Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Mustafa Erdoğan, Muhsin Kızılkaya'ya konuştu

        MUHSİN KIZILKAYA/HT PAZAR

        Mustafa Erdoğan, hani derler ya “Kalu Bela’dan beri arkadaşım”. Liseyi beraber Hakkâri’de okuduk. Aynı ekipte halk oyunları oynadık. Okumak üzere ben İstanbul’a geldim, o Ankara’ya gitti. Ama arkadaşlığımız hep sürdü. O halk dansı işini mesleği haline getirdi, Antalya Serik’te 5 bin kişilik bir tiyatro inşa etti. Her gece tıklım tıklım dolu... Orada buluştuk, gündemimizi işgal eden bir sürü şey konuştuk.

        ■■ Seninle hiç röportaj yapmadım galiba...

        Benimle ilgili, gurur duyacağım bir sürü yazı yazdın ama. Şu an yaptığım her neyse onun hocası sensin.

        ■■ Aman efendim utandırma...

        Evet, uzmanlık alanım olan Hakkâri yöresi danslarını lisedeyken sen öğretmiştin bana.

        ■■ Sen bu işe başlayıncaya kadar Türkiye’de halk dansları, oynayanın zevk aldığı bir şeydi. Sen onları, seyredenin de zevk aldığı bir şey haline getirdin. Nasıl?

        Yaparken transa geçiyorsun, müthiş zevk alıyorsun. O da bir enerji veriyor. Önemli olan herkesin o anda senin aldığın zevki almasını sağlamak. Bunun için ne yapacaksın? Dünyada nasıl yapılıyorsa önce onu öğreneceksin. Sonra da senin bir saat boyunca transa geçerek yaptığın şeyin bir dakikasını göstererek seyircinin de transa geçmesini sağlayacaksın. Bunu başardığında evrensel bir dil de yakalamış oluyorsun.

        ■■ Türkiye’de bunu evrensel bir dile dönüştürmek senden başka kimsenin aklına gelmedi mi?

        Mesela rahmetli Duygu Aykal var ama benden öncekiler baleyi halk danslarına yaklaştırmaya çalıştı, bense halk danslarını baleye yaklaştırmaya çalıştım.

        ‘ÖNCE OKUL SONRA EKOL YARATMAK İSTİYORUM’

        ■■ Şu anda mesleğinin neresindesin?

        Daha yolun başında sayıyorum kendimi. Önce okul olmak, sonra da ekol yaratmaktır amacım. Yani dünyada Flamenko’nun geldiği çizgi gibi Türkiye dansı dendiği zaman her yerde, her zaman o şeyin algılanmasını istiyorum.

        ■■ Nedir o?

        Bir tek şey değil. Bizde bir tek şey yok ki. Bizde oryantal de var, Karadeniz de. 70 çeşit dansımız var.

        ■■ Dansın politikayla ilişkisi var mı?

        Dans yüksek düzeyde özgürlük sanatıdır. Yüksek düzeyde özgürleşmedir. Dans tarihiyle dünya tarihini yan yana düşündüğünde, insanlık tarihinin bütün önemli evrelerinde üstlendiği misyonu görebiliriz.

        ■■ Peki dansın aşkla ilişkisi nasıldır?

        Dans etmeyen insan âşık olamaz ki!

        ■■ Önce hangisi ortaya çıkmış?Âşık olmak mı, dans etmek mi?

        Tabii ki aşk... İnsana dans ettiren şey aşktır. Her şeyini harekete geçiren temel tetikleyici... “Big bang” gibi. Dans aşka en yakışan şeydir. Aşk konusunda biraz zayıfım.

        ‘ÇOK ÂŞIK OLUYORUM ÇÜNKÜ...’

        ■■ Niçin?

        Çok âşık oluyorum çünkü. Âşık olduğum zaman dansı tarif etmekte söylediğim şeyler gibi bir duygu yaşıyorum ve gerçekten ayaklarım yerden kesiliyor. Çok savruluyor, çok dağılıyorum.

        ■■ Ürettiğin şeylerin hepsini âşıkken mi ürettin?

        Yaklaşık olarak evet. Ama bu konuda biraz beceriksizim sanırım. Fazla dağılıyorum, fazla veriyorum. Bir de o sorumlulukla ilgili sorunum var. O kadar sorumlu olamayabiliyorum. Bakıyorum ki o aşk can çekişmeye başlamış... Bizim ortak arkadaşımız şahane şair Akif’in (Kurtuluş) dediği gibi, “Can çekişen aşkları da vurmalı” deyip...

        ■■ Vuruyorsun!

        Evet, hem de alının ortasından.

        ■■ Bu sanatını nasıl etkiliyor?

        Acı veriyor. Acı veren bir şey bu. Ama biraz da hoşlandığım bir şey. Yani yaşamak gibi... Ondan da tat almayı, ilham almayı, onu verimli hale getirmeyi yaşım ilerledikçe öğrendim. Eskiden çok savrulur, perişan olurdum.

        ‘ANADOLU ATEŞİ DERS OLARAK OKUTULSA!’

