Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Asansörler fısıldıyor, Okuduktan sonra asansöre eskisi gibi binemeyeceksiniz!, 10 işçinin öldüğü faciayla asansör gündemimize oturdu. Korku filmlerinde insanların en sık öldürüldüğü yerlerden biri de asansörler. Ancak bu yazının konusu ölüm değil, asansör

        Alihan MESTCİ / HT PAZAR

        10 işçinin öldüğü faciayla asansör gündemimize oturdu. Korku filmlerinde insanların en sık öldürüldüğü yerlerden biri de asansörler. Ancak bu yazının konusu ölüm değil, asansörde yaşam. Okuduktan sonra asansöre eskisi gibi binemeyeceksiniz!

        Çok acı bir vesileyle, bir haftadır asansörler hakkında çok şey okudunuz. Ama bu yazıdakileri belki de hiç duymadınız... Bir an önce asansörle barışsanız iyi olur, zira o yeni toplu taşım aracımız. Ayrıca en ilginç iletişim ortamlarından biri. Dünyanın bütün büyük şehirlerinde bu küçük kabinde geçirilen süreler artıyor. Dolayısıyla, insanlara dair pek çok sırrı ele veriyor. Son yıllarda dünyanın en seçkin sosyologları, en ünlü nörologları, en meraklı gazetecileri asansörler hakkında acayip araştırmalar yapıyor... Asansör, mimaride devrimin kıvılcımı, şehirlerin yükselmesinin sebebi, toplumsal sarsıntıların kaynağı... Ve modern şehir hikâyelerinin de tam ortasındalar.

        ‘YARI KAMUSAL, YARI ÖZEL ALAN’

        New York’ta, Tokyo’da veya İstanbul’da insanlar asansörlerde o kadar çok vakit geçirmeye başladı ki, bu istenmeyen samimiyeti, “yabani yakınlığı” bulabileceğiniz başka hiçbir yer yok. Bunu fark eden Alman gazeteci Andreas Bernard, geçen şubatta New York University Press’ten çıkan “Lifted: A Cultural History of the Elevator” (Asansörün Kültürel Tarihi) adlı çalışmasında asansörün insan hayatını nasıl değiştirdiğini keşfe girişti: “Birbirine yabancı insanlar, daracık bir alanda ve çoğu kez sıkış-tıkış... Asansör, bu haliyle modern şehrin felsefesine aslında pek uymuyor. Kentte kimliksizleşme, izole olma ve yalnızlık var; asansördeyse zorunlu temas ve yakınlık” diye anlatıyor Bernard. “Asansörler yarı kamu, yarı özel alan ve bu haliyle benzersiz bir yer.” O nedenle ilginç hallerimize tanıklık ediyorlar.

        ‘TOPLUMSAL HİYERARŞİYİ ALTÜST ETTİ’

        Peki asansör nasıl oldu da hayatımızda bu kadar önemli yer edindi? 1850’de icat edildi ve 1853’te “dikey demiryolu” adıyla duyuruldu. Daha ortaya çıkar çıkmaz türlü tartışmalar başlattı. 1880’li yıllarda ABD’deki polemik şuydu: “Asansör bir oda mı, yoksa bir ulaşım aracı mı?” Zira Amerikan erkeklerinin asansörde nasıl davranacağı bu sorunun cevabına bağlıydı. Eğer bir odaysa içeri girdiklerinde şapkalarını çıkarmalıydılar; yoksa sokaktaki gibi şapkalarını takmaya devam edeceklerdi.

        Asansör, Kuzey Amerika ve Avrupa’da 20. yüzyılda binaların demirbaşı haline geldi. Gazeteci Bernard, “Asansörün keşfi binalardaki hiyerarşiyi altüst etti” diyor. “19’uncu yüzyıl sonlarında binalarda yukarı katlara çıktıkça odalar küçülür, yaşayanlar fakirleşir, fiyatlar ucuzlardı. Çünkü yukarı çıkmak zordu. Zengin insanlar alt katlarda yaşar, çatı katları hizmetçilere ayrılırdı. Asansörün yaygınlaşmasıyla mimari de tamamen değişti.” 1930’lara gelindiğinde patronlar çoktan tepe katlara yerleşmişti. Otellerin en pahalı odaları artık teras katlarıydı. Çatılar artık ulaşılabilir olmuştu...

