Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Vatansız doğan bebekler ve göç kumaları

        SURIYE’den kaçıp gelmiş kadınların Kızıltepe Devlet Hastanesi’nde bir yıl içindeki doğum sayısını duyunca, Ahmet Telli’nin “Göç” şiirindeki dizeleri aklıma geldi. Çünkü doğum bir sevinçtir bizim buralarda.

        Oralarda ise hüzün, yahut susturulmuş bir sevinç ve umudun simgesi... Henüz çocuk yaşında, 16’sında olan ve bir kız çocuğu dünyaya getiren Rıbba Muhammed de bu ürkek umudu taşıyanlardan biri...

        Resulayn’a bağlı İblisi Köyü’ne IŞİD tehdidi yaklaşınca, Türkiye’ye sığınmış.

        Birkaç gün sonra da doğum sancıları başlamış. Kızıltepe Devlet Hastanesi’nin acil servisine koşturmuşlar. Henüz doğum yapmıştı arkadaşım Ahmet Yukuş fotoğrafını çekerken. Yeni doğmuş kızının ismi de henüz konulmamıştı.

        Hemen yanı başında ise kendisinden biraz daha büyük, Haseki’den kaçıp gelmiş Nesrin Ali (23) yeni doğan oğlu ile birlikte yatıyor.

        Dikkat ettim, her ikisinin bakışlarında korku ve umudun iç içe geçmişliği var. Dokunsan ağlayacak kadar dolu göz pınarlarıyla bebeklerine sarılmış, onların Türk vatandaşı olacağının umudu içinde bakıyorlar.

        758 DOĞUM

        Bu kadar hastaya rağmen temizliği ve düzeniyle dikkat çeken Kızıltepe Hastanesi’nin başhekimi Dr. Aydın Cevheroğlu da sohbetimizde bu duruma dikkat çekerek başladı: “Son 1 yıllık dönemde Suriye’den gelip hastanemizde doğan çocuk sayısı 758... Daha bu sabah 3 çocuğumuz dünyaya geldi. 2’si de yolda...”

        Bir ilçenin devlet hastanesinde bu kadar yüksek doğum olmasının nedenini de yörenin bir evladı olarak bütün ayrıntılara hâkim dille açıkladı: “Bazıları gerçekten korkup kaçmış geliyor. Birçoğu ise çocuğunun Türk vatandaşlığını kazanması için özellikle Türkiye’de doğuruyor. Sınırdan geçişlerin de rahatladığı dönemde, kendi bölgesinde bir tehdit olmasa bile gelip burada doğum yapıyor.” Hem daha sağlıklı ve sıhhi hem de bedava..

        BİZİMKİLER BATI’YA

        Cevheroğlu’na, “Bizimkiler doğum için ABD’ye giderken, onlar buraya mı geliyor?” diye soruyorum; onaylayıp gülüyor. Doğum yapanların aileleri hakkında bilgi almaya çalışıyorum. Birinin eşi inşaatlarda çalışıp geçimini kazanmanın yolunu tutmuş. Diğeri ise fazla konuşmuyor. Zaten birçoğu da bir telefon veya adres bırakıp gitmiş. Bazıları ise buna bile gerek duymamış... Başhekim Cevheroğlu’nun aktardığına göre diğer hastanelerdeki doğum olayları kendilerinden farklı değilmiş. Zaten son dönem Türkiye’de doğan Suriye uyruklu sayısının 70 binlere yaklaşmasının nedeni de bu rakamlarla daha iyi anlaşılıyor.

        2 AYDA 9 BİN 369 HASTA

        Dr. Cevheroğlu’na kaç doktorları olduğunu ve 1 ay içinde Suriye ve Irak’tan kaçıp gelmiş kaç hasta baktıklarını sorduğumda verdiği rakamlar performansın son noktasını gösteriyor..

        Sadece temmuz ve ağustos aylarında; temmuzda 3 bin 97’si ayakta, 118’i yatılı, ağustosta ise 5 bin 156’sı ayakta, 128’i yatılı olmak üzere 9 bin 369 hastaya bakılmış. Bu kadar hastaya sadece 60 doktorla hiç yüksünmeden, gece gündüz demeden bakılmış.

        Devlet hastanesinin 244 yatağı bir gün boş kalmamış, bugün de tamamen dolu... Sadece doğum ve hastalık değil, Ortadoğu’da kadın olmanın başka gerçekleri de var. Bunun en dramatik öyküleri de Şanlıurfa, Gaziantep ve Hatay hattında anlatılıyor. Kamu görevlisi eski gazeteci arkadaşım Şanlıurfa’da tanıklık ettiği bir olayı anlatınca işin farklı boyutlara ulaştığını da fark ediyorum.

