Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar "Başbakan'ın karizmasını beğeniyorum!"

        Fotoğraflar: Muhittin TÜYLÜCE

        Türk müziğinin divası Bülent Ersoy ile İzzet Yıldızhan, bu akşam 22.30'da Show TV'de yeni bir programa başlıyor: Her pazar, canlı canlı, "Bülent Ersoy & İzzet Yıldızhan Show. Biz de bu vesileyle buluştuk... Bülent Ersoy'la assolistlik macerasının ilk günlerinden bu yana derin bir sohbete daldık. İzzet Yıldızhan'a da ortak projelerinin detaylarını sorduk. Elbette su küçüğün, ilk sözse Bülent Hanım'ındı... O anlattı biz dinledik, araya şarkılar da karıştı. Eylülün ilk yağmurlu günündeki randevumuz hayli romantik geçti anlayacağınız. Zeki Müren'den bahsederken gözlerimiz doldu... Zaman zaman da yağmurun sesine karıştı kahkahalarımız... Kocaman sofranın etrafında toplandığımızda, Bülent Ersoy ağzına bir lokma bile koymamasına rağmen hepimizin bir şeyler yediğinden emin olmadan kalkmadı masanın başından. İşte Bülent Hanım ve program partneri İzzet Yıldızhan'la geçirdiğimiz o günden kalanlar...

        Japonya'dan "kusursuz ses" ödülü kazanmışsınız.

        Hayır. Sadece bendenize ait.

        Sizi kim keşfetti?

        Konservatuvarda, Münir Selçuk Nurettin Hocamın muavini olan Melahat Pars Hocam özel olarak benimle ilgileniyordu. Fahrettin Arslan'la bir görüşme yapmışlar. Fahri Bey sürekli bu işin araştırmasını yapan bir kişiydi. Fakat ben bu hüviyetini daha sonra öğrendim. Bu görüşmelerinin ardından bir gece beni dinlemeye çağırdı. O sırada Taşlık Gazinosu'nda Behiye Aksoy solist, Göksel Arsoy da solist altıydı. Gittim, beni bir odaya aldılar, orada beklememi söylediler. Beklerken, "Sizi Behiye Hanım'dan önce sahneye alacağız" dediler. Tam sahneye çıkacağım vakit, Müzeyyen Senar geldi. O gelince ortalık karıştı. Behiye Hanım'a Müzeyyen Abla'nın geldiği haber verildi. Ben de bu vesileyle duymuş oldum. Tabii duyunca elim ayağım birbirine girdi. Çünkü Müzeyyen Abla benim büyük aşkım, idolüm, her şeyim! Benim için musikideki en son nokta. Neyse, ben sahneye çıktım. İsmail Dede Efendi'nin Yürük Semaisi ile başladım. Sonrasında Hacı Arif Bey, Şevki Bey okudum.

        Kaç şarkı söylediniz o gece?

        5 şarkı okudum. Hep klasik ve neoklasik parçalar. Sâdettin Kaynak ve Selahattin Pınar dahi okumadım. Programı "Sislendi Hevâ Tarf-ı Çemenzarı Nem Aldı"yla bitirdim. Salonda kıyamet koptu! Daha sonradan öğrendim ki, Müzeyyen Abla "Aynı bana benziyor" demiş. O zamanlar hep onu taklit etmeye, onun gibi şarkı okumaya çalışırdım. İnsan tabii sonraları, yaşı ilerledikçe, kendi halini alıyor. Allah rahmet eylesin, Zeki Bey de ilk çıktığında Müzeyyen Abla'yı taklit ediyordu. Zeki Müren'in ilk plağı "Bir Muhabbet Kuşu"nu dinlerseniz, Müzeyyen Abla'nın gençlik sesini duyarsınız. Melahat Hocam da Münir Hocam da çok ters insanlardı. Bu sebeple hocalarımızla aramızda mesafe söz konusuydu. Her neyse, o gece Müzeyyen Senar'a "Elinizi tutabilir miyim? Bana bu şerefi bahşeder misiniz? Yoksa yanlış bir şey mi yaparım" dedim. "Tabii ki" dedi. Müzeyyen Abla halktan bir insandı. Onun elini tuttum, o da beni öptü. Sonradan duydum ki Fahri Bey'e "Bu çocuğu yarın 12'ye kadar bağladın bağladın. Bağlamazsan Türk musikisi çok büyük bir ses kaybedecek. Haberin ola" demiş ve rakısını dikmiş. Sonra ben içeri girdim; Behiye Hanım giyinmiş, sazlar çıkıyorlar: Hakkı Derman, Ercüment Batanay, Kandıralı falan tam takım oradalar. Behiye Hanım, "Çocuğu bana da gösterin" demiş. Tabii bende ikinci şok! Bir de Behiye Hanım'ın karşısına çıkacağım. Behiye Hanım, "Sizi dinledim. Çok beğendim. Çok temiz ve güzel okuyorsunuz. İnşallah bundan sonra hep dinlemek istiyorum" dedi. O sırada peşrev başladı ve sahneye çıktı.

