Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Diyarbekir'i nasıl bilirsiniz?

        BEGÜM ÇELİKKOL/ HABERTURK.COM

        Başlık Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'den... Evvel zamandan başlamış bir hikaye... Bir egemenlik öyküsü ya da görkemin somutlanmış biçimi... Tüm ön yargılarımla donanarak gittiğim Doğu'nun gizemli kentine adımımı attığımda sabahın ilk saatleriydi... Dikkatimi çeken o kadar şey oldu ki anlatsam sayfalar dolusu kitap olur... Havalimanına ayak bastıktan hemen sonra hızlı bir şehir turu başladı... İlk durak tabii ki otel... Şehrin hemen merkezindeki otelden çıktığınız gibi kendinizi bir anda mistik, bir o kadar da tarihi bir atmosferin içinde buluveriyorsunuz... Yol yorgunluğu, uykusuzluk bir kenara bir anda öyle bir sarmalıyor ki şehir sizi... Gittiğiniz gün eğer pazar ise şanslısınız, kalabalıkta Hasan Paşa Hanı'nda mükellef bir kahvaltı sofrasına doğru gideceğiniz kesin... Hasan Paşa Hanı eskiden konaklama yeriyken şimdilerde halkın ve turistlerin favori kahvaltı ve keyif mekanı haline gelmiş... Oturduğunuzda masanızda 10'dan fazla peynir çeşidi, mis gibi el yapımı tereyağı, lohusa şekerli meyveli yoğurt, kavurmalı yumurta, nar ekşili domates ve fırından yeni çıkmış pideleri görünce iştahınız birden kabarıveriyor. Kaçak ve demli çayla birlikte edilen kahvaltının ardından bir de menengiç kahvesi içtiniz mi ne yol yorgunluğu kalıyor ne de uykusuzluk...

        Hasan Paşa Hanı'ndan çıktığınız an karşınızda Celal Gürses Çarşısı'nı göreceksiniz... Bu çarşının hemen ardında ise Ulu Camii... Tam olarak yapım tarihi bilinmeyen bu camide ilginç bir özellik var... O da bir zamanlar dört mezhep için hizmet vermiş olması. Cami avlusunda ise güneş saati bulunuyor. Anadolu'nun en eski camilerinden biri olma özelliği olan Ulu Camii ayrıca 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilmiş...

        DÖRT AYAKLI MİNARE

        Burayı gezdikten sonra Behram Paşa Camii'ne yolumuz düşüyor. Mimar Sinan'ın bir eseri olan bu cami, çinileri görmeyi bütün bedeninde yaşayanlara en güzel şaheserleri sunuyor... Sadece camileri yok bu kentin. Tarihi kiliseleri de mistik bir hava kazandırıyor buraya. İnanç defterine Hristiyan dinine mensup Ermeni Gregoryan, Ortadoks, Asuri ve Nasturi mezhepleri bulunuyor. Süryani Kadim Yakubi Mezgebi tarafından mabet olarak kullanılan Meryem Ana Kilisesi bu kentin en büyük mabetlerinden biri. Cemal Yılmaz mahallesinde bulunan Protestan Kilisesi'nin çevresi konutlarla çevrili olduğundan yalnızca ayakta kalabilen büyük kubbesi ile görülebiliyor. Mar Petyun Kilisesi Diyarbakır'da ibadete açık iki kiliseden biri. Buranın özelliği ise nereden bakarsanız bakın Şeyh Mutahhar Camii'nin dört ayaklı minaresi ile kilisenin çan kulesi aynı açıdan görülebiliyor...

        "Yaş 35 yolun yarısı eder... Dante gibi ortasındayız ömrün... Delikanlı çağımızdaki cevher, yalvarmak, yakarmak nafile bugün... Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne? Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar?" demiş Cahit Sıtkı Tarancı... Diyarbakırlı şair Tarancı'nın doğduğu ev, kentin gözde gezilecek yerleri arasında...

        KAPILARI ÜNLÜ

        Çok mu yoruldunuz? Bir öğlen yemeği yemek farz oldu bu güzel kentte... Ama onun öncesinde Diyarbakır'ın kapılarını öğrenmek gerek... Hangi kapıdan girerseniz girin kente; Dağ Kapısı, Yeni Kapı, Urfa Kapısı, Mardin Kapısı... Diyarbakır 5000 yıllık bir geçmişin izlerini size göstermeye hazırdı... Dört bir yanı surlarla çevrili bu kentin bir özelliği daha var... İlk önce o karşılar sizi tarihi şehre girmeden önce ve hep şehirle birlikte anılır Diyarbakır surları. Çin Seddi'nden sonra dünyanın en uzun surları olarak bilinir bilinmesine ama bir şehri çevreleyen dünyanın en uzun surudur. Diyarbakır'ın dış dünyaya açılan 4 tane kapısı mevcuttur. Bunlar kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapı), batıda Urfa Kapı (Halep Kapı), güneyde Mardin Kapı ve doğuda Yeni Kapı (Dicle Kapı veya Sur Kapı)dır. Diyarbakır stratejik olarak önemli bir konumda olduğundan tarih boyca birçok medeniyetler bu şehre sahip olmak istemiş dolayısıyla bundan en çok zarar gören Diyarbakır ve surları olmuştur. Şehri ele geçiren devletler savaştan sonra surları onararak şehre bir nevi imzasını atmıştır. Bu şekilde 12 medeniyetin izlerini surlarda görmek mümkün...

