Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hani, kutu gibi bir odada, tanımadığınız yüzlerle hep bir ağızdan nağmeye düştüğünüz, dünyanın alemini melodilerle konuşturan ve her buluşmada bambaşka hikayelerin kapısını aralayan adresler, rotalar vardır; hani, insana her konser ve buluşma sonrasında; ‘bugünü de güzel düşledim, insan olan yerlerimi miss ettim’ dedirtir ve en temizinden ‘iyi ki varsınız yaw’ dedirtir! İşte o güzergahlardan bir tanesi ve artık bir klasik olan Babylon bugün kelamımıza ilişen… Kimleri dinlemedik ki bu odada, yaş kemale geldi deyip de ne seslere kulaktaki pası sildirdik! İstanbul ve müzik deyince, her zat-ı muhteremin, kısaca her faninin bir gün, bir vakit yolu düşmüştür Babylon şahaneliğine; üç beş lafın belini kırıp sarkıtmıştır Asmalı’dan Şehbender sokağa… Kısaca; Babylon’un üç kurucusundan biri olan Ahmet Uluğ bugün köşeyi şereflendiren. Baştan içimden geldi notunu düşeyim istiyorum: Asmalımescit’ten daha kimseciklerin haberinin olmadığı vakitlerde, gecenin tatlı serseriye bağladığı kotada yerli-yabancı binbir çeşit sesi, nidasında yükselten mekanın yaratıcılarına selam olsun: Mehmet Uluğ, Ahmet Uluğ ve Cem Yegül…) Onları ilk kez 1988’de kurulan, adını Bob Marley’in Positive Vibration şarkısından alan Pozitif’ten us’umuza iliştirdik. Müziğe ve aslında yaşam dediğimiz kotalı çemberimize olan bakışımızı değiştirmeleriyle, düzenledikleri kafa paklayıcı festival ve konserler sayesinde dimağımıza sükun ettiğimiz John Cale, Manu Chao, Cecil Taylor, R.E.M ve Noir Desir gibi daha düşündükçe bile iştah kabartan isimlerle ilk merhabamızı verdirendi onlar… Babylon’ın küçük odasında, yakın mesafe kadraja aldığımız Boonie Prince Billy’sinden The Fall’ını nasıl es geçebiliriz ki! Yerli yabancı daha nice isim onların hayalleri sayesinde hatıralarımızı miss etti. Sonrası çorap söküğü gibi geldi; dergi, radyo, festivaller, Alaçatı, Kilyos şimdi de Kapadokya… Kısaca Pozitif ve Babylon ekibi güzel şeyler etti bize, etmeye de devam ediyorlar… Ki her defasında da gönlümüzü eylemesini iyi biliyorlar… Ben de 25. yılında Pozitif, 15. yılında Babylon güzergahına ayar verip de Asmalı’dan Bomonti’ye geçen Babylon kotasında Ahmet Uluğ ile bir araya geldim ve ergen yaşlarımdan bugüne, bana neler ettiklerinin portresini bu kelam vesilesiyle yazıya düştüm. Sakinden yaklaşınız! Fakat bizim muhabbet sonunda ‘neler dinleyelim’ minvalindeki soruma Uluğ’un cevabı “Alabama Shake” olmuştu, bu bağlamda da fonumuza Alabama Shake ekleyip, başlıyorum kelamın bende kalanlarını dökmeye…

        HAYALLER GİTTİKÇE DAHA DA BÜYÜYOR!

        *Babylon ve Pozitif’te neler oluyor; biri 15, diğeri 25. yılını dolduruyor... Güzergahı öğrenelim, çünkü enteresan işlere imza atmaya devam ediyorsunuz?!

        Babylon, 15. yılını dolduruyor; bu da uzun bir zaman demek... Esas ana gemi Pozitif, o da 25. yılını bitirdi. Pozitif ve Babylon’un açıldığı ilk zamanki halleriyle bugünkü durumu aynı değil tabii! Sonuçta ilk açıldığında, daha genç bir firmaydı, hayaller daha büyüktü. Hoş, şimdi de gittikçe daha da büyüyor hayaller, o da ayrı ama... O tarihler içinde bir kulüp açma isteği ve kendi mekanımız olsun dürtüsü çok yoğundu. Hatırlarsak o zamanlar Asmalımescit, karanlık bölgelerdendi. ‘Orada bir dükkan alınır mı, açılır mı, olursa nasıl olur?’ sorularına örnek cevap yerler, adresler yoktu. Bu tecrübeyle de içimize sinen işlere imza atmaya devam ediyoruz.

