Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Sonunda, aklımın düzensizliğini kutsal buldum” diyen (1854-1891) (Arthur) Rimbaudkıvamındayım, kıvamındayız! (Es notu: 1800’lerin ortasından 2000’lerin başlarına, çok manidar oldu, haybin yaşamak talih(s)i(zliği)! Sustum.) O yüzden, girişe pek havalı merhabamı sarkıtamayacağım, direkt gelişme bölümüne yaslıyorum mevzuyu ama öncesinde fona İsveçli şükelaMissLi’den ‘ForeverDrunk’u yerleştiriyorum. Gelelim bugünün kelamına; 2002’de Ve Diğer Şeyler Topluluğu’nu kuran ve 2003’te de GalataPerform’u açarak tiyatro seyircisinin algısında şahsına münhasır metinlerle endam eden Yeşim Özsoy ve GalataPerform Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı, oyun yazarı Ahmet Sami Özbudak ile bir araya geldik. Muhabbete düşme sebebimiz de; yeni oyun yazarlarının seyirciyle buluşacağı ‘5. Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’. 29 Eylül - 3 Ekim arasında gerçekleşecek olan festivalin ayrıntıları ve daha fazlası söyleşimizde…

        YAZAN VE YAZMAK İSTEYENLERE DUYURULUR!

        *Hatırlatma olur niyetine, bu yıl 5.’si düzenlenen Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’yle başlayalım; amacı ve özelliği nedir?

        Yeşim Özsoy:2006’da, Türkiye’deki oyun yazarlarının gelişimini sağlamak ve alan açmak üzerine oluşturulan Yeni Metin Yeni Tiyatro projesinin bir modülü bu festival. Her yıl, yazan veya yazmak isteyenlere çağrıda bulunuyoruz. Başladığımızda daha serbest ve daha dağınık bir şekilde yapıyorduk fakat zamanla kendi içinde bir disiplin oluştu, festivalle de bunu pekiştirdik. Atölyeler kapsamında, yurt dışından çok farklı dilde yazarlar getiriyoruz, bu da yerli yazar ve adaylara iyi bir deneyimleme hali yaratıyor. Bir dönem atölyeleri bütçe oluşturabildiğimiz için ücretsiz yapabiliyorduk, artık ne yazık ki yapamıyoruz. Bu yüzden de ücretlendirmek zorunda kaldık.

        • Özbudak:Festivalin özelliği; yazarı keşfedip, öne çıkarması! Ben de bu projenin çıkardığı yazarlardan biri olduğuma göre, festival amacına ulaşıyor. 2009-2010 yıllarında, GalataPerform’un ücretsiz atölyelerine katılanlardanım, bu bağlamda da ‘Yeni Metin Yeni Tiyatro’ benim gibi pek çok yazara görünmeyi sağlıyor diyebiliriz.

        *Yurt dışındaki yazarlarla temasları nasıl sağlıyorsunuz?

        • Özsoy:GalataPerform uluslararası sahalara yatkın ve bu yelpazede çalışan bir tiyatro. Bazen turnelere gittiğimizde iletişim sağlıyoruz, bazen de o ülkenin yazarlarından tavsiye alıyoruz. Ayrıca İstanbul’daki kültür merkezleriyle de çalışıyoruz. Bunun faydasını da görüyoruz, öyle ki kültür merkezlerinin memnuniyeti bir süre sonra: ‘Hadi, bu yıl hangi yazarı getirip, tanıtıyorsunuz?’a dönüştü.

        *Bütçe mevzusunu nasıl idare ediyorsunuz?

        Y. Özsoy:2012’den itibaren bütçeler kısıldı. Bu alanda bulabildiğimiz belediye ve Kültür Bakanlığı giderek desteklerini çekmeye başladılar ki 2000’lerin başlarında daha umutluyduk ama 2010’dan sonra -2012 de milattır- yokuş aşağı bir bütçe kesilmesi yaşadık. Bunu yaşadığımız sırada da ilk festivalimizi kendi olanaklarımızla yaptık. Olanak dediğim de; artık atölyeleri düzenli bir formata oturtmuş ve sekiz aylık ücretli hale getirmiştik. Her ne kadar yetenek avlamaya, yarım ve tam gibi burslar yapmaya çalışsak da, bir çıkış yolu olarak böyle bir şey bulduk.

