Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2020 üçüncü çeyrek itibariyle Türkiye’nin dış borcu 435 milyar dolara ve milli gelire oranı yüzde 59.1’e çıktı. 129.6 milyar dolarlık dış borcumuzun olduğu 2002 yılında oran yüzde 54.4 idi. Aradan geçen zamanda dış borç artık 4.7 puan daha fazla. Döndük dolaştık, dış borçta yine aynı yere geldik.

        Ama bu kez biraz daha farklı. Artık devlet yerine borçlu olan daha çok özel sektör. 2002 yılında dış borçların yüzde 67’si devlete aitken, bugün yüzde 43’e indi. Özel sektörün payı ise yüzde 33’ten yüzde 57’ye çıktı.

        Kamunun iç borç stoku ise milli gelire oranla azaldı. 2020 Kasım sonu itibariyle 1 trilyon 75 milyar liraya ulaşan iç borçların GSYH’ya oranı yüzde 22.2. Halbuki 2002 yılında 149.8 milyar lira olan iç borçların milli gelire oran yüzde 41.7 ile daha yüksekti.

        2001 krizi de esasında bir bankacılık ve iç borçlanma krizi olarak yaşandı.

        YENİDEN ARTIŞTA

        -İç borçlanmada 2002 seviyesinin altında bulunmamıza karşılık son yıllarda hızlı bir yükseliş var. En düşük stok düzeyine GSYH’nın yüzde 15.7 ile 2018 yılında düştük. Oran 2019’da yüzde 17.4 çıktı. 2020’de de kasım itibariyle 1 trilyon 75 milyar liralık borç stokuna ve milli gelire oranı bakımından da yüzde 22.1’e çıktık.

        REKLAM

        -Ekonominin finansmanı açısından 2021 yılı da içeriden borçlanmayla geçmeye aday. Parasal genişleme ve kredi büyümesine gitmemiz artık zor. Bunu geçen yıl yaptık ve tıkandık. Bu yıla kalan ise borçlanma. Hazırlık ve program da buna göre. Alanımızın olduğu yer de burası.

        -Sonuçta bütçe açığı verip bunu da iç borçlanmayla finanse edeceğiz. Salgın yardımlarını böyle yapabileceğiz. Sonra da ekonominin düzelmesini, vergi gelirlerinin artmasını bekleyeceğiz.

        ÜRETİMİ BOZAR

        -Son 20 yılda bir borç krizine girdik, sonra borçları yıllarca düşürmek için yıllarca uğraştık ve şimdi borçları yeniden artırıyoruz. Bütün bunların kararını da ekonomiyi yönetenler veriyor. Bir kuşak harcıyor, gelecek kuşaklar yükünü sırtlıyor.

        -Borçlanmanın etkileri nedir? Yıllardır kamu kesiminin borçlanmasını Hazine’de yöneten ve 2003 yılında emekliye ayrılan Hakan Özyıldız deneyimlerini “Hazine ve Kamu Finansmanı” adıyla kitaplaştırdı. O rekor borçlanmaları yöneten Hakan Özyıldız, geçmişinden bugüne borçlanmayı, nedenleri ve sonuçlarını işliyor kitabında.

        -Etkileri konusunda ise öncelikli bir tesbiti var: “Borçlanma genel olarak ekonomide önemli etki yaratır. Aşırı borç yükü risklere negatif ağırlık vermeye başlar. Önce yerli ve doğrudan yatırımcıların, ardından para ve sermaye piyasası yatırımcılarının kararlarını etkiler. Doğrudan yatırımın azalması, üretimin azalmasına, işsizliğin artmasına neden olur.”

        Yüksek iç borçlanmanın diğer etkilerini Özyıldız’ın kitabından şöyle özetlemek mümkün:

        YÜKSEK REEL FAİZ ETKİSİ

        -“Borçlanmanın maliyetini etkileyen önemli unsurlardan biri belirsizliktir. Belirsizlikle risk primi ve sonuçta faiz artar. Yüksek reel faizler de tasarrufların yatırımlara dönüşmesinin önünde engeldir. Doğrudan yatırımcı, kamu borçlanmasından elde edeceği getiri daha yüksekse fabrika yatırımı yapmaz. Devlet iç borçlanma senetleriyle oturduğu yerden, üretmeden para kazanacaktır. Bu durumda ülkede zaten kıt olan tasarruflar üretken yatırımlar yerine kamu açıklarını kapatmak için kullanılacaktır.

        REKLAM

        ŞİRKETLERİ KREDİ PİYASASINDAN DIŞLAR

        -İç borçlanma tasarrufları kamuya aktararak özel kesimin kullanacağı fonları sınırlar. Para piyasalarında Hazine’nin baskınlığı arttıkça özel sektörün kredi alması zorlaşır.

        - Aşırı borçlanma aynı zamanda bankaların fonksiyonunu değiştirir. Bankalar topladıkları fonları kredi verme yerine getirisi daha cazip, riski sıfıra yakın Hazine kağıtlarına kaydırır. Krediler için büyük departmanlar kurmak yerine küçük Hazine birimleri ile yetinirler.

        -Bankalar yanında şirketler de üretken alanlara yatırım yapmak, kaynak ayırmaktansa karlarının bir kısmını faize yatırırlar ve faaliyet dışı karlarını yükseltirler.

        ENFLASYONU YÜKSELTİR

        -Borçlanma için ortada bütçe açığının olması gerekir. Bütçe açığının yükseldiği dönemlerde genelde kamu, açığı azaltmak amacıyla mallarına zam yapar. Bu mallar çoğunlukla özel sektörün üretim girdisidir ve maliyetlerini artırarak enflasyona yol açar.

        -Borçlanmanın artışıyla parasal genişleme meydana gelirken ve paradan para kazanılırken, üretim tarafı genelde buna paralel artmaz. Para piyasasında yaratılan yeni fonlar üretim yerine daha çok tüketimi tetikleme yoluyla yine enflasyonu besler.

        GELİR DAĞILMINI BOZAR

        - Borçlanma, tasarrufu olanlardan faizi karşılığında belirli bir süre için fon temin etmektir. Borç verenler enflasyon karşısında alım güçlerini korumak için, daha fazla faiz talep ederler. Devlet ise büyük bir borçlanıcı olarak piyasaya girdiğinden, zaten faizleri artırıcı etki yapar. Sonuçta devlete borç verenler, tasarruflarından para kazanırlar.

        REKLAM

        -Devlete borç veremeyecek durumda olanlar ise hem bu gelirden olurlar. Hem de devletin eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi hizmetlerine faiz ödemesinden dolayı giderek daha az kaynak ayırmasından dolayı, bu hizmetlerden daha az yararlanırlar.

        -Büyüme oranının üzerine çıkan reel faizle yapılan iç borçlanmalar doğrudan gelir dağılımı bozar.”

        AŞIRI BORÇ BİZİ BOZAR

        -Dış borç, yurt dışına kaynak aktarmayla sonuçlanır. Ülkeyi giderek fakirleştirir. İç borç ise içeride kaynakları geliri yüksek kesimlere aktarır. Gelir dağılımını bozucu etki yapar.

        -Bunların yanında eğer iç borçlar aşırı yükselir, 2000’ledeki gibi GSYH’nın yüzde 40’ı ve üzerine çıkarsa ekonomiyi, beklentileri ve kurumları domine eder. Üretimi ve üretici kesimi bozar. Ben daha çok sonuncu etkisindeyim.

        -Bütün bu nedenlerden dolayı dış borçta da, iç borçta da kararında gidilmeli, ötesine geçilmemeli.

        Diğer Yazılar