        Kaç yaşındasınız o sırada?

        21. Sıska, eti kemiğine yapışmış biriydim. Saat 12'de Fahri Bey'in Taksim'deki yazıhanesinde beni beklediği haberi geldi. Teyzemle birlikte gittim. Müjdat Gezen ve Ateşböceği Ercan da oradaydı. Neticede, soyadımı değiştirdiler. Erkoç olan soyadımı önce "Akkoç yapalım" dediler, sonra onun da sahne için çok kaba olduğunu düşündüler. Müjdat ile Ercan, Fahri Bey'e soyadımdaki koç kısmını değiştirmeyi önerdi. Fahri Bey, "İyi olur koçum. Bunu biraz yumuşatmak lazım" dedi. Ve soyadım bir anda değişti. Fahri Bey o zaman Behiye Hanım ile evliydi. Onun soyadındaki "soy" kısmını benim soyadıma eklediler. Bana, "17 Ekim'de program başlayacak, Gönül Akkor'un altına koyacağız seni" dediler. Gönül Akkor'u aradılar ve durumdan haberdar ettiler. Gönül Akor, "Biz insan mı lanse edeceğiz, program mı yapacağız? Çocuk çok iyi okuyabilir, çok bilgili olabilir ama hiç tanınmıyor. Sarı çizmeli Mehmet Ağa. Böyle iş olur mu" demiş. Burhan Ağabey Fahri Bey'e Gönül Akkor'un söylediklerini anlatınca, Fahri Bey de "Tamam Gönül'ü indirin" dedi. Bir anda ben solist oldum!

        'HOŞ, GÖNÜL AKKOR DA ALLAH'A BAKARAK OKURDU'

        Demek anlamışlar çocuğun kıymetini!

        Tabii... Allah'ın izniyle, okuma konusunda tozunu attırırım. Ama ticari ve artistik olarak o zamanlar ne yaparım bilmiyordum. Bu işler ayrı, insan sonra anlıyor. Sahnede yalnız musikiyle dopdolu, mücehhez olmak yetmiyor. Sahnenin çok ayrı bir iletişim dili var. İnsanları tanımanız, onların gözlerinden elektirik alıp vermeniz gerek. Bunu bir çocuk bilemez ki. Hoş, Gönül Akkor da Allah'a bakarak okurdu, insanların gözüne hiç bakmazdı. Ama muhteşem bir ses. Neticede solist çıktım. İlk gün 30 müşteri vardı, fakat davetlilerle salon dolmuştu. Bunların hile olduğunu sonradan öğrendim. İkinci geceden itibaren tek bir davetli olmaksızın gazino zınga zınk doldu. Aralıksız 98 gece okudum. Haftanın her günü, artı pazar günleri umuma matine; çarşambaları kadınlara matine ve gece suaresi olarak okurdum. Şimdiki gibi haftada bir gün sahne alıp salonu doldurmakla iftihar edilmiyordu o zamanlar. Fahri Bey ile bizim bu kültürümüz bitti. Allah'tan ki Osman Kavran'ın torunu Küçükçiftlik Park'ta gazino kültürünü devam ettiriyor. Orada da sahne aldım. Zeki Çetin de her türlü zorluğa rağmen o kültürü devam ettirmeye çalışanlardan. Bu konuda kendisine medyunu şükranım. Helal olsun ona.

        Gazino kültürünün sona ermesinin sebebi, insanların ekonomik durumları mıydı yoksa televizyonun hayatımıza girmesi miydi?

        Televizyon bu kültürün yok olmasında çok büyük rol oynadı. Evvelden insanlar açtı. Kadınlar matinesine bilet almak için geceden kuyruğa girilirdi. Sanatkâr görmeye açtılar. Tek TRT vardı. Oradan da bantlar hep geri dönerdi. Allah'a çok şükür benim hiç bandım dönmedi. Ne yolladıysam hepsi yayınlandı, kabul gördü. Hayatım tabii bir ansiklopedi... Hocamla bir anım vardı, anlatmamı ister misiniz?

