Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ARZU ÇEVİKALP/ acevikalp@haberturk.com

        Tadı damağımızda kalan filmlerin bitmesini hiç istemeyiz, hatta onlarla tüm sıkıntılarımızı bile unuturuz. Ama her güzel şeyin bir sonu vardır. Tabi istisnaların kaideyi bozmadığını da hesaba katmak lazım… Bazı hallerde,hikâye dışı kalan karakterlerin bile, filme yeniden döndüğü görülmüştür. Seri filmler için bitti denildiği zaman, tersini düşünmek gerekir. Çünkü seriler bir türlü bitmek bilmez. Bunda izleyicinin payı büyüktür. İzleyiciler seri filmlerin peşini, kolay kolay bırakmaz. Hortlayan seriler ve karakterler eşliğinde yine aynı heyecanı yaşarız. Sanırız Harry Potter’ın yan hikâyelerinden oluşanspin-off filmi beyazperdeyi süsleyecek.

        Harry Potter Serisi: Sonuna kadar büyücülük…

        “Harry Potter” bitti zannediyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü geçenlerde Harry Potter’ın yazarı J. K. Rowling, yeni bir roman daha geleceğinin müjdesini verdi. Zaten Harry Potter serisinin bittiğini, hiçbir şekilde düşünmemiştim. Hatta filmin sonunda kesin bir devam filmi olur diye hayal etmiştim. Filme bu kadar ilgi varken, bitmesi mümkün olabilir miydi? Hayranları yazarı rahat bırakır mıydı hiç? Sanmıyorum. Harry Potter sadece çocukları, merkeze alan bir seri ya da roman değil, tam tersine Harry Potter herkesin rahatça okuyup, seyredebileceği fantastik-macera türünü hareketlendiren orijinal bir proje. Bizi fantastik dünyanın en ücra köşelerine kadar götüren Harry Potter, mücadelenin, dostluğun ve büyünün, karışımından oluşan sihirli bir içecek… O sihirli içeceği içtiğimiz an, Harry Potter’ın bilmediğimiz yanlarını öğreniyoruz. Bizi kolları açık bir şekilde bekleyen Harry Potter serisi, hem büyünün evrimleşmişhali, hem de dış dünyaya açılan bir geçit sanki…

        Harry Potter romanı nasıl ortaya çıktı biraz da bundan bahsedelim. Edebiyata karşı ilgisi olan J.K.Rowling, bir gün rüyasında,büyücülük okulunda okuyan bir çocuğun hikâyesini görür ve üzerine Harry Potter romanını yazar. Rowling’in daha önce yazmış olduğu iki kitap daha bulunmaktadır: “The Cuckoo’s Calling” ve “Boş Koltuk” Ancak yazarı dünyaca ünlü yapan hayallerinin peşinden gittiği Harry Potter serisi olmuştur. Gördüğü rüya sayesinde kariyerini sağlam bir temel üzerine oturtan yazar, satış rekorları kırdığı kitaplarıyla sinema dünyasına adım atarak, birçok kişiyi yarattığı eserle baş başa bırakır. Böylece “Harry Potter” efsanesi doğmuş olur. Şimdi sizlere çok ilginç bir haberimiz var: Yukarıda Harry Potter’ın devam edeceğinden bahsetmiştik, edecek etmesine ama bu seferki hikâye Harry Potter`ın yaşadığı dönemden 70 yıl öncesinde geçecek ve Potter serisinin prequeli olacak. İki seri ile bağlantı sadece paylaştıkları büyücüler dünyası olacak.

        Aslında prequel olan hikâye Harry Potter serisinden önce beyazperdeye uyarlanacaktı. Bir türlü uyarlanamadı (!) Geriye gitmek biraz ilginç olsa da, 70 yıl önce neler olduğunu öğrenecek oluşumuz seriyi daha anlamlı kılacak. Havada kalan tüm detaylar yerli yerine oturacak. Hogwarts dünyasının bir uzantısı olan “Fantastik Canavarlar”ın ne zaman beyazperdeye uyarlanacağını daha şimdiden merak etmeye başladık. Warner Bros’la anlaşan yazar J.K Rowling hayranlarını kırmak istemediğini beyan ederek, onları mutlu etmek adına kolları sıvadı. Hollywood’un mantığı gerçekten çok farklı çalışıyor, çoğu seri halinde devam eden filmlerin hikâyeleri, sondan başa doğru akıyor. Bunun bir pazarlama taktiği olduğu ayan beyan ortada… Seyircilerin nabzını ölçen yapımcılar, serinin başarılı olup olmadığına karar verdikleri an, prequel yapımlara geçiyorlar. Aslında hikâyenin başını seyretsek belki kafamızdaki tablonun şekli değişecek, ama bu şartlarda yapacak başka da bir şey yok. Hikâyenin en başına dönebilmemiz için tüm Harry Potter serilerini yeniden seyretmemiz gerekiyor, aksi takdirde kafamızda boşluklar oluşabilir.