        *Deli cesareti diyebiliriz, belirsizliğin olduğu bir mevkiide umut ve geleceği görmek! Peki, o tarihlerde, o yaşta sizleri ‘orada bir şey olabilir’ kafasına getiren neydi?

        Pozitif, 10 yıllık iyi bir firmaydı, festivalleri vardı. Ama o zamanlar, İstanbul’da festivallerden sonra gidecek bir adres ya da canlı müzik yapan bir kulüp yoktu. İşte biz de bunların eksikliğini yaşıyorduk ki zaten eksikliğini yaşadığımız her şeyi, ‘bari, biz yapalım’ kafasında da ilerledik. Bundan dolayı da Babylon’u açtığımızda; evet, hafif bir deli cesareti vardı, kabul! Pozitif’te de bugüne kadar yaptıklarımıza baktığımda, bir sürü deli cesareti iş görüyorum.

        *Bir de tabii yaşadığımız coğrafya, hep bir belirsizlikler diyarı, bunun üzerine, bu şartlarla riske girmek bir nevi risk olsa gerek?

        Evet, bu dediğini şimdi daha çok hissediyoruz. Eskiden o kadar çok olmuyordu. Çünkü o zaman gençlik vardı ve bugünkü kadar yarının ne olacağını pek düşünmüyorduk. Belli bir yaşa gelip de çoluk çocuk olduğu zaman tecrübeyle görüyorsun; tabii bir de günümüzde artık her şey kısa vadeli. Ama sonuçta Babylon açıldı ve tuttu. Bir formül üzerinden açıldı, tabii ki yılların içinde değişime ve gelişime uğradı da. Bunlar normal şeyler. Sonuçta, Babylon belli standartları da oturttu diye düşünüyorum. Yani bizden sonra, bize benzeyen çok mekan açıldı, kapandı. Esasında tüm bunlar bizi daha dinç tuttu; hem o rekabet hem de kendimizi yenileme ihtiyacı doğurdu. Ve bugünlere geldik, artık mekanıyla çok klasikleşti Babylon. Bu bağlamda da aslında Asmalı’daki adresimizi hiçbir zaman terk etmek istemiyoruz ama bir yandan da ciddi ciddi yenilenme ihtiyacı duyuyoruz. Bomonti’yle birlikte öğrendiğimiz bir takım şeyleri daha iyi yapacağımız bir fırsat çıktı karşımıza.

        *Bomonti’de açılacak olan Babylon’a gelelim istiyorum…

        16. yılımızda, Bomonti’ye geçmek bize heyecan veriyor. Bomonti Babylon çok özel bi mekan olacak. Kapasite çok artmıyor ama en azından fuaye bölümü, yan taraftaki restoran kısmı ve kompleksin konumuyla güzel fırsatlar sunacak gelenlere.

        *Bomonti Babylon’un Asmalımescit’ten farkı olacak mı?

        Çok bir şey olmayacak sadece en azından daha ferah, büyük ve radyo stüdyosunun olduğu, plak, kitapların satılabileceği bir takım buna benzer yerler olacak. Bir değişiklik mutlaka olacaktır ama özünde bir farklılık olmayacak. Şu önemli; biz ilk açtığımızda da en zirve yapıp, en moda olduğumuz dönemde bile Babylon’u bu modasal mevzulara kaptırmadık. Kapıdan insan seçmedik, bilet fiyatlarını yükseltmedik bu tip konulara çok dikkat ettik. Programı da daha eklektik tutmaya çalıştık. Dolayısıyla bizim için önemli olan o sürdürülebilinir olma hali, işte bu Bomonti’de de değişmeyecek! Mesela bazı beklentiler var biliyoruz: Yeni Babylon ve büyük isimler diye! Denk düşerse olur büyük isimler ama büyük isim yapacağız diye sonrasında gerisi gelmeyecek bir şeyi kesinlikle yapmak istemiyoruz ki bunu da artık rahatlıkla söyleyebiliyorum. Önemli olan Babylon’da iyi müzik olması ve hep dolu olması. Bunları sağlamak benim için daha önemli.

