Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Macaristan ile Polonya bugün Avrupa Birliği ile müzakere yürütüyor olsalardı, kulübe kabul edilmelerine imkan yoktu. Bu güncel manzara son günlerde Avrupa siyasetinde, düşünce kuruluşları ile medyada çok sıkça dile getiriliyor. The Economist’in Demokrasi Endeksi’nde “kusurlu” kategoriye giren iki ülkenin puanları Peru ve Filipinler düzeyinde. Şeffaflık Endeksi’nde de durum farklı değil. Özellikle Macaristan Hükümeti’nin yolsuzluk notu Afrika’nın gelişmekte olan ülkelerinden hallice.

        Yani iki ülke de tam üyelik formatında değil. Ama Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Avrupa’nın doğu yakası topluca kulübe dahil edildi bir kere. “Böyle olacağını bilsek almazdık” demek için artık çok geç.

        Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğüne müdahale nedeniyle yıllardır uyarılan Macaristan ve Polonya şimdi çok kritik bir dönemde Avrupa Birliği’ni köşeye kıstırarak yeniden test ediyor. Hatta bazı siyasi analistlerin yorumuyla AB’ye şantaj yapıyor: “Ya hukuk devleti için diretmekten vazgeçersin, ya da acil korona fonlarını bekleyenler havayı alırlar. Önce değerler mi, yoksa para mı karar verin…”

        Macaristan Başbakanı Orban ve Polonyalı mevkidaşı Morawiecki, hukuk devleti ilkesine getirilen yeni mekanizma nedeniyle korona fonlarını da içeren 1.8 trilyon Euro’luk AB bütçesini veto ederek birliği yine krize sürüklediler. Yine, çünkü korona fonlarının hibe-kredi dengesi üzerine yürütülen tartışmada kriz çıkmış ve 750 milyar Euro tutarındaki yeniden yapılandırmanın 500 milyar Euro’luk bölümünün hibe yardımı olmasında uzlaşmaya varılmıştı. Önemli bir uzlaşmaydı, çünkü AB tarihinde ilk kez üyeler adına borçlanıyordu. Pazarlık sırasında Macaristan ile Polonya’nın hukuk devleti şartına itirazları ise dondurucuya kaldırılmıştı.

        REKLAM

        AVRUPA BİRLİĞİ’NE İKİLEM ŞANTAJI

        Fakat şimdi korona fonlarının da dahil olduğu 2021-2027 bütçesinin onay aşamasına gelindi ve üyelerin alacağı pay hukuk devleti ilkesine bağlandığı için Budapeşte ve Varşova’nın otokratları engel çıkardı. Çünkü yeni mekanizmaya göre hukuk devletini ihlal halinde AB sübvansiyonlarında kesintiye gidilecekti. Macaristan ve Polonya bu şartlarda bütçeyi veto edeceklerini açıkladıklarında blöf yaptıkları sanılmıştı. Çünkü pandemi hasarını giderecek fonlara şiddetle ihtiyaç duyan İtalya ve İspanya kadar olmasa bile bu iki ülke de payını alacaktı. Bütçenin veto edilmesi halinde ise yardımlar tıkanacaktı. Bir nevi kendi ayaklarına sıkmaları anlamına geliyordu. Ancak korona durgunluğundan güney kadar etkilenmedikleri için bunu göze alabiliyorlar. Kamu borçları da daha az olduğu için pokere oturabiliyorlar.

        Macar lider Orban hukuk devleti ilkesine itirazın itici gücü olarak görülüyor. Brüksel’deki genel kanıya göre Orban AB’yi sürüklediği ikilemden galip çıkacağını, Avrupa Parlamentosu’nun İtalya ve İspanya’nın ihtiyacını karşılamak için mecburen yola geleceğini hesaplıyor. Bu taktiği şantaj olarak değerlendirenler, Orban’ın AB’yi rehin aldığını ve artık birliğin ayağında bir pranga olduğunu düşünenler çoğunlukta.

