Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam kürşat çetin, ünlülerin mezarında fotoğraf çektiren adam, Ünlülerin mezarları, ünlülerin mezarlarının fotoğrafları, ışıl cinmen kürşat çetin röportajı, kürşat çetin haberturk, ışıl cinmen mezarlık röportajı,

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@habertırk.com

        HABERTURK.COM

        Fotoğraflar: Özge Mine Sarıçam

        Kürşat Çetin tuhaf biri.

        33 yıldır hiçbir cenazeye gitmemiş, tek bir kez bile.

        Fakat 350’den fazla kişiyi mezarında ziyaret etmiş.

        Cumartesi öğlen kent temizliği eğitimi verdiği işinden çıkınca mezarlıkta alıyor soluğu.

        Yurtdışına gidince de öyle de…

        Eiffel’den önce Père-Lachaise’e uğrayıp Jim Morrison’ın mezarı başında Queen of the Highway söylüyor.

        Viyana’ya iner inmez Zentralfriedhof’a gidip Beethoven’a selam veriyor.

        Yaşarken ruhunu ziyaret etmiş her bir kişiye, yattığı yerde iade-i ziyarette bulunmak istiyor.

        Twitter’da “Ünlülerin Mezarları” diye bir hesabı var, oradan kendi tabiriyle ‘Ölümsüzler’le çektiği fotoğrafları yayınlıyor.

        Bir de çok sevdiği filmlerin çekildiği yerlere gidiyor.

        “Kırktan fazla filmin çekildiği yere gittim ama hiçbirinin adresi yoktu. Filmi izlerken apartmanın balkon demirine bile bakıyorum, sonradan orayı bulabilmek için” diyor.

        Bazen 30 yıl önce çekilmiş bir Türk filminde gördüğü sokağı arıyor saatlerce… Bazen buluyor, bazen bir bakıyor sokağın yerinde yeller esiyor.

        Onları da Twitter’da “Nerede Çekildi” hesabında topluyor.

        Velhasıl tuhaf adam Kürşat Çetin.

        “Mezarlıkta konuşalım mı?” diye soruyorum.

        “Karanlık oldu ama neden olmasın, korkmazsanız…”

        “Korkmam. Hepimizin gideceği yer, son evimiz.”

        Feriköy Mezarlığı’nda bizi Berkin karşılıyor.

        Yanıbaşına oturup konuşmaya başlıyoruz.

        Cenazesine gelmiş miydiniz?

        33 yıldır hiçbir cenaze törenine gitmedim. Gidemem, elim ayağım titrer. Bir kez Çengelköy Mezarlığı'nda dolaşırken bir cenazeye denk geldim. Kollarım uyuştu. Dünyadaki en hüzünlü şeylerden biri. İzleyemedim, uzaklaştım.

        “ULAN İNSAN ARKADAŞINI GÖMER Mİ!”

        Ölümle derdinizi çözdüğünüzü düşünmüştüm oysa ki…

        Can Yücel, Can Baba yani, hiçbir arkadaşını gömmemiş biliyor musunuz? Çok yakın arkadaşı Yeşilçam oyuncusu İhsan Yüce'nin cenazesinde "Beni iskeleye bırakın" diyor. Can Baba şoföre, "Şu meyhanede biraz içip sonra geçelim Karacaahmet'e" diyor. Arabayı kullanan, "Yakın arkadaşı değil misiniz? Neden cenazeye gitmediniz?" diye soruyor. Can Baba, "Ulan insan arkadaşını gömer mi!" diye yapıştırıyor cevabı. Cenazeler korkutuyor beni ama mezarlıklar rahatlatıyor.

        Nasıl başladı bu duygu?

        1999’un sonlarında Denizli’den İstanbul’a geldim ve doğrudan Barış Manço’nun mezarına gittim. Bütün şarkılarını bilirdim, hoşça kal demek istedim... Aynı gün Ömer Seyfettin'e, Sadri Alışık'a ve Ayhan Işık'a gittim. Sonra 2008’e kadar başka mezara gitmedim. Ama Neyzen Tevfik vardı aklımda, onun mezarını buldum. Sonra Yavuz Çetin'in mezarını tesadüfen Beykoz’da buldum.

        “Yaşamak istemem buralarda” deyip gitti…

        “Benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız?” Severim şarkılarını… Yanına gidip hüngür hüngür ağladım.

        “REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN MEZAR TAŞI BİLE YOK”

        Neden yapıyorsunuz bunu?

        Verdiği eserlerden dolayı teşekkür ediyorum onlara. Jim Morrison'ın mezarı başında The Doors'dan Queen of the Highway söyledim. Başta sadece sevdiğim insanların mezarlarına gidiyordum, sonra "ünlülerin mezarları nasıl" diye merak etmeye başladım. Sağcı, solcu, arabeskçi, rockçı ayrımı yapmadan gezdim. Napolyon, Fatih Sultan Mehmet, Edith Piaf, Erbakan, Belgin Doruk, Chopin, Keriman Halis, Cemal Süreya, Hrant Dink, Ruhi Su…. Mezar taşları nasıl, bakımlı mı bakımsız mı…

        Sizi en çok üzen kimin mezarı oldu?

