Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İranlı yönetmen Jafar Panahi’nin ismini daha önce duymamış olanlar mutlaka vardır, bu vesilesiyle nasıl biri olduğunu öğrenmiş olacaklar. Panahi İran Sinemasının en özgün ismi olmakla beraber, tamamen gerçek hikâyelere odaklanan realist bir sinemacıdır. Hikâyelerini ironik bir mizah anlayışıyla süsleyen Panahi, cesaretli ve güçlü duruşuyla izleyicisinin kalbini kazanır. Fikirlerini çekinmeden filme çeken Panahi, sosyal ve politik meselelere inceden de olsa değinir. Açık fikirli bir yönetmen olduğunu gizlemeyen Panahi ne çok sert, ne de çok yumuşak filmler yapar. İkisinin ortasında olduğunu söylemek mümkün…

        2015 İstanbul Film Festivalinin en önemli filmlerinden biri olan İranlı yönetmen Jafar Panahi’nin (Cafer Penahi) son çektiği “Taxi” filmi, Haziran ayının son haftasında vizyona giriyor. Biz de bunu fırsat bilerek Panahi’nin çektiği filmi taçlandıralım dedik, çünkü o tarz filmlere şu ara ihtiyaç çok… Filme geçmeden evvel, Panahi’nin sinemasını kısaca özümseyelim.

        İran Yeni Dalgasının kilit isimlerinden olan Jafar Panahi, ülkesindeki sorunlara boyun eğmeyerek kendine ait bir sanat akımı yaratır ve bu akımda cüretkâr bir şekilde kafasından geçenleri peliküle aktarır. Onun için önemli olan, sanatını olduğu gibi icra ediyor oluşudur. Bu yüzden Yeni Dalgacıdır. Sanat içinde sanat kavramını kullanarak, dikkat çeker, düşük bütçeli filmlere yönelir ve filmlerdeki mesajların altını kırmızı ispirtolu kalemle çizer. Filmin mesajı doğru adrese gittiyse sorun yok demektir, aksi takdirde kof film olarak sınıflanır. İçeriğe ve hikâyeye özellikle eğilen Panahi, müstehzi bazı ifadelerle alt metinleri güçlendirip, diyalogların akıcı bir biçimde akmasına yardımcı olur ki, bu da onu benimsememiz için önem arz eder.

        PANAHİ’NİN STİLİ…

        Venedik Film Festivali,Altın Aslan veBerlin Film FestivalindeGümüş Ayı, kazanan şahsına münhasır yönetmen, gelecek yıllara ışık tutan özel bir insandır. Dolayısıyla onu iyi anlamak ve tahlil etmek gerek. Her ne kadar Panahi için İran'ın hâkim rejiminin aleyhinefilm yaptı deseler de, bu doğru değildir. Panahi gerçeklerden yola çıkarak, bazı detayları anlamlandırmak için çaba sarf eder ve seyirciler ile iletişim kurar. 8mm kamera ile film çekmeye başlayan Panahi, küçüklüğünden beri ülkesindeki iç çatışmalara ilgi duymuştur, bu sebeple çektiği filmler belgesel tadındadır. Panahi’nin stilini şu şekilde yorumlayabiliriz: Neo-realizm ile örülü hikâyelerin anlam kazanarak, önemli yerlere dokunması…

        Biçimsel parametrelere yer veren Panahi, kesin yargılarla beraber bazı katı kurallara sırtını dayayarak, ortaya irdeleyici filmler koyar. İran toplumuna ait yasakları rahatlıkla seyirciye gösteren yönetmen, dramatize ettiği hikâyesini bazı bilgilerle donatır, bunu açarsak; insani temalardan beslendiği için, kamerasını sıkıntı çeken İran kadınlarına doğru yöneltir. Genel itibariyle, hak ve adaleti lirik ve artistik yollarla yorumlayan yönetmen, milyon dolarlık filmler yapmak yerine, belli başlı karakterlere odaklanarak onların taleplerine ağırlık verir. Bir de tüm bunlara mizahı yapıştırdı mı tamamdır!

        PANAHİ’NİN TAKSİSİNE MUTLAKA BİNMELİ!

        Geldik filme… Tamamı takside geçen film, gayet sade gözüküyor ama o sadeliğin altında bir derinlik var, nasıl bir derinlik var derseniz detaylıca bahsedelim. Taksinin şoför koltuğunda oturan Panahi, arabasına binen yolculara hem Tahran havası aldırıyor, hem de onların dertlerini dinliyor. Dertler hiç bitmez ki! Hele İran gibi bir ülkede yaşıyorsanız, sıkıntılarla boğuşup durursunuz o dalgalar sürekli üzerinize gelir ve onların altında kalırsınız ve çoğu zaman da yüzeye çıkmak için yeni yollar ararsınız. Böyle bir hayat sürdüğünüzde, taksici ile dertlerinizi paylaşmanız bile olasıdır.

