Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İlişkiler Aşk acısı yaşamak istemeyenler buraya!

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Fotoğraflar: Merve Çay

        Facebook’ta, 2013 Eylül itibariyle, 11 farklı “ilişki durumu” var.

        Son eklenenler, “serbest ilişki” ve “medeni birliktelik.”

        Değişen hayatın yeni ihtiyaçlarına göre ilişki türleri oluştukça, “durumlar” güncelleniyor.

        Hayatın ekledikleri de var; ama listeye girmeleri henüz “ayıp” sayılıyor.

        Huzurlu bir birlikteliğiniz varsa, bu dosyaya bakmayın bile.

        Çünkü burada, sadece özgürlüklerine “seni seviyorum” diyebilen 21. yüzyıl metropol insanlarının yaşadıkları anlatılacak.

        Teorik, pratik ve psikolojik açıdan, topraklarımıza yeni yeni uğramaya başlayan ilişki hallerini masaya yatıracağız; isimlerini, türlerini, kurallarını konuşacağız.

        Bugün yazar Esin Övet ve Oben Budak konuyu teorik olarak ele alacak.

        Cuma, sosyolog Nazlı Doğuoğlu ve Twitter’da burusvilis olarak tanıdığımız Güray Gürsel yeni nesil ilişkilerin pratiklerini, zorluklarını ve kolaylıklarını anlatacak.

        Ve Salı, Aşkın Halleri kitabının yazarı Psikoterapist Dr. Alper Hasanoğlu yeni ilişki durumlarının nasıl bir psikolojik alt yapısı olduğunu kavramamıza yardımcı olacak.

        Çünkü bir tek özgürlüğüne sadık olanların kesişim kümeleri, mayınlı arazi gibi...

        Nasıl yürüyeceğinizi bilmezseniz, kuralları bozarsanız, kodları tanımazsanız mayınlar kalbinizde patlar.

        Renkli, heyecanlı ama tehlikeli.

        Konunun uzmanı yok, o yüzden bildiğimiz kadarıyla...

        Yaşama uygun, el yordamıyla...

        Şimdi söz Esin Övet (E.Ö) ve Oben Budak’ta (O.B).

        Konuşacağımız ilişki türlerinin bir kısmının Türkçe karşılıkları bile yok: örneğin “fuckbuddy” ya da “friends with benefits.” Yani evlilik fikrinden uzak, sorumluğun olmadığı ya da minimumda olduğu, söz vermenin gerekmediği, hesap verme zorunluluğunun bulunmadığı, cinselliğe dayalı ilişki türleri... Ne zaman başladı bu?

        E.Ö: Türkiye’deki kadınların bir kısmı kadınlıklarıyla “Sex and the City” sayesinde tanıştı. Orgazmın ne olduğunu bilmeyen kadınların sayısı böyle azaldı; o diziyle uyanmaya başladılar, repliklerini ezberlediler. 80’lere kadar, Türkiye’de bahsettiğimiz tip kadın, devrimciydi, önceliği seks değildi. O dizi, Türkiye kadınına bir kapı açtı: seks ve eğlence. Seks tabuydu, utanılırdı, konuşulamazdı; o kırıldı.

        O.B: Eskiden çapkın olan sadece erkekti; kadınsa “mükemmel eş”ti ama sonra kadınlar, bağımsız kadının yapabileceklerini ve hayattan nasıl keyif alabileceklerini öğrendi. Bu da toplumu bir ölçüde değiştirdi. Bu güzel bir şey; herkesin böyle yaşaması gerekmiyor fakat bu şekilde yaşayanların olduğu, bunun da bir alternatif olduğu bilinmeli.

        YENİ AŞK TRENDİ: FUCKBUDDY

        Skalanın bir ucunda anneanne ve dedelerimizin yaşadığı, “tek yastıkta kocanan” kapalı evlilik modeli var, diğer uca da tek gecelik ilişkileri ya da fuckbuddy olmayı koyalım. Aslında deneye yanıla bir ilişki kurma biçimi aranıyor. Bilinçli bir arayış değil; hayatın içinde evriliyor. Neden böyle bir ihtiyaç doğdu?

