Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İstanbul İstanbul'un tarihi mekanları şimdi ne halde? İstanbul'un tarihi mekanları
        1

        Ne Orhan Veli zamanına gitmeye gerek var ne de Aydın Boysan’ın gençlik yıllarına... Çok değil 10 sene öncesine kadar İstiklal Caddesi hâlâ kurtarılabilir bir kültür merkeziydi. İşte aradan geçen zamanda yok olanlar ve yerinde kalanlar...

        2

        1 Ahırdan tramvay durağına: Zavallı nostaljik tramvayın bakım yuvası olan hangar, eskiden ahırmış. Şişhane-Kurtuluş tramvaylarını çeken atlar burada kalırmış. Ahırlara bakan Rum görevlinin adı ise Dingo imiş. “Dingo’nun ahırı” deyimi de buradan geliyor işte. Şimdi Yeşilköy-Bakırköy dolmuşlarının arasında, Instagram’da ilginç bir fotoğraf karesinden başka bir şey değil.

        3

        2 Hacı Baba Lokantası: Babamla gidip yediğimiz hünkar beğendinin tadı hâlâ damağımda! 1921’de açılan restoranda sadece Osmanlı mutfağı örnekleri vardı ve her yemek ötekinden iyiydi. Sunum da öyle. Şimdi yine restoran ama adı da havası da değişti.

        4

        3 Hayal Kahvesi: İstiklal’in son 10 senesinin yıldızlarındandı Afrika Han’daki Hayal Kahvesi. Küçücük sahnesinde en iyi isimler vardı. Tıkış tıkış olurdu. Avlusuna çıkıp nefes alırdık. 60 daireli hanın sahipleri onca yıllık kiracısını yerinden etti. Güya tadilat yapılacaktı... 2 yıldır çivi çakılmadı. Hayal Kahvesi, yeni yerinde de güzel.

        5

        4 Rebul Eczanesi: Rumeli Pasajı’nın girişindeki efsane eczane. Kolonyasını bilmeyen var mı? Kendi üretimleri biberli selülit kremleri de meşhurdu. Tarihi 1895’e uzanan eczane şimdi yeni adresinde...

        6

        5 Alkazar Sineması: İstiklal Caddesi bir dönem sinemalarla, tiyatrolarla doluyken şimdi çirkin dükkânlarla kaplı ya... Kaybolan sinemalardan biri de Alkazar. İnanılmaz güzel bir girişi olan sinema 2010’da kapandı.

        7

        6 İnci Pastanesi: Rumeli Han’ın bir başka güzelliğiydi. O tazecik profiterolü, su sebili, “Sosunu çok koyar mısınız” deyince gülümseyen çalışanları ile İnci Pastanesi İstanbul’da olmanın kanıtı gibiydi. Şimdi Mis Sokak’ta.

        8

        7 Robinson Crusoe Kitabevi: Numara 389’daki kitap mabedi, tüm çabalara rağmen artan kiralara dayanamadı ve taşındı. Şimdilik Salt Galata’da.

        9

        8 Cercle D’orient ve Emek Sineması: İstiklal’in sonunun geldiğinin kanıtıydı Emek Sineması’nın ve onu taşıyan ihtişamlı Cercle D’orient, yani Şark Kulübü binasının bir AVM’ye satılması...

        10

        9 Rüya Sineması: Küçük Beyoğlu dediğimiz sokaklara doğru giderken görürdük Rüya Sineması’nı. O da kapattı kapılarını tabii ki.

        11

        10 Çiçek Pasajı: Ne ihtişamlıydı, ne eğlenceliydi! “Kimler gelip kimler geçti oradan” diye sorun, size romanlar anlatsın... Her garson kibardı, arkadaştı. Her mekânın ayrı müdavimleri vardı... Şimdi sessiz, girişinde ayakkabıcılar, gözlemeciler olan bir yer oldu.