        RANT TÜRKİYE’NİN ÇOK HIZLI YAYILAN BİR KANSERİ

        *Asmalımescit’te artık bir marka olan Babylon’a ne olacak, bir dönüşüme uğrayacak mı?

        Beyoğlu’ndaki kentsel dönüşüm sizleri etkiledi mi, bu adres değişikliğinde içten içe bu durumun etkisi var mı? Elimizde tutmak istiyoruz ama geliştirme anlamında burası anıtlara giriyor, bu yüzden de biz başka bir sürece giriyoruz. Asmalımescit çok hızlı yükseldi ve ne yazık ki bu hızla da tükendi ya da tam olarak tükendi demeyelim de başka bir şekil almaya başladı. Ama ilerisi için Asmalımescit’in bizim için doğru yer olduğuna inanıyoruz. Asmalı, şehrin çok önemli bir tarihi. Etrafında İKSV, Pera Müzesi ve Arter gibi oluşumların olduğu, kısaca gittikçe kültürün daha da yoğunlaşacağı bir bölge. Dolayısıyla biz buraya geri döneceğiz mutlaka. Rant dedikleri mevzu da ise; bence, rant Türkiye’nin kanseri, çok hızlı yayılan ve tüketilen… Biz Asmalı’da mülkümüzün sahibi olduğumuz için daha sağlam durabiliyoruz. Açıkçası bu da bizim rahatlığımız.

        *Müzik anlamında bakarsak 15 yıl öncesi ve bugünü kıyaslamak mahlasında; Babylon tayfasında ne gibi değişim ve söylemler var ve bu söylemler sizi ne kadar etkiliyor?

        Bu söylemler beni hiç etkilemiyor, çünkü Babylon ilk açıldığında, daha üçüncü, dördüncü senesinde, o en moda olduğu zamanlarda da, yani moda oldu diye gelen insanların başka yerlere kayacakları dönemden itibaren; “Babylon değişti, şöyle oldu, böyle oldu” gibisinden hep söylemler vardı. Evet, Babylon devamlı değişime uğruyor ama özünü koruyor. Özümüzden zaman zaman uzaklaştığımızda da çok memnuniyetle geri dönüyoruz. Bir kere kitle değişiyor. Biz kendimizi genç ve dinç tutmak için elimizden geleni yapıyoruz. Dinleyici kitlesine yakın durup anlamaya çalışıyoruz, buna göre de program yapıyoruz. Mesela bu 11 Eylül olduğunda, kimse gelmediğinde, o zaman da Doublemoon plak şirketimiz vardı ve bazı yerli sanatçılara yer verdiğimizde kıyamet kopmuştu. Çok yerli müzik var gibisinden... Ama biz bildiğimiz yolda devam ettik.

        *Peki, bu hep bir ‘beğenmemezlik’, ‘olmamışçılık’ yahut yapıcı eleştiri olamayan söylemleri neye bağlıyorsunuz?

        Bunlar önemli değil aslında, bu söylemleri iki şeye bağlıyorum: Evet, belli bir kitle var ve sahipleniyor. Sahiplendikleri için de dert ediniyor, bu da dillerine vuruyor. Bu problem değil! Diğeri ise zaten gelmeyen kitle... Mekanın altıncı ve yedinci senesinde şunu hissetmiştim: “Ama artık Babylon da kapansa, yani eskiden çok severdim fakat artık gidemiyorum ve ben gitmiyorsam olmasa da olur” psikolojisinde yaklaşan ve öyle kritik eden insanlar var... Ben buna birazcık ‘haset’ diyeyim. Dediğim gibi bunlar önemli değil, biz bir şekilde sağlam ayakta durduk ve açıkçası, Bomonti’de de çok iyi bir rüzgar yakalayacağımızı düşünüyorum.

        *Mekanın ve diğer festivallerinizin programlarını neye göre seçiyorsunuz?

