Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yunan efsanesi olan Sisyphus, ölümlüler arasında en ileri zeka düzeyine sahip olan, kibirli tavırları ve itaatsiz davranışları nedeniyle cezalandırılan bir adamın öyküsünü anlatır. Tanrılar Sisyphus’a, ağır bir kayayı dağdan yukarı iterek götürdükten sonra kayanın aşağı yuvarlanmasını seyretme ve bu işi sonsuza kadar tekrar tekrar yapma cezası vermişti.

        Psikolojik açıdan mükemmelliyetçi insanları tıpkı Sisyphus’a benzetiyorum.

        Ancak, Sisyphus’un cezası tanrılar tarafından verilirken, mükemmeliyetçi insan bu cezayı sanki kendi kendine vermekte.

        Hiç bir başarı ya da zafer, hiç bir zirve yada hedef, mükemmeliyetçi insanı tatmin etmeye ne yazık ki yetmemektedir.

        Bir dağın doruk noktasına vardığında, bir konuda başarıya ulaştığında, yaşadığı olaydan mutluluk duyup tadını çıkarması söz konusu değildir.

        Kendi tadını çıkarmadığı gibi çevresindekilere de izin vermez.

        Bu sadece sonu belki de hayal kırıklığı ile bitecek olan bir başka hedefe doğru çıkacağı yolculuğun başlangıcı anlamına gelmektedir.

        Sisyphus’u bu durumda mutlu biri olarak hayal etmek mümkün olabilir mi?

        Bana kalırsa Sisyphus kesinlikle mutlu bir insan değildir.

        Hiç bir şeyle mutlu olmadığından mutluluğun ne olduğunu bilemez. Çünkü başarıyı kabullenmeyi bilmemektedir.

        Hatırlarmısınız, bir zamanlar dekatlon dalında Daley Thompson’ın insan üstü performansını ve Nadia Comaneci’nin pararlel barda yaptığı on mükemmel hareketi hayranlıkla izlerdik.

        O devirde hepimiz bu isimleri ezbere bilirdik. Sonra bu başarılı sporcular bırakmaları gerektiklerine inandıkları anda spor hayatlarına son noktayı koydular.

        Çünkü başarılarını hem kabullenmiş hem de bütün dünyaya kabul ettirmişlerdi.

        Hiç bir şey yeterli değildir.

        İnsanın doğasında var olan gelişme arzusu aslında oldukça yararlı bir şeydir.

        Hem kişisel hem de toplumsal anlamda ilerlemede önemli rol oynar. Ancak bu konuda (her konuda olduğu gibi) aşırıya kaçılırsa, yararından çok zararı olabilir.

        Psikolog Nathaniel Branden, bulunulan konumdan hiç bir zaman tatmin olmayışı ifade eden “hiç bir şey yeterli değil” adında psikolojik bir hastalıktan söz etmektedir.

        Bana kalırsa bu durum (özellikle) bizim Türk siyasetçilerimizde var.

        Keşke lider vasfı taşıyan siysetçilerimiz geldikleri konumları kabullenip, hep daha fazlasını istemekten vazgeçseler.

        Ve mutlu olmayı keşfetseler.

        En son hangi lideri kahkahalarla gülerken ya da içtenlikle gülümserken gördünüz? Lütfen iyice düşünün...

        Peki bu kadar mutsuz olan bir lider halkını mutlu edebilir mi?

        Diğer Yazılar