        12

        11 Avrupa Pasajı: Bir ucu Balık Pazarı’na diğer ucu Galatasaray’a bakan pasaj eskiden sahaflarla doluydu. Ne kitaplar almıştım oradan, ne posterleri, plakları sevmiştim! Şimdi sadece turistik bir pasaj; 1874’ten kalma 22 dükkânlı, 56 metre uzunluğundaki pasaj.

        13

        12 Elhamra Sineması: Elhamra Pasajı’nın girişinde olan, Atatürk’ün de pek sevdiği, ilk kadın Türk sanatçıların oynadığı “Bir Millet Uyanıyor”un prömiyerinin yapıldığı sinema. Tabii ki artık yok!

        14

        13 Rejans: Rus yemekleri ile ünlü, aklınıza gelebilecek her güzel ismin yemek yediği Rejans, geçtiğimiz senelerde kapılarını kapattı, ardında çok güzel siyahbeyaz fotoğraflar bırakarak...

        15

        14 Markiz Pastanesi: 10 yıldan çok önce kapanmıştı asırlık Markiz. Ama en azından vitrininde sanki hâlâ içeride birileri varmış izlenimi veren ve insanı fena halde hüzne boğan vitraylar, çizimler vardı. Sonra 2003’te lüks bir restoran oldu, tutmadı. Şimdi camlarında led ışıklarla yemek isimleri okunuyor.

        16

        15 Pano ve Viktor Levi Şarapevleri: Öyle hamsi tava yemedim, Pano’daki kadar şık şarap içmedim hâlâ. Yan yana bu 2 şarapevi Galatasaray’ın medarı iftiharıydı. Önce Viktor Levi kapılarını kapattı, İngiliz Konsolosluğu’na yapılan bombalı saldırı sonrası... Ardından Pano tadilata girdi ve bir daha hiç açılmadı.

        17

        16 Narmanlı Han: Gelelim İstiklal’in sonundaki güzelliğe; kedileriyle, avlusuyla ünlü Narmanlı Han’a. Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Aliye Berger gibi isimleri ağırlamış han şimdi kaderini bekliyor.

        18

        17 Şekerci: Tarçınlı şekeri efsane, aldırdığı kalorileri bile hoş gösteren çifte kavrulmuş lokumu ve sakızlı lokumu ile meşhur Hacı Bekir, İstiklal’in en tatlı noktası. Kastamonu’dan İstanbul’a gelerek 1777’de Bahçekapı’da açtığı küçük şekerci dükkânında, lokum, akide vb. şekerlemeleri imal edip satmaya başlayan ve daha sonra 1817-1820 yılları arasında hac görevini yerine getirmesiyle Hacı Bekir olarak anılan Şekerci Hacı Bekir Efendi, bugün 4 farklı asır ve 5 kıtanın damaklarında dolaşan bir maziye sahip. Hiç kapanmamasını dileriz!

        19

        18 Kunduracı: Sadece erkek ayakkabıları yapan, İsmet Paşa’ya bile ayakkabı yapmış “Ayakkabıcı Mahmut” 1936’dan beri açık. Babadan oğula devretmiş dükkânın sahibi rahmetli Metin Soyman, vefatından önce “Beyoğlu artık eski Beyoğlu değil. Sürekli kabuk değiştiriyor. Eski dükkânlardan, eski esnaftan eser kalmadı. Eski müşteri de yok zaten” demişti. Dükkân oğluna emanet.

        20

        19 Restoran: Şahane hoşafları ve yemekleriyle Hacı Abdullah Lokantası. Ağa Camii’nin yanından girip Mama Shelter’ın girişini geçince vitrinini göreceksiniz. Ağzınız sulanacak. Boşuna onca ünlü müdavimi yok! Ara Cafe de neyse ki yılların değişmeyeni. Armada Restoran da ev yemekleri için iyi, eski adreslerden.

