Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Türk sineması dalya diyor

        HT PAZAR / Nizam EREN

        100 yılda sinemamızın geldiği noktaya ve sürpriz yeni filmlere bir bakalım...

        Yılda 300 film çekilen dönemlerin ardından, yılda 5-10 film çekilen dönemleri de yaşadık. 3500 salondan sonra 40-50 salona muhtaç oluşu gördük. Susuz Yaz ve Duvar filmlerinin ödülleriyle uzun yıllar avunduk. Neyse ki artan festival sayısı ve yeni sinema anlayışının etkileriyle başka ödüller de kazandık. Hâlâ filmlerimizi dış pazarda satamıyoruz ama toparlandık. 1990'lardan beri gayet iyi gidiyor sinema. Salon sayısı neredeyse 2250'lere dayandı. Çekilen film sayısı her yıl 80 – 90'ı buluyor. Bunlardan 65 - 70 tanesi vizyon şansı buluyor.

        10 YILDA GELDİĞİMİZ NOKTA

        Öte yandan gelişmiş ülkelerde bilet sayısı nüfusun 3 katına kadar çıkar. Bizde aktif sinema izleyicisi 4 milyonu geçmiyor. Bunlar yılda ortalama 10 film izliyorlar. Bu demektir ki sinemaya yılda yaklaşık 400 milyon TL veriyoruz. 100 yılda geldiğimiz nokta bu.

        Kültür Bakanlığı'nın sinemamızın 100. yılı olan 2014'te 100 filmin vizyon bulmasını arzu ettiği ve bunu bazı meslek erbabı kişilere eski bakan Ertuğrul Günay'ın bizzat ilettiği biliniyor. Ancak o bakan şimdi yok ve yeni gelen bakanın da bu konuda bir adım atıp atmayacağı belli değil. Şunu da belirtmek gerekir ki, Kültür Bakanlığı'nın filmlere dağıttığı desteğin tek kuruşu devletin kasasından çıkmıyor. Bu destekler bir önceki yıl gösterime giren filmlerden kesilen yüzde 10 fon payıdır. Yani filmler zarar etse bile bir sonraki yıl başka yapımlara sermaye olurlar. Bu yasal olabilir ama aslında ahlâki değildir. Düşünsenize, zarar eden ile kâr edenden eşit pay kesiyor, eşit vergi alıyorsunuz.

        Bakanlığın 2014'te izleyici sayısının artmasından memnunluk duyacağı kesin. Bu sayede "Kültür sanata destek olduk ve izleyici arttı" diyebilirler. Ancak bu politikalar ve destekler bu sonucu doğurmuyor. Salon sahiplerine mi, büyük bütçeli filmlere mi yoksa izleyiciye mi yatırım yapıldı da izleyici arttı?

        TEKELLEŞME VAR MI?

        Sinemanın 100. yılında salonlar ve tekelleşme konusuna da değinmek gerek. Film yapımı, dağıtımı ve salon işletmeciliği olarak 3'e ayıralım bu başlığı.

        Film yapımı konusunda bir tekelcilik var mı? Hayır. Ülkemizde parası, bilgisi, projesi olan herkes film yapabilir ki film sayısı özellikle 2004 destekleme fonu yasasından sonra epey arttı. Her başvuran bir "geçici yapımcı" belgesi aldı ve yapımcı kimliğine kavuştu. Bu anlamda tekelden söz edilemez.

        Film dağıtımı ise iki arada bir derede kalan garip bir işletme anlayışıdır. Film iyi çalışır, "Dağıtım başarılı" denir. Film iş yapmaz, "dağıtımcı pazarlayamadı" olur. Evet, sorumludurlar çünkü bunca yıllık sektör bilgisiyle artık hangi ürünün nerede, nasıl pazarlanacağını biliyor olmalılar. İşin kalitesi düştükçe izleyicinin salonlardan kaçacağını da hesaplamalılar. Ama geçmişten bugüne birçok dağıtımcı oldu ve olacak da. Burada da bir tekel söz konusu değil.

        Gelelim salon sahiplerine. Sözlük karşılığı bir tekel yok ülkemizde. Çünkü tekel olabilmesi için salonların bir şirket tarafından kiralanıyor ya da programlanıyor olması gerekir. Rekabet Kurulu'nun onaylamasıyla birlikte bir sinema işletmecisi ülke salonlarının çoğunluğuna (550'ye yakın) sahip oldu ama bu da yasal elbette.

        Daha önce de söylediğim gibi, büyük yatırımlarla oluşturulan bu salonlara her ürün (film) verilemez. Reha Erdem gibi bir sinemacının Jin adlı filmi AVM'lerde gösterime girdi ama Reha Erdem'in en kötü rakamını yaptı. Oysa AVM'siz Amour filmi sadece üç sinemada oynamasına karşın Jin'in 3 katı gişe yaptı. Demek istediğim şu: Her film özel pazarlama tekniklerine göre pazarlanır. İşletmecinin sorumluluğu budur. Ama şu anda bizde nokta atışı film pazarlaması maalesef yok.

        Sinemanın 100. yılında 100 film hâlâ bir hedefse, son dönemde yılda en fazla 71 filmin gösterime girdiği düşünülürse, daha çok çalışmak, daha çok film çekilmesi ve daha çok projenin yeni yıla hazır edilmesi gerekecek.

