Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hollandalı ustanın tablolarında karanlık gölgelerden süzülüp insan ruhuna vuran parlak ışık gibi geldi o haber...

        New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Suriye’de güç paylaşımı üzerine cenk edilirken, başka bir savaş tatlıya bağlanmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin kimsenin ilgisini çekmeyen buluşması barış anlaşmasıyla sonuçlanmış, baltalar gömülmüştü.

        İki ülke, Hollanda Barok sanatının büyük ustası Rembrandt’ın iki tablosunu kendi müzelerine götürmek için mücadele ediyordu. Fransa Louvre’a, Hollanda da tabii ki Rijksmuseum’a. Neden ille de iki tablo? Çünkü o iki tablo arasında ebedi bir bağ vardı; bir düğün siparişiydi. 1634 yılında Maerten Soolmans ile Oopjen Coppit’in evliliği onuruna çiftin gerçek ölçülerde yapılmış tam boy portreleriydi.

        Tablolar, ilk kocası Maerten Soolmans’ın ardından ikinci kocayı da gömen Oopjen Coppit’in ölümünden sonra birkaç kez el değiştirmiş ve 1877’de ünlü Fransız bankacı ailenin üyesi Baron Gustave de Rothschild’e satılmıştı. Hollanda, o dönemde 1.5 milyon guldene satılan eserleri ülke sınırları içinde tutmaya çalışmış ama başarılı olamamıştı. Fransızlara geçen iki tablo en son 1956’da Amsterdam ve Rotterdam’da sergilenmişti.

        Rothschild ailesi 2 yıl önce, tabloları satmaya karar verince Louvre Müzesi’ne 160 milyon Euro’luk teklif götürdü. Ancak müze, mali nedenlerle teklife yanaşmadı, Amsterdam’daki Rijksmuseum’la birlikte satın alma fikrini ortaya attı. Taraflar müzakerelere başladı. Fakat geçen günlerde Hollanda tarafından sürpriz bir çıkış geldi. Eğitim ve Kültür Bakanı Jet Bussemaker, ortak alımın söz konusu olmadığını, Hollanda’nın iki tabloya birden talip olduğunu ilan etti. Ortam aniden gerildi. Fransa Kültür Bakanı Fleur Pellerin, sert tepki gösterdi ve Merkez Bankası’ndan kopardığı 80 milyon Euro’luk bağış sayesinde Fransa’nın teklifini masaya sürdü.

        Görüşmeler yeniden başladı ve geçen hafta New York’taki Hollande-Rutte buluşmasında nihai anlaşmaya varıldı. 80’er milyon Euro payla satın alınacak tablolalar, yılın yarısını Paris’te, yarısını da Amsterdam’da geçirecek. Koleksiyondan çıkıp insanlığın ortak değeri olarak seyre açılacaklar. Hepsinden önemlisi birbirlerinden ayrılmayıp, çift olarak sergilenecekler. İki ülke tek tablonun değil, her tekin yarı yarıya sahibi olacak.

        AVRUPALI REMBRANDT

        İlk mekânları Amsterdam olacak. Ustanın ünlü eseri “Gece Devriyesi”nin bulunduğu Rijksmuseum’un şeref galerisinde gün yüzüne çıkacaklar. Tabloların sigortalanması, restorasyonu ve iki kent arasında nasıl gidip geleceği gibi ince detaylar daha görüşülecek.

        Fransız bakan Pellerin bu anlaşma için “tek örnek” dedi ama, rotasyonlu mülkiyetin bir örneği de İngiltere ve İskoçya’daki ulusal galeriler arasında yaşandı. Titian’ın “Diana ve Actaeon” ve “Diana ve Kallisto” tablolarını birkaç yıl önce ortaklaşa satın aldılar. İki başyapıt Londra’daki National Gallery ile Edinburgh’daki arasında mekik dokuyor.

        Yok eğer İngiltere ile İskoçya’yı iki ayrı ülke saymazsanız, Rembrandt tablolarının iki ülke arasında ortak mülkiyeti bir ilk olacak. Rembrant dünyanın bir ucundan ipekler, altın objeler, mücevherler getirtip bunları tuvale yansıtsa da hiç Hollanda dışına çıkmamıştı. Ama dış etkilere açıktı. Caravaggio’nun ışık ve gölgelerinden, Titian ve Dürer’e. Şimdi Rembrandt, iki müze arasında paylaşımla, ulusal sınırları aşıp daha Avrupalı olacak.

        Hollanda resim sanatının altın çağında, burjuvazinin yükselmesiyle asker ve tüccardan esnaf ve zanaatkâr loncalarına aldığı siparişlerle iyi para kazanan Rembrandt, yurtdışına da tablo satıyordu. Eserleri New York’tan, St. Petersburg, Stockholm, Londra ve Edinburgh’a dünyaya yayıldı. İki şehir arasında yolculukla eserlerinin bir hikayesi daha olacak.

        Diğer Yazılar