        E.Ö: Kadın ve erkek dipsiz bir kuyu, dünya meseleleri çözülür bu çözülmez. Ama ilişkiler, kendimizi ve karşımızdakini mutlu edebildiğimiz oranda değerli. Hayat birilerinin ardından gözyaşı dökmek için çok kısa. Kangren olan bacağı kesmeyi bileceksin. Acıdan beslenmeyen kadın güçlenir. Olmuyorsa, takılıp kalma, bas git, rahatla. Hayatının merkezine bir erkeği koyarsan onu da, kendini de kaybedersin.

        O.B: Fuckbuddy olmak yeni aşk trendi. İnsanlar karşılarındakinin yükünü, sorumluluğunu almak istemiyor. Zaten çok yük ve uyaran var, taşıyamıyor. Biriyle çıkıp yemek yiyeceğime, ayaklarımı uzatıp televizyon seyretmek istiyorum, daha mantıklı. Yalnızlıktan korkmak pek anlamlı değil çünkü zaten yalnızız. Yalnız doğduk ve yalnız öleceğiz; kimse seni tamamlamayacak. Bunu kavradıktan sonra daha farklı düşünmeye başlıyabiliyorsun. Ama henüz en iyi ilişki türünü bulamadık; bunu yaşayarak bulacağız.

        Bu şekilde bir hayat tarzını benimseyen, ilişkilerini bağlılık olmadan kuran ne kadar insan vardır?

        E.Ö: Konuştuklarımız yalnızca merkezde yaşayan şehir kadını ve şehir erkeği için geçerli. Dar bir çevrede yaşadığımız için bizim bildiklerimizi herkes biliyor sanıyoruz; oysa bu doğru değil. Yeni ilişki türlerinden habersiz, masum, annelerimiz gibi yaşayan insanlar var. Şehirde bile... Bilenler ve böyle yaşayanlar da henüz geçiş aşamasında, sorunlar var.

        TEK GECELİK İLİŞKİ YAŞIYORSAN BUNU DÜŞÜNMEYECEKSİN!

        Sanırım asıl sıkıntı kadında.

        E.Ö: Sıkıntı daha ilk geceden başlıyor. Kulüpte tanışıyorlar, adamın derdi sevişmek ve sabah adını bile hatırlamamak ama kadının derdi, sevişmek ve “sabah nerede kahvaltı yaparız” diye plan yapmak. Tek gecelik bir ilişki yaşıyorsan, “sabah nerede kahvaltı yapacağız” diye düşünmeyeceksin.

        O.B: Kadınlar durumu tam olarak anlayamayabiliyor. Açık ve net olmak istiyor. İlk günden “Sevgili miyiz, değil miyiz?” diye soranlar var.

        E.Ö: Hadi ilk günü atlattık. Geldi ertesi gün: “Acaba beni arayacak mı?” günü... Akşama kadar Ayşe, Fatma’ya “Dün akşam neler oldu” başlıklı konferans verecek. “Sabah kahvaltı yapmadık çünkü toplantısı varmış, gitti” diyecek, sonra da telefon bekleyecek.Yahu kadın bir dur!

        “BU HAREKETLER ERKEKLERİ BOĞUYOR”

        Kadının hatası ilk günden sahiplenmeye çalışmak mı?

        E.Ö: Evet, ilk sevişmeden sonra “Bu adam benim” demek. Oldu da ilişki başladı, üçüncü ay “En iyi arkadaşımla tanış” diyor, altıncı ayda evlilik planları yapmaya başlıyor.

        Bunun ne zararı var?

        E.Ö: Bu hareketler, erkekleri boğuyor. Adamın adım atacak yeri kalmıyor. Kadın, bu hareketleri ortak zamanlamaya bıraksa her şey daha kolay olacak.

        O.B: Sadece seks diye başlayıp, bunu ilişkiye döndürenler de var tabii ama bu işin mucize tarafı. Kadının talepleri, erkeğe ağır gelebiliyor çünkü o kendince açık ve net; karşı taraf bunu bilerek kabul ediyor diye düşünüyor.

        SUÇLU KİM?

        Fuckbuddy olan bir kadının bunu isteyerek kabul etmesi mümkün mü?

        E.Ö: Mümkün ama nadir. Çünkü kadınlar kendilerini erkeklere uyumluyor. Eskiden onu kaybetmemek için onun sevdiği yemeği sever, dinlediğini dinler, tuttuğu takımı tutardı. Şimdi de sırf adamı kaybetmemek için onun fuckbuddy’si olmayı kabul ediyor. Duruma karşı gelecek gücü bulamıyor, aslında istemediği noktada elini masaya vurup, “İstemiyorum, çek git” dese kaybetmeyecek.