        Tüm serileri masaya yatırıp analiz edecek olursak; serilerin bütünlük ve görsellik açısından birbirleriyle uyumu, anlatım dilinin başarısını ortaya koyarak, tökezlemeden ilerlemesine sebebiyet veriyor. Zaman zaman kitabın dışına çıkan serinin, sinemasal hikâyeyi görsel sahnelerle kaynaştırması şöyle bir yana dursun, o görsel sahneleri sıradışı mekânlarla bir araya getirmesi gerçekten takdire şayan… Harry Potter’ı canlandıran Daniel Radcliffe’in oyunculuk anlamındaki yeteneği de serinin artısı oldu. Ama serinin en büyük sürprizi AlfonsoCuarón gibi bir yönetmenin Harry Potter ekibine müdahil oluşu…

        Özetle; Harry Potter’ın çocukluktan; ergenliğe, ergenlikten; yetişkinliğe geçişini kronolojik olarak anlatan seri, hikâyedeki tüm ipuçlarını seyircilere verdi ve onları hayali karakterlerle baş başa bıraktı. Karakterlerin amansız savaşı ile birleşen görsellik, serinin tam anlamıyla müdavimi olmamıza olanak sundu. Harry Potter karakterini canlandıran Daniel Radcliffe çocukluğunun, Harry Potter setinde geçtiğini hiç çekinmeden hayranlarına aktardı. Sanki Harry Potter’ı biz seyirciler büyüttük. Büyütmedik dersek yalan olur,çünkü onunla yaşadık heyecanımızı. Ama serinin finali hakkında aynısını söylemek pek mümkün değil. Final biraz aceleye getirilmiş gibiydi. Evet, belki tatmin ediciydi ama çok hızlı sonuca bağlandı. Finaldeki Harry Potter, hayallerimizdeki Harry Potter’dan biraz farklıydı. Biz kafamızda böyle bir son yazmamıştık.Herneyse… Harry Potter serisine bu kadar alışmışken, yeni projeye nasıl kanalize olacağımız merak konusu…

        Biz en iyisi “Fantastik Canavarlar” filmi beyazperdeye uyarlanmadan evvel serinin yer aldığı DVD Complete Box Set’i satın alıp, Potter’ın yaşadığı dünyaya doğru kanatlarımızı çırpalım.

        The Wolverine: Kimlik bunalımı…

        Tıpkı Harry Potter’da olduğu gibi yine bir ‘prequel’ ile baş başayız. Orijinal X-Men hikâyesinin öncesinde geçen “The Wolverine”,önceki X-Men serilerine bağlanarak, TheWolverine’ini canlandıran HughJackman’ın kimlik bunalımına girmesini beyazperdeye aktarıyor. Karakterin sorunlarına odaklanan “The Wolverine”, X-Men filmlerinde yer almayan mutantlarıfilme ekleyerek X-Men’dan farklı bir ortam yaratmaya çalışıyor. Ama bir türlü, bağını X-Men’den kopartamıyor. X-Men’lere oranla daha yaratıcı bir hikâyeye sahip olan “The Wolverine”, psikolojik sorunları ile başa çıkamayan Wolverine karakterinin farklı bir yola sapışını ustalıkla seyirciye yansıtıyor. Üzerindeki yükü atmak isteyen Wolverine, ölümsüzlükten kurtulup ölümlü bir canlıya dönüşüyor. Ancak ölümlüye dönüşüyor oluşu işi bozuyor. Çünkü arkadaşının ona Wolverine olarak ihtiyacı var. Wolverine’in bu noktada mutantlık ve ölümlülük arasında bir seçim yapması gerekiyor. Acaba Wolverine yeniden mutant olabilecek mi?

        Karakterin iç çöküşüne ağırlık veren yönetmen James Mangold, aksiyon sahnelerini montajlayarak, zemine daha sade bir süper-kahraman filmiyerleştiriyor. Burada önemli olan karakterin kendini yeniden keşfediyor oluşu. Çoğu zaman tek başına savaşmayı seven Wolverine nam-ı diğer Logan, ustası olmayan bir Japon dövüşçüsü gibi… “47 Ronin” filminden feyz alan “The Wolverine”, aralara serpiştirdiği Uzakdoğu sahneleriyle yer yer QuentinTarantino’nun filmlerini andırıyor. Tarantino’da kılıç var, burada da demirden pençeler var. Yalnız hikâyenin biraz ağır işlediğini de belirtmek gerek. Bu detaya takılmayıp biraz sabırlı olursak, hikâyenin heyecanlı bölümlerine kolayca ulaşabiliriz. Filmi seyrederken neler olacağını kestiriyor oluşumuz, heyecanımızı köreltiyor belki,amaözel efektlersayesinde perdeye yapışıyoruz. Onlarca yakuzayıhunharca katleden Wolverine, pençesini kullanarak etrafı kan gölüne çeviriyor. Aynı “Kill Bill” filminde olduğu gibi… Filmin sonuna doğru artış gösteren şiddet dolu sekanslar, izleyiciyi biraz olsun memnun etmeyi başarıyor. Yalnız filmdeki büyük tabloya göre; şiddet içeren sekansların filme farklı bir şekillerde eklenişi, filmi süper kahramanlıktan çıkartıp, suikast filmine dönüştürüyor. Sanki süper-kahraman filmi değil de, süper-kahraman çatısı altında ayrı bir tür izliyoruz.

        Sonuç olarak: kendine göre bir çizgi belirleyen “The Wolverine”, kanlı sahneleriyle ve Wolverine karakterinin gereksiz öne çıkışıyla, deformasyona uğrayan dayanaksız bir film. Mutantlık şovlarına kısa bir süre ara veren film, Uzakdoğu havası estirmek için elinden geleni yapıyor ve bu yüzden mantığını zaman zaman yitiriyor. Önemli bir hatırlatma yapalım: filmin bitiş jenereği akarken DVD’yi sonlandırmayın, çünkü Wolverine’insize bir sürprizi olacak.

        NOT: 13 yaş sınırı alan The Wolverine’in yaş sınırını arttıracağı öngörülüyordu ancak herhangi bir değişiklik olmadı. DVD’de iki tane özel seçenek bulunuyor: RoninSavaşçısı’nın yolu ve sinema fragmanları… İlginizi çekerse DVD’yi raflarda bulabilirsiniz.

        Diğer Yazılar