Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Betül MEMİŞ / HABERTURK.COM

        12 yıl önce "Kadınlar Sinema Yapıyor" diyerek 'kadınlarla kadınlar için' yola çıkan Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, 13. yolculuğunun startını verdi. "Dünyanın her yerinde kadınlara karşı küresel bir saldırı söz konusu. Ancak kadınların küresel direnişi de var ve biz bu direnişe dikkat çekmek istedik. Hâlâ kadına yönelik şiddeti üçüncü sayfalardan, dizilerden görüyoruz ama buralarda kadının direnişini göremiyoruz. İşte bu festivalde kadınların direnişini göreceğiz" diyor Filmmor Kadın Filmleri Festivali Koordinatörü Melek Özman..."Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması" temasıyla 27 Nisan'a kadar sürecek olan festival; 13-22 Mart'ta İstanbul'da, 28-29 Mart'ta Denizli'de, 4-5 Nisan'da Muğla-Bodrum'da, 11-12 Nisan'da Diyarbakır'da, 18-19 Nisan'da Adana'da ve 25-26 Nisan'da da İzmir'de takipçileriyle buluşacak. Ben de festival kapsamında festival koordinatörü Melek Özman'la incesinden bir kelam gerçekleştirdim, işte ortaya çıkanlar...

        KADINLARIN SİNEMASI, KADINLARIN DİRENİŞİ

        Festivalde bizleri neler bekliyor?

        13 Mart Cuma günü, saat 19.00'da, Galatasaray Meydanı'ndan Pera Müzesi'ne yapılacak "Festival Yürüyüşü" ile başlayacak olan festival kapsamında; İstanbul Modern, Pera Müzesi ve Rampa salonlarında, 25 ülkeden 61 film gösterilecek. Bu yıl Hindistan'dan Meksika'ya çeşitli ülkelerden filmler izleyeceğiz. Filmlerin 17'si Türkiye'den... Festivalden elde edeceğimiz geliri Şengal ve Kobane kamplarındaki kadınlara ve çocuklara aktaracağımız için de sade bir açılış yapacağız. Pera Müzesi'nde, "Mor Kamera Umut Veren Kadın Sinemacı Ödülü"nün de verileceği açılışta "Arkadaşımı Merak Ediyorum" filmi gösterilecek. Üç yıldır, hem film çözümleri hem de film üretiminde kadının temsili, toplumsal cinsiyet ve eşitlik, pozitif ayrımcılık gibi konularda atölye çalışmaları yapan Bağımsız Kadın İnsiyatifi'nin ilk filmi olan "Arkadaşımı Merak Ediyorum", Gezi Direnişi'nden sonra İzmir'de tutuklanan kadın direnişçilerle dayanışma amacıyla yürüttükleri kampanyayı anlatıyor.

        Filmler kaç bölümden oluşuyor, içerikten de bilgi verebilir misiniz?

        Filmler; 'Kadınların Sineması', 'Margarethe von Trotta Toplu Gösterimi', 'Nahid Persson Sarvestani Toplu Gösterimi', 'Kendine Ait Bir Cüzdan', 'Cins, Cinsiyet, Cinsiyetler' ve 'Bedenimiz Bizimdir' adında altı ayrı bölümde seyirciyle buluşacak. Festival bu yıl önemli konukları da ağırlayacak. 1975'ten bu yana çektiği filmlerde güçlü kadın karakterler yaratan Margarethe von Trotta ile buluşma, 17 Mart Salı, İstanbul Modern'de yapılacak. Ayrıca konusu kadın olan ve erkek yönetmenler tarafından yapılan filmlere, kadınların bakışını ortaya çıkarmak ve yönetmeniyle tartışmak üzere yapılan Kaleydoskop Atölyesi'ne bu yıl "Sesime Gel" filmiyle Hüseyin Karabey konuk olacak. Festivale katılanlar sadece film izlemeyecek aynı zamanda forumlara, söyleşilere, atölyelere de katılabilecek. Bu etkinliklerden biri 22 Mart Pazartesi, saat 19.00'da, Rampa Tiyatro'da yapılacak olan "Kadınların Sineması, Kadınların Direnişi, Direnişin Sineması Forumu".

        100 YILIN BAMYASI ÖDÜLLERİ

        Bu yılın Altın Bamya Ödülleri'nde kimler var?