        Ve sıra öğlen yemeğinde... Öğle yemeğine giderken bir anda şehrin farklı bir yüzüyle karşılaşıyorsunuz... Eski şehirden çıkıp yeni şehre adımınızı attığınızda modern bir görünüm karşılıyor sizi. Ünlü Ofis, Bağlar mevkiileri modern binalarıyla karşılıyor sizi. Alışveriş merkezleri, parklar, çeşit çeşit mağazalar sanki bir renk şöleni... Yemekler ise keyfinize keyif katarken, yürüyerek turladığınız eski şehrin tadı damağında, karnınızı doyuruyorsunuz... Sofrada acılı ezme, patlıcan ezme, nar ekşili salata ve pide vazgeçilmez... Ardından gelen fındık lahmacunlar, içli köfteler Anadolu'nun lezzetlerini damağınıza getiriyor... Ve tandır ile ciğerli iç pilav midenize bayram yaşatıyor...

        OĞLUM EHSAN!

        Yol boyunca en çok güldüğümüz bir şey de Diyarbakır'ın şairlerinden Kadri Göral'ın yazdığı "Oğlum Ehsan"... Hukuk fakültesinde okuyan öğrenci oğul için yazılan şiirden bir kısım şöyle: "Oğlum Ehsan! Ana Heyran Nasılsan? Ne Haldasan? Biz Seni Aramasah Sormasah Sen Bizi Ne Arisan Ne De Sorisan Sen Ne Hersiz Bir Evlatmişsan

        Bemırad Olmiyasan Hahın Kızinan Gezisen Dolaşisan. Edemisen Anan Mektup Yazasan? Heç Allah'tan Korhmisan Bizi Merahta Bırahisan? Dünegın Diyazan Oğli Hüsen Gelmişti Ankara'dan Getmişem Sağlık Haberin Ondan Almişam. Seni Belediye Otobozunda Görmiş Bir Kıznan, Sözlüm Diye Bahsetmişsen O Kızdan Bir De Yüzüg Tahmişsan Barmağan. Niye Oğlum Sen Anasız Kalmişsan Sensahan Evlenmağa Kalmişsan? Hüsen'e Dedim Ki; 'Hüsen! Hele Birezim Kızi Anlat' Dedi Ki; 'Ne Anlatayım Diyaza, Ay Parçasi Bemırad' Gülende Güller Açi, Ağliyanda Incinen Mercan Saçi Bele Güzel Ne Görülmiş Ne Duyulmiş Hak Teala Öz Nurundan Yaratmiş. Ehsan! Niye Sen Hırıf Olmişsan Böyüklerden Danışmadan Evlenmağa Kahmişsan... Kardaşından Da Mi Ibret Almisan? Getti Bir Tango Kız Getirdi Ne Kendisi Rehet Etti... Ne De Bizi Rehet Ettirdi, Kız Da Kız Olaydi Üregim Yanmazdi. Ele Zaif Ele Zaifti Ki, Ayni Çırtik Eso'ya Benzidi, Çırpi Gibi Bacaği, Emin Ağanın Ayaği Gibi Ayaği... Çamaşır Tokaci Gibi Elleri Vardi... Ne Ağlidi Ağliyasan... Ne Gülidi Gülesen, Ne Konuşmağımızi Begenidi.. Ne Bişirdiğımızi Yeyidi... Zıkkımın Köküni Yiyeydi" Şiirin gerisini okumak isteyenler internetten kısa bir araştırmayla bulabilirler...

        ÜNLÜ MALABADİ KÖPRÜSÜ

        Dicle'nin o güzel suyunu görmenin en uygun saati akşamüstüne denk geliyor... Mis gibi toprak kokusu arasında Gazi Köşkü'ne giderken Dicle Nehri eşlik ediyor size... Uzun uzun Dicle suyuna baktığınızda derin düşüncelere dalıyorsunuz... Ve anlıyorsunuz ki gerçekten de tarihin kilit noktası burası... Her yer yemyeşil... Bir de yağmur başlıyor, yağmurla beraber burnunuza gelen toprak kokusu bedeninizi dinlendiriyor, ruhunuzu besliyor... Malabadi Köprüsü üzerinden Dicle'ye baktıüınızda ne keder kalıyor ne dert...

        PEKİ YA DENGBEJLER?

