Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İnanç Emevî Camii'ne tank ateşi açan Suriye vaktiyle Kâbe'yi de mancınıkla yıkmıştı

        KLASİK İslam sanatının en güzel örneklerinden olan Halep'teki Emevî Camii'ne geçen hafta tank ateşi açıldı ve camiin bundan 900 küsur sene önce, 1090'da inşa edilmiş olan minaresi yerle bir edildi...

        Muhalif güçlerle Beşşar Esed'in askerleri şimdi birbirlerini suçluyor, "Ateş eden biz değildik, karşı taraftı" diyorlar. Askerler camiye ateş açmadıklarını iddia ederlerken muhalifler de "Esed'in din yahut imanla hiçbir alâkasının bulunmadığını bu son hadise gösteriyor" havasına girdiler...

        Olaylar karşısında tepki gösterip karşılık vermenin, hattâ bu tepkilerde insana yakışır şekilde davranmamanın bile bir hududu vardır ama Halep'teki bin senelik Emevî Camii'nin top ateşine tutulmasını "insanlık dışı" hattâ "hayvanlık" diye nitelemek, bu işin sorumluları için lâyık olmadıkları bir övgü sayılır...

        HAZRETİ EBUBEKİR'İN TORUNU

        Kabahat sadece Esed'in askerlerinde mi? Tabii ki hayır! Halep'teki "Cephetu'n-Nusrâ", yani "Zafer Cephesi" adını taşıyan muhalif grup kendilerine üs olarak Emevî Camii'ni seçmiş, silâhları ile birlikte camie yerleşip etraftaki birliklere ateş açmışlar; Esed'in askerleri de karşılarında bir cami bulunup bulunmadığına bakmadan ateşe karşılık verince, olan 900 küsur yaşındaki minareye olmuş!

        Karşılarında kim ve ne olursa olsun güç kullanarak ezip geçmeye çalışmak Suriye'de çok eski bir âdettir, hattâ bundan 14 asır önce Hazreti Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin'i Kerbelâ'da şehid etmekten çekinmeyen Şamlı askerler Mekke üzerine de yürümüş, Kâbe'yi yağlı paçavralarla ateşe vermiş, bununla da yetinmemiş ve mancınıklarla taşa tutup yıkmışlardır.

        İşte, İslâm tarihine "büyük fitnelerden biri" şeklinde geçen ve başrolde Emevî Halifeleri ile Abdullah bin Zübeyr'in bulunduğu hadisenin ayrıntıları:

        Abdullah bin Zübeyr, "aşere-i mübeşşere"den, yani Hazreti Muhammed tarafından "cennetle müjdelenen on kişiden" biri olan Zübeyir'in oğlu idi. Annesi olan Esma, Hazreti Ebubekir'in kızıydı ve peygamberin hanımlarından Hazreti Ayşe, Abdullah bin Zübeyir'in teyzesi oluyordu.

        Abdullah, 624 Mayıs'ında Medine'de dünyaya geldi; adını bizzat peygamber koydu ve genç yaşlarında Suriye, Mısır, Cürcan ve Taberistan seferlerine katıldı.

        KOÇUN BOYNUZLARI DA YANDI

        Dört Halife Devri'nden sonra Muaviye'nin Şam'da hilâfetini ilân etmesine karşı çıkan Abdullah, Muaviye'nin oğlu Yezid'in de halife olup Kerbelâ'da yaşattığı facianın ardından Emevîler'e karşı Medine'de başlayan muhalefetin lideri kabul edildi.

        Mekke'de yaşanan ve Kâbe'nin yakılıp yıkılmasına kadar uzanan rezaletler, Yezid'in Medine'den Mekke'ye geçen Abdullah'ın üzerine ordular göndermesi ile başladı.

        İlk orduya, Abdullah'ın rakibi olan ve Yezid tarafını tutan kardeşi Amr bin Zübeyr kumanda ediyordu. Yezid, Amr'ın Mekke'ye girmesinin ardından bir baskınla esir alınarak hapsedilmesi üzerine, Mekke'ye bu defa Müslim bin Ukbe'nin kumandasında bir başka ordu gönderdi. Müslim yolda ölünce ordunun başına Hüseyin bin Numeyr geçti, 24 Eylül 683'te Mekke'yi kuşattı ve Yezid'in Suriye'den gönderdiği askerlerin fırlattıkları yağlı paçavralar, Kâbe'nin örtüsünün, ahşap kısımlarının ve içinde muhafaza edilen bazı eşyaların yanmasına sebep oldu. Allah'ın Hazreti İsmail'e kurban etmesi için gönderdiği koçun o zamana kadar saklanan boynuzları bile yanmıştı!

        64 gün boyunca devam eden kuşatma Yezid'in ölüm haberinin gelmesi üzerine kaldırıldı ve Abdullah bin Zübeyr, Şam askerinin çekilmesi üzerine Mekke'de halifeliğini ilân etti.

        Bu sırada Şam'da Yezid'in yerini alan iki halife de ardarda ölmüş, Emevî hilâfetine Mervan bin Hakem geçmişti. Mekke dışındaki diğer İslâm toprakları halife olarak Abdullah'ı tanımak üzere iken Mervan vaziyete hâkim oldu, ancak o da ölünce yerini oğlu Abdülmelik aldı ve İslâm dünyasında aynı anda iki halife hüküm sürmeye başladı: Suriye, Filistin ve Mısır'da Abdülmelik; başta Hicaz olmak üzere Arap yarımadasında da Abdullah halifelik ediyordu...

