Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Taha Akgül Habertürk'e konuştu: Erken yaşta madalya alsam buraya gelemezdim

        Bakmayın Rio’da 125 kiloluk adamları minderde fırıl fırıl döndürdüğüne. O da 25 yaşında bir ana kuzusu... İzmir’de yaşayan annesi, Taha Ankara’ya taşınınca onunla birlikte gidiyor. Yemeği, çamaşırı, düzeni hepsinden annesi sorumlu... “Taha’ma feda olsun” diyor Gülbahar Teyze ve 24 saati bulan Rio yolculuğumuz boyunca duasını eksik etmiyor: “Annenin duasını alan çocuğun sırtı yere gelmez.” Gelmedi de... Finale kadar rakiplerini çok rahat geçerken sadece 1 sayı verdi... P&G de aynı görüşte olacak ki “Teşekkürler Anne” kampanyasıyla Taha dahil tüm dünyadan 50 olimpiyat sporcusunun annelerine sponsor olmuştu. Böylece Gülbahar Akgül de hayatında ilk kez yurtdışına çıkıp Rio’da, oğlu olimpiyatlarda ilk altın madalyası için ter dökerken yanındaydı. Tabii HT Pazar da.

        Uzun yolculuk boyunca Taha’nın hayat hikâyesini önce annesinden dinledim. Tam bir Rocky filmi... Ama gerçek. Sivaslı güreşçi bir babanın güreşçi oğullarından küçüğü pek başarılı olamaz ve 7 senenin sonunda güreşi bırakır. Çalışıp İzmir’de üniversiteyi kazanır. Bir yandan da spor olsun diye İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nün güreş antrenmanlarına katılır. Tabii hemen antrenörlerin ilgisini çeker. İlk derecesini alması 1 ayı bulmaz. Ankara Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’ne transfer olur. Avrupa ve dünya şampiyonlukları birbirini takip eder. Ama Taha, salon antrenmanlarıyla yetinmez. O sırada ev yaptıran babası ustalara para vermesin diye, “Bari gücüm bir işe yarasın” diyerek inşaatın bütün malzemesini taşır. Hatta bir şampiyonluğunun ardından dönüş yolunda antrenörü Taha’nın ellerini gösterip “Bakın şampiyonluk kolay kazanılmıyor” der.

        Hayırlı evlat Taha, kazandığı ilk paralarla da ailesinin ev yaptırırken aldığı tüm borçları öder. Şimdi “Sıcak oluyor” diye evin üst katını çıkmaya hazırlanıyor babası... Anlayacağınız, 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda da bir altın garanti! İşte İstanbul’da uçağa adım atarken başlayıp Rio’da altın madalyayla taçlanan, Taha Akgül ve annesi Gülbahar Akgül ile olimpiyat sohbetimiz...

        ‘MÜSABAKAYA EFENDİ BİR ŞEKİLDE ÇIKAR, İNERİM’

        Enerjin bize de geçti Taha. Başarıya susamış 80 milyon insan senden çok büyük şeyler bekliyordu. Bununla başa çıkmak bile büyük bir mesele olsa gerek?

        Ülkemiz, güreş sporunda yenilgiyi de ikinciliği de kabul etmez. Hep altın madalya bekler. Spor bu, yenmek de var yenilmek de. Ben “İlla altın alacağım” demedim, ülkem için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Onlar benim için dua etti ve bu benim için itici güç oldu.

        Annen de çok dua etti. Hep seni anlattı, “Uykuyu sevmez, çok geç kalkmaz” diyor.

        Evet. Başta uyku, her şeyime dikkat ederim. Erken yatar, erken kalkarım. Antrenman günleri buna özellikle dikkat ederim. Belki hafta sonları geç yatıp geç kalkabilirim.

        Olimpiyat altını alabilmek disiplin işi yani...

        Olimpiyat sporcusu olmak, başarıya ulaşmak için yemene, içmene, dinlenmene dikkat etmelisin. Çalışma, beslenme ve dinlenme... Eğer bu üçünü tam yapmazsan başarı nasip olmaz.

        Peki maçlara mental olarak nasıl hazırlanıyorsun?

