Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2020 yılını 450 milyar dolarlık dış borç stoku ile tamamladık. Rakam olarak 2018 ilk çeyreğinin 17 milyar dolar altında ama milli gelire oranı bakımından yüzde 62.8 rekor düzeyinde. Milli gelire oranı 3 yıla bile varmayan bir zaman diliminde 10 puan birden arttı.

        Mutlak rakam olarak düşmesine karşılık oransal artış GSYH’nın dolar bazında gerilemesinden kaynaklanıyor.

        Ancak ne olursa olsun uluslararası alanda dış borçların seyri GSYH’ya oran olarak izlenir.

        -Normalde Türkiye ekonomisi 2018’de yüzde 2.8, 2019’da yüzde 0.9 ve 2020’de yüzde 1.8 büyüdü. GSYH 2017 yılındaki 859 milyar dolardan 141 milyar dolar azalmayla 2020’de 717 milyar dolara indi.

        -Sorun dolar kurunun hızla artarak milli geliri dolar bazında aşağı çekmesinde. Ortalama dolar kurunun artışı 2018’de yüzde 33,5, 2019’da yüzde 15,7, 2020’de yüzde 23,8 oldu.

        DIŞ BORCUN 30 YILLIK ÖYKÜSÜ

        -Bitişikte dış borçların kırılma yaşadığı yıllardaki seyri yer alıyor. Sermaye hareketlerinin serbestleştirildiği 1989 yılında borçluluk oranı yüzde 39 ile normal seyrinde. Özel kesimin borcu ise toplam borcun sadece yüzde 15'i düzeyinde.

        -1993 yılını yüzde 30 dış borçluluk oranıyla bitirdik. Aynı yılın iç borcun GSYH’ya oranı da yüzde 22 idi. Buna karşılık faiz inadı yüzünden iç borç krizi yaşadık. Hazine iç borçlanma ihaleleri faizi beğenilmeyerek 7 kez arka arkaya iptal edilmesi üzerine yatırım yapılabilir kredi notu düşürüldü ve 1994 krizi patladı. Yani borcun düzeyi ve oranından ziyade ülkeyi nasıl yönettiğinizin de önemi büyük.

        REKLAM

        -2001 krizi öncesi borçların artışı, krizde GSYH’nın düşmesi dış borç oranını 2002 yılı 2. çeyreğinde yüzde 59.3 ile rekor düzeye taşıdı.

        KAMUDAN ÖZEL SEKTÖRE GEÇİŞ

        -Sonraki yıllar iç borç geri ödeme ve kemer sıkma yıllarıydı. Ancak 2002 son çeyreğinden itibaren hızlanan küresel sermaye hareketleri Türkiye’ye hatırı sayılır dış kaynak getirdi. Özelleştirme de, doğrudan yatırımlar da, sıcak para hareketi de güçlü bir ivme kazandı.

        -Dışarıdan para gelmek istiyordu ama içeriden de bu kaynağı çekecek güçlü çıpalar vardı. Tek başına iktidarla siyasi istikrarın yakalanması, IMF programı ve AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlaması ekonomiyi sırtladı.

        -Şirketler borçlanma olanaklarını iyi kullandı ve büyüdüler. Bunu yaparken de dış borcu kamu kesiminin sırtından devraldılar. Özel sektörün dış borcu ilk kez toplam dış borçların yarısına vardı ve 2002’de yüzde 50’ye çıktı.

        -Buna karşılık dış borçlarda en düşük borçluluk oranına 2005’te varıldı. Çünkü o yıllarda büyüme yüksekti ve döviz kurları geriliyordu.

        -Sermaye hareketlerinin etkisinde 2008’e gelindiğinde dış borçlar hala milli gelirin yüzde 35’i düzeyindeydi ve özel sektörün payı yüzde 67’ye çıkmıştı. Bu tarihte 188 milyar dolara çıkan özel sektör borçları 2002 sonuna göre yüzde 343 artmıştı. Kamu kesiminin dış borçlardaki payı ise yüzde 28’e inmişti.

        2018’DE YENİDEN MAKAS DEĞİŞİKLİĞİ

        -2008 sonrasında küresel çapta tarihin en düşük faizlerine ve en geniş para arzına şahit olduk. Gelişmekte olan ülkeler için 2013 yılına kadar devam eden bu dönemde özel sektör dış borçlarını 80 milyar dolar daha artırdı ve 270 milyar dolara vardırdı.

        REKLAM

        -Bu tarihten sonra küresel sermaye hareketlerinin hız kesmesi ve döviz kurunun hızlanmaya başlamasının etkisiyle dış borçlanmada belirgin yavaşlama oldu. 2018 ilk çeyreğinde özel sektör borçları 325.6 milyar dolarla zirveye çıktı ve toplam borcun yüzde 70’ini oluşturdu.

        -Dış borçlanmada makas değişimi 2018 ilk çeyrekten itibaren başladı. Özel sektör borçları 70 milyar dolar azaltarak 256 milyar dolara indirirken, TCMB ile birlikte kamu kesimi 3 yıla yaklaşan dönemde borçlarını 52.5 milyar dolar artırdı.

        HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN DOLAR

        -Özel sektörü borç ödemeye zorlayan da son üç yıldaki hızlı kur artışıydı. Patronlar risk almak, borçlanmak, yatırım ve iş yaparak büyümektense borç ödemeyi tercih etti.

        -Çünkü kur artışının üzerinde kar etmeyi olanaklı görmediler. Bu da büyümeyi aşağıya çeken gelişmelerden biri oldu.

        -Buradan çıkan sonuç ise ekonomiye yapılacak en büyük katkının, döviz kurlarını kontrol altına almaktan, istikrarını sağlamaktan geçtiğidir. Kurda istikrarı sağla, piyasa kurallarını çalıştır; gerisini yani üretim, yatırım, büyüme, istihdam artışını bırak özel sektör halletsin.

        -Bütün bunlar enflasyon için de, büyüme için de, yatırımlar için de, dış kaynak çekmek için de, refah artışı için de, içinde bulunduğumuz koşullarda en büyük katkının kurda istikrardan geleceğini gösteriyor.

        Diğer Yazılar