Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar ‘Gözümü onda açtım onda kapattım’

        HT PAZAR / Nazenin TOKUŞOĞLU

        Tek isteği bir an önce evlenebilmek için para biriktirmekti. Koşmayı o kadar çok seviyordu ki çalıştığı inşaata bile koşarak gidiyor, antrenmanı da böylelikle aradan çıkarıyordu. Ancak onun hayata, hayatta kalmaya duyduğu heyecan Azrail tarafından karşılık görmedi. Atlet Murat Karabaş Bodrum ilçesinde çalıştığı bir okulun bahçesindeki izolasyon çukurunda göçük altında kalarak hayatını kaybetti. Ailesini ve nişanlısını ziyaret ettim. Ben elimden geldiğince onları üzmeyecek şekilde sordum sorularımı, onlar da kırmadı cevapladı. nişanlısı Nurcan, annesi Makbule ve ikizi o günü ve öncesini anlattı

        Bodrum'a bağlı Bitez Mandra Mevkii'ne doğru yol alıyoruz. "Hani şu göçük altında kalan atlet var ya, onun evi" deyince herkes yol gösteriyor. Bodrum tatilciler için büyük, sakinleri için böyle bir haberin hızla yayılacağı kadar küçük bir yer. Ortakent Yahşi Beldesi'ndeki bir özel okulun duvarlarına izolasyon yapmak için kazılan bir metre genişliğinde 8.5 metre derinliğindeki çukurda can verdi Murat Karabaş. Aslında milli atlet derecesinde iyiydi ama yurtdışı müsabakalarında koşmamıştı henüz. Ege Üniversitesi Beden Eğitim ve Spor Meslek Yüksekokulu'ndan geçen yıl mezun olmuştu. Hatta bir süre okulda öğretmenlik de yapmıştı. Daha sonra Bodrum'a ailesinin yanına döndü. Aslında Vanlı'ydı Murat. Babası Yıldırım Karabaş 26 yıl önce Van'dan Bodrum'a göçünce, Murat hayata modern bir sahil beldesinde başlamış oldu. Geleneklerinden hiç şaşmadı ama hayalleri hep çok geniş ve kocamandı. Çok sevdiği ve çoğu yarıştan madalyayla döndüğü atletizmle uğraşırken yani koşarken âşık olduğu Nurcan'la bir ay sonra düğünleri olacaktı. O Nurcan için her şeyi yapardı, düğün masraflarını çıkarmak için inşaatlarda bile çalışırdı... Hayatının başlangıcı olacaktı tüm bu fedakârlıklar, ileride çocuklarına anlatacaklardı. Olmadı...

        Nasıl tanıştınız?

        2008'de Tarsus'a yarışa giderken. Ben normalde kimseye laf atmam, o kadar girişken değilim, dayanamadım "Senin ne güzel gözlerin var öyle mavi mavi" dedim. Çok utandı, utanması çok hoşuma gitti. O gün tanıştık ama sonradan öğrendim ki o da beni seviyormuş. Bir türlü gelip açılamamış bana. Kulüpte, yollarda yarışlarda sürekli birlikteyiz tabii. İzmir Büyükşehir sporcusuyuz ikimiz de. Arkadaşlarımız da ortaktı.

        Sonra?

        Tanıştıktan üç yıl sonra 2011'de bir gün bana açıldı. "Aslında yıllardır seni seviyordum" dedi. Hemen ailemin yanına götürdüm, onlar da bayıldı Murat'a. Benim ilk erkek arkadaşımdı. Gözümü açtım onu gördüm. Gözümü onda açtım, onda kapattım.

        Çok üzgünüm...

        Sonra askere gitti. Her hafta sonu Edirne'ye yanına gidiyordum. Nisan'da söz oldu. KPSS sınavına girmişti, sonucuna göre düğün yapacaktık.

        Ne yapmak istiyordu?

        Ögretmen olmak istiyodu ama "Memurluk da olabilir, yeter ki evimi geçindirecek bir meslek olsun" diyordu. Tek isteği bir an önce düğünümüzü yapmaktı. Allah inancı çok olan bir insandı. Sürekli dua ederdi.

        Para biriktirir biriktirmez evlenecektiniz değil mi belli bir tarih yoktu.

        Evet, evet... Hani çok seversin ya çok seversen Allah alırmış...

        Atletizme nasıl başlamıştı?

        İzmir'de spor okudu Murat. Sonra kulüpte spora devam etmek istedi. Altyapısı sağlamdı zaten. O koşuyordu ben cirit atıyordum. Hoca "Nurcan maraton koşar mısın senin yaş grubunda atlet yok" dedi, "Tamam koşarım" dedim. Murat da koşuyordu birlikte gitmeye başladık hem antrenmanlara hem koşuya. Tarsus benim icin çok özeldir. 2008'de Tarsus'ta tanıştık, 2011'de yine orada açıldı bana.

        Milli miydi Murat?

