Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar vazgeçilmez ortak noktalarımız, ortak noktalarımız
        1

        Bölündük, birazdan bölünüyoruz, şimdi bölünmedik ama iki dakikası kaldı, deyip dursak da ve hatta istesek de bölünemeyeceğimiz hikâyelerimiz var. Çünkü herkes kişisel çıkarlarıyla hareket eder önünde sonunda ve herkesin kuyruğu birbirine bağlı. Yereli, geneli derken seçimlerde ve hatta turşunun limonla mı sirkeyle mi daha iyi kurulduğunu tartışırken dahi ayrıldığımız noktadan bakmak yerine birleştiğimiz noktadan bakarsak kârlı çıkacağız sanki. Bu garip bir ruh hali, kimin kimi sevdiği belli ve hatta niye sevmediği de çok net değilken yıllardır her ortamda birleştiğimiz noktalardan bakmak belki biraz mutluluk verir. Ortak katların en küçüğü’yle (OKEK) ortak bölenlerin en büyüğü (OBEB) arasında kaldık, karekökümüzü de alsalar elimizde hâlâ kalan bir şeyler var.

        2

        CİN ALİ
        Belki de ilk birleştiğimiz nokta. Cin Ali serisi. 7 yaşına gelen her Türk çocuğu Ali’nin gündelik mesaisinin top atmak olduğunu düşünerek başlar eğitim hayatına. Ali topu şimdi atsa taca atardı. Cin Ali’nin dayısı da topaçla kırbaç yerine Cin Ali’ye bir iPad, bir de scooter almak zorunda kalırdı. Cin Ali’nin Karagözlü Kuzusu çoktan klonlandı, ecnebilerinkinin adı Dolly, bizimkilerin adı Oyalı’yla Zarife oldu. Cin Ali kitapları eğitim müfredatından kaldırılsa da şimdi tekrar kitapçılarda, set halinde bulmak mümkün. Bir adet kendiniz için bir adet de evladınız için almanız faydalı. Hem Cin Ali o kitaplarda oyun oynamak için bahçeye çıkıyor, hala!

        3

        SÜT KARDEŞLER, NEŞELİ GÜNLER, TOSUN PAŞA HABABAM SINIFI
        Eski İstanbul’u hatırlamak için Google’da aratma yapmadığımız, yaşam koçlarının fink atmadığı, Münir Özkul’un “Bak beyim...” diye cümleye başlamasının bütün kişisel öğretileri dövdüğü, diyetisyenlerin o filmlerdeki evlerin salonuna bile giremeyeceği günler. Gelsin dolmalar, gitsin turşular! Bizi hâlâ televizyon önüne kitliyorsa, kimse ötekine “Yok arkadaş Tosun Paşa da kim ben Wolverine’ciyim” diyemiyorsa, Ertem Eğilmez rahmet ister. Herhangi bir kanalda, filmlerinden bir tanesi döndüğü anda, çay demlenir, abur cubur rafından pötibör bisküvi iner. Çayı fazla fazla demlemek lazım, birer bardak da Kemal Sunal, Adile Naşit, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Şener Şen, Ayşen Gruda için. Bu arada iyi çay demlemek istiyorsanız, demliğe bir adet küp şeker!

        4

        İLBER ORTAYLI
        “Caps’i alınır birazdan”, “Caps’i alındı”, “İlber Ortaylı caps’leri gelmiştir”. Bu cümleler çok insana nasip olmaz, İlber Hoca’ya oldu. Ne zaman televizyona çıksa, hangi kanaldaysa ona dönüldü. Bazı konulardaki cehaletimizi İlber Hoca’dan daha sakin, gülümseyerek ve kibarca yüzümüze vuran olmadığından olacak, kendisine ağzımızı açıp, nefes alıp veren bir tarih kitabıymış gibi bakmamız ondan. Keşke bu kadar cahil olmasak!