        HAYAT SOKAKTA BENCE!

        *Festivalin teması da çok manidar: ‘Peki, ya mutluluk?’

        • Özsoy:Festivali her yıl bir tema çerçevesinde yapıyoruz. Tema da atölyeler kapsamında, yazarlarımızdan çıkıyor ya da birlikte oluşturuyoruz. Geçen yıl, Fransız yazar RonanCheneau ve yönetmen David Bobee geldi. Temayı Cheneau’ya sorduğumuzda; Türkiye’deki mevzuların bireyler üzerine yansımalarını da gözlemleyince, çok eskiden yazdığı ‘Yamyamlar’ oyununun içinden çıkan ‘peki, ya mutluluk?’ dedi.
        • Özbudak:‘Yamyamlar’ festival kapsamında, Fransız Kültür Merkezi’nde görülebilecek. Bu arada Cheneau ve Bobee’nin ilginç bir yazar ve yönetmen ilişkisi var. Birlikte üretiyorlar ve bunu da sahne üzerinde seyir halindeyken, yazarla çalışarak, değiştirerek yapıyorlar. Bu bakımdan, bence ‘Yamyamlar’ da festival seyircisi için ilginç metinlerden biri.

        *Festivalde neler var?

        • Özsoy:Festival, 10 tane yerli, sekiz kısa ve beş tane de yabancı oyundan oluşuyor. Ayrıca Hollandalı genç yazarların, İstanbul üzerine ürettikleri oyunların da okuması yapılacak. Kısalar, Sami’nin bir projesi adı da ‘Balat Okumaları’.

        *Balat Okumaları’nın içeriği nedir ve neden Balat?

        • Özbudak:GalataPerform’un atölyelerinde yazı ve egzersiz dersleri veriyorum, projeyi buradaki öğrencilerle gerçekleştirdik. ‘Neden Balat?’ın ise belli bir sebebi yok aslında. Mesela bundan sonra da Samatya’yı düşünüyorum. Eski İstanbul dedikleri ve hâlâ bozulmamış olduğunu düşündüğüm bu yerlerde, sokaklarda acayip bir enerji ve bambaşka hikayeler mevcut. Hayat sokakta bence! Bu da ilgimi çekiyor. Proje için yazarlarla Balat, Fener’e gittik. Sabahtan akşama kadar sokaklarda turladık, insanlarla röportajlar yaptık. Öğrencilerin yaş skalası da 20 ve 50 arasında olunca, hepsinden ilginç bir bakış açısı çıktı. Mesela Unkapanı için, yazarlara roller verdim; şarkıcı, menajer, fedai, sevgili gibi… Bütün yazarların bir karakteri oldu ve oynadılar. Unkapanı çarşıda kaset görüşmelerinden tutun da, kayda girip albüm okumasına kadar... Buna benzer pek çok rol ile gerçeğin içinde hikaye yaratıldı. Kısaca; yazarlar, buradan çıkan diyaloglardan karakter yazdılar. Festivalde de seyirciler, sekiz tane monolog görecek ‘Balat-Fener Monoloğu’ adında.

        *Eminim sizin kafanızda başka seyirlikler de vardır?

        • Özbudak:Hayalim okumaları da Balat’ta yapmak. Eski köhne bir bina bulup, oyuncularla aynı anda monologları başlatıp, seyircinin sergi gezer gibi gezeceği odalarda oyunların olmasını hayal ediyorum. Yeşim ile tasarlıyoruz, bakalım, yapmaya çalışacağız.

        BAZI TİYATROLARIN AKSİNE RİSK ALIYORUZ

        *Burslarda kriteriniz nedir?

        • Özsoy:Ekiple ortak kriterimiz; ‘yetenek’ ve ‘devamlılık’. Şahika (Tekand) Hoca’nın dediği: ‘Buraya 100 kişi girer ama oyuncu olarak iki kişi çıkar.’ Mevzu bu!
        • Özbudak: Keşke daha fazla yazar çıksa, çıkabilse, fakat bu şartlarda her yıl, bir, iki yazarın bile çıkabilmesini, Türkiye tiyatrosu açısından çok kıymetli buluyorum. En kötü tabloda bile GalataPerform, 10 yıl sonra Türkiye tiyatrosu adına, çok önemli bir yer teşkil edecek, bu bir gerçek! Kısaca; Yeni Metin Yeni Tiyatro bir kaynak olacak.