        Dereceleri vardı, olimpiyatlara katılabilecek kapasitedeydi. Bir de biz hayatımızda hiç doping kullanmadık, gücümüz neyse o. Gerçekten en iyilerle aynı düzeydeydi. Mesela ben 45 metre cirit attım, 50 metre atsam Milli Takımda'ydım. Türkiye ikinciliğim oldu. 2012 Londra Olimpiyatları'na gidecek ciritci yoktu. 50 metreyi bir atsaydım. Ama Murat Milli Takım derecesine ulaşmıştı, uluslarası müsabakalara katılamadı.

        'KULÜP BİZE HİÇ PARA VERMEDİ'

        İhmal mi var sence? Atletizm Federasyonu daha ilgili olabilir miydi?

        Atletizm Federasyonu Başkanı, aynı zamanda milli atlet Mehmet Terzi'yi gördüm bir TV kanalında. Beraber fotoğraflarımız bile var. Olayı biraz saptırdı, "Maaş mutlaka veriliyordur, değer verilmiştir" dedi.

        Ama verilmedi...

        Size bir olay anlatayım. Yarın öbür gün "Büyükşehir sporcusu değillerdi" diye haberler de çıkabilir. Kulüpten Hüseyin Hiçdurmaz aradı lisans yenilenmesi için. Murat'ın ve benim fotoğraflarımızı aldım gittim. Baktım ne benim ne de Murat'ın lisansı var... Kaybolmuş! Hocayı aradım, "Bende yok" dedi. Yeniden çıkardık. Çok yetenekli sporcular var orada, ben de dahil maaş bağlamıyorlar. Eşofmanlar bile güme gidiyordu. Evet kulüpteydik ama kendi masraflarımızı kendimiz karşılıyorduk, kulüp bize hiç para vermedi. Coğu kişi bıraktı zaten. Aziz başkan arada gönderiyordu malzeme ama dediğim gibi güme gidiyordu. Murat Büyükşehir'de hoca olacak kapasitedeydi. Her şeyi geç, onun calıştırdığı çocukların hepsi Ege Üniversitesi'nde.

        En son ne zaman görüşmüştünüz?

        En son telefonda konuştuk. Öncesinde buraya tatile gelmiştim. Ben atları çok severim. Beni beyaz bir ata bindirdi, kendi de kahverengiye bindi. Motorla da gezdirdi. Çarşıya gittik. Sonra KPSS için İzmir'e geldi, o sınava girdi ben de kapıda onu bekledim. 3 gün bizde kaldı. "Daha da kalayım" dedi önce, sonra "Yok" dedi "Düğün yapacağız para lazım. Çalışmam lazım..."

        7 yıl önce vefat eden kardeşinden bahsetmiş miydi?

        Evet. Bir gün "Benim en büyük ağabeyim vefat etti, adı Mehmet'ti" dedi. Kalakaldım. Çünkü benim de en büyük ağabeyim vefat etti. Adı da Mehmet'ti... Şok olduk. Dünyada bu kadar benzeyen iki insan bulamazsın. İkimiz de Beşiktaşlıydık. Hem kendi annemize hem birbirimizin annesine hediye almışız, ikisi de gül kurusu ve sütlü kahve renginde, aynı model penye bluz. Biri bana küfretse yine giderim yanına, o da öyledir. Benim yansımamdı. Bodrum'a gittiğimde beni Mehmet Ağabeyi'in mezarına götürdü. Birlikte dua ettik.

        'MEHMET TERZİ ARAYABİLİRDİ'

        İnşaat işini nereden buldu?

        Tanıdıkları var, öyle işler olduğunda haber veriyorlardı.

        Günlük ne kadar alıyordu?

        60 TL.

        İşiyle ilgili bir konuştunuz mu?

        "Murat zorlama kendini, başka işlerde de çalışabilirsin" dedim. Onun kafasında sadece para vardı. İnşaatında çalıştığı kolejden ögretmenlik teklifi de gelmişti ama bu işten gelecek para daha fazlaydı. Ama ilerde kesinlikle eğitmen olmak istiyordu.

        Hayaller?

        Her zaman benim yanımda olacaktı, "Küçük bir evimiz olsun, başımızı sokalım yeter" derdi. Kafasında bir sürü plan vardı. "İstanbula gitsem gelir misin" demişti bir gün. "Sen neredeysen ben de orada olurum" dedim. Bu olayın kapatılmasını istemiyorum. Bu kapasitede biri daha iyi değerlendirilebilirdi. Kimse de "Al sana iş gitme Murat" demedi ki.

        Can verdiği yeri gördünüz mü?

        İçeriye girmemize izin verilmiyor. Tek inmiş çukura, nasıl bırakılır anlamıyorum. Video var, son nefesini verirken başını bir sağa bir sola oynatıyor. Cenazeye kimse gelmedi devletten. Biz yardım falan istemiyoruz, para hiç istemiyoruz. İnsan bir arar, haydi federasyondan kimse cenazeye gelmedi, sadece bir telefon açasalardı. Mehmet Terzi istese İzmir Büyükşehir Belediyespor'dan bulur telefonumu. Spor Bakanı Suat Kılıç arayabilirdi. Biz yaşarken para isteyen insanlar olmadık. Sporu sevdik sadece, hayatımızda olsun istedik. Öldükten sonra hiç istemeyiz o parayı. Murat yeri geliyordu ögrencileri ücretsiz çalıştırıyordu. Federasyondan bir yetkili arasaydı yeterdi...

