Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Boks sever misiniz? Evet yahut hayır cevabı, bu oyun için geçerlilik durumunu yitiriyor, zira farklı kadrajda oyunlarıyla dikkat cezbeden Dot’un ‘Süpernova’sı yalnızca bir boks hikayesi değil-dir…

        memisbetul@gmail.com

        Bir virgül için ölünen bir dünya düşlüyorum...” diyen Cioran gibiyim, birkaç gündür… (‘Kimdir bu Cioran?’ diyenlere gelsin: Emile Michel Cioran, Rumen yazar. 8 Nisan 1911’de Romanya’da doğmuş, 20 Haziran 1995’te ise Paris’te hayata veda etmiş filozof, deneme yazarı ve tanınmış 20. yüzyıl retorik sentezcisi. Şimdilik bu kafidir sanırım, yetmez diyenlere de google taraması tavsiyemdir.)

        BENDEN BAŞKA HERKES DELİ…

        “Cemreler düştü; hava, su ve toprak… Bahar geldi mi dersin?!” dedi, gecenin mahmurluğundan mütevellit, uyku akan gözlerin sahibi. Ve ekledi, masa üstünde özenle yerleştirilmiş fotoğrafları göstererek; “Lütfen’le başladığı bütün cümlelerin, beni incitmeyeceğini sanıyor…” Mevzu çok kadınsal ve aşksal sanırım deyip, sustum... Radyodan, İstanbul sabahımızı daha yükselten bir ses; lir’iyle, Zeus’sal görkemiyle ve ulvi sesiyle Psarantonis Antonis Xylouris. (Yazıyı okurken, size eşlik eder de, dinlersiniz belki diye; http://www.youtube.com/watch?v=szn9CZCZvD0)

        DOT’UN ‘SÜPERNOVA’SI…

        Algı kapılarını böylesine sonuna kadar açan bir oyun da ancak Dot’tan gelebilirdi dedim Süpernova bittiğinde… Yalnız, Dot bu defa kendi akımının biraz dışında bir hikâye ile karşımızda; kısaca fiziksel tiyatroya merhaba demeye hazırlanın!

        Gelelim Dot’un “Beautiful Burnout” nam-ı diğer “Süpernova”sının sahneden kağıda yansıyanlarına! Kurulduğu 2005 yılındaki ilk oyunu (ödüllü) ‘Donmuş’un yazarı, Britanyalı (1947) Bryony Lavery’in 2010’da tamamladığı eseri “Süpernova”yı yöneten, üstat Murat Daltaban. Pınar Töre ve Tuğrul Tülek’in kıvamında çevirilerini de es geçememek gerekir. (Şahane bir iş çıkarmışlar!) İnsanın içini coşturan, adeta ringe çıkmamızı salık veren müziklerde Uygur Yiğit’in imzası bulunuyor. Boks ve dansın harmanlandığı oyunun dans eğitimi ve koreografisi Tam Temel ve Sernaz Demirel’e, boks dersleri Veysel Karani Demircioğlu’na, dekoru Barış Dinçel’e, kostümleri Umut Eker’e, ışık tasarımı ise Yüksel Aymaz’a ait.

        İNSANLARIN KENDİNİ PAZARLADIĞI…

        “Her an bir boks ringinin içinde ve etrafındayız. Hayat, biz gecenin en parlak yıldızı olmaya giden saplantılı yolda ilerlerken, o yolculukta, o dakikalarda, o esnada oluşur... Fikirlerin havada uçuştuğu ve insanların kendini pazarladığı bir dünyada yaşıyoruz” diyen, oyunun yazarı Lavery, ringin sahasını yeryüzüne yaymış ve bu sahanın içine, hem de tam ortasına biz fanileri koymuş gibi.

        Ringde, iki kum torbası ve henüz kafa darbelerinin karanlık etmediği, yeni yetme boksörler ışığa doğru yumruk sallarken, tanrı sesli hakem; “Atçılık büyük bir olasılıkla bokstan daha tehlikelidir. Dağcılık da öyle…” diyerek başlıyor kelama ve boksun tehlikeli bir spor olmadığını, hatta kaldırımdan karşı karşıya geçmenin bile daha tehlikeli ve ölümcül olduğunu söylüyor. “Ringe birini dövmeye değil, daha iyi bir boksör olmaya çıkarsın ve asla bokstan ölmezsin” diyor. İşte tam bu cümle, oyunun sonunda neden asla ölünemediğini açıklıyor. (Ölmek demişken, bir insan bu hayatta kaç defa ölür?! Oyun boyunca depoladığım yaşam gazı, oyunun sonunda hüzünlü bir tebessüme dönüştü. Hayatın henüz sürprizlerine alışamadım diyelim!)

        KANIN, TERİN KÜFRÜN, EGOLARIN…

        Süpernova’nın tüm yükünü sırtlayan, adeta kan ve ter içinde, hiç ama hiç aksamadan – aksatmadan, full efor, senkronize olarak, replikleri es geçmeden, kısaca “işte bu”dur türünden, yaklaşık 1 saati geçen bir süre, nefes almadan konuşarak-küfrederek, dans ve boks yaparak gerçekleştiren oyunculuklarda ise Cemil Büyükdöğerli, Hakan Kurtaş, Berrak Kuş, Ünal Silver (üstat; nasıl bir oyunculuk halidir bu böyle, sesiniz yetiyor zahir ama sahneye yakışan halinizin hastası oldum), Pınar Töre, Tuğrul Tülek ve Emre Yetim yer alıyor.

        Süpernova boks aleminde, çok para kazanmaya, intikama, şöhrete ve en âlâsından da, iyi bir yıldız-boksör olmaya çalışan, bir grup genç çocuğun ve bir kadının hikâyesini anlatıyor. Bu etrafı iple çevrilmiş boks ringinde, biraz hayata, biraz umuda ama çokça kendilerine karşı sallanan yumruklardan nasiplenmemeniz imkansız. Evet, bu bir boks hikâyesi; kanın, terin, küfrün, nefretin, egoların ve hırsın, er meydanını gördüğü ve hatta bazen göremediği… Ama izledikten sonra itiraf edin; bir boks seyirliği, tiyatro diline bu kadar mı yakışır, hem de ‘en’ halinden! Hem kim bilir, oyun bitimi belki siz de, kendi ‘süpernova’nızı bulur ve onun peşinden gidersiniz. Olmaz mı, olabilir! Oyun programı için: info@go-dot.org

        İçimden geldi notu: Cemaller’le başlamışken ve Kars’ta da üstat Cemal Süreya’yı yad ediyorken, Kasım ayında bu köşeden nidalandığım “Üstü Kalsın” oyunuyla ilgili yazıda, yaptığım hata için, ilk önce (artık bizimle aynı yeryüzünü paylaşmasa da) üstat C. Süreya’dan, sonra Halil Sezai’den ve bana bu durumu gösteren kıvamında okur Doruk’tan özür diliyorum. Hatamın utancı geçmesin diye de o tarihli yazıyı düzeltmedim, kalsın ki hangi kafayla o durumu yaratmışım hatırlayayım istiyorum. Bu arada Doruk, ben hâlâ neden bu hatayı yaptığımı bulamıyorum. Hem de bu kadar Cemal Süreya hastası bi bünye iken… Özürümdür, kabul ediniz, üstada da onun jargonunda selamımızı çakalım: “Ki Karaköy Köprüsü'ne yağmur yağarken / Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti /Çünkü iki kişiydik…”

        Diğer Yazılar