        Bundan emin olamayız çünkü çok seçenek var.

        E.Ö: Evet çok seçenek var ve erkek “o olmazsa diğeri olur” diyor. Fakat kadın-erkek ilişkilerinde bir suçlu ilan edilecekse ben suçluyu “kadın” olarak görüyorum. Çünkü dırdır yapan, beklenti içine giren, terk edilme korkusu yaşayan, adamlara hint kumaşı gibi davranan, evlenen, çocuk isteyen, yapan, kavga eden, boşanan hep kadın.

        KADIN SENARYOYU YAZAR, ERKEK İZLER

        E erkekler ne yapıyor?

        O.B: Adam olayların nasıl geliştiğini bile anlamıyor, sorunun nereden çıktığını anlayamadığı için çözemiyor da... O dışarıda kalıyor, belki izliyor. Bu da kadını çıldırtıyor.

        E.Ö: Kadın senaryoyu yazıyor, oynuyor, yönetiyor. Erkek duruyor, bir şey yaptığı yok. Ben de böyleydim, ortada fol yokken kavga çıkarıp, evi birbirine katıp, kapıları çarpıp, gider ve sonra geri dönüp barışmaya çalışırdım. Bunun gereksiz ve yorucu olduğunu anlamam 35 yılımı aldı.

        O TALİHSİZ CÜMLE...

        Yani roller bir noktaya kadar ters yüz oldu; kadın da özgürleşti ama yataktan çıkana kadar... Sonra yine o “Sex and the City”siz kadına dönüşüyor. Bunu mu söylüyorsunuz?

        O.B: Son on yılda şehirli, çalışan kadın özgürleşti ve güven kazandı. Bu, sosyal hayatlarına da, cinsel hayatlarına da yansıdı. Ama evet, cinsellikten sonrasına pek etki edemedi. Erkeklerin umursamazlığı da bu özgürleşmeyle doğru orantılı olarak arttı.

        E.Ö: Kadın artık gece kulübünde erkeğin masasına içki de gönderiyor, istediğini elde ediyor, sevişmek istiyorsa sevişiyor ama sonra o değişmeyen, talihsiz cümleyi kurmaktan vazgeçemiyor.

        Hangi cümle?

        E.Ö+O.B: “Ben aslında böyle biri değilim” Hahahahaha.

        “İYİ SEKS YAPAN ADAM, KADINA ÇEKİCİ GELİR”

        Erkek uyanmadan evden giden ya da duygusal bir bağ aramayan kadın yok mu?

        E.Ö: Elbette az sayıda olsa da var, hepsini yermemek lazım. Bunda da hiçbir sorun yok, kadınlar da istedikleri gibi yaşamalı ama ne yaşadıklarını bilerek, sonuçlarını göze alarak...

        Bu tür ilişkilerde muhtemel en büyük tehlike ne?

        E.Ö: Karşındakini yanlış yorumlamak ve duyguları denetimsiz bırakmak. Örneğin “fuckbuddy’e aşık olmak” diye bir durum var ki, bu acı demektir.

        O.B: Kadınsı bir durum. İyi seks yapan bir adam kadına gittikçe daha çekici gelmeye başlar ve bu düzenli bir döngüye girerse, kadın seksi aşka dönüştürmek ister.

        Mümkün mü?

        E.Ö: Kaçan kovalanır. Bu değişmeyen kural. Bu tür ilişkilerde de tek taraflı aşık olmak mümkün ama karşılıklı bir aşka dönüşmesi zor.

        O.B: Olursa, mucize olur.

        “AÇIK İLİŞKİ, ÇİFT TARAFLI BİR KAVRAM”

        Birbirlerini seven ama seksüel açıdan özgür bırakan çiftler de var. Açık ilişki hatta açık evlilik Batı’da yaygınlaşıyor. Türkiye’de de var mı?

        O.B: Evlilik konusunda İstanbul içinde gördüğüm şöyle bir durum var: şehir içinde serbestlik yok fakat yurtdışı seyahatlerinde kaçamağa açıkça izin veriliyor ya da görmezden geliniyor. Günümüz şartlarında bu kaçamaklar ilişkiyi besliyor.

        E.Ö: Bir arkadaşımın kocası işi gereği üç ayda bir yurtdışına gidiyor. 15 yıldır evliler, çocukları var.. Bavulunu da arkadaşım hazırlıyor ve her seferinde en üste bir paket prezervatif koyuyor.