        Onlar Kürt kültürüne ait destanları, aşkları, isyanları, tarihi olayları enstrümansız sadece sesleriyle canlandırıyorlar. Bu güzel sesli Kürt ozanlarını dinlemek sizi kendinizden geçiriyor uzak bir hayale dalıyorsunuz. Öğrendiğim kadarıyla Kürtçe'de 'Sese hayat veren' anlamına gelen Dengbejler, kah ağıtlar yakıyor kah sizi neşelendiriyor. Yüzyıllar boyunca köy köy, şehir şehir gezerek anlattıkları hikayelerle bir kültürün de bugüne kadar gelmesini sağlamış...

        SÜRYANİ EV ŞARAPLARI

        Mardin'de Süryaniler tarafından evde yapılan şarapların da tadına doyamayacaksınız. Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde de bulabileceğiniz bu şaraplar mayhoş tadıyla başınızı döndürecek... Oldukça koyu rengi, katkısız oluşu ve mükemmel içimi ile unutulmayacak bir lezzeti olan şaraplar, bu zamana kadar içtiğiniz şarapların şarap olmadığını gösterecek bir kılavuz...

        SİLK PUŞİLER..

        Diyarbakır, turizme çok da açık bir kent değil. Ama öyle bir proje uygulamaya konuldu ki hem turizm hem gelir kaynağı olacak cinsten. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın Sosyal Destek Programı (SODES) çerçevesinde onaylanan ‘’Silk Puşi Projesi’ dünyaya açılmaya hazırlanıyor şimdilerde. Binlerce yıllık kültürel mirasın, bölgenin renkleriyle bütünleşen puşiler bu bölgenin en ünlü el sanatlarının bir örneği. Özellikle de ipek dokumacılığı bu bölgede kuşaktan kuşağa geçen bir meslek. Puşicilik ise 16. yüzyıldan beri Ermeniler ve Süryaniler tarafından icra edilen bir meslek. Puşi hem geleneksel kıyafetlerin hem de türkülerin önemli bir öğesi... Şimdilerde bu meslek yeniden hayat bulmaya başladı. Diyarbakır'da üretilen ipek puşiler yurt dışına da satılacak. Modacı Cemil İpekçi'nin desteğiyle Diyarbakır'da düzenlenen Puşi ve Aşk defilesi de bu mesleğin yeniden dirilmesinde ve turizme yapacağı katkıda baş rol oynuyor...

        GÖRÜLMESİ GEREKEN KENT...

        İnsanları o kadar sıcak ki bu kentin, ne zaman başınız sıkışsa muhakkak yakınınızda sizi dinleyen bir Diyarbakırlı bulabilirsiniz. Yardıma ihtiyacınız olduğunda hemen yetişen bu sıcak insanlar, misafirperverliğiyle, yakınlığıyla sizleri düşündüğünüz önyargılardan uzaklaştırıyor. Onların tek derdi kentlerinin turizme açılması, herkesin huzur içinde yaşaması...

        ALMADAN DÖNMEYİN!

        Gelelim bu sıcak kentin, almadan dönmemeniz gereken ürünlerine... Birinci sıraya ipek puşiler yerleşiyor. Renk renk, desen desen üretilen puşileri çarşıda bulmanız mümkün. Ardından çeşit çeşit peynirleri geliyor. Özellikle de örgü ve otlu peynirleri benim favorim olmuş durumda. Elbette ki kaçak çayı anlatmadan geçemeyeceğim... Ne kadar içerseniz için mideniz asla ağrımıyor... Bol demli olması ise en makbul olanı. Ve harika kadayıfları ağzınızda müthiş bir lezzet şöleni yaşatacak cinsten. Baharatları eklemeden geçemeyeceğim... Kırmızı biber, isot, zahter üçlemesinden muhakkak almanız gerek. Bir de şalvarlar harika... Çarşıda satılan taze nohutlar ise ayrı bir lezzette... Bir de menengiç kahvesi. Özellikle de sütle pişirdiğinizde keyfinize keyif katacak... Güler yüzlü esnaf ve uygun fiyatlarla sevdiklerinize bir şeyler almadan gitmemenizi tavsiye ediyorum...

        ERDEBİL KÖŞKÜ

        Dicle Nehri manzarası eşliğinde akşam yemeği yemeye ne dersiniz? Akşam yağan yağmur eşlik edecek yemeğinize. İçeriden gelen müzik sesleri, yemeklerin lezzeti biraraya gelince yaşadığınızı hissedeceksiniz...

        VE DÖNÜŞ YOLU...

        İstanbul'a dönmeye az bir zaman kala içinizde bir burukluk oluyor... "Yeniden geleceğim" diyorsunuz ama bir yandan da bu şehri bırakmak istemiyorsunuz... Bağımlılık yaratıyor sanki akşamüstü yağan yağmurları, insanların güzelliği, çocukların gülen gözleri... Bir düşünce alıp götürüyor sizi, "Neden hep ön yargıyla baktık birbirimize?" diyorsunuz, ufak bir hüzünle kavrulan yüreğiniz, havanın mayhoşluğu ile çarpıyor...

        begumcelikkol@haberturk.com

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