        “Göç kumaları ortaya çıktı” diye girdi söze arkadaşım. Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 8. maddesi, “Türkiye’de doğan ve yabancı ana ve babasından dolayı doğumla herhangi bir ülkenin vatandaşlığını kazanamayan çocuk, doğumdan itibaren Türk vatandaşıdır” hükmünü taşıyor. Ancak kaçıp gelenler Suriye vatandaşı olmaları ve ülkelerine dönmeleri halinde çocuklarını nüfusa kaydettirme şansı bulacak olmalarından dolayı bu yolu sıklıkla kullanamıyor. Önlerinde iki yol bulunuyor. İlki çocuklarını “vatansız” olarak kaydettirmek ve onların ileride Türk vatandaşlığına geçişlerini sağlamak

        Diğeri ise Türk vatandaşı erkekle evlenip küçük çocuklarını da nüfusuna aldırmak...

        Her ne kadar nüfusa geçmek için 3 yıl beklemek gerekiyorsa da kırsalda bu çok uzun bir süre olarak görülmediğinden başvurulan yöntem haline gelmiş.

        Bazen de Türk bir adam, doğan çocuğun kendinden olduğunu ileri sürüp üzerine kaydettirme yolunu tutmuş. Bu da boşanmalara ve üzerine genç kuma gelen Türk kadınların evlerini terk etmelerine yol açmış. Anlatıldığına göre kadınların evlerini terk etme rahatlığına da, kadına verilen ekonomik destekler neden oluyor. Kadın eşine muhtaç olmamanın rahatlığı içinde evini terk edebildiği gibi, belediyelerin veya devlet kurumlarının oluşturduğu kadın sığınma evlerine de yerleşebiliyor.

        BOŞALTILAN KÖYLERDE YENİ HAYAT KURDULAR

        Eşi savaşmak için Suriye’de kalan veya başka illere çalışmaya giden kadınlar çocuklarıyla baş başa kalmış. Geldiği kentin kültürüne uygun ev işleri veya sanayi işçiliği yapmaya uygun olmayan kadınlar, bu kez gündüz vakti parklarda oturup çocuklarını yol kenarında tartı, simit, mendil işine sokmuş. Bazıları da otomobil camlarını silip dilenir hale gelmiş.

        Bir kısmı da fuhuş pazarının eline düşmüş; hatta bazı parklarda 10 dakikası 10-20 liraya ilişkiye girenlere rastlanır olmuş. Bu da cinsel yoldan bulaşan bazı hastalıkları tetiklemiş. Bir de hırsızlığı, kapkaç olaylarını artırmış. Örneğin Diyarbakır’ın tam merkezi sayılan Dağkapı’da cep telefonunuzla konuşarak yürürken, bir anda ensenize bir yumruk yiyip boşa düşen elinizden telefonunuzun kapılıp götürülmesiyle karşılaşabilirsiniz.

        Ya da omzunuza biri bir yandan çarparken, diğer yanınızda biten birinin yan, arka cebinizdeki cüzdan veya paraları kaptığı gibi kaçmasıyla da yüz yüze kalabilirsiniz.

        Nitekim son dönem Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gelen günlük adli olaylar dosya sayısı bini geçmiş. Yaz aylarına denk gelmesi dolayısıyla bugün için bir sorun gibi görülmeyen parklarda yaşamın, geçen yıl Diyarbakır’da ısının eksi 25’e kadar düştüğü anımsanırsa başka bir sorunu getirmekte olduğu da kesin. Özellikle sınırın yakın köylerinden veya kasabalarından kaçıp gelenler iklim gerçeğini bildiği için uzun süredir boş olan köylere yerleşmiş. Bu köylere yeniden yaşamı getirmiş; ilkel de olsa var olan sapan, kazma, kürek ile bağ bahçe işlerine girişmiş.

        Yakın köylerden un, buğday, arpa yardımı almış, 3 yılda bu yakanın köylüsü olmuş. Bazıları ilçelerde veya köylerde boş olan ağılları aylığı 100 liraya kiralamış.

        İçlerini çamurla sıvamış, inşaatlardan çıkma çerçeve ve cam bulup pencere açmış, duvarını kireçleyip oturulur hale getirmiş.

        Mardin ve Şanlıurfa köylerinde ise büyük zeytin, fıstık, badem, biber, isot bahçelerinde işçi olarak çalışmaya başlamış, bahçelerin içinde bulunan evciklere yerleşmiş. Hem çalışıp hem de barınma sorununu çözerken, bahçe sahibinden de emeğinin karşılığı olarak gıda yardımı almış. Okumuş, eli kalem tutanlar ise bazı bürolara girmiş.

        Hatta doktor olanlar özel muayenehanelerde Türk doktorlara asistanlık yapmaya başlamış. Onlar için hayat yanlışlarla dolu olsa da yaşamına bir yol bulmuş...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