        Korku ve devam filmleri

        Aslında şu anda çekimleri tamamlanmış ya da tamamlanmak üzere olan birçok yapım var. Bu günlerde harıl harıl senaryo yazan ve bir an önce sete çıkıp filmlerine tarih almaya çalışanlar bulunuyor.

        Mesela korku filmleri de olacak yeni sezonda. Cemal Okan'ın yapımcısı olduğu "Cin Çarpması" ve "El Nazar" korkutmaya devam edecek. Dada Film'in yapımcısı olduğu "Şeytan-ı Racim" filmini Arkın Aktaç yönetecek.

        Ömer Uğur "Banka" ile, Kültür Bakanlığı'nın en yüksek ikinci teşvik bedelini alan Yüksel Aksu "İftarlık Gazoz" ile, Orçun Benli "Gulyabani" ile, Hüseyin Karabey zor koşullarda tamamlamaya çalıştığı "Sesime Gel" ile, Bülent İşbilen "Şefkat Yerim Dar" ile, Atalay Taşdiken "Meryem" (Mehmet Usta, Zeynep Çamcı, İsmail Hacıoğlu, Mustafa Uzunyılmaz) ile, Ahmet Küçükkayalı "Bensiz" (Metin Akdülger, Öykü Çelik, Nurdan Yılmaz, Levent Can, Nurseli İdiz) ile sinemalarda şans arayacaklar.

        Devam filmlerinden "Hükümet Kadın-2" ve "Abimm 2: Firar," "Çılgın Dersane-3," "Behzat Ç-Ankara Yanıyor," "Kolpaçino-Amsterdam" dikkat çeken projelerden.

        Tolgahan Sayışman ve Saadet Aksoy "Büyük Sürgün" filminde; Şevket Çoruh ve Tuba Ünsal "Hayat Sana Güzel"; Engin Akyürek ve Farah Zeynep Abdullah "Bir Küçük Eylül Meselesi" filmlerinde bu yıl izleyeceğimiz oyuncular.

        Animasyon teknolojisinin gelişmesiyle yerli yapımlarda da hareketlilik var. "Uzay Kuvvetleri 2911," "Evliya Çelebi ve Ölümsüzlük Ruhu" yeni dönemin animasyonları. Seslendirme kadrosu açıklanmamasına karşın Haluk Bilginer'in kadroda olduğu gelen bilgiler arasında.

        Edebiyat uyarlamalarına baktığımızda ilk dikkatimizi çeken Tuna Kiremitçi romanı "Bu İşte Bir Yalnızlık Var". Senaryosunu Burak Göral'ın yazdığı filmin yönetmeni Ketche.

        Doğaçlama sinemanın başarılı örneği olan "Film" ile büyük beğeni toplayan Kerem Topuz, yeni filmi "Lavinya" için ön hazırlıklara başladı. Senaryosunu da kendi yazdığı proje, drama türünde olacak.

        Sinema muhafazakârlaşıyor mu?

        Bir diğer mesele sinemanın giderek muhafazakârlaşıp muhafazakârlaşmadığı. Uğur Vardan, Tunca Aslan, Kerem Akça, Murat Erşahin, A. Ulvi Uyanık gibi sinema yazarları bir noktada birleşiyor: Evet, sinemada eski erotizm yok çünkü porno dahil her şeye çok kolay ulaşılabiliyor. Haklılar ama bu benim tezimi yanlışlamıyor. Bence edebi uyarlamalarda bile bir muhafazakârlaşma mevcut. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Betty Blue, La Luna ve gibi filmlerin benzerlerini izleyemiyoruz artık.

        Yeni sezonun yerli filmleri

        Halen sinemalarda gösterime giren filmlerin sadece yüzde 25'i yerli film. Kalan yüzde 75 ise Avrupa, Hollywood ve diğer ülke yapımları.

        * Bakanlığın bu yıl verdiği en büyük destek olan 750 bin TL ile çekimlere başlayan Nuri Bilge Ceylan, "Kış Uykusu" adlı projesini her zamanki gibi Cannes Film Festivali'ne yetiştiriyor. Filmde Haluk Bilginer, Melisa Sözen, Demet Akbağ rol alıyor.

        * Çağan Irmak, Dedemin İnsanları filminden sonra kadrosunu gizli tuttuğu "Tamam mıyız?" filmine TİM'S Yapım ile başlıyor.

        * Sinemanın üretken yönetmenlerinden Biray Dalkıran, beşinci filmi "Peri Masalı" için şu an sette.

        * Mahsun Kırmızıgül, TV dizileri sonrası sinemayı ihmal etmemesi gerektiğini anlamış olmalı ki 2010 tarihli "New York'ta 5 Minare"den sonra biri oynayıp yönettiği, diğeri sadece yöneteceği iki film üzerinde çalışıyor. Birinin adı "Sadece Sen." Yapımcı her zamanki gibi Boyut Film.

        * Uğur Yücel'in Kars'ta "Soğuk" adlı bir film çektiğini biliyoruz. Ayrıca "Benim Dünyam" adlı bir başka filmle de adı geçiyor. Şebnem Bozoklu, Ahmet Rıfat Şungar, Ezgi Mola "Soğuk" filminin kadrosunda yer alan oyuncular.

        * Özcan Deniz, Yasemin Allen ile beraber oynayacağı "Ateş ve Su" filminin çekimlerine başladı. Film, kasımda sinemalarda.

        * Aydın Bulut, Beşiktaş taraftar aşkını anlattığı "Benimle Oynar mısın?" filminde Erkan Petekkaya ve Eyşan Özhim'e yer veriyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