        SOĞUK SAVAŞ’TA ASANSÖR KRİZİ

        Yukarı çıkmak kolaylaştı ve asansör işleri hızlandırdı belki ama, bayramlar eskisi gibi kutlanmıyordu artık. Bernard’a göre, binalarda bölünme başlamış, adeta ruhlarını kaybetmişlerdi: “Asansörlerden önce binalar açık alanlardı. Sakinlerinin avlusunda sosyalleştiği, iletişime geçtiği yapılardı” diyor Alman gazeteci. “Ama artık yüksek binaların girişinde asansörler var. Ulaşacağınız kata kadar arada ne olup bittiğinden habersizsiniz. Bunlar artık bütün değil kat kat ayrışmış, bölünmüş yapılar.”

        ASANSÖRDEKİ BİZ DEĞİLİZ, İÇİMİZDEKİ MAYMUN!

        Asansörlerin siyasete bile etkisi var. 1959’da Sovyet lider Nikita Kruşçev, New York’taki Waldorf-Astoria Otel’de 1.5 saat asansörde kalmış, bu olay Soğuk Savaş’ta diplomatik bir krize sebep olmuştu. İster politikacı, ister teknisyen, bir çalışan ya da bir otelin üst katındaki seçkin partiye davetli misafirler olun, asansörün en çarpıcı özelliği insanlar arasında acayip bir iletişim oluşturması. Hayal edin... Asansördesiniz. Yanınızda bir başkası... Ondan uzak duruyorsunuz. Yüzünüzde tebessüm, gözünüz yerde, tavanda, kapıda. Yani karşınızdaki insan dışındaki her şeye bakıyorsunuz. Peki neden böyle davranıyorsunuz? Karşılaştırmalı insan gelişimi, evrimsel biyoloji, nörobiyoloji ve psikiyatri profesörü (ne ünvan ama!) Daria Maestripieri’nin buna bir açıklaması var: “Asansörde ortaya çıkan, içimizdeki maymun!”

        Maestripieri, “Bir makak maymununa doğrudan bakarsanız, sinirden çıldırır. Ona saldıracağınızı düşünür. İnsanlar için de asansördeki rahatsızlık hali maymunlarla paylaştığımız genetik mirasın bir kalıntısı olabilir” diyor. Yıllardır maymungiller üzerine çalışan Maestripieri, aynı kafeste kalan makak maymunlarını incelemiş: “Makaklar hem korkutmak hem de arkadaş olduklarını belli etmek için dişlerini gösterirler. Bu diş gösterme mesajı iyi bir şekilde karşıdakine ulaşırsa ‘tımar etme’ (tüylerini temizleme, tarama) hazırlıkları başlayabilir. Tımar, maymunu rahatlatır ve gerginliği azaltır, bu da bir saldırı ihtimalini ortadan kaldırır. Yani bir makak olsanız ve başka bir makakla küçük bir kafeste sıkışıp kalsanız ne yapmanız gerektiğini artık biliyorsunuz! Ben size bir yabancıyla aynı asansördeyseniz yine aynı şeyi yapmanızı öneririm: Gülümseyin ve karşınızdakiyle kibarca konuşun.” Benimse bu tımar meselesine dair farklı bir gözlemim var. Karşı cinsten biriyle asansördeyseniz ve o saçını başını düzeltmeye başlamışsa, hakkında kesin olarak öğrendiğiniz tek şey şudur: Siz umurunda bile değilsiniz, o başka biri için hazırlanıyor...

