Nobel ödüllü Modiano Türkiye'de kaç satmıştı?
1901'den beri her yıl dünya edebiyatının önemli yazarlarına verilen Nobel Edebiyat Ödülü'nün 107. sahibi Fransız Patrick Modiano oldu...
Gülenay BÖREKÇİ/gborekci@htgazete.com.tr
Nobel Ödülleri verilmeden önce her yıl tahminler yapılır, bahisler oynanır. Bu yıl da öyle oldu. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi’nin ödülü bahisçilerin 10/1 verdiği Patrick Modiano’ya gitti. Halbuki herkes kıdemli yazar kategorisinden Amerikalı Philip Roth’un, popüler yazar kategorisinden Japon Haruki Murakami’nin ya da siyasi aktivist kategorisinden Kenyalı Ngugi wa Thiong’o’nun kazanacağına inanıyordu. Peter Handke, Umberto Eco, Margaret Atwood, Amos Oz, Milan Kundera, Salman Rushdie ve Suriyeli şair Adonis’in de adı geçiyordu. Patrick Modiano’nun kazanacağına çok az kişi ihtimal verdi. Ne büyük yanılgıymış!
Eh, zaten herkesin onayladığı bir Nobel Edebiyat Ödülü hayal etmek imkânsız aslında. Fakat bu sonuncu olayda ödüle en çok şaşıran yazarın kendisi oldu. Akademi ödülünün açıklanacağı gün Modiano’ya bir türlü ulaşamamış. Neyse ki kızı sonradan babasının yürüyüşe çıktığını hatırlamış ve yazarı cep telefonundan aramış. Daha sonra basın toplantısında, “Haberi duyunca o kadar şaşırdım ki durmak aklıma gelmedi, kızımı dinlerken yürümeye devam ediyordum” demiş Modiano. “Bir yandan da akademi üyelerinin bu seçimi nasıl açıklayacaklarını merak ediyordum.”
Eski usul bir zarafet bu elbette, bugün eşine nadir rastladığımız bir nevi alçakgönüllülük... Yoksa Patrick Modiano’nun hayreti, “Tüh ya, ben o kadar da iyi bir yazar sayılmam, neden bana verdiler ki şimdi bu ödülü” manasında değil elbette. Sanırım bir nevi sitem bu. “Birkaç iflah olmaz edebiyat tutkunu dışında benim gibi hatırlayan kalmış mıydı” serzenişi gizli cümlelerinin arasında.
Yüzüm kızararak itiraf edeyim, ben de henüz Modiano’yu okumadım. Yazarın Türkiye’deki yayıncısı Can Öz’ün Twitter’da söylediklerine bakılırsa yalnız da değilim. Dilimize, “En Uzağından Unutuşun”, “Bir Gençlik”, “Bir Sirk Geçiyor”, “Kötü Bir İlkbahar” gibi kitapları çevrilen Modiano az okunan bir edebiyatçı. “200 bile satmadığı için siparişsizlikten depoda çürüyen” romanları bugün satışta bile değil. (İyi haber: Nobel, bu kitapların yeniden yayınlanması için bir vesile olacak. Bu kez hepsini okuyacağız.)
Hem tartışacak bir şey de yok aslında. Neticede ödülü Patrick Modiano kazandı. Şimdi onun adına sevinme ve romanlarıyla tanışma zamanı. Kendi adıma önceliğim bir an önce okumaya başlamak...
‘Çok satma, siyasete bulaş, mizahtan uzak dur’
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, çok satan yazarlardan hoşlanmıyor. Haruki Murakami’nin ödüle layık bulunmamasının sebebi kimilerine göre bu. Patrick Modiano’nun çok satan bir yazar olmadığı kesin. Kimileriyse sıcak siyaset yapan yazarların akademi üyeleri gözünde daha çekici olduğunu öne sürüyor. James Joyce’tan Virginia Woolf’a, Vladimir Nabokov’dan John Updike’a birçok önemli yazarın Nobel alamamış olmasının sebebi bu. Modiano da sonuçta eserlerinde II. Dünya Savaşı’nda yaşanan Yahudi soykırımını ele alıyor.