        Türkiye sinemasındaki erkek egemen bakışa, öykü ve görselliğin bu bakışla kurulmasına, kadınların bu bakışla temsil edilmesine bir karşı duruş olarak ortaya çıkan Altın Bamya Ödülleri, sinemada cinsiyetçi bakış ve klişelerin sona erdirilmesi, gelecek yıllarda ödül verilecek film bulunamaması dileğiyle dağıtılacak. "100 Yılın Bamyası Ödülleri"nin bu yılki adayları erkek karakter kategorisinde: "Tecavüzcü Coşkun", "Tarkan" ve "Recep İvedik", kadın karakter kategorisinde ise "Kezban", "Afrodit" ve "Mum Kokulu Kadınlar"daki tüm kadın karakterler. Bu arada belirtmeliyiz ki; ödülleri sanatçının kendisine ve oyunculuğuna değil, canlandırdığı karaktere veriyoruz. Altın Bamya Akademisi'nin bu yıl dağıtacağı Altın Bamya'lar bununla da sınırlı kalmayacak. Jüri Özel-Tek Taşlı Bamya Ödülü, Jüri Özel-103,5 / Yüz Üç Buçuk Bamya-Homofobi Ödülü, Jüri Özel-Eşek Arısı-Cinsiyetçi Dil Ödülü de verilecek. Ayrıca Türkiye'de bir dönem erkek kuşakların cinselliğe ve cinsiyete dair hal ve tavırlarına esin kaynağı olan tüm Seks Filmleri ise Jüri Özel-100 Bamya Turşusu Ödülü ile ödüllendirilecek.

        13 yıl öncesinin festival algısıyla bugünü kıyasladığınızda Filmmor'da neler değişti?

        13 yıl önce "kadınlar sinema yapıyor" diye başlamışız! Bu yılın afişini yaparken şöyle bir baktık da, sinema yapmak için bile direnmemizin söz konusu olduğu bir zamanda, 13 yılda koşullar daha da zorlaşmış ama genel olarak direncimiz de artmış. Filmmor'da kadınların mücadelesi, feminist sinemadaki değişimlerden etkilenerek değişiyor diyebiliriz.

        Bu arada Filmmor Kadın Kooperatifi, yapım şirketinde neler oluyor?

        Festivalin dışında, 2009-2013 yılları arasındaki kadın cinayetlerini araştırdığımız bir çalışmamız var, mayıs ayında bitecek. IŞİD'ın Mahmur'a saldırısı sırasında kaybettiğimiz, hani: "Ben kameramla Mahmur'da kalacağım" diyen gazeteci Deniz Fırat'a dair de bir belgesel çalışmamız var, çekimleri sürüyor.

        Festivale dair söylemek istediğiniz başka bir mevzu varsa paylaşmak isterim?

        Festival birbirimizden, direniş hikayelerimizden, deneyimlerimizden güç aldığımız, buluştuğumuz bir alan, iletişim ve dayanışma en nihayetinde ama aynı zamanda kendimize vakit ayırmamız da demek.

        NEDEN ŞİDDETİ İZLİYORUZ, MÜDAHALE ETMİYORUZ?

        Filmmor kapsamında birçok ülkeden ve kentten kadınla kelam etme durumu buluyorsunuz, bugüne kadar ki tecrübelerinizden yola çıkarak; tüm bu sıkıntılı, aslında "sorunlu erkek" mevzularında söylemek istediğiniz? Biraz da olsa iyileşme sağlanabilir?

        Aslında şu dönemde yaşadığımız; küresel bir kriz ve saldırı! Kadınlara karşı küresel bir saldırı var; demek ki erkek egemenliği, dünyanın her yerinde ve farklı şekillerde çatırdıyor. Görünen o ki; bu kriz ve dolayısıyla saldırı, ataerkil muhafazakarlığın güçlü olduğu yerlerde daha yoğun ve şiddetli. Ne yazık ki sonuçlarını kadınlar çok ağır yaşıyor. Kısaca; muhafazakar taraf erkekler ve ataerkilliği eskisi gibi muhafaza etmek istiyorlar. Kadınlar, kazanımları için her yerde çok bedel ödedi-ödüyor ve görünen tabloda da eskiye dönmeyecekler, bu çok açık! Tabii ki bunlar ekonomik ve siyasi nedenlerle evrilen sonuçlar. Şu an Türkiye'de ve Ortadoğu'da kadınlar çok zor dönemden geçiyorlar. Bu çatışmayı fark etmek önemli bir adım çünkü o zaman kadınları "mağdur, kurban" olarak konumlandırmaktan öteye geçebilir, boşanma, şiddetsiz bir yaşam, hayır deme, ayrılma gibi hakları için bazen maalesef ölümü bile göze almak zorunda kalarak direnen özneler olarak görebiliriz. Kadın cinayetleriyle de buradan başlayarak mücadele edebiliriz. O zaman dayanışmadan ve hayatımızı birlikte savunmaktan söz edebiliriz.

        Dernekler ve vakıflar açısından yapılabilecek bunca şey varken; neden 2015 yılında 'sorunlar' ve 'şiddet' üzerine bir parça da olsa yol alamıyoruz; sizlerin gözlemi nedir?