        21

        20 Fotoğrafçı: Eğer pasaport, vize gibi bürokratik işlerimiz de olmasaydı hâlâ fotoğrafçıya ihtiyaç duyar mıydık? Bunun cevabını 30 yıldır aynı dükkânda, Postacılar Sokak’ta İtalyan Yokuşu’na bağlanan caddede olan Nobel Fotoğraf’ın sahibi veriyor: “Hayır.” Adanalı Kemal Karyağdı, dükkânın mal sahibi olmasa burada dayanamayacağını söylüyor.

        22

        21 Kırtasiye: Mektup Kırtasiye vitrinindeki küre gece lambaları, atlı karıncalar ve kalem-kitap ile bir cennet hâlâ. Eller Sanat Galerisi de bu sokağın bir başka eskisi.

        23

        22 Çiçekçi: Gönül Sokak’taki yaklaşık 30 senelik Açelya Çiçekçilik ve Tünel’e doğru cadde üstündeki Fotis Çiçek Evi İstiklal’in güzelleri.

        24

        23 Çikolata: Markiz’in eski ustalarının torunlarınınmış J’adore. Şehrin en iyi sıcak çikolatasını, muazzam “Oh la la Beatrice” tatlısını yiyebileceğiniz çikolata vahası.

        25

        24 Sinema: Atlas Sineması kırmızı kadife perdeleriyle yerinde duruyor! İKSV’nin film festivali sayesinde...

        26

        25 Kitapçı: Hiç eskimeyen Mephisto neyse ki var hâlâ! Ada Kitabevi ise bütün tadını bozdu, avukatların gittiği bir cafe-restoran oldu. Ama tabelası duruyor en azından.

        27

        26 Meyhane: Cumhuriyet Meyhanesi hâlâ ayakta, ortamı hâlâ çok güzel, işkembesi de hâlâ enfes neyse ki!

        28

        27 Pasaj: İstiklal’de pasajdan bol şey yok ama Atlas’ın yeri başka... Kapandığında üzüldüğümüz Sefahathane, Atlas Pasajı’nın içinde yeniden açıldı ya, ne mutlu bize. Bir de Suriye Pasajı, yerli yerinde. İçinde yaşayanlar da var, çalışanlar da. Diğer yazık olan tüm pasajlara inat.

        29

        28 Korseci: Zaten bu yazının çıkış noktalarından biri Kelebek Korse... 1936’dan beri var olan mağazanın kapanacağını, kirayı ödeyemeyeceğini duyunca ayaklandık. Hiç değişmeyen tozlu vitriniyle bu küçücük dükkân “Bari sen gitme” dediklerimizdendi. Sahibi İlya Avramoğlu şikâyetçi, “Yatalak babamı sokağa atıyorlar” diye anlatıyor. Zaten tüm derdini vitrinine astığı yazılarla anlatmış. Yüzünden öfke, endişe ve hayal kırıklığı akıyor. Küçücük bir korseci dükkânımız var, o da gitsin yerine pis kokulu bir dönerci daha mı gelsin?

        30

        29 Hazzapulo Geçidi: Geçidin hemen yanında çok yaşlı bir amca oturur, yaz-kış keman çalardı. O zamanlar akıllı, iyi kameralı telefonlar yoktu ama fotoğrafını çekmek isteyenlerden para alırdı. Rahmetli oldu... Biraz ileride Sabır Taşı içli köftecisi vardı. Bembeyaz önlüğüyle kar kış demez eşinin yaptığı köfteleri satardı. Sonra belediye izin vermedi sokakta satmasına. Müşterilerinin de katkılarıyla dükkân açtı ama o sokaktaki köftelerin tadı da kalmadı... Ha, Hazzopulo Geçidi hâlâ duruyor. Oyuncak maymunlar siz geçerken ıslık çalıyor. İngiltere’de bile bulunmayacak güzellikte şapkaları elleriyle diken Madam Katia’nın dükkânı da yerinde. Şimdi yaz tatili için kapalı, her yaz olduğu gibi. Aponia gibi güzel insanların güzel fikirlerinin olduğu bir dükkân ve kahveler var ortasında. Eskiden sadece 3 tabure vardı, şimdi 300 ve yer bulunmuyor. Olsun.