        Güreş sporunun yarısı psikoloji. Rakibinle minderde bir başınasın. Vücudun iyi olursa, müsabakaya iyi hazırlanırsan psikolojin de iyi oluyor. O zaman bunu rakibine hissettirirsin. İyi hazırlanan altın madalyayı alır.

        2 kez Dünya, 4 kez Avrupa Şampiyonu olmuş bir sporcu olarak o mindere çıkıyorsun. Haliyle yürüyüşün bile farklı...

        Evet tabii, mutlaka bunun bir farkı oluyor. İzlemeye gelen insanların da bir beklentisi oluyor. Ancak şampiyon olmadan yürüyüşümüzü değiştirmiyoruz. Şampiyon olduğum zaman değiştirebilirim tabii.

        Sporda vücut dili çok önemli. Rakibine gözdağı vermek için taktiklerin var mı?

        Rakiplerime karşı görsel anlamda bir gözdağım yok. Müsabakaya efendi bir şekilde çıkar, inerim. Rakibimi yenersem teselli ederim, yenilirsem de onu tebrik ederim.

        ‘BAŞARININ NE ZAMAN GELECEĞİ BELLİ OLMAZ

        Kaç yaşından beri güreşle uğraşıyorsun?

        12. Babam da güreşçi olduğu için bu sporu tercih ettik. Babam futbolcu olsa belki futbolcu olurduk. Abim de güreşle yapıyordu, ona heveslendim.

        Küçükken abin daha başarılıymış...

        Başarının ne zaman geleceği belli olmaz. Küçükken başarılı değildim. Ama çok çalıştım. Allah çalışana karşılığını veriyor. Küçükken başarı elde edemesen de küsmemen gerek. Minikler ve gençlerde madalyaların anlamı yok. Önemli olan büyüklerde başarı. A Milli Takım’da aldığın başarılar tarihe yazılıyor. Belki ben de erken madalya almaya başlasaydım buralara gelemeyecektim.

        ‘BENİMKİ FARKLI BİR HİKÂYE’

        Orkid’in ergenlik araştırmasına göre çocukken spora başlayanların yarısı ergenlikte bırakıyormuş. Dediğin gibi, esas olan vazgeçmemek...

        20’li yaşlarında 15 yıllık bir spor geçmişi onları yıpratabiliyor. Eğer bir de başarı yakalayamadıysa “Ben bu sporu neden yapıyorum?” diye kendini sorgulamaya başlayabilir. Benim de öyle bir dönemim oldu. 7 sene emek verdim, baktım bir başarım yok; “Herkes şampiyon olamıyor. Ben de üniversiteye gidip ekmeğimin peşine düşeyim” diyerek güreşi bıraktım. 9 Eylül Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nü kazandım. Hayatımı öğretmenlik üzerine kurmuştum. Çoğu sporcu böyle yapıyor. İş olmayınca ne yapsın? Benimki farklı bir hayat hikâyesi...

        Evet farklı; hobi diye güreşe devam ediyorsun ve şampiyonluklar bir bir geliyor...

        Öyle oldu biraz. Tahmin bile edemezdim. İzmir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü’nde yeniden antrenmanlara başladım. Sivas’ta hiç madalya alamamışken İzmir’de 1 ayda gençlerde Türkiye 3’üncüsü oldum. 1 aylık bir antrenmanla inanamayacağım şeyler oldu. Büyükler kategorisine geçtim. Sağ olsun hocalarım üzerime çok düştü. Şu an Güreş A Milli Takımı’nın kaptanıyım. Gençlere örnek olmaya ve moral vermeye çalışıyorum. 4-5 sene daha spor hayatım olacak. İnşallah 30’lu yaşlara kadar böyle zirvede gider. Belki Tokyo Olimpiyat Oyunları sonrasında ara verilebilirim.

        Genelde sporcular ya eğitimi bırakır ya sporu... Cebinde mesleğinin olması seni rahatlattı belki de.