        Çünkü şiddete karşı mücadele, sosyal bir çalışma alanıyla sınırlı değil. Binlerce yıldır süren bir egemenlikten söz ediyoruz. Şu an tüm dünyada kadınların yaygın olarak karşı çıktığı, yıkmak istediği "erkek egemenliği"nden söz ediyoruz; devletlere, rejimlere, ekonomik sistemlere içkin hatta şekillendirebilen bir egemenlikten... Çok temel, yapısal bir değişiklikten, dönüşümden söz ediyoruz. Böyle söylerken de mücadele edilemeyecek bir mesele olduğunu söylemiyorum. Eğitime yahut kadın derneklerinin çabasına falan havale edilemeyecek kadar ciddi bir mesele olduğunu söylemeye çalışıyorum. Önce meseleyi gerçekten görmek ve tarif etmek önemli! Ben meseleyi ve mücadele alanını gören ve gösteren tek rehberin feminizm olduğunu düşünüyorum. Böyle düşündüğüm içindir ki; meseleyi ve mücadele yollarını; kadın derneklerinden, vakıflardan ve genel olarak da feministlerden dinlemeliyiz. Bizde ise durum tam tersine; onları dinlemiyoruz ama meseleyi onlara havale ediyoruz. Bu da başka bir sorun galiba.

        Ne acıdır ki devlet dediğimiz rotanın yapması gerekenleri (sadece birkaç tane dernek ve vakfa yüklemek istemiyorum ama) derneklerin, vakıfların sayısının ve yaptıklarının / eylemlerinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Bu bakımdan da destek ya da gönüllü olmak isteyenler neler yapabilir?

        Mevcut durumda yüklemeliyiz aslında ama var olan derneklere, vakıflara, örgütlere değil. Hepimiz bulunduğumuz mahallemizde, sokağımızda bu örgütleri, bu örgütlerden beklediğimiz dayanışmayı var edebiliriz. Örneğin; Türkiye nüfusu ve kadın örgütü sayısına bakınca; zaten var olanlara yüklenmek haksızlık, ayrıca bu bir kaçış olur. Ancak kadın dayanışması bizi yaşatabilir ve hayatımızı değiştirebilir. Her mahallede, neden kendi mor çatımız olmasın? Herkes kendine sormalı: "Neden şiddeti izliyoruz, müdahale etmiyoruz? Neden şiddete karşı dayanışma içinde olmuyoruz ya da ben mücadele etmek için ne yapıyorum" diye! Herkes yaşadığı sokakta, mahallede, okulda, işyerinde kendi dayanışma gruplarını, kendi mor çatılarını kurmak zorunda. Başka yolu yok! Var olan kadın örgütleri buna rehber olabilir ancak. Erkek şiddetine karşı mücadele etmek isteyenlere benim önerim; bu alanda geçmiş deneyime, feminizmin birikimine kulak vermeleri ve şiddete seyirci kalmamaları. Ve tabi ki gönüllüsü olacakları bir kapı aramak yerine, herkesin olduğu yerde, kendi çevresinde en basit iletişim araçları-gruplarıyla bile başlanabilecek kadın dayanışma - güçlenme - müdafaa - mücadele grubunu, örgütlüğünü oluşturması.

        ŞİDDETİN İKİ TARAFI VAR!

        İstatistik bilgileri de vermek adına; TV'de haberlerde bize normal bir durummuş gibi aktarılan "sayılar / insanlar / kadınlar / cinsiyetler"in mağduriyetlerinin rakamı güne ve aya vurulduğunda çıkan tablo nedir?

        Biz bir yıldır tam da bunu ortaya çıkaracak bir araştırma yapıyoruz ama sayılardan çok süreçleri de ortaya çıkarmak amacımız! Artık neredeyse sayıları telaffuz etmek bile kadın cinayetlerini olağanlaştırıyor gibi, oysa ki tek bir kadını kaybetmek de aynı vehamete denk düşüyor. Eğer boşanmak istemesi bir kadının canına mal oluyorsa, durup bunu konuşmalıyız, zaten bu zihniyet ve pratikleriyle mücadele etmeliyiz orası ayrı.

        Son dönemde de yaşadığımız ve gün geçtikçe artan şiddetin özellikle kadına yönelik ve söylemlerde de aşağılayıcı bir dilin oluşması hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce aciliyetinden ilk yapılması gereken nedir?