        Sizce, mekan işeleten birisi, neye dikkat etmeli, çünkü ister istemez araya ticaret giriyor! Evet, özünde burası ister istemez bir ticarethane... Hiçbir şey olmazsa bile, burada çalışan insanlar var, onların maaşlarını ödemek, bir şekilde burayı döndürmek zorundayız. Vakıf değiliz, bir yerden para gelmiyor. Dolayısıyla programı yaparken de fiyat faydasına oturacak ve bu döngüyü sağlayabilecek bir içerik yapmaya çalışıyoruz. Öte yandan da yenilikçi programlar olmasına dikkat ediyoruz. Bir yandan her ay, Oldies But Goldies partileri yapıyorsak sonrasında da daha cesur konserler de yapabiliyoruz. İkisinin dengesini kurmaya çalışıyoruz. Arada sırada da evet büyük isimler sahne alıyor ama öte yandan daha popüler isimlere de yer veriyoruz.

        HER KRİZDEN BİZ BİR ŞEKİLDE BÜYÜYEREK ÇIKTIK

        *Var olan mekanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Yasal şartların zorluğu ortada… Bomonti’de ne görmek istersiniz? Bence de şartlar çok zor, Beyoğlu’nda bir şey değişmeyecek, dışarıdan bakıldığında mekan çok başarılı, iyi işler de çıkarıyor ve çok para götürüyorlar gibi düşünebilir yahut görülebilir ama kesinlikle öyle değil, ayakta, hele hele 15 sene ayakta kalabilmek çok zor! Çünkü biz gerçekten de bu 15 yılda çok fazla açılıp da kapanan mekan gördük. Kendimize yakın gördüğümüz mekanlar bile çok uzun dayamadılar.

        *Sizin dayanma sebebiniz neydi?

        Bizim dayanma sebebimiz: Hem tabii ki işi iyi yapıyoruz, bundan ötürü de mutluyuz ama öte yandan Pozitif var, Doublemoon vardı; yıllar içinde bir iş zayıf düştüğünde, öbür markamız destek oluyordu. Öyle bi düzen kurmuştuk. Biz büyüyerek devam ettik ve 25 sene de böyle geçti açıkçası. Çok kriz gördük, açıldığımızdan bu yana; Körfez Savaşı, deprem ya da ekonomik kriz gibi ama her krizden biz bir şekilde çok büyüyerek çıktık.

        *Bunun efsunu nedir peki, Kilyos da böyle mi doğdu?

        Buduyorsun işte! Bitkiler nasıl budanır ve daha da gürleşir aynen öyle... Yaptıklarına hele ki doğru yaptıklarına yönelirsen, bu seni hep dinç tutar zaten. Gerçekten de hep böyle oldu. Dolayısıyla şu anda konuşacağımız ikinci şey Kilyos... Kilyos da sonuçta; Babylon, 10. senesini bitirdiğinde, iyice markalaştığımız, o konuşup da kritik eden ahalimiz ki biz onlara çok önem veriyoruz -en azından dillerine de vuruyor olsa bir aidiyet var ki diline vuruyor- işte baktık ki böyle bir güç var, bunu festivale dönüştürelim dedik! Açık havaya çıksak ne kadar insan gelecek derken, ilk sene 10 bin kişi geldi. Ki programımız azdı, dört gruptan oluşmasına rağmen çok başarılı oldu. Şimdi o festivali devam ettirmeye başlayınca da mekan sıkıntısı çıktı ortaya. İşte bu sıkıntı da bizi kendi mekanımızı yaratma durumuna itti. Gene ihtiyaçlardan doğdu diyebiliriz. Babylon ilk zaman da öyle açılmıştı... Kilyos’a götürdük ve ki bence çok örnek bir yer oldu. Güzel bir yer yaratıyoruz orada da, yine kalıcı olacaktır diye düşüyorum. Ve buna çok inanıyorum. Sıfırdan tasarladığımız için iyi bir festival alanı olduğunu düşünüyoruz. Düşünün ki bir festival alanında sifonu çekebileceğiniz tuvaletler olacak.

        *Kilyos kışın da açık olacak mı?