        Küçükken profesyonel antrenman yapmadığın için ikisini götürebilirsin. Kalan zamanda ders çalışırsın. Bunu yapmaya çalıştım, bir şekilde de başardım. Üniversitede 2 sene derslerime ağırlık verdim. Daha sonra kamplara gitmeye başlayınca derslerim aksadı. Ben de Türkçe öğretmenliğini bırakıp beden eğitimine geçtim. Esnek davrandıkları için mezun oldum. Profesyonel sporcuların beden eğitimi bölümü dışında bir bölümü bitirmeleri gerçekten çok zor.

        Yapamazlar mı?

        Yapabilirler. Ben de bitirebilirdim ama 7 senede ve akademik anlamda pek faydası olmazdı. Şimdi yüksek lisansa başlayacağım. Akademik anlamda da kendimi geliştirmek istiyorum. Profesyonel bir sporcuysan en iyisini yapman gerek. Başka işle uğraşmaman lazım. Çünkü sporcunun her zaman kafasının rahat, ekonomik şartlarının iyi olması gerek. “Şampiyon olayım da şu kadar para kazanayım” diye düşünmemeli. Amacım madalyayı ülkeme getirmekti, maddi anlamda beklentim yok. Ülkemizin madalyaya ihtiyacı var, zor zamanlar geçiriyoruz.

        ‘ÇOCUKKEN BELLİYDİ

        Gülbahar Teyze, Taha’nın üniversite okumasında sizin etkiniz büyükmüş. “Okumazsan hakkımı helal etmem” demişsiniz.

        Anne: Evet, spora çok emek vermişti ama ben üniversite okumasını daha çok istedim. Çünkü notları iyiydi. Zekiydi, ona hiç “Ders çalış” demezdik. 9 Eylül Üniversitesi’ne dereceyle girdi, Sivas 6’ncısı oldu. Güzel oldu.

        O zamandan belli miydi buralara geleceği?

        Anne: Belliydi. Çok düzenli bir çocuktu. Derslerini, sporunu, her şeyini bir düzen içinde götürürdü. Abisi de güreşçiydi, hatta o daha başarılıydı çocukken ama Taha başarılı oldu.

        'CİDDİ PROJELERE İHTİYACIMIZ VAR'

        Rio’da birçok yabancı sporcuyla tanıştın. Türk sporcularla yabancıları mental açıdan nasıl kıyaslarsın?

        Bizde olimpiyatlara katılım çok az. Daha ciddi projelerle bu sayının 100’lerden 300’lere çıkması gerekiyor ki başarı da artabilsin. Amerika, Çin, Rusya daha profesyonel, iyi hazırlanıyorlar.

        Gençler ve ailelere ne önerirsin?

        Öncelikle aileler çocuklarını sevdikleri spor branşlarına yönlendirsinler. Bu konuda da onları rahat bıraksınlar. Kimse sevmediği işi yapamaz. Sporcu kardeşlerimizin de bu işi sonuna kadar sürdürmeleri, sabırlı olmaları lazım. Ben minikler ve yıldızlarda 7-8 sene hiç madalya alamadım. Emek verdiğin zaman sonunda hedefine ulaşıyorsun. Başarılı olamazlarsa yılmasınlar; yaşamlarına, antrenmanlarına ve beslenmelerine dikkat etsinler. İleride başarılı olurlar.

        Ama mutlaka bir spor yapılmalı.

        Evet, gerçekten de sigaradan, içkiden, sokaktan, küfürden yani kötü alışkanlıklardan koruyor. Anne - babalar çocukları spora göndersin. Eve yorgun gelirse dışarı çıkmaya zaman bulamaz.

        Bilgisayar çocuğu olabilirdin, spor seni korumuş...

        Tabii... Antrenman dönüşü arkadaşlarım dışarı çağırıyor ama çıkamıyorum. Yorgun olduğum için dinlenmek istiyorum. O yüzden spor sokaktan alıkoyuyor.

        'YILIN 300 GÜNÜ KAMPTAYIM'

        Kaç saat antrenman yapıyorsun?

        Günde 3 antrenman. Sabah jimnastikle başlıyorum; kahvaltı, sonra 10.30’daki sabah antrenmanı öğlen 12.00’ye kadar sürüyor. Öğlen yemeğini yedikten sonra 14.00-16.00 arası dinleniyorum. Sonra akşam antrenmanı oluyor. Genelde kamp dönemleri böyle. Yılın neredeyse 300 gününü kampta geçiriyoruz.

