Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün vizyona giren “Kocan Kadar Konuş” filminde kadınların küçük oyunlarına kurban giden Sinan’ı canlandıran Murat Yıldırım’la kadın-erkek ilişkilerini konuştuk

        Şimdiye kadar canlandırdığı rollerden olsa gerek pek romantik komedi oyuncusu gibi durmuyordu ancak “Kocan Kadar Konuş” filmiyle bu rollerin de altından kalkabileceğini gösteriyor Murat Yıldırım. Fırtına, Asi, Aşk ve Ceza son olarak da Suskunlar dizisinde izlediğimiz Yıldırım, 4. sinema filmiyle beyazperdede... Daha çok Ezgi Mola’nın üzerinden yürüyen filmde lisedeki aşkını nikâh masasına oturtmak isteyen 30 yaşındaki Efsun’un küçük oyunlarına kurban giden Sinan’ı canlandırıyor.

        ■ Kocan Kadar Konuş filmiyle şaşırttınız bizi, romantik bir komediyle karşımızdasınız...

        İnsanlar başka rolde görünce başta garipseyebiliyor ama izledikten sonra alışıyorlar. Önyargılarımızdan kaynaklı olabilir.

        ■ Oyuncuların önyargısı yok mu?

        Bazılarının olabilir ama çoğunlukla bütün oyuncular bütün rollerde oynamak ister.

        ■ Gelen projeler, sektördeki trendler, seyircinin ilgisi gibi pek çok etken var değil mi?

        Bu bir tercih. Kimisi alışılagelmişi tercih eder riske girmez, kimisi şaşırtmayı, ters köşe yapmayı tercih eder. Aynı şey yapımcılar için de geçerli.

        ■ Kocan Kadar Konuş’taki rolünüz için ters köşeye diyebilir miyiz?

        Evet öyle diyebiliriz. Komediyi, gülmeyi, güldürmeyi seviyorum ama bence öncelik iyi iş.

        ■ Film içinize sindi mi?

        Ben filmi çok beğendim. Hikâyeye bakarak bu işe girdim. Ezgi’yi (Mola) ve yönetmenimiz Kıvanç Baruönü’nü çok beğendim. Çok iyi bir iş olmuş. Zaten izleyenler de bana hak verecek.

        ■ “Kocan kadar konuş” kadını arka plana iten bir laf, itici duruyor ama esprili bir film var karşımızda...

        Başlıktan öte içeriğe bakmak lazım. Belki biz de bazı şeyleri eleştiriyoruzdur. Türkiye’de çok gündem olan bir konu eş seçimi. Bu anlamda filmin erkekler tarafından da izlenecek olması güzel. Filmin ismine baktığınızda kadınlara yönelikmiş gibi gözükse de aksine erkeklerin de izlemesi gereken bir film.

        ■ Siz erkek tarafını tutuyorsunuz ama film kadın gözünden anlatılıyor.

        Hikâye kadın gözünden evet. Ailenin evlilik konusundaki baskısı anlatılıyor. Erkeklerin hangi konumda olduğunu, bazen erkekleri bekleyen küçük oyunların büyük hatalara yol açabileceğini gösteriyor.

        ■ Filmdeki gibi küçük oyunlara denk geldiniz mi?

        Şu an için aklıma gelmedi ama şunu biliyoruz ki birçok kadın bu tarz küçük oyunlar oynar.

        ■ Erkekler için de aynı şey geçerli mi? Sadece kızlara “Evlen” baskısı yapılmıyor, erkekler de ailelerinden evlenmeleri konusunda baskı görüyor...

        Her aile çocuklarının bir aile kurmasını, mutlu olmasını, torun sevmeyi ister. Güzel şeyler bunlar. Bunu iyi ya da kötü diye nitelendirmemek lazım. Şartlanmadan, illa ki bir arayış içerisine girmeden, akışına bırakarak bu yolda ilerlemeli. Bazı insanlar bekârken, kimisi de evliyken daha dik durur. Kişiye göre değişen kriterlerdir. Zamana ve mekâna göre değişir. Önemli olan kişinin kendisi. Kişi kendini yetiştirip kendini tanımalı.

        ‘SEVEN İNSAN ROL YAPMAZ’

        ■ Peki sizce kadınlar evlilik yolunda nerede hata yapıyor?

