Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Soma’dan yardım sonrası ‘sızıntıları’, üyük maden kazasının üzerinden 5 ay geçti. Aslıhan Lodi, torba yasanın kabulünün ardından bölgede neler olduğunu anlamak üzere Soma'ya gitti

        Aslıhan LODİ / HT PAZAR

        Büyük maden kazasının üzerinden 5 ay geçti. Torba yasanın kabulünün ardından bölgede neler olduğunu anlamak üzere gittik Soma’ya. Bütün felaketlerin ertesinde olduğu gibi burada da sorunların çözümü için öncelikle maddi formüller bulunmuş. Manevi durum ise farklı kanallardan yürüyen çalışmalarla toparlanmaya çalışılıyor. Ama sanki yeni ve daha çetrefilli bir sıkıntı, o maddi yardımların tam göbeğinden doğmuş...

        301 madencinin hayatını kaybettiği Soma felaketinin ardından, kazayla ilgili çok haber okudunuz. Son dönemde farklı sektörlerde yaşanan iş kazaları da konuyu gündemde tuttu. Ancak yasal düzenlemeler dışında Soma’da neler olduğunu pek göremedik. Soma’da, Kınık’ta ya da civar köylerde yaşayanlar, ölen madencilerin aileleri, madene tekrar inmek zorunda kalanlar, bilerek ya da bilmeyerek bambaşka travmalarla mücadele ediyor şu an. Ölen madencilerin evlerinde birer bayrak asılı. Herkes onlardan “Şehit” diye bahsediyor. Sevenleri kendilerini bu şekilde sakinleştirip avutuyor. Akla ilk gelen maddi yardımlar olduğu için yazıya başlarken bir kez de ben yazayım; evet, aileler AFAD üzerinden 154’er bin TL aldı. TOKİ tüm ailelere ikişer daire verecek. Çok sayıda sivil toplum kuruluşu, şahıslar ve şirketler gerek bağımsız olarak, gerekse AFAD üzerinden bağış yaptı. Evlerin kapılarında yüzlerce oyuncak, giysi ve yiyecek kolisi yığıldı. Bölgede konuştuğum herkes bu yardımlar için elbette müteşekkir. Buraya kadar her şey tamam, fakat sokaktaki insanların genel yorumu “ailelerin gelen bu büyük parayla değiştiği, acılarını unuttuğu” yönünde...

        ‘SENİN OYUNCAĞIN, BENİM BABAM VAR’

        Ortada deprem sonrası görüntüleri olmasa da, kara bulutlar var bu ailelerin üzerinde. “Bazı köylerin diğerlerinden daha fazla yardım aldığı, ailelerin lüks arabalarla dolaştığı” söylendiğinde boğazım düğümleniyor. Hatta bir köyde, hangi eve ne yardımı gittiği gözükmesin diye bahçe duvarlarının briketlerle yükseltildiğinden bahsediliyor. Okulda “Yeni uzaktan kumandalı arabam var” diyen çocuğa arkadaşının, “Benim de babam var” dediği ve buna benzer pek çok konuşma geçtiği anlatılıyor. Hepsi çok ağır evet ama günlük hayatın içine öylesine derinden sızmış durumda ki, kanıksanmaya başlanmış bütün bunlar Soma’da.

        Konunun diğer boyutunda ise bu çocukların da büyüyünce madencilik yapacağı gerçeği var. Başka senaryo yok. “Kınık Ovası çok verimli bir bölge. Dünyanın domatesini, biberini, pamuğunu yetiştiriyoruz ama getirisi maliyetinin çok altında. Mesela domatesi beş sene önceki fiyata, 23 kuruşa veriyoruz. Çiftçiyi bu şekilde bitiriyorsun. Fabrikalar 30 kuruşa salçalık biber alıyor, ‘Parasını altı ay sonra vereceğiz’ diyor. Elimizden ne gelir” diyor genç bir madenci. Çay bahçesinde çalışan günde 20 TL kazanırken, tarlada çalışanlar 30 TL alıyor. Madencilerin ücreti ise sadece 40 TL.