        Antrenmanların çok ağır, nasıl besleniyorsun?

        Çok ağır. Bana göre güreş bireysel sporların en ağırı. Çok efor sarf ediyoruz. Günde 5-6 saat ağır çalışıyoruz. Bir sporcunun beslenmesinde kırmızı et eksik olmaz. Evde de kırmızı et çok tüketirim. Lezzetli de olduğundan genelde et tüketiyorum. Tabii sabahları da yumurta.

        2 yumurta seni kesmez...

        Günde en az 5-6 yumurta yiyoruz. Yememiz gerektiği için.

        Bir öğünde 1 kilo et yiyor musun?

        Bir öğünde 1 kilo yiyorumdur herhalde.

        Anne: Yok, o kadar da değil. 500-600 gram ancak. (Taha gülüyor.) Çocukluktan beri emek veriyor. Son bir senedir kampta. 1 ay antrenmana gidiyor, 1 hafta eve dinlenmeye geliyor. Zor bir hayat. Ama emeklerinin karşılığını altın madalya ile aldı. Bir tek olimpiyat madalyamız eksikti, çok şükür onu da aldık.

        Taha’ya evde herkesten farklı bir mönü hazırlıyor musunuz?

        Kaç çeşit yemek yapıyorsunuz?

        Anne: Kahvaltıda her gün farklı bir yumurta yer; kıymalı, kavurmalı, kaşarlı... Her gün aynı şeyi yerse bıkıyor. Öğlenleri bazen evde, bazen de dışarıda yiyor. Ama akşam yemeklerini hep evde yer. Çorbamız oluyor, salatamız... Yemesi gereken etin dışında evde yapılan yemeklerden de yiyor.

        Ne yemiyor?

        Anne: Pırasayı hiç yemez. Yeşil fasulye yiyor da pırasa hiç yemiyor. Bir de enerji içeceği yerine pekmez içer. Onu sever. Taha: Annemin dediği gibi önceden sporcu içeceklerini içerdim ama bunlar bana rahatsızlık verdi. Enerjimi doğal yollardan alıyorum, dut pekmezi içiyorum. Burada annemin payı büyük.

        Taha annenin yemeklerini olimpiyat köyünde özlemişsindir, yemekler kötü diye duyduk.

        Evet, Türkiye’nin yemekleri dünyada yok. İnsan annesinin yemeklerini özlüyor. 10 gündür buradayız. Yemekler iyi değil ama her şarta alışık sporcular olduğumuz için idare ettik.

        'RİO'YA GELECEĞİM AKLIMA GELMEZDİ'

        Yol boyunca dua ettiniz Gülbahar Teyze, kaç bin duayla altını aldı Taha?

        Gene ediyorum. Sadece ben değil, tüm Türkiye, akrabalar, eş, dost, sevenleri dua etti.

        Sizin de fedakârlığınız çok.

        Evet... Liseye giderken öğlen eve gelip yemeğini yiyordu, daha sonra okul çıkışı koşa koşa yine eve gelip hemen antrenmana gidiyordu. Ben o dönem neredeyse hiçbir yere çıkamadım. Sporcuların çamaşırları çok oluyor. Çanta çanta antrenmanlıkları oluyor. Ama bunları seve seve yaptım.

        Bir gün aklınıza gelir miydi Rio’ya geleceğiniz?

        Gelmezdi tabii ama Taha ile geldik.

        'ÖNCELİKLE SEVMEK LAZIM'

        Sosyal hayatın nasıl? Daha doğrusu, olabiliyor mu bu yoğunlukta?

        Olimpiyat sporcusu olmak kolay değil. Yaptığın spora tam anlamıyla kendini veremezsen başarılı olamıyorsun. Sosyal hayatımızı sıfırlamak zorunda kalıyoruz. Profesyonel anlamda her şeyimizi güreşe veriyoruz. Güreş dışında yine güreş camiasındaki arkadaşlarımızla görüşüyoruz.

        Şimdi sana herkes soruyordur “Evlilik ne zaman?” diye. Eski güreşçi abilerin tribünde annenle babana “Olimpiyatta altını alsın evlendirin” diyordu. Var mı böyle bir plan?