        Müzik kış aylarında da devam edecek mi? Kilyos, bütün kış açık olacak, lokanta ve restoran kısımlarıyla… Müzik olabilir mi kısmında da göreceğiz aslında, ihtiyaç olursa neden olmasın! Biz ilk Alaçatı’ya gittiğimizde de yazlık işini bilmediğimiz için direkt Babylon’un yazlığı gibi bir mantıkta gidip yapmaya çalıştık. Ama oradaki tatilcinin ihtiyaçları farklı oluyor. Orada o işletme kafasını öğrendik mesela ve şu anda Aya Yorgi’de dinletiye yönelik konserler kesinlikle yapmıyoruz, daha çok eğlence tarzında bir şeyler yapıyoruz. Kilyos böyle değil, birazcık daha İstanbul bazlı olduğu için ama tabii yine de yaşayarak göreceğiz. Daha temkinli gidiyoruz ama yine de deneme, yanılma yöntemiyle gideceğiz.

        MEKANLAR SAHİPLERİYLE VAR OLUYORLAR

        *Son yıllarda pek çok mekan açılıyor hem müzikhol hem de restoran, kafe tarzında… Sizin gibi hayallerini bir mekanda birleştirmek isteyenlere ne söylemek istersiniz?

        Mekanlar sahipleriyle var oluyorlar, yani arkalarında bir girişimci ruh mutlaka oluyor. Biz de üç ortaktık. Üçümüz bir araya geldiğimizde çok sağlam bir adam yaptık. Girişimci ruhumuz da vardı, güvenli, temkinli, sakin gidelim diyen de! Ama neticede iyi bir sinerji tutturduk. Tabii ki her işletme, dolayısıyla işletmenin başındaki insanlar ve onun çevresi çok önemli. Çünkü ilk etapta çevrenizle bir kıvılcım yaratıyorsunuz. Sonra işletmenin sermayesi önemli, ayakta kalabilmek için en az bir sene durabilecek sermaye olması gerekiyor. İşin içinde müzik varsa, canlı müzikten para kazanmak ya da onu sürdürebilir kılmak çok kolay değil! Onu sürdürebilir kılanlar yine müzisyenler ya da çevresi müzisyen olanlar oluyor. Biz, Babylon’u bir günde açmadık, arkasında 10 senelik bir tecrübesi olan Pozitif vardı. Bu tecrübe bize Babylon’u yaratma gücü verdi.

        *Bomonti, Çeşme, Kilyos ve şimdi bir de Kapadokya’da gerçekleşecek olan Cappadox… Tanıtımı çok yapıldı ama yenidenn sizden kısaca dinlesek?

        Cappadox, Pozitif’in yarattığı bir durum. Babylon’dan ayrı... Evet, sorumluluklar artınca paylaşıyoruz ama Cappadox ile Serhan, Ayşegül ve Cem daha detaylı bilgileri verecektir. Ama benim söyleyebileceklerim; Cappadox, Pozitif adına benim ve Cem’in geliştirdiği yeni bir proje ve yeni bir heyecan. Beş sene öncesinin heyecanıyla yapılan bir iş.

        *Neden Kapadokya?

        Biz bu işlere ilk girdiğimizde düşündüğümüz bir proje, bu aslında. İlginç bir şey şöyle ki; ilk konseri yaparken de doğayla iç içe, sanatın harmanlandığı farklı kentler, farklı konserler olsun diye niyetimiz vardı. Hatta “Katmandu-Nepal’e gitmek ister misiniz?” diye bir kitapçık bile hazırlamıştık, bundan 25, 26 sene önce düşünüp de tasarladığımız bir şeydi. (Not: Bu arada Ahmet Uluğ, bu kitapçığı gösteriyor ki, o yıllarda muazzam bir proje olurmuş, eğer olabilseymiş.) İstiyorduk ama bunlar kolay işler değil, epey zor... Ama işte Alaçatı bunun bir parçasıydı. Tüm bu fikirlerimize rağmen bir türlü festival yapma kafasına gelememiştik. Kapadokya festivalinde ise durum şöyle gelişti: Mehmet, bir gün Kapadokya’ya gittiğinde, Mercan Dede’nin kardeşi Gökşin Ilıcalı, burada festival hayallerinden bahsediyor. Sonuçta; bizim ve Gökşin’in hayali bir araya geldi ve Cappadox doğdu. Burada en güzel yan, orayı bilen birisinin olması! Kapadokya’da çok güzel mekanlarda konserler olacak. Belirtmek isterim; Cappadox bir müzik festivali değil, açık havada gastronominin, çağdaş sanatın ve müziğin olduğu bir festival. Çağdaş sanatta, vakti zamanında İstanbul Bienali’ni yapan Fulya Erdemci ile çalışıyoruz. Bizim hiç bilmediğimiz bir dünyada, çok sağlam bir duruş sergiliyor. Gastronomide profesyonel Maksut Aşkar ile çalışıyoruz. Konserleri ise biz yapıyoruz tabii ki... Müzik festivali değil ama müzik ağırlıklı, 360 derecelik bir yaşam, deneyim festivali diyebiliriz.