        Yok artık!

        E.Ö: “E yapacak yani!” diyor. “Yurtdışında yaptıkları beni rahatsız etmiyor, ben de önlemimi alıyorum” diye düşünüyor.

        Bu eşitsizlik çok rahatsız edici değil mi? Kendi için talep etmediği bir hakkı erkeğe vermek...

        E.Ö: Bu geçmişten geliyor... “Erkek yapar” genimize işlemiş gibi.

        O.B: Zaten kadınlar da yavaş yavaş, bu eşitliği talep etmeye başlıyor dünyada. Açık ilişki çift taraflı bir kavram; ama Türkiye’de henüz yeni.

        TEK EŞLİLİĞE NE OLDU?

        Tek eşlilik kavramı bu çevre için tamamen bitti mi?

        O.B: Demin fuckbuddy’liği savundum ama tercihim tek bir fuckbuddy’dir. Bu çerçevede tek eşliliği hala önemsiyorum. Tek eşli tanıdığım çok az diyebilirim ve biliyorsun çevrem geniş.

        E.Ö: Aynı dönemde birden fazla kişiyle sevişen çok insan var. Çünkü gece dışarı çıkıp, eğlendiğinde sonunda kadın da, erkek de, gey de sevişmek istiyor. Yalnızlıktan korkuyorlar ama aynı evde de yaşamak istemiyorlar.

        GENÇLER KENDİ İLİŞKİ SİSTEMLERİNİ KURUYOR

        Hayatlarını böyle yaşamayı tercih edenlerin yaş aralığı ne?

        E.Ö: Yaş mefhumu çok hızlı değişti. Artık 40’lar orta yaş sayılıyor, 30’lar genç. Daha yavaş yaşlanıyoruz, daha bakımlıyız. Kadınlar da erkekler de fıstık gibi... Dolayısıyla çok uzun sürebiliyor ama 22-23 yaşında kızlarda skor, hatta rekor peşinde olanlar da var. Kendi 22 yaşımı düşündüğümde “Çocukmuşum ben” diyorum.

        Eleştiriyor musunuz yeni 22’leri?

        E.Ö: Hayır. Bu onların düzeni, kendi dünyalarını, kendi ilişki sistemlerini kuruyorlar.

        Ama sabah olunca da pişman oluyorlar!

        O.B: O pişmanlığı unutmak için gece yeniden çıkıp başka bir pişmanlıkla tanışıyor. Bir kısır döngü...

        Bu yaşam tarzı sevgiyi çok deforme etmiyor mu? Bir insanı tanımak, alışmak, sevmek... Bunları çok önemsiz kılmıyor mu?

        O.B: Bu tarz yaşamayı alışkanlık haline getiren birinin klasik bir ilişki yaşaması zor. Sevebileceği birisi karşısına çıksa dahi, eski hayatı bir süre sonra onu geri çağırıyor. Tek gecelik ilişkiler yaşamaya devam ediyor ve iki tarafın da psikolojisi bozuluyor.

        E.Ö: Aldatmasa bile küçük flörtlerden vazgeçemiyor çünkü ancak o şekilde kendini iyi hissediyor. “Bana hala bakıyorlar, beni beğeniyorlar” duygusu önemli bir ihtiyaç haline geliyor.

        CAN ATEŞ, MERYEM UZERLİ’YE “FAZLA” GELDİ

        Meryem Uzerli’nin yaşadıkları da konuştuklarımız gibi sanki. O, sevdiği adama başka bir pencereden bakmış ama yanlış anlamış galiba...

        E.Ö: Meryem Uzerli’nin anlattıkları, bizim şu anda konuştuğumuz yeni ilişki sistemini iyi özetliyor. Yanlış anlamaları, yaraları, güvensizlikleri, kodları bilmemenin sonuçlarını... Meryem tipik bir Avrupalı; dünyası farklı. Burada kızların 22 yaşında yaşayıp, öğrendikleriyle o hiç karşılaşmamış. Onun Avrupa’daki yaşamını, Türkiye’nin küçük bir kentindeki hayat gibi düşün. Gösteriş, hızlı hayat, jet set yok onun dünyasında... Böyle bir kadına, Can Ateş haliyle çok fazla geldi. Can Ateş’in yaşadığı çevrede kadınlar çok şık, modayı sıkı takip eden, nerede eğlenileceğini bilen, sanki Türkiye’de değil de New York’ta yaşayan kadınlar... Meryem’in neden bu kadar derin bir bunalıma girdiğini çok iyi anlıyorum çünkü doku uyuşmazlığı var. Hollanda’da oturan ablam da bunu yaşıyor; Türkiye’ye geldiği zaman bunalıma giriyor, “Yetişemiyorum size” diyor çünkü daha steril ve farklı bir hayatları var.