        ■■ Bu kadar ufuk açıcı, bu kadar insanı rahatlatan iki şahane şeyi, aşkla dansı ilişkilendiriyorsun. Bunların ikisini de yaşarken politika gibi çok saçma sapan görünen bir hadiseyle de ilgilisin. Niye?

        Hayatın içinde dokunduğum her yerde siyaset var. Ülkemde yeterince demokrasi olmamasını, her gün politikacıları dinlemek zorunda olmamızı, hayatın bu kadar estetikten yoksun olmasını, okullardaki müfredatın bu kadar danstan ve sanattan uzak durmasını içime sindiremiyorum. Çünkü biliyorum ki eğer benim sahnede yaptığım gibi bir şey olsa, Anadolu Ateşi resmi müfredat olarak okullarda okutulsa, ders olarak verilse herkes dans etse bu ülkede, böyle sorunlar olmayacak. İnsanlar daha yumuşak, daha hoşgörülü olacak. Bir defa birbirlerine kızmayacak, birbirlerini ötekileştirmeyecekler. Kavga etmeyecek, sarılacak ve dans edecekler.

        ■■ Bunun için risk aldığını düşünüyor musun?

        Alıyorum evet.

        ■■ Bu durumun senin sanatını olumsuz yönde etkileme ihtimali var mı?

        Bana destek veriyor. Yaptığım şeyin içeriği, siyasi mesajı olması hoşuma gidiyor.

        ■■ Eskiden “Sanatçılar politikayla ilgilenmiyor” diye şikâyet edilirdi. Şimdi ise sanki sanatçılar fazlasıyla politize. Öyle mi sence de?

        Popüler bir şeyden bahsediyorsun. Politik falan değil o, dönemsel ve popüler bir şey, onlar politik falan değil. AKP’nin toplantısına gidenlere sanatçı geçinen birinin küfretmesini ya da abuk yerlerde toplanmalarını falan kastetmiyorum. Kastettiğim şu: İdeolojiler sanat üretir. Her ideolojinin bir sanatı var. Ama sanatın da bir ideolojisi var. Sanat, ideoloji üretip o kaba ideolojileri törpüleyebilir, estetik katabilir. Benim amacım böyle bir şey. Sanatın kendisi başka bir şey yaratmalı. Dedim ya mesela Anadolu Ateşi’ni izleyen, bu ülkenin ne kadar birbirinin içine geçmiş kültürlerden müteşekkil olduğunu görür. “Hep birlikte böyle beraber ne kadar güzelsiniz! Türkiye sen burada ne kadar güzelsin!” Bahsettiğim siyaset bu. Yoksa başka bir siyaset değil Anadolu Ateşi...

        ■■ Peki bazı sanatçıların Başbakan’ın toplantısına katıldıkları için eleştirilmelerini haklı buluyor musun?

        Haksız buluyorum, kaba buluyorum. Hiçbir sanatçının, hiçbir devrimcinin, aklı başında insanın yapmaması gereken bir şey.

        ■■ Cumhurbaşkanlığı vizyon belgesinin açıklandığı toplantıya sen de çağrılmış mıydın?

        Direkt bana ulaşan bir çağrı yoktu.

        ■■ Alsaydın gider miydin?

        Giderdim tabii.

        ■■ Üç cumhurbaşkanı adayının toplantısına gider misin?

        Üçüne de giderim.

        Erdoğan’a savaş dansı, Demirtaş’ahalay, İhsanoğlu’na semah...

        ■■ Üçünün de kampanyalarını bir sanatçı gözüyle değerlendirirsen nasıl görüyorsun?

        Sayın Başbakan’ın üslubunun sorunlu olduğunu düşünüyorum. Başbakan’ın bundan 4 sene önce söylediği her şeyin altına imza atacak durumda bir insanım ben. Ama özellikle Gezi hadisesindeki yaklaşımını problemli buldum. Gezi büyük bir korku yarattı yönetilenlerde. Oysa korkulacak hiçbir şey yoktu. Gezi bu ülkenin genç ruhu... Direniş kültürü... Biz ihtiyarların “Günümüz gençleri yeterince politize değil” söylemine zekice bir yanıt... Ama çok uzun menzilli bir zekâ değildi bu. O küçük dokunuşlar, güzel şakalar, birlikte ayağa kalkmalar, o kolektif yaşam kültürü, o güzel bir hafta... Ben hiç Taksim’i o kadar güzel görmemiştim.

        ■■ Üç cumhurbaşkanı adayından diğer ikisiyle ilgili fikrin ne?

        Selahattin Demirtaş iyi bir politikacı. Önceleri biraz acemiydi. Tarzını zayıf buluyordum. Ama şimdi dokunduğu noktalar, yaptığı sağduyulu açıklamalar... Mesela bu ülkede birçok provokatif şey denendi, onlara müdahale etti. Aday olmasından hoşlandım. Bence iyi bir şey. Demokrasi kültürü çok renklilik, üç adayın birbirinden çok farklı olması anlamında, böyle bir renge ihtiyaç vardı.

        ■■ Peki Ekmeleddin Bey?

