Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Arap edebiyatının üstatlarından (Abul Ala Al’) Maarri “Hayat eski bir hastalıktır, devâsı da yoktur” diyor bir beytinde… Gözleri görmeyip hayatı gören tasavvuf ehlilerinden kendisi… Biz görenlere (daha doğrusu gördüğünü sananlara) bakınca; ‘haybin göremeyenler deryası!’ diyorum en şevklisinden!Hayat ve yaşamla bir marazımız var;orası kesin! Fakat bu marazın devası yoktur bölümünde içime kaçıp, mağluplar sıramı(zı) savmak istiyorum. Bugün köşede mevzumuz Shakespeare üzerinden çiçek açacak, o minvalde de kelama ustanın şükelatiradıyla başlamak istiyorum. (Es not:Tiradı yeniden hatırlatanbünyeye de selam olsun!) Pencerenin önünde gece boyunca Jüliet'eserenat yapan Romeo, sabahın ilk ışıklarını karşılamıştır.“Geç oldu” diyen Jüliet’e, Romeo’nun cevabı ise şöyle olur: “O kadar geç oldu ki, henüz erken sayabiliriz.”Bir süre sonra Ahmet Kaya’nın nidalandığı üzere “vakit tamam akşam diyordun, işte oldu akşam” boyutuna mı bağlarız bilemedim; ama şimdilik beynimizde 160,000 kilometre uzunluğunda kılcal damar bulunduğunu aklımızın bir köşesinde tutalım istiyorum. Elbet bir gün işimize yarar niyetine! (Erken içimden geldi notu: Paniğe mahal yok retinası sanal alemde yorgunluğa düşmüş okur; usuldan yaklaşınız mevzumuza geliyoruz.)

        İNSANIN BİR ANLAMDA MANYAKLAŞMASI

        Altıdan Sonra Tiyatro/Kumbaracı50 veTheater an der Ruhr arasında başlayan partnerlik ilişkisi bu sezon ortak bir projeye dönüşmüş. (Üşenmeyip hatırlayalım: Alman tiyatro topluluğu Theater an der Ruhr’u, 80’lilerin sonlarında ülkemize yaptığı ziyaretlerden ve Devlet Tiyatroları’yla ortaklaşa yürüttüğü projelerden hatırlayanlar olacaktır.)Kaleminin hastası olduğum(uz) Yiğit Sertdemir’in yazdığı “Ekonomania” adlı oyunu (1980’de kurulan Theater an der Ruhr’un kurucusu) RobertoCiulli yönetiyor. (Es notu:Ciulli’nin hayatına biraz göz gezdirdim de ilginç bir hayat hikayesi var; belki bilahare okursunuz niyetine!)

        HelmutSchäfer’ındramaturjisini, müzik ve ses tasarımını MatthiasFlake’in, dekor tasarımını Gerhard Benz’in, kostüm tasarımını HeinkeStork’un, makyaj tasarımını Candan Seda Balaban ve Hanna Bettges’in, ışık tasarımını RuzdiAliji’nin, fotoğrafları ise Ali Güler’in üstlendiği oyun, Altıdan Sonra Tiyatro ve Theater an der Ruhr oyuncuları tarafından iki dilli olarak oynanıyor.Hikayeyi şahlandıran ve (belki de) mealini daha da açan oyunculuklara ise buradan bir kez daha ayakta alkışlar… Zira her biri, sessizlikleriyle tek başına bir hikaye anlatıyordu: Aslı Can Kortan, DagmarGeppert, Ferhat Keskin, Gülhan Kadim, İsmail Sağır, MatthiasFlake, Peter Kapusta, Petravon der Beek, Recai Hallaç, RupertSeidl, Sinem Öcalır ve SteffenReuber.(Yazmasam olmazdı / es notu:Recai Hallaç’a ayrıca en koyusundan saygılar şelale; muazzamdınız üstadım. / Almanya’da yaşayan üstada sevgimiz, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ınıAlmanca’ya çevirisindeki hemhalinden başlıyor.)Gelelim algıda seçicilikte sınır kayması yaratacak olan oyunun bana düşen suretine… Ama öncesinde girizgahmızı“ekonomania”nın ne olduğuna dair RobertoCiulli’nin cümleleriyle taçlandıralım: “Mania bir tür çılgınlık hali. İnsanın bir anlamda manyaklaşması…Ekonomania olarak ekonomi kavramıyla bir araya getirerek bizim kast ettiğimiz şey, her şeyin ekonomi ile tercüme edilmesinin bir tür 'mani' haline gelmesi.”Altıdan Sonra Tiyatro ve Theater an der Ruhr’unbugüne kadar ortaya çıkardığı işlere biraz göz atınca yahut üşenmeyip hatırlama dehlizlerini aralayınca; “Ekonomania”nın bildiğimiz ya da aşina olduğumuz oyunlardan biri olmadığının altını çizmek de fayda var.

        DEVLER ACABA GELECEK MİDİR?

        İç içe geçmiş oyun halkalarından oluşan ve sonunda tek bir hikaye çatısı altında toplanan “Ekonomania”; imajlar dünyasının hakim olduğu, konuşmaların değil, bedenlerin dile geldiği, bir bakıma vücudun ve objelerin araç halinde şahlandığı, bir üst sesin/ulu bir çınlamayla kulaklara zuhur ettiği ve bu zuhurdan geriye de tarifi o anlarda ol(a)mayan, en yoğunundan Beckett hissiyatını tabana yayan; hatırlamak-unutmak kotasındasorgula(ma)malarüzerine, mütemadiyen “öğüten”, öğüttükçe de başa – boşluğa dönen, merak çanlarının dahi kendi aralarında sayıklamalardan ibaret olduğu fanilerin resmedildiği ve aslında dilin işlevsizliğinin tarifini en temizinden yapanbir metin… Ee, biraz daha açalım derseniz de alt yazı bölümünüekibe bırakalım derim, zira metin anlatıma düşülecek cümlelerden daha çok, retinaları paklatıp da beyin loplarını hoplatacaktürden: “Çok yakın olmayan bir zamanda. Belki yarın. Medeniyet çöplüğü sular altındadır, dil de sular altındadır, sadece birkaç kelime kalmıştır geriye. İnsanlık çürümüştür. Geçmiş yoktur artık, her şey şu andadır. İktidar çoktan görünmez olmuştur ve böylece devler gelişmeye başlamıştır. Şaşırtıcı bir biçimde geçmişten bir oyuncu topluluğu ortaya çıkar. LuigiPirandello’nun son oyunu “Dağın Devleri”ndekine benzer şekilde, yaşamı içine düştüğü bu güçsüz durumdan kurtarabilmek umuduyla devler için oynamaya karar verirler. Devler acaba gelecek midir?”

        Bu da var: Oyunu 18-19-20 Aralık tarihlerinde, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, saat 20.30’da seyredebilirsiniz. Tel: (212 243 50 51)

        Diğer Yazılar