Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kuzenim Halit Kakınç, son romanı Yerkubbe ile iyice aklımı karıştırdı.

        En çok romandaki aşk polemiğine takıldım.

        Halit soruyor, “Aklın sınırlarında dolaşan aşk denilen illet, akıl hastalığı mı?

        Bir tür akıl hastalığı olmalı ki, “olmaz denilenleri olabilir, yapılamaz diye düşünülenleri de yapılabilir bir hâle getiriyor.”

        Buyrun buradan yakın.

        Âşık olununca kandaki serotonin seviyesi düşer’ demez mi doktorlar?..

        Aynı etki, obsesif-kompülsif bozukluklarda da meydana gelmiyor mu?

        Gerçekten nedir bilimsel tanımıyla bu aşk denilen delilik?

        Uzmanların tanımı belli. Aşk, beyindeki belirli merkezleri normalden öte bir hareketliliğe geçirerek hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu ve aşırı heyecan gibi patolojik sonuçlara yol açıyor. Âşıkların beyinlerindeki bu hiperaktivite, obsesif-kompülsif davranış bozukluğu olan kişilerinkiyle benzeşiyor.

        DUYGU FIRTINASI

        Aşkın nörolojik temellerini araştıran nörologlar, bu depresif duygu fırtınasının yoğunluğunu da ölçmüşler. Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullanarak yaptığı araştırmada, 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğrafları göstererek, serebral kan akışlarını izlemiş.

        Bu araştırma sonunda, insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın, kişilerde muhakeme yeteneğinin yitirilmesi ve saplantılı kişilik bozukluklarına neden olduğu ortaya çıkmış.

        Demek ki bir tür akıl akıl hastalığı olmalı bu aşk denilen tatlı belâ...

        Peki, öyleyse nedir bilimsel tanımıyla bu aşk denilen delilik?

        Telefonu açıp Halit’e sordum. Nedir sence?

        Halit, “Aşk, erkek veya kadın, fark etmez, insan beyninin kimyasal bir evresidir. Beynin üç aşamalı bir zincirleme reaksiyonudur.

        İSTEKLİ YAPAR

        Bu dönemde üç kimyasal rol oynar. Bunlar; feniletilamin, dopamin, norapinefrin’dir.

        Feniletilamin, beyinde hippotalamus’ta salgılanan endojen bir nöroamindir. Aşkın Molekülü’ olarak da tanımlanır. İlk görüşte aşktan sorumlu olan işte bu kimyasaldır. Kendini bulutların üzerinde yürüyor gibi hissetmenin nedenidir.

        Dopamin denilen kimyasal ise âşık olunan kişiye karşı ilgi ve dikkatin artmasına ve odaklanmasına yol açar.

        Beyinde salgılanması; kişiyi konuşkan, çoşkulu, seksî ve istekli yapar. Feniletamin, salgılanmayı arttırır. Norapinefrin de kalp atış hızından sorumludur.”

        Ben: Yeteeer... Peki aklın kimyası mı, aşkın kimyası mı?

        Akıl temkinlidir. Adımlarını korka korka atar.

        Aşkın kimyası ise bambaşkadır. Hazineler ve defineler, yıkıntılar arasında olur.”

        Ben: Tamam, tamam. Son sözünü söyle. Ne yapmak gerek?

        Son sözüm şu. Sevgili Kuzen. Aklın kimyası ile aşkın kimyası mâdem başka başka şeyler diyoruz. Diyelim ki öyledir.

        En iyisi,Yerkubbe’deki gibi bu iki kimyayı bir araya getirip iki âleme örnek bir bileşim oluşturmak.”

        Halit aklımı iyice karıştırırken son romanı Yerkubbe’yi soluksuz okuyup bitirdim. (Tabi şımarmasın diye bunu kendisine söylemedim.)

        Diğer Yazılar