        *Yeni bir şeyler yaratma ve keşfetme hemhalinizle eskilere nazaran, siz yeni nesil tiyatrocular zor olanı seçiyorsunuz, yeterince desteklendiğinizi düşünüyor musunuz?

        • Özsoy:Bizim yaptığımız işi, yurt dışında yapsan, bayağı destek alırsın, misal kültür bakanlığı ve yerel kurumlar gibi. Burada durumumuz ortada…
        • Özbudak:Büyük riskler alıyoruz. Misal; yeni bir metni, yeni bir yönetmenle bir araya getiriyoruz. Bazı tiyatroların aksine, garanti bir metin ve oyuncu üzerinden ilerlemiyoruz. Tabii ki bu da bir seçim! Kendi adıma söylemem gerekirse; işin heyecan verici kısmı da bu zaten.

        *Risk demişken; 2000’lerin başında, kimselerin gelmeye cesaret edemediği Galata’da tiyatro açıyorsunuz, hem sahnelediği metinlerle şahsına münhasır hem de tek başına bir kadın olarak, galiba risk başından beri var?

        • Özsoy:Evet, ticari anlamda başından beri yalnızım. Birisi bana demişti: ‘Senin yaptığını, insanların tapındığı yazar veya yönetmenler yapsaydı, yere göğe sığdıramazlardı’ diye. Biz tiyatro olarak galiba o ortamların arasında fazla alçak gönüllü kalıyoruz ve bu durum da insanlara, belki yeteri kadar değer vermeme hali yaratıyor olabilir. Ne yazık ki kadın olarak her alanda öyle durumlar mevcut; özellikle yönetici gibi karar mekanizmalarının başındaysan. Ben öyle absürtlükler yaşamadım ve kompleks de yapmadım ama birisi telefon açıp: ‘Erkek yönetmen arıyoruz, kimi tavsiye edersiniz?’ diye, soruyor mesela. ‘Siz neden erkek yönetmen arıyorsunuz?’ diyorum, cevap: ‘Çünkü oyunda çok kadın var’. Bunu bir de bana soruyor. Kısacası buna benzer şeyler hep var, açıkçası çok da umurumda değil! Ben ne istiyorsam, onu yapmaya çalışıyorum. Kendi yolumda ilerliyorum.

        OYUNU KURALINA GÖRE OYNAMAK ZORUNDASIN

        *Her şeye rağmen devam modundasınız yani?

        • Özsoy:Ben bir savaşçıyım ve yaşadığımız bu yerde, hepimizin de öyle olması gerektiğine inanıyorum. Tabii ki mutsuzluklar var, yoruluyoruz da ama devam ediyorsan, o zaman oyunu kuralına göre oynamak zorundasın.

        *Bu yıl olan festival de bu ‘devam’ dediğiniz noktaya denk geliyor sanırım?

        Y. Özsoy: Beşincisini yapıyoruz, ‘var mı bütçe’ dersen, yok! Bir tek Fransız Kültür Merkezi’nde yapacağımız oyun okuması var. Bütün bütçeyi oradan çekiyoruz ve geçen yıl atölyeden gelenlerden. Şimdi bu denklem içerisinde ‘ne yapabilirsek’ kafasındayım. Bu yıl madem bütçe yok, biz de şöyle düşündük. Bir süredir kurmaya çalıştığımız ‘bağımsız tiyatrolar birliği’ne dedik ki: ‘Bize destek olun, hepiniz birer tane oyun alın, okumaları kendi mekanınızda yapın.’ Kimse de ‘hayır’ demedi.

        *Bu festivalde öncekilerden daha farklı bir doku yakalayacağız öyleyse?

        • Özbudak:Bağımsız tiyatroların hepsi birbirinden farklı algı ve yorumlara sahip; bu metinleri onların sahnesinde ve kadrajında izlemek, evet, çok ilginç ve keyifli olacak. Ve eminim, bazı sahneler, o metinlerden bazılarına prodüksiyon yapmak isteyecekler.