        Sivas’ta Madımak olayında öldürülen Asım Bezirci. Rıfat Ilgaz’ın çok yakın dostuydu. Mezarları yan yanadır. Asım Bezirci’nin mezarı beni hüzünlendirmişti. İki arkadaş yan yana yatıyor ve biri bakımsızdı… Reşat Nuri Güntekin'in mezar taşı bile yok. Bir tabela yapmışlar, kafes içinde duruyor, ne çiçek var ne böcek... Mesela Ömer Seyfettin'in mezarında mermerden bir kitap var, üzerinde “Ben Gönen'de doğdum” yazıyor, ne hoş.

        En etkilendiğiniz hangisiydi?

        Kemal Sunal'ın mezarı. Film şeridi şeklinde ve film kopuyor. "Film bitti, güle güle" der gibi. Güzel ve hüzünlü bir mezar onunki. Ankara’da Devlet Mezarlığı’nın da tuhaf bir duygusu var. Çoğu devlet insanı orada yatıyor. Bütün mezarlar tekdüze, hepsi aynı; çim boyları, yazılar, boyları her şey aynı… Tam bir disiplin içinde; bir yerde çiçek varsa aynı çiçek diğerinde de var. Fevzi Çakmak'ın iki mezarı var mesela. Enteresan. Ailesi Devlet Mezarlığı’nda gömülmesini istememiş. Gerçek kabri Eyüp Mezarlığı'nda…

        “EN İLGİNÇ MEZAR TAŞI ŞEYH BEDRETTİN’İN”

        En çok kimin mezarını aradınız?

        Abidin Dino. Onun mezarını bulmak için dört kez gittim Aşiyan'a, saatlerce aradım. Meğer vasiyeti üzerine mezar taşı yokmuş. O yüzden zor buldum… Bir de Belgin Doruk! Üç yıl aradım. Çok da kolay bir yerdeymiş Zincirlikuyu'da. Ama inanılmaz bir bilgi kirliliği var; kimisi Karacaahmet'te, kimisi Zincirlikuyu'da diyor. Eşinin soyadı Birsel, büyük mezarda "Birseller" diye yazıyor, ama kendi mezar taşında Belgin Doruk yazıyor.

        En ilginç mezar taşı kimindi?

        Şeyh Bedrettin. Mezar taşında “idam” ibaresi var. Doğumu-Ölümü yazmak yerine “İdamı” yazılmış. Mezarı Çemberlitaş'da, 2. Mahmut türbesinin yanında.

        “MEZARLIĞA GELİP DOĞUM GÜNÜ KUTLADILAR”

        Müslüman olmayan toplumların mezarlıkla ilişkisi çok farklı değil mi?

        Viyana şehir mezarlığında gezerken, bir otomobilden takım elbiseli erkekler, eşleri ve bir yaşlı teyze indi. Ne yapacaklarını merak ettim. Bagajdan şampanya, kadehler ve pasta çıkarttılar, gittiler mezarın başına. Ölen kişinin doğum günüymüş. Ağladılar, güldüler, birer kadeh içtiler, bir şarkı söylediler, gittiler.

        Sanki orada yaşam devam ediyormuş gibi.

        Evet, yaşamın dışına itmiyorlar ölüyü. Mezarlıklar şehrin güzel yerlerinde, çok bakımlı, insanlar kıyafetlerine bile özen gösteriyorlar giderken… Buradaki Ermeni Mezarlığı’na bakarak bile farkı anlayabilirsiniz, tertemiz orası, park gibi. Hıristiyanlar, ölüleriyle hüzünlü ama hayatı dışlamayan bir iletişim kurmaya devam ediyorlar. Bence yurtdışıdaki mezarlar turistik turlara koyulmaya, görülmeye değer yerler. Açık hava heykel müzesi gezer gibi… Neredeyse her mezarda bir heykel var, bir mimari var.

        Oscar Wilde’ın Paris’teki mezarı kırmızı öpücüklerle kaplanmıştı mesela…

        Evet, şimdi temizleyip cam bir fanusla kaplamışlar mezarı. Ama Oscar Wilde’ın mezarını kırmızı rujla öpmek gey ve lezbiyenlerin bir ritüeliydi. Mezar tamamen ruj iziydi, en tepeleri bile.

        MEZARLARDA RUHLAR OLMALIDIR, TUZ RUHU DEĞİL!

        Wilde’ın mezarının eski halini daha çok sevdiğine bahse girebilirim…

        Evet ama şimdi de en azından bakımlı. Cemal Süreya'nın mezarına gitmiştim, Kulaksız Mezarlığı’nda yatıyor o. Sözde mermerlerini temizlemişler, ama tuz ruhu kutularını orada bırakmışlar. Mezarlarda ruhlar vardır tamam da, tuz ruhu nedir kardeşim!