        5

        KIVANÇ TATLITUĞ
        “Mankenden oyuncu olur mu” sorusunu tedavülden kendi elleriyle kaldırdı. Evet yakışıklı, evet Allah sahibine bağışlasın vesaire ama çok da iyi bir oyuncuymuş. Aşk-ı Memnu’da Behlül Haznedar’dı Paris manzaralı odasından çıktı; Kuzey Güney’de Kuzey Tekinoğlu’na saz çaldırdı, Ahmet Kaya’dan türküler söyletti, dövüştü, ağladı. Onu seyrederken karı koca kavgalarına ara verildi, sosyal medyada kadınlar parti kursa Kıvanç Tatlıtuğ parti başkanı olsa alınamayacak oylar alınırdı, KTP tek başına iktidar olurdu. Şimdi Kurt Seyit’le beraber, karşısında reyting canavarı, yenecek inşallah. Çünkü hep iyinin kazanacağına inandırdı. Kazanması gerek.

        6

        CEM YILMAZ
        Magazin gazetelerine kalsak, arabasına biniyor, az ilerideki AVM’ye gidiyor, pahalı hediyeler alıyor, pahalı bir restoranda yemeğini yiyor, arabasına biniyor, gazetecilere yanıt bile vermeden evine geri dönüyor. Yani yürümüyor, konuşmuyor. Asgari bir hareket alanı olan biri olsa, “Bu kadar gözlemi Youtube’dan mı yapıyor” diye sormamız lazım. Ne yaparsa yapsın, isterse arabasında yaşasın, o bu ülkenin en çok güldüren yüzü, çünkü espri yaparken seyirciler gülsün diye beklemiyor, o da beraber gülüyor. Her filminden önce senaryosu için “şuradan çalıntı buradan çalıntı” haberi çıkıyorsa o filmi gişe rekoru kırar. “Pek Yakında” yine sadece ona güleceğiz.

        7

        FATİH TERİM’İN İNGİLİZCESİ
        Stadı da var artık. Misafirleri gelse, gezintiye götürse, “Here you see, this building my building, my stadium” dese edecek lafımız da kalmadı. Milli takımın patronu olması ya da Galatasaray’a UEFA Kupası’nı getiren hoca olması hepimizi karpuz gibi ortadan bölebilir, verdiği demeçler, taktikler yüzünden hatta “eleman mıdır değil midir” diye günlerce tartışırız. Ama bütün tartışmaları bitirecek cümle yine ondan gelir: What can i do sometimes?

        8

        YILMAZ VURAL
        Türkiye futbol camiasının duygu, mimik mikseri. Zengin çocuğu değil, ama gezgin. Şöyle diyelim: Wilco’nun Karavanı bile Yılmaz Hoca kadar gezmedi.1986’da başladığı teknik direktörlük kariyerinde 24’üncü takımında. Kendisini bir spor elçisi olarak görüyor. “Her kültüre uyum sağlarım, Afrika’ya gitsem yamyam olurum” diyor. Halk onu seviyor, o haklı. Kimsenin adamı değil. Oyuncularıyla “Ah benim aptal oğlum” diye konuşan, sahanın kenarında takla atan, tepinen Yılmaz Hoca’nın özeti, adına yazılmış marşta: “Cümle âlemin sevgisi/ Kimselere nasip olmaz / Duruşunla bir fenomen/ Adamın hasısın sen Yılmaz’

        9

        BÜLENT ERSOY’UN KOSTÜMLERİ
        Ya da diğer adıyla: “Afedersiniz Bülent Ersoy kostümleri”. Modanın kentsel dönüşümü ya da SimCity gibi, SimCity’nin simlisi. Verdiği beyanatların tonunda, içeriğinde bölünsek de kıyafet ve makyaj tercihlerinde kesinlikle korkuyla birbirimize kenetleniyoruz. Tüylü şapkalarının genişliği 3. Köprü’nün ayaklarıyla yarışacak boyutta. Dualarla süslediği Türkçesi, kendisinin ne dediğini zaman zaman hiç anlamadığımız için birleştirici bir unsur. Belki Filistin sorununa bile
        çözüm getirebilir. Nitekim bir iftar yemeğinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın arkasında niye dursun divamız? Ne yaparsa yapsın 40 senedir gündemde.

        10

        TARKAN
        Yılın 360 günü kayıp. Sadece üç gün Açıkhava’da konser veriyor. Sonra o konserler üç gün daha uzatılıyor. Tarkan’ı artık normal şartlarda topu topu bir hafta bile görmüyoruz. Ama fark etmez. Bugün şimdi birazdan “Arkadaşım Eşşek Remix by Tarkan” diye videosu çıksa, Tarkan eşek kulakları takıp dans etse ilk gün 7 milyon kere tıklanır. Hep mesafeli, hep kendisini sevenleri çok seviyor, hep çok kibar, hep çok güleryüzlü. Gözden ırak gönülden ırak lafı onun için geçerli değil.