        Öyle bir aday yok ama olimpiyat bitti, şimdi olabilir. Nasip bu işler. “Evleneyim” diye de sağa sola bakmam, nasip gelir bulur bizi ya da belki biz buluruz.

        Evlilik için aşk olmazsa olmaz mı senin için?

        Tabii, öncelikle sevmek lazım. Aşka inanıyorum.

        Evleneceğin kişi sporcu mu olur sence?

        Belli olmaz, bu konularda büyük konuşmamak lazım. “Sporcu olmaz” diyemem, gönül bu sevebilirsin. Bakalım olimpiyat da geçti, düşünüyorum artık.

        Peki çocuğun olursa güreşçi olsun ister misin?

        Kardeşim sevmedi, yapmadı. Herkes sevemiyor bu sporu, ağır bir spor. İlla diretmem ama eğer sporcu olmak isterse sevdiği bir sporu yapabilir.

        'AİLEM İLK KEZ YURTDIŞINA ÇIKTI'

        Olimpiyatlara hazırlanırken en büyük motivasyon kaynağın neydi?

        Ailem P&G’nin desteğiyle ilk kez yurtdışına çıktı ve beni desteklemeye geldi. Daha önceki yurtdışı maçlarımda yanımda olamamışlardı. P&G’ye teşekkür ediyorum. Sadece sporculara değil, spor hayatlarını yönlendiren annelere de destek oldular. Daha önceki müsabakalarımda ailemin yanımda olmasını istemiyordum çünkü “Ne yaptılar, ne yediler, ne içtiler?” diye düşünmekten maça konsantre olamazdım. Ama anneme ve babama destek verildiği için gözüm arkada kalmadı.

        'KAZANINCA MANTI YER'

        Maçı kazandıktan sonra oğlunuz eve gelince onu nasıl karşılıyorsunuz?

        Anne: Sarılıyoruz, öpüyoruz, hasret gideriyoruz.

        Bir ritüel var mı?

        Anne: Bizim Sivas yemeklerimiz var. Hingelimiz var. Kazanınca mantı yer, çok seviyor.

        Sporcu annesi olmak zor, sizinde onun yaşamını düzenlemek gibi bir göreviniz oluyor. Yaşam koçu gibi...

        Anne: Küçüklüklerinden beri abisiyle birlikte benim düzenime uydular. Küçük oğlan daha rahat, dışarı çıkmayı seviyor. O biraz daha haylaz.

        3 erkek çocuğunuz var. Diğer kardeşleri kıskanıyor mu?

        Anne: Kıskanır mı hiç? Hepsi çok seviyor Taha’yı (Taha ortanca). Hatta geçen hafta ağabeyinin çocuğu oldu. “İyi ki bebeğin doğumu Taha’nın maçına denk gelmedi” diye çok sevindi.

        Aslında hayat sizi Taha’nın maç günlerine göre organize ediyor. Bebeğin doğumunu bile...

        Anne:

        Tabii. Abisi de o da çok sevindi.

        Taha bu arada bir de amca oldun...

        Taha: Daha görmedim. Madalyamız ona nasip oldu. Ona da armağan...

        Ağabeyin ile ilişkin nasıl?

        O güreşi bıraktıktan sonra güreş antrenörü oldu. Beraber çalışırız, antrenman yaparız. Beraber büyüdük, aramızda 2 yaş var. Güreşi benden çok sever, zorluğunu bildiği için daha çok takip eder, rakiplerimi daha iyi tanır.

        Taktik veriyor mu sana?

        Yok. Oralara karışmaz.

        Küçükken güreşiyordunuz, peki ya şimdi...

        Yok, yaklaşık 7 senedir güreşmiyoruz. Onun kilosu 75, biraz hafif benden.

        Babayla güreş?

        Küçükken güreşirdik. Mesela abimle şu an kiloları aynı, onlar güreşir.

        Yeni doğan yeğenin erkek, belki bir dünya şampiyonu daha yetişir...

        Evet, olabilir. Severse yapar yeğenim.

        AYSUN ÖZ/HTPAZAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