        'Saçımı öperdi'

        Nasıl bir aşktı sizinki?

        Apayrı bir şeydi, bu döneme ait bir aşk değildi.

        Eski dönem aşklarına mı benziyordu?

        Otururken birden kalbim ısınmaya başlardı mesela. Murat'ı düşünürdüm. Arardım "Beni mi düşünüyorsun" derdim, "Nereden bildin" derdi. Öyle bir bağ vardı aramızda. Dün gece yine ısındı kalbim. Yanımdaydı hissettim. Saçımı öperdi. İzmir'e geldiğinde öyle sıkı sarıldı ki, "Napıyosun Murat neden bu kadar sıkıyorsun" dedim. "O kadar çok seviyorum ki, içimi açıp seni oraya sokmak istiyorum" dedi. Maratonda bir gün ayağım burkuldu. Ben düşünce o da bıraktı. Yol boyunca ayağımı tuttu. "Antrenör ben sizin gibisini görmedim" derdi.

        Şimdi ne yapacaksın?

        Sporu bırakacağim. Onsuz o kulübe gitmek de, koşmak da istemiyorum. Sonra ne yapacağım bilmiyorum. Her akşam sesini duyarak uyurdum. Şimdi sizler, eş dost varsınız. Asıl yalnız kalınca anlayacağım gerçeği. Sesi çok güzeldi. Askerde "Sevdiğin ne şanslı" derlermiş. 'Bu dünyada üç şey var biri ana biri baba bir de yar var'... İbrahim Tatlıses'in bir türküsü, onu çok güzel okurdu.

        Anne Makbule Karabaş: İki oğlum da aynı yaşta gitti

        Biliyorum çok üzgünsünüz, ikinci evladınız bu toprağa verdiğiniz...

        Çok üzgünüm yavrum, Allah bana bu acıyı ikinci kere yaşattı. Bu kez bir de yar bıraktı geriye. Bu kızın haline daha çok üzülüyorum. Çok heyecanlıydı Murat, o kadar seviyordu ki Nurcan'ı. "Anne bayramdan sonra düğünüm olacak" diyerek dolaşıyordu evde.

        Mehmet'i 6 yıl önce mi kaybetmiştiniz?

        Evet kızım, o da 29 yaşındaydı. İki oğlum da aynı yaşta öldü. Yan yana yatıyorlar şimdi.

        İnanmıyorum aynı yaşta mıydı ikisi de?

        Evet hem de yine Ramazan ayıydı...

        Son sabahınızı hatırlıyor musunuz?

        O sabah ben çok hasta kalktım. "Oğlum bugün gitme inşaata yanımda kal" dedim. "Anneciğim yarın seni doktora götüreceğim söz ama bugün gideyim işe" dedi. Ah bir anne sözü dinleseydi... Doğru dürüst kahvaltısını bile etmedi, çayı bile yarım kaldı. Çıktı evden. Saat 3 oldu, daha gelmesine 3 saat var ben sanki biri gelip bir şey söyleyecekmiş gibi yola bakıyorum. Saat 6 oldu, normalde eve geldiği saat, gelmedi. Sonra bir araç geldi, "Oğlunuzu akrep sokmuş, çok halsiz sizi istiyor" dediler. Gittik morgun kapısına. Anladım tabii... Oğlumu görmek istedim. Beline kadar açtılar. Burnunun kenarında yara vardı küçücük. Onun dışında hiçbir yerinde hiçbir şey yoktu. Sanki uyuyordu...

        "Boğulmuş" diyorlar, gerçi Adli Tip raporu henüz çıkmadı ama...

        Üzeri kum dolmuş. Benim bir tek isteğim var, oğlumun düştüğü çukura beni bir götürün. Dün gittik içeriye almadılar. Sizin imkânınız varsa, beni izin alıp oraya sok. O çukuru bir görsem... Nasıl bir vicdan tek başına bir genci o çukura bırakırsın?

        İkizi Hakan: Birbirimizi hissederdik

        "Sürekli birlikteydik, hissederdik birbirimizi. Sadece ben marangozluğu, o atletizmi tercih etmişti. Benden daha sakin ve soğukkanlıydı. Ben agresif olsam bile asla tartışmaya girmezdi. Atletizm sevgisi ortaokulda başlamıştı. 1500, 5 bin, 10 bin deceleri vardı. Büyükler ona 'Eline kürek değil kalem yakışıyor' diyordu hep. Sabah 8'den akşam 5'e kadar inşaatlarda çalışıyordu. O sporu bu kadar severken yetkililerin cenazeye bile gelmemesine inanamıyoruz. 7 kardeştik biz. Mehmet Ağabeyim en büyüktü, 6 yıl önce vefat eden... Murat ve benden küçük bir kardeşimiz daha vardı. İki de ablamız var."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