        11

        SUSAN MILLER’IN FALLARI
        Süper sinir oluyoruz. Her ayın son günü web sitesi açılıp, F5 moduna geçiliyor. Son aylarda rahatsız, sitesi ve falları gecikiyor. Asistanları da onun kadar gezegenlere hâkim olmasa gerek, bekliyoruz. Bir sonraki ayın romantik günlerini defterlerine not alanlar var. Tutarsa “Susan Miller müthiş”, tutmazsa “Zaten bugün de çok trafik vardı, benim de hiç halim yoktu Karaköy’lere inecek”. Annemize Susan Miller kadar inansak şimdi Nobel ödüllüydük.

        12

        BARIŞ MANÇO
        Cin Ali gibi bir başka ortak noktamız daha. Arkadaşım Eşşek’i bilmeyen çocuk Japonya’da bile yok. Türkiye’nin kendi posta kodunu, ev ve posta adresini ilk ezberleten insanı. “81300 Moda İstanbul.” Hayatta olsaydı, “34710 Moda İstanbul” diyecekti, zorlanacaktık. Süper kahraman kıyafetleriyle sahneye çıktı, ıspanak yiyen çocuklara süper kahraman muamelesi yaptı. Kimbilir belki de hâlâ ona bakarak büyüyen çocukların başarılarının altında imzası var,
        bakınız Arda Turan diyor: “Maça çıkmadan Barış Manço ve Ahmet Kaya dinlerim.” Ayrıca koca bir nesil Cumhurbaşkanı adayı olarak sadece Barış Manço’yu gördü, kısmet olmadı.

        13

        ACUN ILICALI
        Bir şehir efsanesi midir bilmem. Yurtdışında bir toplantıda, “Size nasıl güveneceğiz, siz kimsiniz” diye sorarlar Acun Ilıcalı’ya, “Şimdi Türkiye’den herhangi bir şehirde herhangi bir yeri arayıp kim olduğumu sorun, anlarsınız” der. Doğrudur, bugün hangi evi arasanız bir yanıtı olur. Turist kızlara “Are you disco” diye yanaşan Türk erkeğinin gönlünde yatan, bir gün Acun Ilıcalı olmaktır. Kızlar ise jürisine seçtiği Hadise olmak ister ya da Hülya Avşar. Bu işlerin matematiğini çözen Ilıcalı, Amerika’ya keşfetmeye değil program formatı satın almaya gider. Ayrıca her vurduğu gol oluyorsa, memleketin kalesine bakmak lazım, belki de kale boştur!

        14

        ÖMER ÜRÜNDÜL
        Bülent Özveren Eurovision için ne demekse, Ömer Üründül Dünya Kupası için o demek, ayrılamıyorlar. Biz de “Bi’ sus” diye bağırdığımız adam, bir sonraki maçta yorum yapmayınca boşluğa düşüyoruz. Oyunu okumaktan ziyade futbolcunun beynini okuyor ve futbolu her seferinde enteresan buluyor. “Eğer kaçırmasaydı, mgoldü!” diyor, “Sahada 22 kişi var” diye ekliyor. Yorum gibi yorum. Bir 4 sene sonra kupada olmayacaksa şimdiden duyurusu yapılsın, pidesiz geçen ramazanlara döneriz, Ömer Üründül’süz mkupalara hazır değiliz.

        15

        ATİLLA TAŞ
        Şarkıları ayırdı, Twitter’daki performansı birleştirdi. Hiçbir albümü Twitter’daki takipçi sayısı kadar satmadı. Bir röportajında dediği gibi, kitap yazsa 100 bin satarmış, ama onun yazdığı ortaya çıkarsa 100 bin iade olurmuş. Herkesin çok ciddi, herkesin çok sanatçı, çok fenomen olduğu günlerdeyiz, nitekim Atilla Taş’ın takipçileri de ortamlarda “BBC’den başkasını takip etmiyorum” diyormuş.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