        Alman medyasından Başbakan Merkel’e yoğun baskı var; AB dönem başkanı olarak Macaristan ve Polonya’yı açık bir dille uyararak uzlaşma yoluna getirmesi gerektiğini yazıyorlar. Ayrıca, “27 eksi 2 bir AB’ye ihtiyacımız var” satırlarına da yer veriliyor. Die Welt’teki bir yorumda şu görüş ileri sürülüyor: “Bugün başvursalar üyelikleri asla kabul edilmeyecek iki üye ile yaşamaya mahkum olduk. Üstelik bu iki ülke bütçeden en fazla kazananlar arasında.” O bütçeye en fazla katkıyı yapan ise Almanya.

        REKLAM

        Polonya AB bütçesine 4 milyar Euro katkıda bulunuyor, 12 milyar Euro geri alıyor. Macaristan ise bir milyar kadar ödeyip, 5 milyar Euro alıyor bütçeden. Para havadan gelmiyor, 27 üye ülkenin vatandaşlarının cebinden çıkıyor. Vatandaş AB’ye inansın inanmasın, ortak değerler ve dayanışma adına bu para ödeniyor. Değerler ortaklığı ise üyelerin hukuk devleti ilkelerine kayıtsız şartsız bağlığını öngörüyor. Salgın gibi zor bir zamanda şantaja başvurmak dayanışma ruhuyla bağdaşmıyor.

        B PLANI: 25 ÜYEYLE YOLA DEVAM

        AB Konseyi şimdilik krizi tırmandıracak bir restleşmeye gitmiyor. Geçen perşembe günü videokonferansla buluşan liderler bütçeye veto meselesini sadece 15 dakika konuşup, pandemi konusuna geçtiler; üç saat boyunca kıyaslamalı test sonuçlarını, olası bir üçüncü dalgaya hazırlığı, aşı dozlarının dağıtımını ele aldılar. Önümüzdeki bir ay içinde, Noel tatilinden önce liderler zirvesinde krizin çözüme kavuşturulması planlanıyor. Aksi takdirde Ocak 2021 itibariyle korona fonlarının devreye girmesi mümkün olmayacak.

        Çözüm önerileri şu an için pek gerçekçi değil. Hollanda Başbakanı Rutte geçen eylül ayında çıkış yolu olarak “Polonya ve Macaristan’ın olmadığı 25 üyeli yeni bir AB kurulması” fikrini ortaya atmıştı. Çok radikal ve siyasi, ancak Avrupa hukuku açısından realist bir düşünce değildi. Fakat başka bir çözüm için zemin oluşturuyordu. Polonya'nın eski AB büyükelçisi ve şimdi Avrupa Komisyonu’nun Varşova'daki temsilcisi olan Marek Prawda, 750 milyar Euro’luk korona yardım paketinin bütçeden ayrılmasını ve çok taraflı görüşmelerle yeniden dizayn edilmesini önerdi. Önerdi ama bu takdirde Budapeşte ve Varşova’nın tehditleri boşa çıkacak, korona fonundan tek cent alamayacaklardı. Bütçeyi veto etmeyi sürdürseler de, mevzuata göre önceki bütçeyle yola devam mümkündü.

        B planı devreye girerse Macaristan 7 milyar Euro'yu alamayacak ve özellikle Polonya için büyük kayıp olacak, çünkü önümüzdeki iki yıl içinde Varşova'nın korona paketinden alacağı geri ödemesiz hibe yardımı 19 milyar Euro. Bu miktardan daha fazlası sadece İtalya, Fransa ve İspanya'nın payına düşüyor.

        AB’nin umudu, bu ağır yaptırım tehlikesi altında halk kitlelerinin otokrat eğilimli yönetimleri baskıyla yola getirmesi. Umudu besleyen veriler mevcut. Yakın zamanda yapılan anketlere göre Macaristan ve Polonya’da halkın yüzde 72’si AB paralarının hukuk devleti ve demokratik ilkeler şartına bağlanmasını destekliyor.

        Diğer Yazılar