Duyarlı, ciddi bir yazar olan Modiano’ya verilen Nobel’in sebebini çözmeye çalışanlar için bir ipucu da şu olabilir: Akademi, anladığım kadarıyla nüktedanlıktan hazzetmiyor, mizahtan uzak durmayı tercih ediyor. Hatta bir eleştirmen, “Nüktedanlık Nobel’i hedefleyen yazarın başına beladır” bile demişti. Bu durumda akla Philip Roth’un geçen yıl New York Times’a verdiği röportaj gelebilir. Her sene Nobel’in kıyısından dönmenin onu mutsuz edip etmediği sorulunca olanca hınzırlığıyla, “Yok canım! Ama tabii İsveçli akademisyenlerin dikkatini çekmek için Portnoy’un Feryadı romanıma Vahşi Kapitalizm Altında Orgazm türünden çarpıcı bir ad koysaydım iyi olurdu” diye cevap vermişti. Sanırım sırf bu cevabı yüzünden bile Nobel’i sonsuza dek kaybetmiş olabilir.
‘Çok satan yazarlar bağımsız değil’
HORECE ENGDAHL
Peki Modiano’ya Nobel hakikaten niçin verildi? Akademi üyelerinden Horace Engdahl’ın daha birkaç gün önce Fransız la Croix Gazetesi’ne verdiği röportajı hatırlayalım. Özetle, çok satmaya odaklı yeni yayıncılık trendlerinin karşısında olduğunu, bilhassa New York’ta artık her köşe başında rastlanan yaratıcı yazarlık kurslarının bile edebiyatı öldürdüğünü söylemişti. Nobel Edebiyat Ödülü, Amerikan kültür hegemonyasına bir karşı duruş olarak önemsenmeliydi. Engdahl’a göre, yazarlık uğraşının profesyonel bir mesleğe dönüşmesi edebiyatı bozan şeylerin başında geliyordu. Şöyle devam ediyordu sonra: “İnsanın yazdığı kitaplardan para kazanmasının baştan çıkarıcı bir şey olduğunu anlayabiliyorum ama bunun yazarı toplumdan kopardığını, özel kurumlar ya da devletle sağlıksız bir ilişkiye soktuğunu da düşünüyorum. Eskiden Samuel Beckett ve başka birçokları gibi hayatını taksi şoförlüğü, sekreterlik, garsonluk, ofis memurluğu yaparak kazanan yazarlar vardı. Maddi zorluklar çekseler de bu durum onları yazar olarak bağımsız kılıyordu. Çok para kazansalar da birçok Amerikalı yazar aslında bağımsız değil. Umarım, Asya ve Afrika’dan çıkan ve keşfetmeyi heyecan verici bulduğumuz yazarlar da bu anlamda Batılılaşarak asimile olmazlar.”
‘Edebiyatın geleceğinden endişe duyuyorum’
Pazarın talepleri yüzünden edebiyatın geleceğinden endişeliyim. Mutlaka bunun karşısında duracak başka alanlar yaratılmalı. Duyguları ve deneyimleri aktarmanın yolunu bilen korunmuş ve güçlü bir edebiyata ihtiyacımız var. Mesela hırçın ve öfkeli olduğu söylenen birçok yapıtın hırçınlığı ve öfkesi uydurma, daha doğrusu stratejik. Eleştiriyi de zayıflatıyor bu. Her yayınlanan yeni yapıt hakkında aynı şeyler yazılıyor, bu koşullarda edebiyat eleştirisinin yoksullaşmasından doğal ne olabilir? Başlangıçta bir devrimdi belki ama bu durum, iyi edebiyatı marjinalleştirdi. Eskiden edebiyat dünyası dağlardan ve düzlüklerden oluşuyordu; bugünse geriye sadece her adanın ayrı bir janrı temsil ettiği ve merkezi olmayan, hiyerarşiden yoksun bir adalar grubu kaldı.”