        *Cappadox’un süreci de yine gidişata göre mi şekillenecek, mesela başka iller de olabilir mi sonrasında?

        Biz Cappadox’u yüzde yüz devam edecek kafasıyla yola çıktık. Doğru soruyorsun esasında daha önceki Pozitif, bu kadar iddialı konuşamazdı, ilk senesini yapar, görür, ona göre ikinci senesi yapıp yapamayacağını, gücü yetip yetmeyeceğine karar verirdi. Ama Cappadox’ta böyle değil! Kapadokya’da yol haritamız; uluslararası bir festivale evrilen, ikinci seneden itibaren de uluslararası katılımın olduğu, gittikçe yükseldiği bir safhada da yüzde ellileri aşan bir festivale dönüşecek düşüncesindeyiz. Ufak ufak büyüyecek ama öte yandan da belki de hiçbir zaman çok büyüyemeyecek! Bir yandan büyüme durumumuz var ama bir yandan da oradaki doğaya ve yaşayan topluma, ortama saygılı bir platformda diyalogda kalmak-olmak istiyoruz. Dolayısıyla büyürken Asmalımescit gibi olsun istemiyoruz. İşin içine rantı sokmak istemiyoruz. Onun için de daha temkinliyiz; yap, gör kafasındayız. Zaten planları yaparken ve uçarken de kendimizi zapt ettik.

        BABYLON AHALİSİYLE MARAKEŞ’E GİDİP BİRAZ MÜZİK DİNLESEK!

        *Belki de Kapadokya mevzusunu bir vakit sonra ilk projeniz olan Nepal’le harmanlarsınız ve başka yerlere güzergah yaparsınız olamaz mı?!

        Böyle hayaller de var. Ben Babylon’da çok yapmak isterdim; her şey bitse, yani işsel anlamda, burada çay, kahve içip, canımızın sıkıldığı günler gelse de mesela Babylon ahalisinden, 20-30 kişi, Marakeş’e gidip, orada biraz müzik dinleyip, seyahat etsek, güzel bir şeyler yaşasak! Ya da işte Hindistan’a müzikli bir seyahat, neden olmasın!

        *Tüm bu konserler, festivaller, projeler aslında yaratım sürecinden ortaya geliş haline kadar biraz psikopatlık gibi bir şey…

        Bir şey söyleyeyim mi; Babylon’un ya da festivallerin programını yaparken birazcık psikopata bağlıyor insan. İster istemez… Çünkü gerçekten çok iyi araştırma yapman ve en doğru isim, grup hangisiyse bulman gerekiyor. Bu isimlerin çoğuna teklifi yapıyorsun işi oluyor, gelmiyor ya da hemen cevap vermiyor. Öyle göründüğü gibi bir liste üzerinden gidemiyorsun. Neler yapılmak isteniyor da sonra nelere dönüşüyor bilseniz! Pozitif ve Babylon ekiplerinin operasyonları farklı. İş bölümü olduğu için ekiplerde, birazcık rahat oluyoruz. Yoksa evet başa çıkması dediğin gibi zor olabilirdi.

        * Siz yaratıcıları için tatlı, stresli yorgunluklar belki ama biz müzik dinleyicileri için acayip güzel kafa yaratma sekansları bu yaptıklarınız. Bu kadar güzel hemhallerin arasında aslında ister istemez tadını çıkaramıyorsunuzdur da, peki sizin Nirvana / arınma noktanız neresi?

