Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Cumartesi Mutfak Zevkinin Son Günleri, Refik Halid Karay, yeni türkiye

        ALİ ESAD GÖKSEL / HT CUMARTESİ

        Gelin de sıcağa karşı bir hafıza sınaması yapalım... Şu malum laf var ya: “Yeni Türkiye”. Hele beri gelin de deyin... Bu gerçekten de yepyeni bir şey mi? Sakın ola heyecana kapılmayasınız. Yüzde 72 rutubette taşikardiye davet gerekmez. Ortaokul yıllarımdan beri şunu bilirim. Aziz vatanımızda “yenilik öngörüsü” eksik olmaz ve bitmez. Oysa ne tuhaf: Malumatfuruş halkımız ise yenilikten hazzetmez.Ezcümle halimiz şudur: “O onu dedi. Bu da bunu demek istedi.” Bu lafı güzaftan gına geldi. Siz yeter ki “şunu” bilin. Ve dahi rahat olun: Telaşa mahal yok! Sonbahar güzel zamandır...

        ZEVKİN SON GÜNLERİ

        Madem ki aziz vatanın her köşesi bilfiil sıcaklara maruz kalmış. Tez elden kendimize sığınacak bir kale bulmalıyız: “Mutfak Zevkinin Son Günleri” Sizleri de buyur edelim. Soluklanasınız. Refik Halid Karay’dan bir sürpriz ya da şöylesi daha doğru: Şikemperver üstadın benzersiz bir ziyafeti... Yayınlanalı bir ay oldu, olmadı. 426 sahifelik kitap İnkilap Yayınları’ndan. R.H.Karay serisi içinde Tuncay Birkan tarafından hazırlanmış. Baştan T.Birkan’a teşekkürlerimizi sunmalıyız. Bir arkeolog titizliği ve sabrıyla bu yazıları önümüze koymuş. Büyük bir hizmet...

        Refik Halid Karay çok önemli bir yazar. Sadece edebiyatımız açısından değil. İşin o faslı edebiyat eleştirmenlerine ait. Ama Karay sosyoloji ve kültür tarihimiz açısından da çok önemli. Peki, sorarım sizlere, neden, nasıl oluyor da hak ettiği kadar bilinmiyor? Şaşırtıcı değil mi? Oysa gayet basit. Çağımız kendinden menkul pazarlama taktik ve mamulleri ile dolu. Onlar nasıl nefes alıyor, nasıl yatıp kalkıyorlar? Her şeylerini biliyor, sayfa sayfa magazin serilerini izliyoruz. Meşhur olmak çok satmak için her şeyin mubah olduğu günler bunlar. Çok karpuz aldınız ve kabak mı çıktı? Alışverişiniz beyhude değil. Hediyesi var. “Bembeyaz bir hayvan ve imar üzerine...” Böyle tiraj yakışır mı? Demeyesiniz... Satış esastır. Gerisi ne gam...

        Bizler ki Ahmet Hamdi’yi bile yeni ve yeniden keşfettik. İşte Refik Halid Bey benzer fasıldandır. Belki de hayıflanmak yersiz. Her şeyin bir zamanı var. Karay 1888’de Beylerbeyi’nde doğmuş. Anne tarafı Kırım Giray’larından.Babası ise Karakayış Ailesi’nden. Galatasaray Sultanisi ve Mekteb-i Hukuk da okumuş. Hiciv yazıları ile ünlenmiş. Fecri Ati edebiyat topluluğu kurucularından olmuş. İttihad ve Terakki’ye muhalefeti yüzünden beşyıl sürgüne yollanmıştır. Robert Kolej’de öğretmenlik, sonrasında başyazarlık yapmış, meşhur Aydede mizah dergisini çıkarmıştır. Tekrar sürgüne Halep’e giden Karay 20 roman kaleme almış, 1938’de yurda dönen yazar 1965 yılında İstanbul’da ölmüştür. İşte böyle bir hayattan bize kalan bir hazine: “Mutfak Zevkinin Son Günleri” Karay’ın romanlarında ara ara gördüğümüz, tattığımız zevkler burada bütün. Kabaca 10 yıla yayılmış yazılar. Sanki daldan dala atlıyorlar. Ama tam da öyle değil. Netice de bir geçmiş ya da geçmekte olanlara ağıt!

        PARALELİN TERCİHİ

        Karay, belli ki Rıza Tevfik‘de kendine bir yoldaş bulmuş. Aslını isterseniz tuhaf bir çerçeve. Bir kere arada 20 yaş var. Feylesof, ağabey. Buraya bir mim koyalım. 20 yaş önemli bir farktır. Muhabbetin içine bir mesafe koyar. Hele coğrafya Doğu ise. Ama sonrasında kaderin cilveleri. Kesişen yerler, paralel yollar, ortak anılar... Her ikisi de sürgün yemişler. Ayrı ayrı hikâyeler. Apayrı duruşlar. Fakat gurbet böyle bir şey. En kuvvetli zamklardan... Bakın Refik Halid, Feylesofu nasıl anlatıyor: “Adam vardır ki yemek yemesini sever, yine adam vardır ki yemek yedirmesini sever; hem yemesini hem yedirmesini sevenlere de rastlarsınız. Bir adam da vardır ki kendi eliyle yaptığı yemeği başkalarına yedirmekten haz duyar. Feylesof Rıza Tevfik bu ayrı ayrı tipteki insanların birleşmiş seçkin bir örneğidir. Güzel yer, güzel yedirir ve güzel yaptığı yemekleri ikramdan ve güzel yapılmış yemeklere iltifattan derin bir hislilikle zevk alır...

        Ara sıra – uzun gurbet yıllarındabirbirimize misafir olduğumuz zaman teselliyi yemekte arardık. Yemekleri yemeklerinize uymayan yad ellerde, gurbete düşenler için kavuşamadığı yurdunun hiç değilse alıştığı ağız tadına ermek sayılı sevinçlerden biridir... Ağızla mideden fazla baş ve ruh gıdalanır; dimağ zevki damak lezzetini de aşar;...

        Uzakta kalan ve karışık bir rüyaya dönen o günleri düşünüp çeşitli sahneleri hatırdan geçirirken, Rıza Tevfik’i mutfakta, iri bir tencereye eğilmiş, elinde tokmak, keşkek döver vaziyette görüyorum... Biz acıkır -yeter elverirderdik; o; tam kıvamı gelmedikçe tokmağı bırakmaz... Nihayet tencere geniş kayık tabağa boşaltılır, üzerine sıcak tereyağı döküldükten sonra bol kimyon ekilirdi, masa başına geçerdik. Gurbetteki yemek odası, İstanbul’un bir köşesine dönerdi. Sanırdım ki pencereden bakıverince karşımda Erenköy sırtlarından Adalar’ı, yahut Şehzadebaşı’ndaki evden yangın kulesini ve tepesine asılı bayrağı göreceğim....”

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