        Takside konuşulan o kadar çok konu var ki, hayattan tutun da sinemaya kadar… Politik bazı söylemlere de filminde yer veren yönetmen, insani duyguları güçlü olan karakterlerin hayat dolu taraflarına vurgu yaparak, onların düşüncelerini ön plana alıyor. İnsan sevgisini duygusal metotlarla anlatan yönetmen realist tavırlarını filmin içine gömüp, sosyal olayları perdeye tutturuyor. Bu da İran sinemasının estetize edilmiş hali! ‘Blackmagic Pocket Cinema Camera’ (Cep Kamerası) ile filmin tümünü çeken yönetmen çok masraf yapmayı sevmediğinden dolayı, böyle bir kamera tercihi yapmıştır. Vizörü olmayan kamera 4:2:2 ölçülerinde kayıt yapan ve genellikle amatör sinemacıların kullandığı bir kameradır, yönetmenin filmleri amatör gibi görünse de, ilerleyen dakikalarda bambaşka bir sinemasala dönüşür.

        İRAN’DAKİ SANAT ANLAYIŞI

        Dönelim asıl meseleye… Filmin en büyük olayı, taksiye binen insanların Panahi’yi gerçekten taksici sanmaları. Peki, Panahi gerçekten taksici mi? Panahi, ünlü bir yönetmen, ama onu tanımıyorlar, o da kendisini taksici olarak tanıtıyor, yani kim olduğu konusunda asla ayrıntı vermiyor. Tabi onu tanıyanlar da çıkıyor, ama çok az! Taksiye binen insanların fikirlerini almak için böyle bir yola başvuran Panahi, doğallığı benimsediğini bu şekilde göstermiş oluyor ve kendini taksicinin yerine koyuyor, bu da onların ne hissettiğini de anlaması adına iyi bir buluş! Yol filmi olarak da nitelendirebileceğimiz “Taxi”, yukarıdaki paragraflarda anlattığımız tüm doneleri bir araya getirerek, İran’ın sanata karşı bakış açısını göz önüne seriyor. Mesela İran’da sinema eğitimi alanların bazı yasaklara uymaları zorunlu hale getirilmiş, diledikleri gibi sinema yapamamaları gerçekten de çok acı! Şayet kuralların dışına çıkarlarsa o zaman başları derde giriyor. Yani sinemanın özgünlüğünden bahsedemiyoruz. Her bir taksi müşterisi bize bilmediğimiz bir olay anlatıyor ve o olaylar beynimize öyle bir kazınıyor ki, unutmamız olası değil… Bakın Panahi ne demiş: "Ben bir film yapımcısıyım. Film yapmaktan başka bir şey yapamam. Sinema benim dışavurumum ve hayatımın anlamı. Hiçbir şey benim film yapmamı engelleyemez. En uç köşelere itildiğim zaman içimdeki ben ve mahrem yerlere bağlanırım, bütün kısıtlamalara rağmen yaratmanın gerekliliği daha güçlü̈ bir içgüdüye dönüşür. Sinema bir sanat olarak benim ilk önceliğim haline gelir. Saygımı gösterebilmek ve yaşadığımı hissetmek için hangi koşul altında olursa olsun film yapmaya devam etmeliyim."

        HİKÂYELER HİÇ BİTMEZ

        Zaten her insanın kendine göre hikâyesi/hikâyeleri yok mudur? Genelde insanların canı sıkıldığı zaman taksiciye anlatırlar dertlerini, bazen de taksiciler müşterilerine… Buradaki durum biraz da buna benziyor. Şimdi belki de aklınızdan şu geçiyordur: “bütün film takside geçiyor, izleyiciyi sıkmıyor mu?” Sıkmadığı gibi, bir de üzerine hoşça vakit geçiriyorsunuz, çünkü mizah çok doğru şekilde oturtulmuş hikâyeye…

        Sonuç olarak; “Taxi”, Panahi’nin kendini özgürce ifade ettiği, özgün, minimal, çok yönlü ve tartışmaya açık bir film… Sadece film değil, aynı zamanda bir belgesel! İnce esprileri ve anlamlı diyaloglarıyla değişik bir yöne doğru evirilen film, bazı şeyleri iyi bilmeyen insanlara yol gösteriyor, buna ek olarak bilinçlendirme eylemlerini harekete geçiriyor ki, filmin dikkat çekici oluşu ortaya çıksın! Bazı göndermelerle izleyicinin düşünmesini sağlayan Panahi, taksi yolculuğu aracılığıyla aslında kendi hayat filmini yapıyor ve bu filmde görünen karakterler olan biteni anlamamız adına mücadele ediyorlar. Bu mücadelede, bize de onları doğru şekillerle harmanlamak düşüyor. Herkes bu filmden ders çıkarmalı!

        Diğer Yazılar