        O.B: Onu savunduğum düşünülmesin ama Can Ateş’i fazla suçlamanın da alemi yok. O da takılmak istemiş, birlikte yaşamak istemediğini de açık ve net söylemiş. Ortada çok ciddi bir ilişkinin olmadığı belliyken Meryem biraz fazla kaptırmış kendini...

        “SENİNLE EVLENMEYECEĞİM” DEMENİN 1000 YOLU

        İşte biz de başka kadınlar da yanmasın diye konuşuyoruz bunları...

        E.Ö: Her kadının başına bir Can geliyor. Öyle ya da böyle... Benim de başımdan geçti ama Meryem gibi tükenmedim çünkü olacaklara hazırlıklıydım, biliyordum. Bu bilgi, insanı koruyor.

        O.B: Başta da söyledim, kadınlar açık ve net bilgilere ihtiyaç duyuyor fakat kalkıp kadının suratına “Seninle evlenmeyeceğim” demek mi gerekiyor? “Seninle evlenmeyeceğim” demenin bin tane yolu var, anlamak o kadar zor olmamalı. Yalan söyleyen, boş umut veren erkekleri kastetmiyorum; onlar en büyük kötülüğü yapıyor. Ben, Can Ateş benzeri, açık oynayan adamlardan bahsediyorum. İleriye dönük konuşma geçmiyorsa, sen de dur bir düşün... Ya o anın keyfini yaşa, ya da yaşama çekil. Bunları yapmamanın sonu üzüntü...

        E.Ö: Ama aşk da böyle bir şey işte! Aşık olmuş ve güveni yerle bir olmuş. Başarılı, güzel, sevilen bir kadın ama “Elimi sallasam ellisi... Sen kimsin, hadi bas git” diyememiş... Aşk.

        Erkeklerin de böyle tecrübeleri var tabii...

        O.B: Evlilik hayali kuran bir erkek çok tanımadım ama deliler gibi aşık olan, sabahlara kadar ağlayan erkekler az değil.

        “BOŞANDIĞIMDA CEZAEVİNDEN ÇIKMIŞ GİBİYDİM”

        Of içim karardı. Mutluluk nasıl mümkün?

        E.Ö: “Ben senin sahibin değilim, sen de benim sahibim değilsin, yanyanayken mutluyuz” mertebesinde mutluluk mümkün ama oraya çıkmak zor.

        Sevgiliniz var mı?

        E.Ö: Evet, bir yıldır aynı evde yaşıyoruz ve iyiyiz. Çünkü birbirimizin özel alanlarına saygılıyız, aynı evi paylaşıyor gibi değiliz. Bunu başarmak zaman aldı. 2009’da, eski eşimden boşandığımda cezaevinden çıkmış gibiydim. Kesinlikle bir ilişki, sevgili istemiyordum. Ama şimdiki ilişkimde, ikimiz de evlilik geçirmiş insanlar olarak daha olgun ve daha az benciliz.

        SEKS SADECE SEKS MİDİR?

        Çocuk istemiyor musunuz?

        O.B: Ben baba olmak istiyorum ama bunu biriyle birlikte yapmak istemiyorum. Mutlu Tönbekici koruyucu anne oldu mesela, koruyucu baba olmayı düşünüyorum.

        E.Ö: Ben de koruyucu anne olmak isterim.

        Bu kadar konuştuk ama... Seks biraz abartılıyor mu acaba? Yani insanlık tarihinin başından beri neredeyse herkesin yaptığı bir eyleme bu kadar değer, anlam atfetmek bazen garip geliyor.

        O.B: Madonna bir röportajında “Yıkanıyorsun ve bitiyor, seks bu kadar. Neden büyütüyorsunuz? Seks, sadece sekstir” demişti. Haklı mı dersin?

        CUMA: SEKS, AŞKA DÖNÜŞEBİLİR Mİ?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