        Gayet tabii...

        Dedim ya, Melahat Hocam biraz sertti. Bana da kendi muavinliğini vermişti. Kadıköy Musiki Derneği'nin konseri vardı. Benim de 4 şarkı okumam uygun görüldü. Cuma namazına gittiğim için provaya biraz geç kaldım. Gittiğimde hocam kürsüdeydi. "Hocam geç kaldım" dedim. "Evet, biliyorum" dedi. "Cuma namazındaydım, ardından tesbihe de kaldım. Galiba dalmışım. Bağışlayın" dedim. "Hayır, iyi yapmışsın ama bu konsere çıkamazsın" dedi. Tabii ben o zamanlar şimdiki gibi cazgır değildim, çok utangaçtım. "Hocam beni bağışlar mısınız" diyemedim. Konser oldu ve ben yoktum. Çok kıymetli bir hocaydı, Allah onu başımızdan almasaydı da bana solo vermeseydi. Allah rahmet eylesin. Bazen dikleşerek konuşuyorum çünkü bu makamları okumayı bırak, telaffuz edebilecek biri dahi yok. Bir Arazban, Dilkeşhaveran, Nühüft, Sipihr makamlarını hiç duydunuz mu?

        Nereden öğrendiniz bunları?

        Konservatuvar okudum. Herkes sinemaya, tiyatroya giderken ben inek gibi çalışırdım. "Aman azar işitmeyeyim, aman bana surat yapmasınlar" diye çok çalıştım. Çünkü çok alıngandım, hassastım.

        'AJDA PEKKAN'A SÖYLEDİKLERİMİNİN SEBEBİ BUYDU'

        Assolistlik konusuna dönersek, özgüvenli tavrınız orada epey işinize yaramıştır değil mi?

        Solistliğim tutmadığı takdirde; Behiye Hanım, Müzeyyen Hanım ve Zeki Bey'in altında okuyacaktım. Ama bunlara gerek kalmadan herkes benim altımda okudu. Allah'a şükür ilk günden itibaren kimsenin altında okumadım. Ajda Pekkan'a söyledikleriminin sebebi de buydu. Bir yere girilirken Allah'ın selamı verilir. Bu Allah'ın kanunudur. Başın sıkıştığı zaman "Allah Allah" diye gez ama Allah'ın koyduğu kurallara riayet etme. Bu olacak iş mi? Hem Allah'ın selamını vereceğin insanlar da belli. Suyun başını tutmuş birkaç kişiden ikisi; Orhan Gencebay ve Bülent Ersoy. Tamam Ohan'ın gecesine gitmedin, kullanıldığını hissettin falan, Orhan'a kırgınsın. Ben Orhan mıyım?

        İş mahkemeye kadar taşındı...

        Benim sözlerimden şikâyetçi olmuş. Zaten herkes için şikâyette bulunuyor. Müjdat için de kitabında geçen bir ifadeden dolayı şikâyette bulunmuştu. Müjdat da "O pek sever dava açmayı" dedi.

        Ajda Hanım eski arkadaşınız değil mi?

        Ajda benim de Zeki Müren'in de altında okudu.

        Bir hukukunuz var neticede, neden davacı oldu?

        Öyle uygun görmüş. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi "Ben Bülent Ersoy'u çok severim, çok saygı duyarım" dedi. Evet, sesimi çok beğenir hatta gözyaşlarıyla dinler ama neden başkalarına da yaptığı numaraları bana yapıyor anlamadım. Yapma!

        Belki bir telefon açıp sizinle bu konuyu görüşseydi...

        Aman aman, ne telefon isterim ne başka bir şey! Çünkü en son artık söylenmeyecek lafları söyledim.

        Bir daha görüşmeyi düşünmüyor musunuz?

        Hayır. Ukalalık edip görüşmek istemediğimi düşünmeyin! O da bunu zaten istemez, ben de istemem. Herkes yerinde kalsın. "Belki araya birileri girse görüşürsünüz" diyorlar. Belkisi falan yok.

