Kuzey Sudan demiş. Kuzey Sudan’ı tanıyan ülke çıkmamış ama Heaton kendini kral ilan edip kızına taç giydirmeyi başarmış. Gelecekte burayı yemyeşil bir tarım alanına çevirmeyi planlıyor. Fotoğrafta girişimci kral ile küçük prensesini yemyeşil sebzeden taçlarıyla görüyorsunuz.

        GEMİ ŞEHİR

        Bahamalar bayrağı taşıyan gemi şehrin adı The World. 44 ton ağırlığında, 196 metre uzunluğunda. İçindeki 165 kamarada yüzlerce kişi yaşıyor. Hem de 7/24 ve senenin her günü.

        NE TAVUK GİREBİLİR NE KADIN

        Yunanistan’da Rus Ortodoks rahiplerinin bin yıldır yaşadıkları Aynoroz Yarımadası, dünyada kadınlara yasaklı en geniş alan. Ortodoks gençler, adanın 20 manastırından birinde 3 gün geçirerek hacı oluyor. Bu manastırlara hatta aslında yarımadanın tamamına 1000 yıldır dişi hayvan giremiyor, yasak. (Tek istisna kediler. Adada zararlı böcekler ve farelerle baş edebilen kedilere büyük ihtiyaç olduğu için rahipler dişi kedileri görmezden geliyor.) Şu da var: Dişi hayvan yasağından dolayı süt ve süt ürünleri hatta Paskalya’da kırmızıya boyanan yumurtalar bile dışarıdan getirtiliyor. Çünkü malum, tavuk da bir dişi.

        4 KİŞİLİK KRALLIĞA KRALLIK DENİR Mİ?

        1967’de İngiliz ordusunun eski binbaşısı Roy Bates ve ailesi tarafından kurulan Sealand’in hukuki statüsü tartışmalı. Kendine prens, eşine de prenses unvanı veren Bates, 1974’te bir anayasa düzenlemiş, ardından ülkesine bir bayrak, milli marş, para birimi ve gazete yaratmış. Hatta bir vakit KKTC takımıyla futbol karşılaşması düzenlemiş, Sealand 6-1 galip gelmiş. 9 Ekim 2012’de 91 yaşında ölen bu nevi şahsına münhasır devlet adamının yerini de torunu Michael Bates almış. Roy Bates’in eşi Prenses Joan, Sealand News Gazetesi’ne verdiği röportajda sonradan şunları anlatmış: “Bir masal gibiydi. Bir adam bir kadına, onu kendi prensliğinde prenses yapmaktan daha büyük iltifatta bulunabilir miydi? Sealand pasaportlarımızla yurtdışına seyahat ederken, her zaman telaşla karşılandık ve kraliyet ailesi gibi muamele gördük.” Halihazırda nüfusu 4 olan Sealand vatandaşlık başvurularını kabul ediyor ama bir süre önce 23 kişinin başvurusu, Wikileaks ajanı oldukları için reddedildi.

        KORSAN KENT

        Somali’nin doğu kıyısındaki bu antik liman kentinde karaya vurmuş sayısız gemi enkazı duruyor. Bu 12 bin nüfuslu kentin suyu sınırlı, hastanesi ve okulu hiç olmamış, tarımdan ya da hayvancılıktan eser yok. Hobyo, Hint Okyanusu’nu haraca kesen ve körfezdeki gemilerin korkulu rüyası haline gelen Somalili korsanların barınağı. Sokak aralarında ganimet değiş tokuşu yapılıyor, rehineler derme çatma kulübelerde tutuluyor, sokaklarda Kalaşnikoflu çocuklar dolanıyor. Adada bol miktarda para dönse de halk akıl almaz derecede yoksul. Sonuçta suç baronları değil, ayak işlerini yapan elemanları yaşıyor. “Define Adası” romanının modern ve fazlasıyla karanlık bir versiyonu gibi. Filmin sonunda sağ kalan yok!

        FENG-SHUİ'YE UYGUN FELAKET

        Var ama yok şehir... Alaistair Bonnett, Çin’in Ordos bölgesi yakınlarındaki Kangbashi’yi, “Emperyalist toprak falının günümüzdeki taşra versiyonu” diye tarif ediyor. Bunun biraz karışık geldiğinin farkındayım; açayım... Kangbashi, kısa sürede zengin olmuş, üstelik parasıyla ne yapacağını bilmeyen görgüsüz ve akılsız bir belediye başkanı tarafından yeni çağın ütopyası olarak feng-shui ilkelerine uygun tasarlanmış, yaratım sürecinde de dünyaca ünlü mimarlar, mühendisler görev almış. En az 1 milyon kişinin yaşaması planlanıyormuş fakat 100 bin kişi bile gelmemiş. Daha beteri gelenler de çok geçmeden şehri terk etmiş.

        Evler, binalar, işyerleri, stadyumlar, müzeler, konser salonları, marketler, şehrin tam göbeğindeki koskocaman saray yepyeni ama bomboş halde öylece duruyor. İşin garibi belediye başkanının kibirli ısrarı öyle akıl almaz düzeydeymiş ki şehrin boş kalacağı anlaşıldıktan çok sonra bile yeni binalar inşa ettirmeyi sürdürmüş.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