Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel eğitimi değerlendirdi

        HT Pazar / Selçuk Tepeli

        Enver Yücel, Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı, Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Başkanı. Bahçeşehir Üniversitesi 16 yaşına giriyor. Nüfusu; 15 binden fazla öğrenci, yaklaşık 1000 akademisyen... En son Berlin’de, Washington’da kampuslar açtılar. Silikon Vadisi, Toronto, Hong Kong, Bakü ve Fas’ta da kampusları var. İstanbul merkezli üniversiteye her yıl 78 ülkeden öğrenci geliyor...

        Yücel, 1957’de Giresun’un Piraziz İlçesi’ne bağlı Şeyhli Köyü’nde 6 çocuklu çiftçi bir ailede dünyaya geldi. Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi. Üniversiteye hazırlanmak için Uğur Dershanesi’ne kaydoldu. Yücel; öğrencisi, çalışanı, öğretmeni olduğu dershaneyi 1974’te taksitle satın aldı; bugünlere geldi. Yani eğitimin her santimetrekaresi için söyleyecek çok şeyi var. Ve malum, her şeyin başı eğitim...

        ‘KAPALIÇARŞI’YA PAZARLIĞI ÖĞRENMEYE GELİYORLAR’

        Pek çok ülkede okullar açıyorsunuz. Bunu neden yapıyorsunuz?Dünyayı iyi anlayabilmenin; ekonomik krizleri, sağlık problemlerini, terörü kavrayabilmenin anahtarı eğitim. Dünya vatandaşlığı kavramını, 21’inci yüzyıl becerilerini çocuklarınıza veremiyorsanız, huzurunuz olamaz. Eğitimi halen sanayi devrimi anlayışıyla vermek mümkün değil. Bilgi çağının eğitimi, bizim aldığımız eğitim gibi olamaz,olmamalı. Eğitimi sınıflardan, kampuslardan dışarı çıkarmak lazım. Ben öğrencimin sinemayı, geçmişi, kültürü; örneğin Berlin’de, yerinde görmesini, öğrenmesini istiyorum. Berlin’de Bahçeşehir Üniversitesi’nin bir kampusu var. Mayıs ayı itibarıyla orası artık Alman yasalarına göre üniversiteye dönüşüyor. Yani Avrupa’daki ilk Türk üniversitesini biz açacağız. Asıl hedefimiz, oradan öğrenciler kabul etmek. Eğitimde bir dünya markası olmaya çalışıyoruz.

        Pek çok ülkeden de buraya öğrenciler geliyor...

        Kapalıçarşı’da pazarlığın nasıl yapıldığını öğrenmeye gelen çok ünlü Amerikan üniversitelerinden öğrenciler var.

        Demografiye bakılarak, Türkiye’de eğitim atılımı için 2020’ye kadar vaktimiz olduğu söyleniyor. Bunun için de yatırımların 2015’te tamamlanması gerekiyor. İşgücüne katılacak 12 milyon kadar genç var. Ama 2020’de bu fırsat kapısı kapanacak. Yetişebilir miyiz?

        Yetişebiliriz. Zamanımız var. Ama bugün bir zihniyeti, eğitimin paradigmasını değiştirmek şart.

        Ne yönde değiştirmek gerekiyor?

        Klasik, eski eğitimi doğru yapmaya çalışırsanız, bir anlamda yanlışı doğru yapmak için uğraşıyorsunuz demektir. Ben günde 6 saati okulda geçirirdim. Bugün de çocuklar günün 7 saati okulda oluyor. Dünyada hiçbir şey değişmedi mi? 21’inci yüzyıl becerilerini çocuklarımıza kavratmamız lazım.

        Ne onlar?

        Bilgi yüklemek artık bitti. Bilgiye gerek yok. “Bilgiyi nasıl kullanacağız”, buna gerek var. Biz halen bilgi öğretiyoruz. Bundan vazgeçelim. Bugün ilkokul bire başlayan bir çocuk meslek hayatına 30 yıl sonra atılacak.

        30 yıl korkunç bir süre değil mi?

        Evet. 30 yıl sonra bugünkü mesleklerin yüzde 65’i olmayacak. 30 yıl sonranın iş hayatına atılacak çocuklarını bugünün anlayışına göre nasıl eğitebiliriz? Siz çocuklara iletişim kurdurun, barışı sevdirin, problem çözdürün, yaratıcılığını geliştirin yeter.

        ‘GELİŞİYOR MUYUZ, ŞİŞMANLIYOR MUYUZ?’