        'HAKKIMI HELAL ETMEYECEĞİM'

        12 Eylül'de yasaklandınız. O dönemde yaşananlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

        Bu şekilde konuşmak hiç istemezdim. Fakat ne çektiğimi bir yüce Allah ve ben bilirim. 8 sene kötürüm gibi evde oturmaktan koltuklar çöktü. Ben kime ne yapmıştım? Suçum ne? Eğer bir hesap vereceksem onu Allah'a vereceğim. Beni 8 sene o koltuklarda oturtanlar, şimdi yataklara gömüldü. Ama ben hakkımı helal etmeyeceğim. Aslında görüntüm gibi katı değilimdir. Yüreğim yufkadır. Belki bu görüntü benim zırhımdır! Allah biliyor, kimseye gösteriş yapmak adına yumuşaklık yapmayacağım. Yapamıyorum. Çünkü bana çok çektirdiler.

        Sizi bu kadar kızdıran nedir?

        Hiçbir şey yok. Esas hadise Fahrettin Arslan'ın gazinosunda okuyamamam. O zamanın parasıyla Fahri Bey 400, Osman Bey 500 lira verdi. "Ben buraya gideceğim" dedim. Fahri Bey benimle birlikte Londra'ya geldi, "450 lira verirsen sana gelirim" dedim. "Yahu kardeşim, 400'e geleceksin" dedi. "Osman Kavran'a gideceğim" diye böyle bir yasak getirdiler. Yasağın kanunda bir yeri yok. Sebepsiz bir yasak. Yasağı koyan da neden koyduğunu bilmiyor. Sinirlendim. Röportaj verirken sinirleniyorum.

        'KENDİMİ BİLDİM BİLELİ DİNE BAĞLIYDIM'

        "Çok alıngandım, çok hassastım" dediniz. Neden bu kadar hassastınız?

        Bu benim karakterim. İnsanlar benimle iletişim kurduklarında saygı kurallarını çiğnerlerse bunu hazmedemem, çok kırılır ve üzülürdüm. Kırılmaktan korktuğum için çok çalışırdım. Ve hep en önde, gözde olayım isterdim. İşte onun için; star doğulur sonradan star olunmaz. Starlık içten gelen bir şey. Sayın Başbakanımızda da aynı tarzı görüyorum. Elinde bir çanta, haciz memuru gibi bir başbakan değil. Star bir başbakan. O kadar devlet başkanından farklı olarak, hafif bir efelikle, kibarlığını bozmadan karşısındakine haddini bildiren bir tarzı var.

        Bu karakter yapısı sizde ne zaman oluştu?

        Kendimi bildim bileli böyleyim. Hem kırılgandım hem de ukalalığa varan özgüvenim vardı. Örneğin Maksim'in önünden geçerken, "Ben burada solist okuyacağım" derdim. Acaba neyime güveniyordum! Ailem banka müdürüydü. Tek çocuktum. Zengin bir ailenin çocuğu da değildim. Bir konakta yaşıyorduk. Çift merdivenleri vardı. O merdivenleri her zaman çok ihtişamlı iniyordum. Sen kimsin yahu? İkili bir ruh halim vardı. Tam İkizler Burcu'yum.

        Ailenizde de sizin gibi sesi güzel olan kimse var mı?

        Babamın da dedemin de sesi düzgündü. Çok iyi Kur'an okurlardı. Kendimi bildim bileli dine bağlıydım. Daha 5 yaşındayken, bir hata yaptığım zaman masanın altına girer ezan okurdum. Tabii yanlış telaffuzlarım olabilir ancak önemli olan o yaştaki bir çocuğun bunu hissedebilmesi. Niçin bunu yaptığımı da bilmiyordum. Şimdi buna bir yorum getirirsem yalan söylemiş olurum. Kulların huzurunda yalan konuşmak ayıptır ama Allah'ın huzurunda bu günahtır. "Allah beni affetsin" diye bunu yapıyordum.

        'BAŞBAKAN'IN TÜRKİYE İÇİN YAPTIKLARI GÖZ ARDI DİLEMEZ'

        Şu anki hükümet konusundaki düşünceleriniz neler?

        Bazı kişiler rengini belli etmez. Ben rengimi belli ediyorum. Aslanlar gibi yumruğumu masaya koyar, fikrimi söylerim. Bir kere karizmasını beğeniyorum Başbakan'ın. Diğer liderler karşısındaki tavrını beğeniyorum. Lider olarak kendinden emin duruşunu çok beğeniyorum. Tek kelimeyle lider. "Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır" diye bir söz vardır. Türkiye için yaptıkları göz ardı edilemez. İnsan olarak da çok beğeniyorum. Ben kimsenin kapısına gidip o kişiyi rahatsız edemem. Kendileri arzu ederlerse emir telakki ederim. Ama içimde ona olan sevgimi, saygımı yaşıyorum. İnsan olarak beğenmemin nedeni; yaradılanı Yaradan'dan ötürü sevmemdendir. Kimseyi ayırmıyor, ötekileştirmiyor. Bunu görürseniz, Sayın Başbakanımızın ne kadar sevilmesi ve sayılması gereken bir lider olduğunu fark edeceksiniz.