        Burada tüm ekip arkadaşlarım da az yıpranmıyor değil! Çünkü gerçekten zorluğu olan ve kolay olmayan bir iş bizim ki. Stresli bir iş ama o gün konser ya da festival olup da yaşanılan durumu, enerjiyi gördüğünüzde, o Nirvana zaten oluyor ki hatta bir altı ay götürecek bir enerji yaratıyor. Bazı konserlerde olmuyor bu durum ama olduğundaki hissiyat bambaşka. Konser bittiğinde, ertesi sabah bir aydınlanma ve mutlu uyanma hali oluyor. İnşallah Cappadox’u da çok güzel bitireceğiz, buna çok da inanıyorum ve heyecanlanmamaya çalışıyorum. Bence insanlar da beklentisiz giderlerse, Nirvana kolay olacaktır. Hayatta da böyle… Ama onun dışında ben, mesela özellikle toprak seviyorum. Pek gidemiyorum, fırsat olmuyor ama en azından ağaçlarımı diktim. En azından o tavuklar, o ağaçlar ve orada bir köy var uzakta... Bu bana iyi geliyor.

        *Geçmişten bugüne baktığınızda ‘şu da olabilirdi, yapabilirdik’ ya da ‘bu da varmış’ dediğiniz ne var?

        Bir takım hatalar mutlaka oldu... Biz ticareti ve bu işi 25 sene sonunda mecburen öğrendik ama 10-15 sene önce bilmiyorduk. Döngünün nasıl çevrildiğini bilmediğimizden kendi içimizde kavrularak öğrendik. Ne zaman çok büyük konserler yapmaya başladık stadyum felan boyutlarında, o zaman mecburen öğrendik. Aklıma gelenler arasında mesela: Biz Babylon’u aldıktan bir sene sonra Elhamra Sineması çok makul bir fiyatla satılıktı ama bizim hiç paramız yoktu. Hollandalı ortaklar getirip, beraber kredi alın dediler; biz, hayatta kredi almayız dedik öyle bi gücümüz yoktu, ama halbuki iş biliyor olsak o kadar basit ve kolay bir şey ki, aldığın anda kazanmaya başlayacaksın, zaten orası o kadar değerli ki! Girmediğimiz fırsatlar bir kaç tane oldu. Al sana ikinci bir hikaye daha; yıllar önce, biz ilk başladığımızda caz festivali yaparken, bu Michael Lange vardır, Woodstock’ı yapan, ayrıca Tarkan’ın da menajerliğini üstleniyordu... O tarihlerde piyasada tek gibi bir şeyiz; bize geldi ve ‘beraber stadyum, rock konseri yapalım’ dedi... Ben o zaman; ‘biz öyle büyük stadyum konserleri falan yapamayız’ demiştim, koskocaman Lange’ı yollamıştım (gülüyor).

        BİZ ÖRGÜTLENME KONUSUNDA ÇOK İYİ DEĞİLİZ!

        *Bu serüvende size rota çizdiren bir usta, büyük, ağbi var mıydı, yoksa siz kendi kendinize mi yolunuzu buldunuz? Ve son kertede kendinizi şanslıyız diyebilir misiniz?

        Babam arkamızda durmaya çalıştı ama bizim ilk konserden bir hafta önce sesi kısıldı korkudan… Bir de morali bozuldu tabii; çocuklarını Amerika’da okut, mühendis olsun diye, gelip de hiç anlamadığı bir iş yapsınlar sonra… Bir yandan çok korktu, anlamadı durumumuzu ama hep yardımcı oldu, arkamızda durdu. İlk zamanlarda rahmetli caz davulcusu Erol Pekcan, çok destek verdi. Rahmetli Hamit Beliğ Belli var Akbank’ın Genel Müdürü’ydü, ki onun sayesinde bence Akbank Caz Festivali başlamıştı. 25. yılında Akbank Caz, düşünün, bu bir dönüm noktasıdır… Semih Maviş var, Efes Pilsen’den… Mesela 50 kişiye gidersiniz, anlamaz ama aralarından bir kişi müzik meraklısıdır, vizyonu vardır ve güzel işler yaratır. İşte bu saydığım isimler de onlardan bazıları… Onlar ve onlar gibi insanlar sayesinde bu yollar açıldı. Kendimize çok şanslıyız diyebiliriz.

