Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Televizyon programcılığının sihirbazı olarak anılan CBS Başkan ve CEO’su Les Moonves’in ipini çeken süreç, Ronan Farrow’un geçen ağustos ayında New Yorker’da kaleme aldığı yazıyla başladı. Ronan Farrow araştırmacı gazeteci ve hukukçu, Mia Farrow’un da oğlu. CBS Televizyonu’ndan kablolu kanal Showtime ve Simon & Schuster yayınevine devasa bir yapıya hükmederek sadece geçen yıl 70 milyon dolar kazanan Moonves’in, aralarında yazar, aktris ve yapımcıların bulunduğu 6 kadını, ellemek, öpmek, kendini teşhir, fiziksel zorlama ve tehdit dahil çeşitli derecelerde taciz ettiğini yazıyordu Farrow. Malum geçen hafta suçlamaları ‘bazı derecelerde’ kabul ederek istifasını verdi Moonves. Şimdi kurum dışından bağımsız bir hukuk danışmanlık şirketi suçlamaları soruşturuyor.

        Les Moonves geçen yıl 70 milyon dolarla dünyanın en fazla kazanan tepe yöneticilerinden olmuştu.

        Moonves’in 100 milyon dolarlık kıdem tazminatının akıbeti bu soruşturma sonunda belli olacak. Taciz skalasında kadın hekim Anne L.Peters’in de bulunduğu, bazı ipuçları değerlendirilerek Farrow’un yazısından sonra ortaya çıktı. Ancak bu meseleye gelmeden önce, bir güç simsarı olarak kudretini kadınlar üstünde kullanan Moonves’in bu iktidar kibrini nasıl edindiğini anlamak için portföyüne şöyle bir bakmak lazım: The Bing Bang Theory, CSI, Survivor, NCIS, Homeland gibi dünya çapında ses getiren program ve diziler hep Moonves’in CBS’in başına geçtiği 1998’den sonra ortaya çıkmış yapımlar. Ünlü ’60 Minutes’ de Moonves’in prestij yapımlarından. Bilindiği gibi o programın sunucusu Charlie Rose da cinsel taciz nedeniyle CBS ve PBS’ten uzaklaştırıldı.

        Moonves vakasının paradoksal yanı, adamın Hollywood’da “MeToo” hareketinin öncü erkek seslerinden biri olması. Harvey Weinstein’in tacizler dizisi skandalının patlak vermesinden sonra, sektörün kadınları bir bir “Ben de” diyerek ortaya çıkarken, Moonves “iş yerinde cinsel tacizi önlemek ve cinsiyet eşitliğinin tesisi” için komisyon oluşturulmasına yardımcı oldu. “Şirketlerin kurumsal kültürü bunlara izin vermemeli. Öğrenecek çok şeyimiz var ve bilmediğimiz çok şey” diye konuşmalar yaptı Moonves.

        Moonves'in taciz kurbanlarından Illeana Douglas.

        Bilinmeyenlerin bazıları da onun başının altında çıkmıştı. Ronan Farrow’un konuşup suçlamalarını aktardığı kadınlar arasında yazar Janet Jones, oyuncu-yazar Illeana Douglas, yazar Dinah Kirgo ve yapımcı Christine Peters de vardı. Onları cinsel tacizle bazı eylemlere zorlamış, boyun eğmedikleri takdirde kariyerlerini bitirmekle tehdit etmişti. Kadınlar rıza göstermedikleri için kariyerlerinin zarar gördüğünü söylüyordu.

        Yapımcı Christine Peters; o da taciz mağduru.

        TACİZCİYE TERFİ

        CBS’in eski ve mevcut çalışanlarından 30 kişi Ronan Farrow’a şunu ifşa etmişti: Cinsel taciz CBS’in kurumsal yapısı içinde Moonves’ten şirketin başka önemli damarlarına da uzanıyordu. Şikayette bulunan kadınlara para ödenirken tacizci erkekler de terfi ettiriliyordu. Çalışanlar, “60 Dakika” programının yapımcısı Jeff Fager’ın cinsel tacize göz yumduğunu söylüyordu. Kıdemli bir yapımcının anlattığına göre “Yaşlı erkeklerin iktidar gücünü kullanarak kadınlara ‘sen bir hiçsin’ muamelesi yaptığı bir şirket kültürü hakimdi.”

        Nitekim Jeff Fager’in görevi de geçen hafta son buldu. Kendi kanalındaki cinsel taciz skandalının haberini aktaran CBS muhabiri Jericka Duncan’a attığı tehdit dolu mesaj Fager’ın sonunu getirdi. Fager mesajında “Diline dikkat et, aksi takdirde senin için ciddi problem olur” demeye getiriyordu.