        Konuyla ilgili bir araya geldiğimiz Soma Kaymakamı Mehmet Bahattin Atçı ve Belediye Başkanı Hasan Ergene, “Yardımları yerine hassasiyetle ulaştırdık” derken aktardıkları anekdotlar bazı ailelerde yaşanan çözülmelerin sinyalini veriyor. Bir kayınpeder-gelin arasında yaşanan miras çekişmesi, medeni hukuk açısından da ilginç bir noktaya işaret ediyor. Kadın 2 aylık hamile ve bebeği henüz vâris kabul edilmediği için yardım alma konusunda problem yaşamış. Parayı uzun uğraşlar sonunda aldıktan sonra ise kocasının evinden ayrılıp baba ocağına geri dönmüş. Bu sefer kayınpederi gelininin paraları alarak gitmesi ile mağdur olduğunu söyleyip yetkililerden yardım istemiş. Ailenin yaşadığı ödeme krizi, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’ün desteğiyle aşılmış.

        Kaymakamlık kapısında durduran ve isminin bende saklı kalmasını isteyen bir kadın, “Kocam 2012’de madende öldü” diyor; “Benim hiçbir hakkım olmadı, hatta maaşımda kesintiler var. Kızımı okutamıyorum.” Olmasını düşünmek bile istemesek de, bundan sonra yaşanabilecek kazalarda bu anlamda karşılaştırmalar yapılması ve hukuki krizler yaşanması muhtemel görünüyor.

        KADINLARIN İŞİ ÇOK DAHA ZOR

        Ölen madenci eşlerinin hiçbiri çalışmıyor; Kınık’a bağlı Çan Köy’ün 3 kaybından biri olan Adem Çetiner’in eşi Emine Çetiner, 3 çocuklu gencecik bir kadın. “Sokağa çok fazla çıkmıyorum, zaten içimden de gelmiyor ama aileme laf getiremem” diyor. Olanak bulursa çalışmayı düşünebileceğini söylüyor. Kaymakam Atçı ve Belediye Başkanı Ergene’nin söz ettiği önümüzdeki dönemde devlette açılacak bir kadroda olmasa bile, köyde hayata geçirilecek bir kooperatifte çalışmaya hazır. Onların ailesindeki dayanışma ise göz yaşartıcı. Dede Veli Çetiner bir yandan kaybettiği oğluna yanarken, aklı her gün madene inmeye devam eden diğer oğlu Mustafa’da. 3 torunu ve gelinine kol kanat germiş. “Bizi ziyarete gelmeyenlere, partilere, sendikalara kırgınım. Paranın acılarımızı unutturduğunu söyleyenlere de. Bunu mutlaka yaz: Güzel her zaman güzeldir, çirkin çirkin, acı da her zaman acıdır” diyor.

        ‘‘BİR SÜRÜ PARA, 2 EV ALDI’ DİYORLAR’'

        “Dava açtınız mı, yoksa yardımlardan sonra vaz mı geçtiniz?” diye soruyorum madenci Mustafa Çetiner’e. O gün ilk kez işbaşı yapmış. Göz pınarları, elleri, kolları kömür karası. Kaşları çatılıyor ve başlıyor anlatmaya: “Davanın peşini bırakmayız. Dilekçeleri verdik. 18 Kasım’da tazminat davalarının ilk duruşması olacak. Ceza davalarının günü daha belli değilmiş. Hepsine gideceğiz. Hâkimin yanında oturacağım. Şu çocukları görüyorsunuz. Geçen bayramı nasıl üzüntüyle geçirdik bilemezsiniz. Önümüz yine bayram. Babasızlar. Her şey para değildir. Biliyorum köyde de, Soma’da da, Kınık’ta da ‘Bir sürü para, iki tane de ev aldılar’ diyorlar. Keşke abim yaşasaydı da o paralar olmasaydı. Gereken tedbirleri alsalardı, ocağı boşaltsalardı. 5-6 servisle kurtulurdu o insanlar.”