        *Uzun yıllardır piyasada olan bir işletmeci olarak; “böyle olsa daha iyi olur” dediğiniz var olan yasalardan ve yerel belediyelerden beklentileriniz nedir?

        Biz bundan önce de devletten ya da var olan sistemden bir şey görmedik. Hoş o yolları da denemedik. Çünkü o başka bir dünya. Bugün yaptığımız işle tanınıyoruz, yaptığımız işle ortada. Ama duyduklarımız ve yaşayanları biliyoruz; verilen sözler tutulmuyor… Biz de temkinliyiz, dolayısıyla hiçbir zaman beklentimiz de olmadı! Bence mesele rejim ya da belediyeler değil, belki bugünlerde birazcık daha hareket alanını sıkıştırıyorlar ama bütün sorunları da var olan düzene yüklemek herhangi bir çözüm getirmiyor. Sorunları söyleyip, bunlar yapılmıyor demekten çok aslında insanların bir şeyleri gerçekleştirip, eyleme geçmeleri gerekiyor. 2013’te, bir markanın basın toplantısındaydım, yanımızda yabancı isimler, markalar da var. Müzisyenler bana: “Siz, niye Babylon’da böyle, şöyle işler yapmıyorsunuz?” dedi. Yanımdaki yabancı adam da onlara dönüp: “O zaman, sen yap, niye bu adamlara böyle yükleniyorsunuz ki!” dedi. Mesele biraz şu aslında, biz örgütlenme konusunda çok iyi değiliz. Genelde başkalarını aşağıya çekerek yukarı çıkmaya çalışıyoruz, yapmamanın daha çok niye yapılamayacağını tartışıyoruz. Yapan yapıyor, yürüyen yürüyor. Örneğin; Tektekçi de başka bir kafada ve aldı başını gidiyor, hem de yasaklara rağmen! Bir şeyi düzgün yaptığın zaman olmuyor değil, Peyote de yıllardır bir şekilde ayakta ve sağlam. Bence çok önemli işler deniyor. Kadıköy’de Moda Sahnesi de güzel işler yapıyor. Artı bir değer katmaya çalışan Karga da kendi içinde çok güzel bir duruş sergiliyor. Tüm bunları beğenirsin beğenmezsin, katılırsın katılmazsın, hiç önemli değil, o başka ama neticede bunlar üreten insanlar. Bant dergisi de öyle… Yapmayanlar da söylenme kısmındalar ki onun adı da başta da demiştim hasettir. Bunların yanında tabii ki sistem daha iyi destek de verebilir. Keşke olsa… Daha çok üretim ve yaratım adına olumlayıcı da olabilir. Yurt dışında bu tür işleri destekleyen bin bir tane kuruluş var; başka ülkelere gidip, konserler verebilmeleri için ya da plak çıkarmaları için destek veriyorlar.

        *Müzik sektörünün de geçmişini göz ardı etmemek gerekiyor sanırım...

        Müzik endüstrisi İMÇ çıkışlı ne olursa olsun, dolayısıyla sektör kuruluşları felan da esas orada rant dönüyor. Orada o kadar büyük paralar dönüyor ki; o büyük paralardan genç müzisyenlere, yeni nesillere ya da ortamlara çok güzel fonlar akabilir. Ama hiç bunları kimsenin düşündüğü yok! Sonra festivallere gidiyorlar, fuar alanlarında stantları bomboş oluyor. Bir nevi gezi seyahatlerine dönüşüyor. Ama iyi ki sosyal medya var. Çok iyi işler çıkarıyorlar. Fakat genç gruplar ve isimler ne yazık ki sahne bulamıyor. Bir üretim yok değil, ama popüler kültürün çok dışında kalıyor. İşte orada da en azından teşekkürler ki sosyal medya var diyoruz, paylaşılıp, sonrasında orada bir kitle yaratıp, yaratımlar çoğaltılabiliyor.

        Bu da var notu: Babylon ve Pozitif tayfasında neler oluyor; bu yaz neler dinleyip, rotayı nereye kaydıracağız diyenlere gelsin; www.babylon.com.tr ve www.pozitiflive.com

        Şimdilik eyvallah!

        Diğer Yazılar