        *Yerli metinde hâlihazırda da bir sıkıntı yaşıyorken, siz o tarihlerde elinizi taşın altına koymuşsunuz, itici güç neydi?

        • Özsoy:Amacım kendimiz ve bizden sonrakiler ve de beraber çalışacaklarımız için bir alan yaratmaktı. Bu insanın ne ile mutlu olduğuyla alakalı; ben, bu tür projeleri yapmaktan ve insanlarla beraber üretmekten mutlu oluyorum. Tüm bunların yanında bir şeyleri değiştirebilme hissi de hoşuma gidiyor.

        *Yaşadığımız mevzular sebebiyle bu yaratma hali bir süre sonra yorucu olmuyor mu?

        • Özsoy:Geçenlerde bir arkadaşım demişti: ‘Biz, ilk önce kendi bahçemizi yapacağız’ diye... Geldiğimiz noktada da ‘kendi alanımızda ne yapabiliyoruz’a odaklanmamız gerekiyor. Yoksa genel çerçevede kayboluyoruz. Çıkış noktam da: ‘Kendim ve birlikte çalıştığım insanlar için ne yapabilirim?’

        *Günümüzde sanatın misyonu olduğunu düşünüyor musunuz?

        • Özsoy:Tiyatronun bir misyonu olduğuna inanıyorum, o da; insanlara alışık olduğu şeyleri vermek değil, yaratıcı olup, sarsmak ve farklı düşünce biçimlerine yönlendirmek. Ayrıca entelektüel bir yoğunluğun da olması gerektiğini düşünüyorum.

        *İzleyiciler de o yoğunlukta olmalı mı?

        • Özbudak:Ben, ‘tiyatro bir üst sanattır’ diye bakmıyorum ve ‘herkes de anlayamaz’ algısında değilim. Bana göre sokaktaki insanın da basit bir noktada algılayabileceği ama derinleşmek isteyenin de kodlayabileceği bir oyun, metin olmalı! Yazması zor bir şey, farkındayım ama yapanlar var, bu da bir gerçek!

        MESELE ÖZGÜN OLANI BULMAK!

        *Hedef nedir?

        • Özsoy:Oyun yazarlığı ve tiyatro konusunda özgün olanı bulmak! Mesele bilmem hangi ülkenin tiyatrosunun aynısı yapmak değil de, bizden hikayelerden yola çıkarak bir şeyler yaratabilmek ve tabii ki dünya tiyatrosuna da ulaşabilmek. Tüm bunlar çok zor… Ama bazı tiyatrolar, ‘burada insanlar ne sever’ üzerinden gidiyor ya da yurt dışında ‘şu tutmuş, alalım ve biraz farklılaştırıp, sahneye koyalım’ kafasındalar. Tıpkı TV’deki dizi mantığı gibi... Peki; ‘millet memnun mu, memnun ama bir şey oluyor mu?’, bence olmuyor! Dünyada, Türkiye tiyatrosunun olmamasının ya da bir ekol çıkamamasının sebebi de bu algı. Sebebi ‘özgünlüğün’ aranmaması!
        • *GalataPerform çatısı altında hayaliniz nedir? Özbudak:İkimiz de uluslararası alanda pek çok şey yapmak istiyoruz. Benim hayalim ise GalataPerform’u Berlin’e de açmak! Buradaki pek çok hikayenin Berlin’de sahnelenmeye uygun olduğunu düşünüyorum. Tabi bu dediğim gibi, uzun vadede bir hayal ama işin güzel tarafı, Yeşim’in şöyle bir başarısı var: Berlin MaximGorki Tiyatrosu gibi büyük bir tiyatronun, Türkiye’de muhatap aldığı kişi Yeşim.

        *Mesela buna benzer mevzular neler dillendirilmiyor ve bu derinden ilerlemeyi nasıl sağlıyorsunuz?