        Ya yakınlanlar? Onları ziyaret edemeyeceksiniz…

        Hayır, ediyorum. Hitler'in külleri Elbe Nehri’ne savruldu. Ben de Elbe Nehri'nin önünde fotoğraf çektirdim.

        Kendi mezarınız hakkında düşündünüz mü hiç?

        Düşündüm, karar veremedim, hayal edemedim. Mezarlıklarda bu kadar zaman geçirdim ama hala film hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor bana. “Vay be Cahide Sonku'ya, Sakıp Sabancı'ya bak, gitmiş!" diyorsun. İnsanı gerçekle yüzleştiriyor ama kendi ölümüm hala biraz tabu benim için.

        “ÖLÜM SOL CEBİMDEKİ LASTİK TOPTUR”

        Kaç yaşında öleceğinizi düşünüyorsunuz?

        Daha gençken 27 yaşında öleceğimi düşünüyordum çünkü Kurt Cobain, Jim Morrison, Jimi Hendrix o yaşta ölmüşlerdi. Ama ben 27 yaşında evlendim. Şimdi her gün öleceğimi düşünüyorum ve korkuyorum.

        O yüzden mi mezarlıkta rahatlıyorsunuz? Korkusuyla karşılaşınca rahatlar ya insan.

        Belki de... "Hepimiz öleceğiz ya" diyemiyorum ben. Ölümü bilen tek canlı insan; ama hiç ölmeyecekmiş gibi deli gibi yaşayan da insan. Charles Bukowski'nin dediği gibi benim için: "Ölüm sol cebimdeki lastik toptur. Arada duvara atarım ve sorarım: ‘Ne zaman geliyorsun benim için? Hazır olmalıyım."

        Rüyalarınızda mezarlık görüyor musunuz?

        Bir kere bile görmedim.

        Ne garipsiniz. Fotoğraflarınızı kim çekiyor?

        Fotoğraf makinemin 10 saniye ayarıyla çekiyorum. Kadrajı alan başka bir mezar taşının üzerine koyuyorum.

        Başka ölüler çekiyor yani fotoğraflarınızı!

        Böyle düşününce ürperdim!

        OKAN BAYÜLGEN’İN DEDESİ KURAN’I İLK TÜRKÇELEŞTİREN KİŞİ

        Peki insanlar ne tepki veriyorlar?

        Garipsiyorlar. "İşin gücün yok mu kardeşim" diyorlar. Ama karım destekliyor, saygı duyuyor. Okan Bayülgen'in dedesinin mezarına gitmiştim. Kur'an'ı Türkçe'ye ilk çeviren kişilerden; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır. Okan Bayülgen ziyaretimi öğrenmiş, programına davet etti beni. Ondan sonra "Sapık mısın sen, ölülerle ne yapıyorsun" diyenler oldu, üzüldüm. Bu bir hobi ve hobiyi sorgulayamazsın. Onları biriktiriyorum ben.

        Eşyalarınızı da atamıyor musunuz?

        Atamıyorum. Orta okulda derste yazıştığımız kağıtlar bile durur. Geçmişe bağlı yaşıyorum. 80'lerdeki emzik şekerinden, leblebi tozundan bahseden bir adamım.

        “HER MEZARDA BİR ÖLÜ, HER ÖLÜDE BİR TARİH VAR”

        Mezarlıklar size ne öğretti?

        “Her mezarda bir ölü, her ölüde bir tarih vardır.” O ölünün tarihini merak ediyorum, okuyorum, okuyorum, okuyorum. Yaşar Erkan mesela, ilk altın madalyayı alan Türk. Merak edip onun dönemini okuyorum ve bir hayatı öğreniyorum. Onunla tanıştıktan sonra ilk’leri ziyaret etmeye başladım. İlk müzeci, ilk Türkiye güzeli, cenazesi Boğaziçi Köprüsü'nden geçen ilk orta oyuncu İsmail Hakkı Dümbüllü... 30 Ekim1973’te Boğaziçi Köprü’sü açılıyor ve 5 Kasım 1973’te Dümbüllü ölüyor. Cenazesi, Karacaahmet Mezarlığı’na Boğazköprüsü üzerinden götürülüyor.

        Başka ne öğretti, içsel olarak?

        Canlılar, cansızlar, hatıralar ve hikayelerle çok içli dışlı olunca hayvanlara, insanlara bakış açınız değişiyor. O saatten sonra yerde ezdiğin salyangozla, kestiğin dana aynılaşıyor. Ben baharda çok dikkat ederek yürürüm çünkü karıncalar çıkar kaldırımlara… Zıplaya zıplaya yürürüm. "Bas git milyarlarca karınca var" diyenler olur. Onlara “Bizden de 7 milyar tane var” derim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