Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kanada’da devam eden Kadınlar Dünya Kupası’nı spor sayfalarından izliyorsunuzdur. “Haber turu” sütununda 5 satırla gayet doyurucu bilgi vermeyi başarıyorlar. “Dişi Kangurular samba yaptı” gibi başlıklarla. Türkçe’si şu; Avustralya, Brezilya’yı 1-0 yendi! Kadına futbolculuk kondurulamadığından Avustralyalılar “dişi kanguru” oluyor. Filenin sultanları asla voleybolcu, potanın perileri de basketbolcu olamadığı gibi. Çünkü takım sporlarında esas unvan sadece erkeklere mahsustur, o sporu kadın yapıyorsa ille de bir lakap bulmak gerekir.

        Tamam, erkeklerin de Sambacılar, Timsahlar, Aslanlar, Panzerler gibi lakaplarla anıldığını biliyorum!

        Ayrıca, Ronaldo’nun seksapeline hiç bulaşmayan spor basını, kadın sporcu söz konusu olunca mutlaka güzellik arar. Bu kupada verilen en geniş haber, dört yılda bir olduğu gibi ABD’nin kalecisi Hope Solo’nun güzelliğiyle ilgiliydi; “Kadınların olduğu yerde güzellik olmaz mı” cümlesi iliştirilerek. Sportif beceri, başarı mı? Lüzumsuz teferruat.

        5 Temmuz’daki finale bir hafta kala heyecan tırmandığı halde, bizim spor basını cinsiyetçiliği en azından dar sütun bakış açısıyla sınırlı tutuyor. Cinsiyetçiliğini açık eden azılı tayfa da var dünya medyasında. Mesela şu ünlü Sports Illustrated’in yorumcusu Andy Benoit. Bir twit attı, sadece kadın futbolunun değil, topyekûn kadın sporunun seyredilesi olmadığını bildirdi. “Kadınlar da erkekler kadar iyi hatta bazı alanlarda daha bile iyi. Ama onların sporu eğlenceli değil” diye de yazdı. Kadın ve erkek taraftarlardan gelen tepkiler üzerine twit’leri sildi.

        Aslında adamın kabahati yok. FIFA Başkanı Sepp Blatter bile “Daha dar şort giyseler kadın futbolu erkek seyirci açısından çekici hale gelebilirdi” dedikten sonra...

        Oysa Norveçli orta saha oyuncusu Maren Mjelde’nin, Almanya maçında serbest vuruştan kaydettiği gol, seyirlik bir şölendi. Kadın futbolu eğlenceli değil diyenlere cevap niteliğinde bir frikik. İngiltere’ye 2-1 yenilerek çeyrek finali kaçıran Norveçli millilerin, kadın futboluna çemkirenlere de bir cevabı var. Şu hüzünlü belgeseller tarzında sarkastik bir video yapmışlar. Çakma belgeselde kadın futbolcular, oyunun ne kadar zor ve karmaşık olduğundan şikâyetle daha basit kurallar, daha hafif toplar istiyor; zavallı topçu kızcağız “Önce koşuyorum, sonra topa hâkim oluyorum, o zaman ofsayt oluyor değil mi?” diye soruyor en güvensiz haliyle. Kadın futbolcuların topunu lezbiyen görenlere de gönderme var. En seksi milli olarak gösterilen oyuncu “Takım arkadaşlarım hep bana âşık oluyor” diyor içli içli.

        SİNEMADA DA MI?

        ABD’de yapılan akademik bir çalışmada, son 25 yılda kadın sporuna TV’lerde ne kadar yer verildiği araştırılmış. Son derece kısıtlı zaman ayrıldığı çıkmış. Esas ilginç olan, kadın sporculara cinsel obje muamelesi, yerini başka bir stereotipe bırakmış. TV röportajlarında kadın sporcunun anne veya sevgili olarak rolleri ön plana çıkmaya başlamış.

        Kadın futbolcuya yönelik cinsiyetçilik, kadını stereotipleştiren genel bakış açısının parçası. Kadını bireysel özelliklerinden sıyırıp “anne, sevgili, eş” kategorilerine yerleştiren sığ yargının parçası. Ve bu, kadının ön planda gibi göründüğü sinema için de geçerli. Amerikalı oyuncu Geena Davis’in medyada cinsiyetçilikle mücadele için kurduğu enstitünün ilginç bir çalışması var. ABD, Çin, Rusya, Japonya ve Brezilya’dan Avustralya, G. Kore ve İngiltere’ye 11 ülkede çekilen filmleri analiz etmişler. İnceledikleri 120 filmde, repliği olan karakterlerin sadece üçte biri kadın çıkmış. Önemli meslekler de kadınlara layık görülmemiş. Avukat, yargıç, doktor, profesör rollerinde ortalama 10 erkeğe karşılık sadece birer kadın var. Gerçek hayatta da böyle diyebilirsiniz ama dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar filmlerde bu kadar düşük temsil edildiğine göre, sinemada galiba kadın sorunu değil, bir insanlık sorunu var.

        Diğer Yazılar