        Kanada Rotman İşletme Okulu, Martin Refah Enstitüsü her yıl bir yaratıcılık ve yetenek endeksi yayınlıyor. Türkiye 90 ülke arasında yetenekte 59’uncu sırada, yaratıcılıkta 68’inci... Raporun araştırma direktörü Kevin Stolarick’e “Yani...” dedim. “Kıt yeteneği de eğitim öğretim kurumları, kamu kuruluşları ve şirketlerinizde kötü değerlendirip 59’dan 68’inci sıraya düşüyorsunuz” dedi. Sizi sinirlendirecek bir durum olmalı bu...

        Türkiye’de 2000’li yıllarda kişi başına milli gelir 3-4 bin dolardı. Şimdi 10-12 bin dolar. 3 kat arttı. “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” dahilinde PISA sınavları yapılıyor. OECD ülkelerinde eğitimin nereye gittiğini ölçen uluslararası bir sınav. 10 sene önce PISA’dan aldığımız sonuçlarla bugünkü sonuçlar arasında fark yok. Milli gelirimiz 3 kat artmış da eğitim seviyemiz neden artmamış? Yani gelişiyor muyuz yoksa şişmanlıyor muyuz? Türkiye’de eğitim sektöründe rekabet yok. Eğitim tekel; eğitim hizmetini bir kişi, yani devlet veriyor. Denetleyicisi de devlet. Gelişmiş ülkelerde devlet eğitim hizmetini vermekten çekilecektir. Devlet yine denetlesin, takibini yapsın ama bıraksın hizmeti biz verelim. Neden devletin hiç oteli yok? Yani devlet otelciliği yapamıyor da eğitim hizmetini çok mu iyi yapıyor? Niye daha serbest bir eğitim sistemi yok?

        Devlet eğitimden elini çektiğinde, eğitime ulaşmada demokratik, adil bir düzen olabilir mi?

        Özel sektörün eğitim yapması demek, varlıklı aile çocuklarının eğitim aldığı kulüpler yaratmak demek değildir. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak herkesle eşit yarışacaksam her okulda okuyabilmeliyim. Mesela Robert Kolej öğrenciyi sınavla alıyor, çünkü yarışanı çok. Ben parasızlıktan dolayı bu okulda okuyamıyorsam, bu sosyal devlete yakışmaz. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı.

        Siz nasıl bir sistem öneriyorsunuz?

        İki model var. Birincisi, çocuk herhangi bir okulu kazanmışsa devlet o çocuğun parasını vermeli. Diğeriyse, eğer benim açtığım okula maddi durumu elverişsiz ailelerin çocukları geliyorsa devlet bunu karşılamalı. Eğitim ekonominin en önemli girdisi. Özel sektör ve vakıflar devreye girmeli. Çünkü eğitim en öncelikli yatırım alanıdır.

        ‘İFLAS EDEN OKUL DUYDUNUZ MU?’

        İlginç bir hesap var. PISA sınavında bir ülkenin her 50 puan artışı, büyümeye yüzde 0.87 katkı sağlıyor. Türkiye sadece OECD ülkelerinin ortalamasını yani 400 puanı tuttursa, önümüzdeki 20 yılda 10-15 trilyon dolarlık bir ekonomi olabilir demek bu.

        Eğitimle ekonominin ilişkisi çok önemli bir bilim dalı. Ama daha anaokulunu halledemedik. Anaokuluna 1 lira yatırdığınız zaman 7 lira geri alıyorsunuz.

        Siz “Devlet okula, sıraya, öğretmene yatırım yapacağına öğrencilerin ücretlerini ödese daha ucuza mal olur” mu diyorsunuz?

        Evet, dolayısıyla eğitimi rekabete de açıyorum.

        Bu durumda sınav meselesini nasıl çözeceğiz?

        Sınavlarda yığılmalar olacaktır. Ama yığılmadan korkmamak lazım. Belli bir dozda olmasında yarar vardır. Sınav olmazsa yaptığınız hizmeti ölçemezsiniz. Ama biz sadece öğrenciyi ölçüyoruz. Öğretmeni, okul müdürünü, bakanlığı ölçemiyoruz. Eğitim karnemiz ne? Bu kadar para, emek nereye gidiyor? Ölçemiyoruz. Bir meslek düşünün ki başlıyorsunuz, geçen sürede hiçbir şey yapmasanız da mesleğiniz devam ediyor. Böyle bir şey olamaz. Başarısız öğretmen hiç yok mu? İşini iyi yapamayan okul hiç yok mu? Hiç iflas eden, işini iyi yapamadığı için kapanan okul duydunuz mu? Bu ABD’de, İngiltere’de var. İyi eğitim veremeyen okullar kapanıyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