        MERHABA-MERHABA’NIN BAŞARISI

        Meşhur Fransız sosyolog Jean Claude Kaufmann’a göreyse asansörler sohbeti fakirleştiriyor. “İnsanı tedbirli davranmaya zorluyorlar ve böylece ortaya çelişkili bir durum çıkıyor” diyor Kaufmann. “Selam verip sohbete girmeli miyim, yoksa susmalı mı?” İnsanlar asansörde bu soruyu soruyorlar, çünkü Kaufmann’a göre bu yarı kamuya açık yarı özel alanda insan bir bağımsızlık arzusuna kapılıyor. Oysa ki karşısında yolunun her gün kesiştiği kişiler var. Ama sorun da zaten burada: Karşınızdakinin öylesine bir yabancı olmadığının farkındasınız. “İşte bu noktada ‘merhaba-merhaba’ların büyük bir başarısı var” diyor Kaufmann. “Resmi tonda gerçekleşen bu ‘merhaba-merhaba’lar adeta ‘tanışıklığımızın farkındayız ama bu ilişkinin devamını şu an riske atmak istemiyoruz’un en kısa çevirisi. Bu tutum, asansörde baston yutmuş gibi tedbirli duruşumuzu da açıklıyor...

        KLOSTROFOBİ ASANSÖRLE BAŞLADI

        Asansör, 150 yıllık bir araç... Yine de insanları kaygılandırıyor. Andreas Bernard, “Asansör fobisi diye bir şey var. Ne tesadüf ki klostrofobinin ortaya çıkışı 1860’lara, yani tam da asansörün icat edildiği yıllara rastlıyor” diyor. Eski psikiyatri makalelerinde klostrofobinin sebebi olarak asansörler gösteriliyor. “Asansör, aslında çok güvenli bir ulaşım aracı. İstanbul’da yaşanan türden bir faciaya çok nadir rastlanır” diyor Bernard. Ona göre insanların asansör kaygılarını filmler ateşliyor. “Filmlere kanarsanız asansörlerin her zaman kaldığını, sıkıştığını zannedersiniz. Daha ilginci şu ki, asansörde kalan iki insan o küçük alanda birbirlerine itiraflarda bulunmaya başlarlar. Asansör, bir tür günah çıkarma odasına bile dönüşür.” Türkiye’nin gündemi de şu ara asansörde mahsur kalmış durumda, adeta herkes günah çıkarıyor gibi...

        Maestripieri’den asansör hikâyeleri...

        Geçenlerde, yüksek bir binanın 20. katında orta yaşlı bir adamla aynı asansöre bindim. Varlığımdan rahatsız olmuş gibiydi. İçeri girdiğimde bana gergin bir şekilde gülümsedi ve hemen konuşmaya başladı. Hiç durmadan konuştu, bütün hastalıklarını anlattı, belirtileri, tanı ve tedavisini... Sonunda ineceğimiz kata geldik. Onu tedavi etmemi beklediğini düşündüm. Aslında bu davranış, onun kendini ne kadar güvensiz ve duygusal olarak savunmasız hissettiğini gösteriyor. Çünkü aslında, riskli bir durumda potansiyel bir saldırganı ürkütmek için yoğun bir şekilde sözlü saldırıda bulunmuştu. Tabii bütün deneyimlerim bu şekilde olmadı. Güzel bir kadınla aynı asansöre bindiğimde genelde ilgisiz bir tavırla karşılaşıyorum. Bu bir korku ya da rahatsızlık belirtisi değil bence. Zira kız arkadaşım da bir adamla asansöre bindiğinde, karşısındaki adam çoğu zaman konuşmaya başlıyor. Asansörde karşınızdaki biri “çift” olma ihtimali arıyorsa, saldırganlıkla karşılaşmış gibi tepkiler verebilirsiniz.

        Bu konuya nereden geldik

        6 Eylül Cumartesi akşamı, İstanbul Mecidiyeköy’deki Torun Center şantiyesinde 32’nci kattan yere çakılarak 10 işçinin ölümüne sebep olan yük asansörü faciası, bir haftadır gündemde. Kamuoyu korkmakta çok haklı, nitekim olayın yasını tutarken en yetkili kurumların ağzından Türkiye’de kullanımda olan 300 bin asansörün yalnızca üçte birinin denetimden geçtiğini ve onların da yarıdan fazlasının “binilemez” diye etiketlendiğini öğrendik. Asansörün hayatımızda ne kadar geniş yer kapladığını; gelecekte binalar yükseldikçe daha da önemli olacağını anladık. Can güvenliği sağlandığında sıra detaylara gelecek, belki asansörler de çok daha eğlenceli yerler olacak...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