        Onu gerçekten de anlayabilmiş değilim. Aday gösterilmiş olmasını anlayabilmiş değilim. İyi bir insan olduğunu biliyorum. Kendisiyle de bir kez konuşmuşluğum var, Suudi Arabistan’da bir etkinlik için eşi hanımefendiyle de konuştum, çok centilmen, düzgün, entelektüel bir insan ama burada ne işi var bilmiyorum. Ona niye böyle bir kötülük yaptılar bilmiyorum.

        ■■ Tayyip Bey, Ekemeleddin Bey ve Selahattin Bey’i sahneye çıkartırsan, üçüne hangi dansları uygun görürsün?

        Şüphesiz Tayip Bey’i savaş danslarına veriyoruz, kılıç kalkanlı danslara... Selahattin Bey zılgıtlı, coşkulu halaylar yapar... Ekmeleddin Bey de semah dönsün artık, siyasete de bulaşmasın!

        ‘Ekonomi düzeldikçe hoşgörü yaygınlaşır’

        ■■ Kürt kelimesinin yasak olduğu bir dönemden gelip, bir Kürt’ün Kürt kimliğiyle cumhurbaşkanlığına aday olabilmesini neye bağlıyorsun?

        AK Parti’nin başarısına bağlıyorum. AK Parti eski devletle hesaplaşırken yanına Kürtleri aldı. Kürt meselesini çözmeden muktedir olamayacağını anladı. Müteşekkiriz, çok teşekkür ediyoruz. Bu trajedinin içinden geldim. Ankara’da Özgür Gündem’in temsilcisiydim. Her gün evimin telefonu çalar, bir ses önce “Öleceksin” diyor, sonra bir silahın mekanizmasını şırak şırak seslerini dinletip kapatıyordu. Neden? Kürtler’in çıkardığı bir gazetede çalışıyorum diye. Bütün bunlara son veren, o katilleri içeri tıkan insanlar şu anda iktidarda olanlar... Bu çok güzel bir şey. Ama o indirdiklerinin yerine aynı mekanizmayı çalıştırıp Berkin’i terörist ilan etmek de kabul edilir bir şey değil. Eleştiri noktam bu.

        ■■ Kürt kimliğinle, Antalya’nın Serik gibi milliyetçi duyarlılığın yüksek olduğu bir yerde, 5 bin kişilik bir tiyatro yaptın ve her gece burayı dolduruyorsun. Kendini onlara nasıl kabul ettirdin? Önce Serikli oldum, buraya yerleştim. Köylülerin evlerine girdim çıktım, onlarla çalıştım, gözlemelerini yedim. Zamanla herkes, kötü bir insan olmadığımı anladı. Bir de Serik’e ekmek getirdim. Her gün buraya 5 bin kişi geliyor. Gözlemeciler, lokantalar bayram ediyor. Karınları doyuyor.

        ■■ İnsanın karnı doydukça, milliyetçi duyguları azalıyor mu?

        Kesinlikle.

        ■■ O zaman bir açlık sorunumuz var?

        Kuşkusuz öyle. Ekonomi düzeldikçe hoşgörü yaygınlaşır. Açlık meselesi halloldukça öfke diner. Bu köyde bin 200 kişi yaşıyor, her gece onların nüfusunun üzerinde insan taşıyorum buraya. Ve o köylüler onlara bir şeyler satıyor.

        ■■ Şimdiye kadar bütün dünyada kaç kişiye gösteri yaptın?

        Biletli seyirci 45 milyonu geçti. 98 ülke dolaştık.

        ■■Her biletten 1 dolar kazansan, şu anda zengin birisi olmalısın?

        Ben de öyle düşünüyorum. Ama durum hiç öyle değil. Ben bir kere işadamı değilim. Sosyalist kafa, amatörlük, işi aşkla yapmak... Verdiğin maaşı hesaplamıyorsun, gelirini bilmiyorsun, aslında bütün sorun kötü bir ekonomik yönetim. Böyle bir durum var. Bir de hiç destek yok.

        ‘Doğu’nun ne olduğunu göstermek istiyorum’

        ■■ Şaşırtıcı bir yeni projen var mı?

        Evet var, çok geleneksel, çok yerel ve çok görkemli... Bir kez görkemli bir şey yaptıktan sonra, artık o görkemi aşan şeyler bekleniyor senden. Ama bu seferki daha da şaşırtıcı olacak. İçinde hiç halk dansı olmayacak.

        ■■ Ne zaman sahneye çıkacak?

        Önümüzdeki yıl nisanda inşallah. Hayalim olan ve birkaç yıldır çalıştığımız “Doğu’nun Kapıları” diye bir proje daha var. Çin’den yola çıkıp Viyana’ya kadar Doğu’nun bütün kültürlerini anlatan bir fikir. Burada biraz politika yapacağım. Çünkü Doğululuk dünyada biraz aşınmış bir şey. Özellikle, İslam bağlamında aşındı. Ben bu işe başladığımda “Türkiye bir Batı ülkesidir, biz Batılıyız” gibi şeyler saçmalıyordum. Sonra anladım, biz Batılı falan değil, Doğuluyuz. Sadece yönümüz Batı’ya dönük. Onlara Doğu’nun ne olduğunu göstermek istiyorum.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