Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Kahkaha sesleri gölgeler / beni tahrik ve davet ederek / gözlerimin önünde uçuşuyor / etrafımda parlayan bir güneş gibi / ölmeyen sonsuz bir aşk beni evren boyunca tekrar çağırıyor / hiçbir şey dünyamı değiştiremez…” En şükelasından bir Beatles şarkısı “Across The Universe”… Fiona Apple cover’ı ve Scorpions’un yorumu da muazzamdır, hatırlarsınız… (Erken içimden geldi notu: Yazamadan geçemeyeceğim asıl mevzuma; aslında daha birkaç güne kadar elime kağıt kalem alasım gelmiyordu (ki evet ben hâlâ kağıt kalemcilerdenim pek şahane okur), söylenenlerin havada parende attığı memleketim coğrafyasında, dinlememeler diyarının durağında uzun zamandır konuşlandığımız ortadayken, Nietzsche’nin umut süründürür’ünü şiar edinen bünyeme ilaç gibi gelen seçimlerin sonuçlarıyla; ‘umut güzel şeymiş’ aslında, diyesim geliyor içten içe… Yahut Mazhar Alanson’dan ‘benim hâlâ umudum var’ şarkısı ekoya düşüyor kafamın uzun zamandır es geçtiğim köşelerinde. "Büyük birader bizi gözetlemiyor aslında, şarkı söyleyip dans ediyor. Şapkadan tavşan çıkarma numaraları yapıyor. Büyük birader uyanık olduğunuz her dakika dikkatinizi çekmekle meşgul. Sürekli aklınızın başka yerde olduğundan emin olmak istiyor. Tamamen zapt olduğunuzdan emin olmak istiyor” diyor ya Chuck (Palahniuk) abimiz, tam da o minvalde. Neyse efendim, bekleme yapmadan sadedime geleyim… Son zamanlarda us’una karabataklar kaçan haleti ruhiyemi miss eden bir oyunun kelamıyla Haziran’a merhaba diyesim geldi. Ve en temizinden güneşli bir merhaba olsun o vakit!) Kısaca ‘Across The Universe’ melodilerinin efsunuyla başlıyor İkincikat’ın yaz sezonuna merhaba dediği yeni oyunu “P*rk”…

        İKİNCİKAT’IN YENİ OYUNU “P*RK”

        “Limonata” ve “Yalnızlar Kulübü” oyunlarının yazarı Sami Berat Marçalı’nın son oyunu “P*rk”; adının içindeki yıldızla / noktayla da ilginçlik vadediyor. Oyunun daveti ilk geldiğinde yerinde olması gereken harfin boşluğu ‘ne ola ki!’ demiştim (malum ‘anlamama’ seanslarındayız); ta ki oyunun başlangıç müziği ve replikleri yerine oturana kadar. Balık hafızalığımızdan dem vururken, bir anda fil hafızalığına terfi ettiren ‘P*rk’; Gezi Direnişi’ne selam çakıyor. Fakat bugüne kadar çakılmış selamlardan bir farkla ki bu fark da beni cezbediyor. Şöyle ki; ‘yine mi bir Gezi anlatımı mı?’ değil karşımızdaki metin, zira İkincikat ekibi, bu defa olayı / hikayeyi, bugüne kadar anlatılanların aksine çok daha kapsamlı ve ‘peki, sonrasında ne oldu?’ üzerinden yürütmüş. Kısaca masalın sonunda; o, ‘prens ve prenses sonsuza kadar mutlu oldular’ yahut o, ‘belgeselin sonunda, o aslan, o ceylanı doğa kanunları gereği yiyecek’ değil mevzu! Asıl sonrasında neler dönüyor-kurgulanıyor-kotarılıyor; her şey tekrar başa mı sarıyor, yoksa tarih hep mi tekerrür ediyor yahut başa sarmadan ortalarda inceden kıvrandırıp da tek hamlede veda busesini mi konduruyor?!

        SEN NE İÇİN YAŞIYORSUN BU HAYATTA?

