Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN Kürtlerin modern tarihini anlatan İngiliz yazar David McDowall’ın “A Modern History of the Kurds” adlı kitabını karıştırırken sayfaların arasına sıkıştırdığım bir kâğıt düştü yere. Irak Kürt lideri Mesud Barzani’nin bana 28 Kasım 1999 tarihinde yazdığı bir mektup. Mektupta bana, Iraklı Kürtlere verdiğim destekten ötürü teşekkür ediyordu. O günlerde Kürtlerin “dağlar” dışında en iyi dostları, çektikleri sıkıntıları gayet zor ve tehlikeli şartlarda dünyaya duyuran Batılı gazetecilerdi.

        Bugün durum çok değişti. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan “ekselansları” Barzani, artık Washington’da Beyaz Saray’da ağırlanıyor.

        Perşembe günü Türkiye’ye gelecek olan Iraklı Kürt lider, Türkiye’de el üstünde tutuluyor. Oysa birkaç yıl öncesine kadar “eşkıya” diye aşağılanan Barzani’ye, Türkiye için PKK’ya “yem”den öte bir önem atfedilmiyordu. Bugün Ortadoğu’daki en önemli müttefiklerimiz Iraklı Kürtler desek abartılı olmaz sanırım. Bu radikal değişimin itici güçlerinden biri şüphesiz Türkiye’deki sivilleşme ve Amerika’nın Iraklı Kürtlerin arkasında durması. Ama Barzani’nin de hakkını teslim etmek lazım. Birincisi, ABD’nin Irak’ı işgal etme sürecinde kartlarını son derece akıllıca oynadı. Saddam’ın devrilmesinde peşmergeleriyle öncülük yaptı. Ama Türk askerlerinin kendi bölgesine yerleşip fiilen kontrolü ele geçirmesine imkân sunan 1 Mart tezkeresine şiddetle karşı çıktı. “Gerekirse Türklere karşı savaşırım” dedi. İlk etapta Türkiye’de büyük öfkeye neden olan bu çıkışı aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir bataklığa saplanmamasında (TBMM’nin yanı sıra) mutlak payı var diye düşünüyorum.

        Öte yandan Ankara’nın tüm baskılarına rağmen bundan böyle PKK dahil Kürtlerin Kürtlere karşı herhangi bir savaşını desteklemeyeceğini ilan etti. Ancak Türkiye ile ticaret üzerinden ilişkileri geliştirerek 2010 yılında Erbil’de ilk Türk konsolosluğunun açılmasını sağladı. PKK’ya silahlarını yöneltmemiş olması, Barzani’nin Türkiye’nin militanlarla sürdürdüğü gizli görüşmelerde arabulucu olmasını sağladı.

        Ve hükümet ile PKK arasındaki görüşmeler kesilmiş olsa dahi militanlarla iletişimin dolaylı olarak Iraklı Kürtler üzerinden sürdüğü sır değil. Barzani, BDP ile de ilişkileri ihmal etmiyor. BDP milletvekillerini sık sık konuk ediyor. Suriye krizinin patlak vermesiyle birlikte Iraklı Kürtlerin önemi daha da arttı. Ankara’nın bugünlerde en büyük beklentisi, Barzani’nin Suriyeli Kürtlerin Suriye Ulusal Konseyi’ne (SUK) katılmalarını sağlaması. Bu noktada Barzani yine denge politikası güdüyor.

        PKK’nin Suriye’deki izdüşümü olan “Demokratik Birlik Partisi” (PYD) haricindeki Suriyeli Kürt grupları geçtiğimiz günlerde Erbil’de topladı. Ancak Ankara’nın telkinlerine rağmen bu grupları Sünni Arapların ağır bastığı SUK’un kucağına itmektense onlara tarafsız durarak kozlarını şu an için ellerinde saklı tutmalarını tavsiye ediyor. Barzani’nin bu gruplar ile PYD arasında bir çatışmayı körükleyeceğini düşünmek safdillik olur herhalde. Barzani büyük düşünüp büyük oynuyor. Ulusal Kürt liderliğine çoktan soyundu.

        Bugünlerde tıpkı Ankara gibi Barzani’nin de Şii lider Maliki’nin zaptettiği merkezi Bağdat yönetimiyle arası bozuk. Geçtiğimiz günlerde Irak’ın firari (ve Sünni) Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’ye sığınma hakkı tanıdı. Bu hamleyle net biçimde Türkiye’nin de desteklediği Sünnilerle birlikte Maliki’ye karşı cephede yer almış gözüküyor. Barzani’nin bu yeni şekillenen ittifak çerçevesinde şu sıralarda Türkiye’de “misafir” edilen Haşimi ile perşembe günü Ankara’da bir araya gelmesi bekleniyor. Ama bakarsınız Maliki’yle yine anlaşabilir. Esas mesele petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı.

        Ayrıca mevcut tablo karşısında Iraklı Kürtleri, Maliki yönetiminin arkasında duran İran’a da bayrak açtığını söylemek yanlış olur. Doğu sınırları İran’la çevrili olan Iraklı Kürtlerin Tahran ile ilişkileri muhabbetli olmasa dahi muayyen bir düzeyde korumak zorunda. Tam da böyle olduğu için PKK’nın İran’a karşı savaşan kolu PJAK, geçtiğimiz ekim ayı Barzani’nin bastırmasıyla sınır hattından çekilmek zorunda kaldı. Amerika, İran, Irak, Suriye Türkiye... Bir jonglör ustalığıyla Mesud Barzani tüm bu topları havada tutuyor ve adım adım bağımsızlığa doğru yol alıyor.

        Diğer Yazılar