        Emine Erdoğan'ı nasıl buluyorsunuz?

        Çok nazik bir hanım. Koskoca bir first lady. Geçen gün Sayın Başbakanımla birlikte teveccüh buyurdular. Çok mutluluk vericiydi tabii. Bu hasletlerin daha niceleri, sözde değil özde hissederek söylediklerim. Kaldı ki siyasi açıdan manevralara giremem, haddim değil. Haddimi aşmış olurum. Ama diğer konularda hissetmek her insan gibi benim de hakkımdır. Benim hislerim de bu yönde.

        'O ZAMAN MANEVRANIZI YAPIN, ÖLÜM YERİNE ÇÖZÜM GETİRİN'

        "Oğlum olsa askere göndermem" dediniz, gündem oldunuz.

        Neden göndereyim ki? Patır kütür, leblebi çekirdek gibi ölüyor çocuklar. Günah değil mi? Benim doğurganlık özelliğim yok. Ömrüm boyunca doğuramam. Annelik vasfını Allah bana nasip etmemiş. Annelik ne demek bilemem. Ben sadece insan olarak, o yaşa gelmiş bir çocuğun ölmesini kaldıramıyorum. İnsanın hiç vicdanı sızlamaz mı? O zaman manevranızı yapın, ölüm yerine çözüm getirin. Bunu söyledim. Şimdi çözüm getiriliyor işte. Ama o arada beni neredeyse idam edeceklerdi. Şu anda da heykelimi dikmeleri lazım.

        Mısır ve Suriye'de yaşanan olaylara gelelim...

        İnsani açıdan hiç kabul edemiyorum. Bu yaşananlar katliam. Yurtdışında hayvanların bile daha çok hakkı var. Yasaklı yıllarımda Almanya'da kalırken köpeklerin haklarının insanlarla eşit olduğunu gördüm. Neye karşılık siz Allah'ın verdiği canı alabiliyorsunuz? Biz insan olarak karıncaya dahi can veremiyoruz. Nasıl can alabiliriz? Bu insanlar ne yaptı? Siyasi açıdan menfaatlerinin ters düşmesine rağmen sen bir insanın canını alamazsın. Sen can veremiyorsun ki alasın. Canı veren de alan da Allah'tır.

        'KİMSE BENİM YERİMİ DOLDURAMAYACAK, O KADAR!'

        Bir veliahtınız var mı?

        Hiç kimsem yok. Kimseye yerimi bırakmayacağım. Kendi kendime geberip gideceğim, kimse benim yerimi dolduramayacak. O kadar!

        Evlenmeyi düşünüyor musunuz?

        Cevap vermeyeceğim. Onlar benim özellerim.

        Meryem Uzerli'nin evlenmeden, babasından ayrı çocuk doğurması da çok tartışıldı?

        Ecnebilerin anlayışları değişik. Çocuğun daha sonra kendisine hesap sormasını kaale almıyor demek ki. "Babam kim" diye illa soracak çocuk. Bizim kültürümüze ters bunlar... Okul hayatında, sonraki yaşamında nüfus kâğıdındaki o eksiklik çocuğu her zaman yaralar. Bu yüzden, insanların 10-15 dakikalık zevkleri için bu çocukları anasız babasız dünyaya getirmelerini hoş karşılamıyorum. Aşklar gelip geçici. Çiftler birbirlerinden soğuduğu vakit biri kuzeye biri güneye gidiyor. Kendilerine yeni partner buluyorlar. Ama o çocuk yeni anne baba bulamaz. Çocuklar anne ve babalarıyla aynı çatı altında yaşamak isterler. Doğurganlık özelliğim olsaydı, eşim bana kan kustursa bile çocuğum için katlanır, asla ayrılmazdım.

        Evlat edinmek ister misiniz?

        İstemem. O çocuk başkasının. Kendi kanımdan olmadığı için ona aynı şefkati gösteremem. Oyuncak değil o, evlat. Bunun günahını, vebalini hiçbir şekilde ödeyemem.

        Evlat edinen starlar var...