        Seven insan rol yapmaz. İçindekileri tutamaz, bir şekilde dışarı yansıtır. Bakışlarıyla ya da sözleriyle... Öbür türlü samimi olmaz.

        ■ Erkekler nerede yanlış yapıyor?

        Bu psikolojik olarak “Niye bulamıyorum, bende bir şey mi var” diye bir sürü sıkıntıya yol açabilir. O yüzden kişi önce kendi hayatında mutlu olmayı başarabilmeli. Sonrasında o duruşla karşınızdakine bir süzgeç ve bir ayna oluyorsunuz. Birçok insan da o süzgeçten geçer ve istediğiniz insan karşınıza çıkar. Çok abartılmaması ve büyütülmemesi gereken bir konu. Bireyin mutluluğu esastır.

        ‘ÖNEMLİ OLAN İNSANIN KENDİ VİCDANINI DİNLEYEBİLMESİ’

        ■ Kadına şiddette çözülemeyen bir erkek problemi var. Nasıl halledeceğiz bu erkek meselesini?

        Ağaç yaşken eğilir, eğitim 1 yaşında anne ve babayla başlıyor. Babanın oğluna “Biri sana vurursa sen iki tane vur” demesiyle şiddetin tohumları atılıyor. Ya da bir anne çocuğuna “Oyuncaklarını sakla, diğerleri gelirse kırar” diyor, çocuğu bencil yetiştiriyor. Çocuğa aklını kullanmasını öğreterek aslında o süzgecin oluşmasını sağlayabilirler.

        ■ Siz böyle mi yetiştirildiniz? Sizin hakkınızda 10 kişiden 9’u “Düzgün adam” diyor.

        İnsanlardan güzel şeyler duymak güzel. Önemli olan insanın kendi vicdanını dinleyebilmesi. Yoksa herkes kendine her zaman bir bahane bulur.

        ■ Kendi kendinizle konuşmayı seviyor musunuz?

        Kendimle kalmayı severim.

        ■ Şöhretle böyle mi başa çıktınız?

        İnsan kendinde kalmazsa her an değişebilir. İnsan ruhu saniyede değişebilir. Her insan hata yapabilir ama hatayı görmek önemli, kabul etmemek kötü bir şey. Sürekli ama ya da fakatlarla başlıyorsa cümleler, bu kötü...

        ■ 6 yaşındaki oğlum da “Ama” ile başlıyor cümlelerine 50 yaşındaki insanlar da...

        Bunun pek yaşla alakası yok, bazen 50 yaşındaki birisi 6 yaşında kalmış gibi davranır. Kendimizle ilgileneceğiz. Bir kişi değişir, her şey değişir.

        ‘Hayatın tadını çıkarıyorum’

        ■ Eskiden biraz asık suratlı mıydınız?

        Ben aslında hep aynı insanım. Rollerden ötürü bazen asık suratlı anlaşılabilir.

        ■ Hayatın tadını çıkarabiliyor musunuz?

        Birazdan ölmeyeceğimin garantisi yok. Hayatın tadını çıkarıyorum.

        ■ Keyif alma durumu yaşla mı yoksa tecrübeyle mi geldi?

        Her ikisi de diyebilirim. Bütün tecrübeler insana hatalarını görmeye yardımcı oluyor.

        ■ Son yıllarda konuştuğum oyuncu kadınların hepsi 30’dan sonra kendi güçlerinin farkına vardığından bahsetti. Erkekler için de aynı şey geçerli mi?

        Kişinin kendisiyle alakalı bu. Kimisi çocuk gibi kalır. Çocuk saflığında kalıyorsa güzel bir şey tabii ama asıl olan insanın değişimindeki süreçtir, bazı doğrular değişmez. Düzgün olmak adam olmak, adem olmak... Adem, insan demek. Adam olmanın da kuralları evrenseldir. Kimi erken, kimi geç yakalar bunu. Değişmeyen bir şey zaten kokar. Değişimden kastım, gelişim. Sürekli üzerine bir şey koymalısınız. Ancak zorunluluk devreye girerse mutsuzluğa da çevirebilirsiniz. Karışık bu işler...

        ‘Meryem’le çekimler ağustosta başlıyor’

        ■ Yeni sezonda Meryem ile birlikte oynayacaksınız. Neler bekliyor bizi?