        31

        30 Heykel: Türk heykel sanatının usta isimlerinden İlhan Koman’ın ünlü Akdeniz Heykeli, bir zamanlar (2005) İstiklal Caddesi’nin göbeğinde, Galatasaray’daydı. O noktaya ondan sonra daha çok yakışan başka bir şey yapılamadı!

        32

        31 Varmış! Şimdiki AFM’nin yerinde zamanında İstanbul Meteoroloji İstasyonu ve Rasathanesi varmış!

        33

        32 Kuruyemiş: Hani çok ünlü bir kuruyemiş markası var; Papağan. O papağan zamanında İstiklal’in meşhur sinemalarından Lale Sineması’nın olduğu Lale Pasajı’nın girişindeymiş. Girişteki küçük kuruyemiş dükkânının maskotu haline gelmiş, beyaz papağan. Çok güzel konuştuğu için dükkânın önünde kalabalık olurmuş. Lale sineması artık yok, Lale Pasajı ise çok katlı bir mağaza oldu. Papağan mı? Yurtdışına bile kuruyemiş ihraç eden eski küçük kuruyemişçi dükkânının logosu artık.

        34

        33 Gitti gidiyor: Rumeli Pasajı’nı hatırlayan var mı? Bir ara içinde partiler yapılırdı. Bir kulüp de açılmıştı. Muazzam manzaralı bir terası vardı... 1890’da caddenin ilk yüksek binası olan güzel bir tarihe sahip Rumeli Pasajı, şimdi çirkin bir han gibi...

        35

        34 İlk taşı atan Odakule: Bu haberin çoğu noktasına kaynak olan “Taksim’den Tünel’e Adım Adım Beyoğlu” (E Yayınları) kitabının yazarı Turgay Tuna şöyle diyor sayfalarında: “Eski Beyoğlu’nun kendine has görüntüsünü bozan ilk anlamsız, kişiliksiz yapılardan biridir Odakule. Evet, bir pasaj gibi İstiklal Caddesi ile Tepebaşı arasındaki bağlantıyı kolaylaştıracak bir geçit açılmıştır ama inşa edilen çirkin yapı haksızca, insafsızca Beyoğlu’nun canına okumuş, Beyoğlu’na adeta kötü bir tokat atmıştır.

        36

        Peki ya ne olsa? Fitaş Sineması’nda ya da Elhamra’da verilen konserlerin ünü zamanında yurtdışına kadar gidermiş. Ne olurdu ki o sinemalar kalsa, kültür merkezi olarak kullanılsa? Konserler versek biz bize? Her bina sahibi Mısır Apartmanı gibi gerçekten sahip çıksa güzelliklere, mimariye... Daha da çok müze, sergi salonu olsa eski binalar.... Fasadları korunarak içleri yenilense, AVM değil modern kütüphaneler olsa, okullar olsa... Akbank Sanat, Borusan gibi noktalar arttıkça artsa...

        37

        Hep örnek gösterilen başka ülkelerdeki gibi... Sadece ucuz giysi ve kirli yağda pişen büfe yemekleri ile değil kültürle de turist çekilir, sermaye gelir, devlet bunu anlasa... Turkcell gibi kurumlar caddeyi mesken tutmuşken güzelleştirse... Kocaman telefon mağazalarının vitrinleri, o kocaman teknolojilerle eski İstiklal görüntülerini yansıtsa mesela... Kültürel-sanatsal yatırımlar yapan, tarihi binaları restore edenlere vergi indirimi uygulansa belki... Sadece küçük fikirler bunlar.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