        Onlar kendini tatmin ediyor. O çocuklar gerçek anne ve babası olmadığını öğrendiği vakit ne olacak? Çocuğun iç dünyasını hiç düşünüyor musunuz? Siz bir güzel egonuzu tatmin ediyorsunuz da o çocuğu hiç mi düşünmüyorsunuz insafsızlar!

        Hangi takımı tutuyorsunuz?

        Hiçbirini.

        'ZEKİ BEY'İN ÖLMEK İSTEDİĞİNİ ANLIYORUZ!'

        Zeki Bey'in intihar ettiği söyleniyor, doğru mu? Günde 36 tane ilaç alıyormuş.

        Bodrum'dan evinden almaya gittiler. O gün ilaçlarının hiçbirini almamış. Haddimi aşmak istemiyorum fakat, "İnsan ilaçlarını neden almaz" diye düşündüğümde ölmek istediğini anlıyoruz. "Kıyıda köşede değil de, sahnede, herkesin gözü önünde şerefimle öleyim" diye düşünmüş olabilir. Bu benim görüşüm. Bilemiyorum. Hiç dikkat ettiniz mi, sahnede o an can çekişiyor fakat dirayeti elden bırakmıyor. Elinden 2 kişi tutuyor ama kafası dimdik.

        İZZET YILDIZHAN: YAPTIĞIM İŞLER ARASINDA EN GURUR VERİCİ OLANLARDAN

        Herkes merakla programı bekliyor? Ne seyredeceğiz?

        İzzet Yıldızhan: Partnerim Bülent Ersoy. Türkiye'nin en eşsiz solistiyle birlikteyim. Bu program, hayatımda yaptığım işler arasında en gurur verici olanlarından.

        Bülent Ersoy: İçeriği hakkında şimdilik konuşmayalım. Sürpriz olsun.

        Konuk olacak mı?

        İ.Y.: Tabii.

        B.E.: Ama yeni çıkış yapan ya da albüm çıkaran kişileri konuk etmeyeceğiz. Bunlar artık klişeleşti. Halk yarışmalarda birinci gelip daha sonra kaybolan çocukların ne olduğunu merak ediyor. En azından birinciye bir albüm yapılmasını bekliyorlardı. Hem patronum hem de yakın dostum olan Fevzi Siverek Beyefendi'yle bu konuyu görüştüm. Fevzi Bey sadece birinciye değil ikinci ve üçüncüye de albüm yapılacağını söyledi. Burada mihenk taşı jüri olacak. Kazananlar SMS oylarıyla belli olacak. Jüri ve halk buna ortaklaşa karar verecek. İçerik aynı zamanda magazinel. Hafta içerisinde zuhur eden olayları yorumlayacağız. Bu kadar lafın yanı sıra şarkı söyleyeceğiz. Ben orada sadece hocalık vasfımla değil, sanatkârlık vasfımla bulunacağım.

        Programın ertesi günü reyting denen karnemizi aldığımızda Allah bizi mahcup etmesin diye dua ediyorum. Bu saatten sonra istediğim, bayrağımı dimdik, mahçup olmadan dalgalandırabilmek. Kazandığımı kazanmışım, nereye götüreceğim? Mücevherlerim de burada kalacak. Aslında bir, iki tanesini şöyle başucuma koymanızı isterim ama yapmazlar! Mücevherleri koyduklarını duyan olsa, Allah korusun mezarımı açarlar. İzzet saygılı, büyüğünü küçüğünü tanıyan bir çocuk. Beni üzeceğini sanmıyorum. Çok da yumuşak bir çocuk değildir. Gerektiği yerde serttir. Buna rağmen aradaki ölçüyü bilmesi takdire şayan. Güzel okuyor. Cılız, uyuşuk sesleri sevmem. Sağlam bir ses.

        Şarkıcı olmak isteyen birinin sesinin nasıl olduğunu duyar duymaz anlar mısınız?

        B.E.: Daha ağzını açar açmaz anlarım. Her yerimde yanılabilirim ama kulağım ancak ölünce tıkanacak. İnsanlar güzeli takdir edebilmeli. Ben iyiyi de kötüyü de söylerim. Keşke bütün arkadaşlarımız layık olanlara bunu rahatlıkla söyleyebilse. Bundan zarar gelmez.

        Ama herkes sizin gibi konuşmuyor...

        B.E.: Ağızlarına felç inmiş. Ne olur söylersen? Şimdi ben söyledim de ne oldu?

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