        • Özsoy:Aslında pek çok ülkede muhatap olduğumuz büyük tiyatrolar. Tabii bunlar dille de alakalı, yani o ülkelerle iletişim kurabilmek için dil gerekli. Biz, farklı dillerde iletişim kurabilen arkadaşlarla GalataPerform projelerini yürütüyoruz. Bu tarz insanlarla tiyatro yapmayı ve kendi tiyatromda tutmayı seviyorum. Derdim; ‘dünyaya açık bir şey nasıl yaratabilirim’den kaynaklı ve açıkçası öyle bir bağımızın olması gerektiğini düşünüyorum.
        • Özbudak:Aslında GalataPerform kitlesi, takipçisi ve bilmek isteyen biliyor ya da takdir eden ediyor ama bir de şu gerçek var ki; burada kaç kişi MaximGorki Tiyatrosu’nu, işlerini biliyor ya da dünya tiyatroları üzerine araştırma yapıyor?!

        *Türkiye tiyatrosu daha çok kendi içine mi dönük?

        • Özsoy:Bizim camia biraz kapalı olduğu için belki de. Bu söylediğim tabii ki her tiyatro ve oyuncu için geçerli değil! Örneğin, bizim zamanımızda internet yoktu, bugün internet çağında, illa gidip de izlemen, görmen gerekmiyor, araştırabilir ve videolarını kaynağından inceleyebilirsin. Her türlü bilgi akışı ve iletişimi mevcut... Onları izlemesi, algılaması ve ondan sonra bir şeyler çıkarması lazım.
        • Özbudak:Aslında konuştuklarımız da bir vizyon ve perspektif meselesi. Uluslararası pek çok tiyatro sitesi var ve Türkiye’den herhangi bir yazar, direkt isterse oradaki yazar veya tiyatro ile iletişime geçebilir. Günümüzde imkanlar herkese açık, bunu demek istiyoruz.

        TİYATRO ÖZGÜRDÜR VE HEP BAĞIMSIZ KALMALI

        *Eleştiri yapma noktasında ne demek istersiniz?

        • Özsoy:Bizde baktığın zaman, bazı tiyatrocular çağdaş sanattan pek hoşlanmazlar ya da ne oluyor, bitiyor diye pek ilgilenmezler. Böyle bir eleştiri yapabilirim mesela. Aslında ‘yurt dışında herkes bize karşı, en iyisini biz yapıyoruz’ söyleminden bir farkı yok bu mantığın da.
        • Özbudak:Tiyatro hayatın ta kendisi ama İstanbul’da tiyatro yapan çoğu insan, bunun farkında değil ya da es geçiyor bence! Sanatın bütün dallarıyla ilgilenmen, sevmesen bile takip etmen gerekiyor... Sadece klasik metinleri bilip, belli ekollere takılıp, kalmak ve ‘ben tiyatro yapıyorum’ söylemi yüzünden, aynı çemberin içinde devinip duruyoruz.

        *Bu yıl GalataPerfoma çatısı altında biz neler dikize yatacağız?

        • Özbudak:Benim bir projem var; İbrahim Şinasi’nin ‘Şair Evlenmesi’ni yapacağım. Şinasi’nin hayatını ve yarattığı karakterle bağını çok enteresan buluyorum, tabi yine bütçe meselesi, umarım ayarlarız.

        *Son olarak söylemek istediğiniz, bu da var dediğiniz?

        • Özsoy:Tiyatro özgürdür ve hep bağımsız kalmalı. Bu bağlamda da seyircinin devlet, şehir veya özel olsun, fark gözetmeksizin tiyatroları sahiplenmesi ve ihtiyaç olarak görmesi gerekiyor. Tabii ki tiyatrocular da kendi alanlarını savunmalı...

        *Seyircinin bağ kurabilmesi için, o minvalde oyunlar yapılabiliyor mu, Brecht zamanı binler izleyip, meydanlara dökülüyormuş ya?

        • Özsoy:İşte başından beri konuştuğumuz mevzuya geliyoruz: ‘özgünlük’... Buraya ait olan bir dil yaratmak ve oradan seyirci ile bağlantı kurmak elzem haline gelmesi lazım.
        • Özbudak:İşin tuhafı ve acı olan kısmı, son yıllarda ‘tiyatro sevmiyorum’ demek güzel bir şey haline geldi. Bunu söylerken gocunmuyor da… Fakat kendindeki ruhsal erozyonun farkında değil! En kötü oyundan bile çok şey alabilirsin aslında.

        Diğer Yazılar