        Muhabir Jericka Duncan'ı tehdit eden Jeff Fager yollandı!

        “PARASI ÇOK, DAVA AÇAMAYIZ”

        Bütün Amerikan medyası Moonves’i istifaya götüren Ronan Farrow imzalı yazıya odaklanırken Vanity Fair’in dikkatini çeken başka bir makale oldu. Geçen mayıs ayında bir tıp yayın organında (Annals of Internal Medicine) çıkan “Hekimin ‘MeToo’ hareketindeki yeri” başlıklı bu yazı diyabet uzmanı Prof. Dr. Anne L. Peters tarafından kaleme alınmıştı. Halen Güney California Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Peters 20 yıl önce başından geçen olayı şöyle anlatıyordu: “Sabah erkenden, mesai saatinden önce bir VIP hastayı görmem istendi. Önce masamda konuştuk, muayene masasına alınca beni kavrayıp kendine çekti…” Doktor aralarındaki mücadeleyi detaylandırıp, ismi saklı VIP hastanın kendini teşhirini de belirttikten sonra, tıp kongresinde bir meslektaşının cinsel tacizine de uğradığını yazarak, kadın hekimlerin “MeToo” hareketinde nasıl yer alabileceğini sorguluyordu.

        Prof. Anne Peters, 20 yıl önce başından geçen tacizi isim vermeden yazdı.

        Çünkü hem utanmıştı, hem de görev sorumluluğu gereği hastasını ifşa edemiyordu. O dönem görev yaptığı UCLA (California Üniversitesi, Los Angeles) yönetimine konuyu iletmiş ve başka kadınların da tacize uğramasını önlemek için hastayla ilgili uyarı notu düşülmesini istemişti. Yönetim ise Dr. Anne Peters’i şöyle uyarmıştı: “Meseleyi ortaya dökme. Çünkü avukatlara dağıtacak, UCLA’dan daha çok parası var. Sakın polise gitme, mahkemede kaybeden sen olursun…”

        Dr. Peters’in yazdığına göre o çok önemli hasta ertesi gün telefon açıp özür dilemiş, “Berbat bir problemim var. Bir kadınla baş başa kalınca kendime hakim olamıyorum, başkalarına da yaptım” demişti. Dr. Peters de tıbbi yardım almasını ve asla bir kadınla yalnız kalmamasını salık vermişti. Bu adamın sonraki yıllarda sektöründe daha da güçlendiğini yazan doktorun makalesi tabii ki kimsenin dikkatini çekmedi.

        Ancak ağustos ayına Ronan Farrow’un yazısı yayınlandıktan sonra Vanity Fair, doktorun makalesini gündeme getirerek ismi saklı VIP hastanın Les Moonves olduğunu ortaya çıkardı. Les Moonves de olayı doğrulamakla birlikte “Sadece öpmeye çalıştım, hepsi o kadar” dedi. Ama doktorun yazısında hepsi o kadar değildi.

        "ZAMANI GELDİ"

        Ve Moonves’in kendi sektörü dışından bir kadına, hem de bir hekime tacizde bulunması herkesi şok etti. Ancak. ABD’de sağlık çalışanı kadınların kurduğu FeminEM grubundan Dara Kass ve Jane van Dis adlı iki hekim “Tıp kadınları olarak biz hiç şaşırmadık” diye yazıyordu bir sitede. Çünkü kadın sağlıkçılar olarak tıp fakültesinden başlayıp mesleki kariyer boyunca cinsiyet ayrımcılığına uğradıkları gibi hastaların cinsel tacizine de uğruyorlardı. Tacizler, olmadık yerde genital muayene talebine kadar varıyordu. Medscape’in son araştırmasına göre kadın hekimlerin yüzde 40’ı, hemşirelerin de yüzde 70’i hastanın tacizine uğradığını itiraf etmişti.

        Dr.Jane van Dis, "Zamanı geldi" diyen hekimlerden.

        İki kadın hekim şunu sorguluyor: “Tıp öğrencilerinin yarısı kadın, bunların yarısının da tacize uğrayacağı hesap edilirse, mesleğin doğal parçası mı sayılacak bu? Öğrencilere Hipokrat yemininin yanı sıra ‘sizden erkek meslektaşlarınıza göre daha düşük ücret ve taciz fedakârlığı bekliyoruz’ mu denilecek. Taciz mağdurları içine kapanıyor ve kendini suçluyor. Oysa artık kurumsal olarak güven, danışma, şeffaflık, tacizi bildirme ve sıfır tolerans mekanizmasının işlemesi gerekiyor...”

        İki kadın yazar şöyle bağlıyor konuyu: Bütün dünyada olduğu gibi tıp alanında da “Time’s up”. Yani zamanı geldi.

        Diğer Yazılar