Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE sınırında dün yaşananlar gerçekten kaygı verici. Kilis'te bulunan Suriyelilerin barındığı mülteci kampına Suriye ordusu ateş açtı. Dışişleri Bakanlığı yetkililerine göre olay şöyle gelişti: Sabahın erken saatlerinde Suriye ordusu ile isyancılar arasında çıkan çatışma esnasında arada sıkışan 100 civarında sivil Türkiye sınırına doğru kaçarken Suriye ordusu üzerlerine ateş açtı. Türkiye tarafında bulunan bazı Suriyeli mülteciler, Türk yetkililerinin engelleme gayretlerine rağmen sınırı aşarak bu sivillerin yardımına koştular.

        Suriye ordusu, kaçanların üzerine ateş etmeye devam ederken Türkiye sınırları içerisine isabet eden kurşunlar neticesinde 20 Suriyeli ile biri polis diğeri mütercim olmak üzere 2 Türk vatandaşı yaralandı. Bunun üzerine Ankara'daki Suriye Maslahatgüzarı, Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak sert bir şekilde uyarıldı. Türklerden ölen olsaydı neler olurdu düşünmek dahi istemiyor insan. Bütün bunlar Annan Planı'nın uygulanması için verilen son tarih 10 Nisan'a yani bugüne saatler kala yaşandı.

        Plana göre Suriye ordusunun şehirlerden çekilmesi ve saldırılara son vermesi gerekiyor. Başta plana uyacağını taahhüt eden Beşar Esad son dakikada isyancıların da ateşkese uyacağına dair yazılı garanti vermelerini önkoşul olarak öne sürüp plana ilişkin zaten cılız olan umutları iyice söndürdü.

        Peki şimdi ne olacak? Türkiye, Annan Planı'nın uygulanmaması halinde adını koymadığı "yeni tedbirler" almaktan bahsediyor.

        Basında yer alan haberlere göre ise sınırı geçen mülteci sayısının 50 bini aşması veya Esad'ın güçlerinin hemen güneyimizde bulunan Halep şehrine saldırması halinde Türkiye, Suriye toprakları içerisinde Suriyeli sivillerin sığınabileceği bir tampon bölge kuracak.

        Bazı meslektaşlarımın yanı sıra çeşitli Batılı düşünce kuruluşları da son günlerde, "Türkiye bölgesel liderlik konumu gereği Suriye'de daha aktif bir rol üstlenmeli" diye bastırıyorlar. Bu rolün tam olarak neler içerdiğini yazılarında tarif etmeseler de isyancıları silahlandırıp Esad rejiminin devrilmesine öncülük etmemizi istediklerini şahsi görüşmelerimizde gizlemiyorlar.

        Suriye'deki vahşete Türkiye elbette kayıtsız kalamaz. Esad ile ilişkileri dondurmak, ekonomik yaptırımlar uygulamak, mültecileri bağrımıza basmak ve muhalefetle diyaloğa girmek bunların hepsi doğru ve gerekli adımlardı. Ama başta ABD olmak üzere rejimi devirecek güce sahip müttefiklerimiz müdahaleye soğuk baktığı sürece Türkiye tek başına bundan öte ne yapabilir? Bu işi en ufak tehdit karşısında Amerika'nın eteklerine sığınan Suudilerle veya Katar'la mı çözeceğiz? Hem son kertede karşımızda sadece Suriye değil, başmüttefiki İran var. Ve İran'la da aramız hızla açılıyor. Batı ve İsrail açısından Suriye krizinin en büyük meyvesi de bu olsa gerek.

        Esad denen cani keşke Türkiye'yi dinleyip demokrasiye doğru kansız adımlarla ilerleyebilseydi. Ne var ki asırlar boyu Sünnilerin zulmüne maruz kalmış ve şimdi Sünnilere zulmeden Esad'ın mensup olduğu Nusayri azınlığın gücü hiçbir zaman kendi iradesiyle teslim etmeyeceğini hesaplayabilmeliydik.

        Farz edelim ki tampon bölge kuruldu. Güvenliğini kim sağlayacak? Türk ordusu. Allah korusun ceset torbaları gelmeye başlarsa vatandaş, "Eh butik devlet olmamanın bedeli bu" deyip susacak mı? İşin gerçeği şu ki Türkiye, Esad güçleriyle çatışan Hür Suriye Ordusu'nun Türkiye'deki varlığını bağıra bağıra teşhir etmeseydi tampon bölge kurma fikri bu denli kuşku uyandırmazdı.

        Zira bu bölgeye isyancıların da sızmayacağı ne malum? Birleşmiş Milletler denetimindeki kampları gördük: Sözde BM denetimindeki Mahmur, PKK'nın elinde. Türkiye ilk kez bir komşu ülkede rejim değişikliğine aleni biçimde angaje oluyor. Yumuşak gücümüz gün geçtikçe eriyor. Geçenlerde bir üst düzey hükümet yetkilisi, Suriye konusunda "top elimizde" demişti. Evet doğru, ateşten bir top.

        Diğer Yazılar