        Hep söylenen feminist argümanı tekrarlamaktan imtina etmeyeceğim: Şiddetin iki tarafı var. Ya maruz kalanız, ya uygulayan. Erkek şiddetinde de üçüncü bir taraf yok. Bu şiddeti besleyen bir dili kullananlar da şiddeti uygulayanlar tarafında. Bugün fark ettik ki: TDK'da 'müsait' kelimesinin ikinci anlamı olarak aynen şöyle yazıyor: "Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)." Buyurun bu TDK! Kadınları katleden zihniyetle farkı var mı?

        Devlet politikasının bu konularda yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Hoş ortaya çıkan fotoğraftan yeterli olmadığı anlaşılıyor ama bu açıdan da erk dediğimiz iktidar ne yapmalıdır, yapmıyorsa da yaptırmak adına bizler neler yapmalıyız?

        Maalesef bu konuda bir devlet politikası yok. Devlet, erkek egemen zihniyeti temsil ediyor, yaşatmak istiyorsa bile temel görevini yapmalı; vatandaşlarının can güvenliğini korumalı, ki bunu bile yapamıyor! Erkekleri engelleyip, kadınları korumak devletin rahatlıkla yapabileceği bir şey ama yargısıyla yürütmesiyle bunu yapamıyor. Mesela; boşanmak istediği kocanın, 17 yerinden bıçakladığı ve ceza davasını Kadın Cinayetlerine Acil Önlem Grubu'nun üstlendiği bir kadının davası var. Kadının hayatı için çok endişeliyiz, adamın çoktan tutuklanması gerekir ama tutuklanması için biz uğraşıyoruz, mahkeme her seferinde tutuksuz yargılanmasına hükmediyor. Sizce ne yapmalıyız?!

        HAYATLARIMIZI BİRLİKTE SAVUNMAMIZ GEREKİYOR

        Popüler sistemin içinde yer almış kişilerin, kadın şiddetine karşı reklam ve billboard'lardan öte, yapabilecekleri bir şey var mı?

        Herkesin yapabileceği çok şey var. Kimseye, hiçbir şeye havale etmeden, olduğu yerde yapabileceği çok şey var. Mevcut duyarlılık ve sosyal sorumluluk klişelerinden öteye geçerek ve bir şeye, bir yere havale etme ezberlerinden kurtularak erkek şiddetinin ne olduğunu anlamak için çaba sarf ederek ve 'ben ne yapabilirim' diye düşünmeye başlayarak...

        Sivil toplum kuruluşları ile kadın dernekleri, vakıfları bir araya gelerek voltran gücü oluşturmada neden tam bir başarı sağlayamıyor; burada gidilmesi gereken güzergah ne olmalıdır?

        Voltran olması gereken tüm kadınlar aslında yani hepimiziz, ki her konuda yapamasak da bu konuda hep birlikte mücadele diyoruz da. Kadın örgütlerinden sendikalara ve sol partilere 150'yi aşkın örgüt, kadın cinayetlerine karşı 'acil önlem grubu'nu kurarak söz ettiğiniz voltran'ı kurmuş durumda. Bu grubun çalışmalarının, ne dediğinin izlenmesi önemli elbette ama kadınlar, kendi hayatlarını dayanışma ile savunabilir. Kadınların kurtarıcılara ihtiyacı yok fakat dayanışmaya, dayanışma içinde güçlenmeye, kendi hayatlarını savunabilir olmaya ihtiyaçları var. Bu dayanışmayı da tek başına kadın örgütleri ya da feministler öremez. Dayanışmayı yükseltmek, yaygınlaştırmak ve elimizden geldiği kadar bütün kadınlarla dayanışmak bizim gayretimiz. O gayretin yaygınlaşması gerekiyor. Dayanışma içinde, yan yana gelerek, birbirini gözeterek, bazen kollayarak, hayatlarımızı birlikte savunmamız gerekiyor.

        Son olarak söylemek istediğiniz ve bu da bizim için önemli dediğiniz bir konu varsa seve seve paylaşmak isterim!

        Erkek egemenliği hep var ama kadınların direnişi de hep sürüyor. Hani diyoruz ya "biz, yakamadığınız cadıların torunlarıyız" diye, sadece bir slogan değil, cadılık Ortaçağ'da makbul bulunmayan işlerle, matematikle, şifacılıkla -ki adı cadı diye yakılan kadınların elinden alındıktan sonra adı tıp oldu- uğraşan kadınların cezalandırılması meselesi aslında. Şimdi başka bir süren avla ve sistemli şiddetle karşı karşıyayız ama ataerkillik denen saçma sistemin birkaç yüzyıl daha yaşaması çok mümkün görünmüyor. Umudumuz kadın dayanışmasında, yan yana gelebilmekte! Hiçbir şeyin buna mani olmasına izin vermemeliyiz, bunu yaparsak tüm kalbimle inanıyorum ki zaten gelecek kadınların...

        Detaylı bilgi için: www.filmmor.org/tr

        Diğer Yazılar