        “Bir gidiş düşün. İşte her şey ondan sonra başlıyor. 31 Mayıs 2014 soruyor: “Sen ne için yaşıyorsun bu hayatta?” Unutmamak için mi? Ama bu çok zor. O zaman gerçek tarihe içelim. Cheers! “P*rk”, “adalet”in hiç olmadığı bir ülkede, bir parkta filizlenen bir savaşamama hali. Devrimin sadece kelime anlamıyla haşır neşir olmuş gençler, aslında ne olmadığını anlayacak belki de.” Oyunun alt metin okumasının birkaç cümlesi bunlar… “P*rk”; Tuğçe, Can ve Deniz’in hikayesi… Oyunun yönetimi de yazımı da muazzam; bu bakımdan da gittikçe ince detayları, ayrıksı dilini, her defasında hikayelerine ve sahnesine iyi bir şekilde taşıyan Sami Berat Marçalı’yı tebrik ediyorum. Hikayenin şu cümlesi kafanızdaki haritayı oluşturuyor bir bakıma; ‘sen ne için yaşıyorsun bu hayatta?!’ (İç ses: Bu sorunun cevabını bilahare verebiliriz gibime geliyor yahut çoktan cümleyi kurduk da demlenmesini bekliyoruzdur, kim bilir?!)

        Yazarımız Marçalı, Gezi Parkı Direnişi’nin yaşananlarını salt ele almaktansa, sonrasında o ‘devrim’ idealarının dillerine pelesenk eden insanlardan üçüne odaklanmış. Ve hikayeyi birinci yıl dönümünden başlayıp, geriye doğru sararak pik atışlarla çoğaltmış. Hikaye dar alanda kısa paslaşmalara neden olabilecekken, tam tersi Marçalı’nın gittikçe gelişen yazarlığı burada devreye girmiş bence; her sahne değişiminde metinin içinde hiç kaybolmadan, seyircisini içine almasını bilmiş ki; düşünün bu Gezi’yi yaşamamış dünyanın başka bir ülkesinden sade bir izleği de koysanız, metin şıklığının içindeki sadeliğiyle kendini ortaya seriyor. His ishaline bandırmadan, direkt mevzunun fotoğrafını iyi çekmiş ve kadrajının yamacına da biz izlekleri eklemiş. Oyunda acayip sekanslar var ki not düşmek istemiyorum buraya; umutsuzluğun umuda ama sonrasında umudun da ‘f*ck’ yazan tişortlara yansımasının hikayelendirilmesini başarılı buldum…

        Gelelim metini bizlerde ete ve kemiğe büründüren üçlüye; Uğur Uzunel, Heves Duygu Tüzün ve Barış Gönenen. Bu üç oyuncunun aynı sahnede buluşmasını ilk duyduğumda merak etmedim değil, her birini farklı oyunlarda dikize yatmış bir bünye olarak oyunculuklarının hastasıyım, nokta! Ve son kertede tek tek izlerken meşke geldiğim isimler; sahnede ‘iyi’ ve ‘keyifli’ bir iş çıkarmışlar. Üçünün de oyunculuğunun tılsımı ve atmosferi birbirinin nefesi olmuş, ki Gezi’nin de şahitlerinden biri olarak tüm oyun boyunca sanki bir film karesindeymiş hissiyatı duyumsadım, sanırım bunda oyunun dekor tasarımcısı Jesse Gagliardi’nin payı tartışılamaz… Elverişli ve özenli bir tasarım olmuş; eyvallah! Oyunun yönetmen yardımcısını da es geçmeyelim, yazar ve yönetmenin üçüncü gözü olduğunu düşündüğüm yönetmen yardımcısı Gülce Oral’ı tebrik ediyorum. Kısaca bu aralar kendinize bir güzellik yapmak ve az da olsa belleğinizi yeniden tazelemek isterseniz “P*rk” bunun için biçilmiş kaftan! Hadi üşenmeyin de Karaköy İkincikat’ın güzergahını tutun yavaştan! Sonrasında Galata Köprüsü’nde, İstanbul’a ve geceye ve anılara en temizinden bir seans ayarı! Oyunu; 18, 19 Haziran, saat 20.30’da seyre dalabilirsiniz. Tel: (0544 527 25 69)

        Diğer Yazılar