        Torba yasa çıktıktan sonra Zonguldak’ta kapanan madenleri soruyorum. Bu konuda elbette huzursuz ama tepkili. “Bu işi yapabilen yapsın. Madenler çok para kazanıyor. Gökten nasıl yağmur yağıyorsa biz de her gün o kadar kömür çıkarıyoruz. Biraz da yasayı değiştirmek için böyle yapıyorlar” diyor Çetiner. Aynı soruyu yönelttiğim tüm madenciler de benzer cevaplar veriyor.

        Çetiner ailesini ziyaret ettiğimiz sırada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Afetlerde Psikososyal Destek Birimi bünyesinde çalışan gönüllü psikologlarla karşılaşıyoruz. Çalışmalarıla ilgili konuşmak istemiyorlar. Daha sonra ulaştığım resmi yetkililer de aynı şekilde. Kimsenin özel yaşamını merak etmediğimi belirtmeme rağmen gösterdikleri aşırı hassasiyeti, çalıştıkları ailelerin mahremiyetlerine duydukları saygıya bağlamaktan başka çare yok.

        Gönüllü gençlerden oluşan bir psikolog ekip daha var bölgede. Özellikle Kınık’a yoğunlaşan Toplumcu Psikologlar’dan Burcu Ovacık, kazadan sonra çocuklar konusunda yaşanan en büyük karmaşanın yardım etme ve yardım alma süreçlerinde olduğunu söylüyor: “Bölgeye gelen yoğun yardımlar, eşit olmayan güç ilişkilerinin yeniden üretilmesine hizmet etti. Çocuklar, oyuncakların paylaşımı konusunda düşmanlık ve rekabet, dışlama, kazanç elde etme ve çıkar ilişkileri kurma tutumları geliştirdi. Tek yönlü olmayan ve eşit ilişki kurmaya dair dayanışma modelleri geliştirmeye çalışıyoruz. Kadınlarla oluşturulacak bir kooperatif modelini araştırmaya başladık.”

        Peki hayatta kalan işçiler? Şunları söylüyor Ovacık: “İşçilerde yaşanan en büyük karmaşa örgütlenme sorunları. Değersizlik duygusu, ekonomik kaygı, çaresizlik, güvensizlik gibi sorunlar da var. Arama-kurtarma ekibine katılmış işçilerin psikolojik durumları da kötü.”

        ‘ÖLÜMDE ‘SKORA’ BAKILIYOR’

        Kazadan sonra Maden-İş’in örgütlenme sekreteri seçilen ve şu an işsiz olan madenci Sefa Köken eski düzenin devam ettiği görüşünde. “Devlet güçlüdür, kendi eliyle çıkarsın bu kömürü. Çünkü devlete göre önce sağlık ve iş güvenliği gelir” diyor. Her gün tehditler aldığını anlatıyor. Önceki kazalarda da baskı olmuş üzerinde: “Maalesef konuşan üç-beş kişiyiz. Unutuldu her şey. Işıklar Ocağı’nı açtılar kısa süre önce. Çalışma Bakanlığı müfettişleri 5 sayfa eksik bulmasına rağmen üretim başladı.”

        Soma’nın gündemden hiç düşmediğini söylüyorum; madencinin cevabı can yakıyor: “Maalesef ölümlerde de skora bakıyor toplumumuz. Katliam olmadan önce 2 kişi öldü aynı yerde. İşçiler tek tek ölünce sorun yok! Basın, işçileri unutmamalı. Herkes şovunu yaptı; yanına iki madenci çağırıp reytingini aldı. Yardımlar dağıtılırken çekilen fotoğraflar Facebook’a konuldu ama durum değişmedi burada. Sevine sevine yazıyorlar ‘2 bin işçi işbaşı yaptı’ diye. O insanlar ölüme gidiyor.” İşçilerin, yetkililerin, yardım için gidenlerin, madenci yakınlarının anlattıkları, Soma’da yolunda gitmeyen bir şeyin olduğunu, toplumda yeni ve sıkıntılı bir sürecin yaşandığını gösteriyor. Üstelik bu kez ‘yardım’la da kolay çözülecek gibi değil sanki mesele. Zira belki de bizzat o doğurdu bu sorunu...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