        KÂBE'YE SALDIRI İZNİ

        Abdullah bin Zübeyr, halifeliği sırasında Şam'dan gelen Emevî askerlerinin tahrip ettikleri Kâbe'yi yıkıp yeniden inşa etmeye, hattâ eski asırlardaki haline getirmeye karar verdi. İnşaatta kullanılacak kireci Yemen'den temin etti, bütün duvarları tekrar yaptırdı, yüksekte bulunan kapıyı yer hizasına getirdi ve Kâbe'ye yeni bir kapı daha açtırdı.

        Emevî Halifesi Abdülmelik ise, değişik bölgelerde mücadelelerle geçen sekiz senenin ardından, 691 senesinin son günlerinde Mekke'ye Haccâc bin Yusuf'un kumandasında önce iki bin kişilik bir ordu gönderdi. Ardından da beş bin kişilik destek birlikleri yolladı ve Haccâc'ın Abdullah'ı devirebilmesi için Mekke'ye ve Kâbe'ye saldırmasına da izin verdi.

        Emevî ordusunun Mekke'yi kuşatması üzerine açlık başgösterdi. Şam'dan gelen askerler şehri ve Kâbe'yi Ebu Kubeys Dağı'na kurdukları mancınıklarla taş yağmuruna tuttular ve Kâbe yeniden enkaz haline geldi. Mekkeliler açlık yüzünden binek hayvanlarını, hattâ Emevî askerlerin mancınıklarla hakaret maksadıyla fırlattıkları köpek leşlerini bile yemek zorunda kaldılar.

        Şehirde vaziyetin çok daha fena bir hal alması üzerine Abdullah bin Zübeyir'i destekleyenlerden bazıları şehri terkettiler ve Mekke'yi müdafaa edecek gücü kalmayan Abdullah, teslim olmak yerine savaşarak ölmeyi tercih etti. Yaptığı bir çıkış harekâtı sırasında katledildi, başı kesilerek Şam'a, Halife Abdülmelik'e gönderildi, başsız cesedi günlerde asılı bırakıldı ve defnedilmesine annesinin, yani Hazreti Ebubekir'in kızı olan Esma'nın ricaları üzerine izin verildi.

        Abdullah'ın hilâfetine son verilmesinin ardından, Kâbe'de yapılan değişiklikleri haber alan Emevî Halifesi Abdülmelik, kutsal mekânın eski haline döndürülmesini emretti. Savaştan sonra Mekke'de kalmaya devam eden Haccâc, halifenin talimatı ile Abdullah'ın Kâbe'ye ilâve ettirdiği kısımları yıktırdı ve yeniden Kâbe, Hazreti Muhammed'in zamanındaki haline getirildi. Kutsal mekânın plânı, bugün hâlâ Abdülmelik devrinde yapılan son inşaatın izlerini taşır.

        İslâm dünyası, Şam'dan gönderilen Emevî ordusunun Kâbe'yi mancınıklarla yıkmasına kadar uzanan acı olayların sorumlularını senelerce tartıştı.

        Genel kanıya göre bütün kabahat, saltanatını güçlendirmek maksadıyla Mekke'ye ordu gönderip askerlerinin Kâbe'ye de saldırmalarına izin veren Emevî Halifeleri Yezid ile Abdülmelik'e aitti ama bir diğer kesim, Emevîler'in yanısıra Abdullah bin Zübeyr'i de suçladı. Abdullah'ın şehri ve kutsal mekânı korumak maksadıyla karargâhını Kâbe'nin hemen yanıbaşına kurmakla ve Kâbe'yi kendisine kalkan olarak seçmekle hata etmiş olduğuna inandılar.

        Suriyeliler, bundan 14 asır önceki bu umursamazlıklarını geçen gün Halep'te de gösterdiler ve Emevî Camii'ni harabeye çevirdiler!

        Kâbe'ye saldıran Ebrehe'ye taş yağdıran Ebabil kuşları

        "EBABİL kuşu" bir çeşit dağ kırlangıcıdır ve Kur'an'ın "Fil Suresi"nde Kâbe'ye yapılan bir saygısızlığın cezasını hatırlatmak için bu kuşlardan bahsedilir...

        Habeşistan'ın Hristiyan olan Yemen Valisi Ebrehe, Yemen'de bir kilise inşa ettirmiş ama Kinane kabilesine mensup bir Arap kiliseye hakaret etmiştir.

        Ebrehe, hakaretin öcünü almak için 570 yılında ordusunun toplar ve Mekke'ye yürür. Ordusunda filler de vardır ve filler Kâbe'yi yıkmasına yarayacaklardır!

        Ama, tam Kâbe'ye yaklaştığı sırada filler başka tarafa doğru kaçışırlar ve o anda gökte Ebabil kuşları belirir. Gagalarında ve ayaklarında yakıcı taşlar vardır, taşları Ebrehe'nin askerlerinin üzerine fırlatmaya başlarlar. Ebabillere hedef olan Habeş askerleri hemen oracıkta ölür, Ebrehe de etleri dökülerek çırpına çırpına can verir...

        İlâhî felâket bu kadarla da kalmaz, Habeş ordusunda çiçek ve kızamık salgınları çıkar, Ebrehe'nin kuşların taşlardan kurtulan askerleri de salgında yokolur giderler.

        Ne zaman fena ve olmayacak bir iş edilecek olsa söylenen "Tepemize taş yağacak" yahut "Başımızda Ebabil uçacak" gibisinden deyimler, tâââ o devirlerden kalmadır.

        Ebabil kuşlarının, bu gidişle Suriye semalarında da uçması gerekiyor...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