        Daha çok uzun zaman olduğu için konuşmadık. Nereden baksanız ağustosta başlar herhalde çekimleri. Senaryo yazım aşamasında. Şu an sadece Meryem Uzerli, ben, senaristlerimiz Kerem Deren, Pınar Bulut Deren ve yönetmenlerimiz Yağmur ve Durul Taylan belli. Henüz üzerinde çok konuşacak bir şey yok.

        ■ Ortadoğu’da da çok sevilen bir oyuncusunuz. Popüler kültürle fethedilen bu dünyada elimiz güçlü... Ancak bu böyle devam eder mi?

        İnanın Türkiye çok güzel bir fırsat yakaladı. Türkiye’nin ciddi anlamda çok büyük bir reklamı oluyor ve birçok ülkeden insanlar ülkemize bu diziler sayesinde geliyor. Ve ülkemiz dünya ülkeleri tarafından daha iyi tanınıyor.

        ■ Dizilerle beraber sinema beslendi, iyi senaristler çıkarmaya başladık.

        Her şey birbirini besler. Önemli olan o yolda çok kazaya uğramadan ilerleyebilmek. Artık işin daha iyi nasıl yapılabileceği konusunda bazı kurumların uğraş vermesi gerek. Kendi adıma şunu söyleyebilirim, benim işimle alakalı bir görevim var. Hem kendim hem ailem hem de ülkem için iyi işler yapmak istiyorum. Çalışan herkes aslında bu dediğimi yapıyor. Kendimiz için çalıştığımızı düşünüyoruz belki ama çalıştıkça herkese katkımız olur. Kelebek etkisi gibidir bu durum. Kelebek bir kanat çırpar, ondan dalga oluşur en sonunda da tsunami. Kimse “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünmemeli. Yapmış olduğu iyilik hem maddi hem manevi anlamda bir şekilde karşılık bulur.

        ‘Şimdi üflemeliler üzerine çalışıyorum’

        ■ Bir ara bateri çalmak istemişsiniz...

        18-20’li yaşlarımda en sevdiğim enstrüman bateriydi. Metallica’nın bateristi Lars Ulrich’i ilham almıştım. Ama o zamanda kaldı. Şimdi üflemeliler üzerine çalışıyorum. Bir de şarkı söylemeyi öğreneyim istedim. Mesela ses 29 yere değerek çıkıyormuş. Birine değmezse çıkmıyor. İnsan da bir enstrüman gibi anlayacağınız.

        ■ Bu yıl en iyi yardımcı erkek Oscar’ı alan Whisplash’i izlediniz mi, orada bateri tutkunu bir gencin hikâyesi anlatılıyor?

        İzlemedim ama hikâyeyi biliyorum, şu film tanıtımı bitsin, izlemeyi istediğim birçok film var.

        ■ Sadece Whiplash’de değil son Oscar alan filmlerde başarmak istediği işe tutkuyla bağlanan insanların verdiği mücadele anlatılıyor. Başarmak için tutku mu gerek?

        Bir şeyi başarmak için herkesin ne kadar çalışacağı değişir. Ancak elde etmek için biraz uğraşmak lazım. İnsanların büyük şeyleri başarması için tutku ve hayal gücü gerekli. Hayal edin gerçekleşir ama beraberinde ne başlayacak? Gerçek manada çalışma.

        ■ Peki bu zamanın adı bu mu, tutku ve hayal...

        Bence hepsi bir arada olması gerekiyor. Dönemsel bazen insanın ayağına kadar bazı şanslar gelir. Ama tehlikelidir. Bu daha çok çalışmayı gerektirebilir. İnsanlar bunu çok iyi analiz etmeli. İleride aynı hataya tekrar düşmemek için çıkarımlar yapmalı.

        ■ Her iki durumda da pes etmemek gerek...

        Pes etmeyeceğiz, edersek öldük bittik demektir.

        ■ Fark yaratmak için büyük mücadele gerekiyor. Siz hayatta fark yaratmak için en çok mücadeleyi nerede verdiniz?

        Kendimi bulmak işte. Kendini samimi şekilde sorgulamak. Biraz daha başardıkça bunun sonu yok, hayat aslında çok keyifli ve eğlenceli. Sıkıntılar oluyor, onları aşarken fotoğrafa genel bakmak lazım.

        ■ Bu sene Oscar’da Cannes Film Festivali havası vardı, sizce öyle mi?

        Evet, Hollywood’un Avrupa sinemasından etkilendiği konuşuluyor. Bazen değişik şeyler denenir.

        Diğer Yazılar