Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Zaten aktör dediğin nedir ki? / Oynarken varızdır / Yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır / Bir zaman sonra da unutulur gider / Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız / Görürüm hepiniz gardroba koşmaya hazırlanıyorsunuz / Birazdan tiyatro bomboş kalacak / Ama tiyatro işte o zaman yaşamaya başlar / … İşte bu hatıralar, o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde yine sahneye dökülürler / Artık kendimiz yoğuz / Seyircilerimiz de kalmadı / Ama repliklerimiz, fısıldaşır dururlar sabaha kadar / Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır / Perde...” Üstat Haldun Taner’in yazdığı ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nın meşhur tiradı… Ve tabii hafızalara kazınan haliyle; 1843-1903 yılları arasında yaşamış, yönetmen-oyuncu Tomas Fasulyeciyan rolündeki (1925) usta Münir Özkul’un unutulmayan kapanış tiradı.

        ZERRİN SÜMER VE AYBERK ATTİLA; TEBDİL-İ MEKAN’DA

        Buğulanmış gözleriyle, gözlerimin tam ortasına bakarak, yukarıda yer alan tiradı okuyor, tiyatronun usta oyuncuları; Zerrin Sümer ve Ayberk Attila. Birazdan, nostalji dokusunda, yeni oyunları ‘Eski Moda Komedya’ ile çıkacaklar tiyatro seyircisinin karşısına… Aleksiev Arbuzov’un yazdığı, 1983’te Ferhan Şensoy’un da sahnelediği Eski Moda Komedya, iki kişilik tadında bir seyirlik. Bu oyunun minvalinde, iki usta oyuncuyu, bir araya getirense; genç tiyatrocu Evren Ercan’ın öncülüğünde kurulan Tebdil-i Mekan…

        Biri; Tiyatroya ilk merhabasını Tatlı Kaçık oyunuyla veren, sonrasında ‘Züğürt Ağa’nın karısı Zana, ‘Bir Demet Tiyatro’nun Telviye Çıtır’ı ile izleyenlerinin yüreklerini aydınlatan, ‘Otogargara’ ve ‘Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?’ oyunlarıyla da fanlarının hastası olduğu, benimse her seyredişimde, usuma en temizinden tebessümler düşüren Zerrin Sümer… Bir diğeri ise; 1967’de, Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda sahnelere selamını çakan, Münir Özkul, Altan Karındaş, Devekuşu Kabera, Üç Maymun Kabera ve Enis Fosforluoğlu Tiyatroları’nda her daim samimi-doğal oyunculuğuyla izleyenlerini mest eden ve son olarak BKM Oyuncuları gibi topluluklarda sayısız isime can veren Ayberk Attila…

        ESKİ MODA KOMEDYA…

        Rotamı gala öncesi kulise çevirerek, iliştim bu ömürlerinin, 40 yıldan fazlasını tiyatroya adayan, iki usta oyuncunun yamacına ve muhabbetlerine… Bugünün bir özelliği de Zerrin Sümer’in doğum günü olması! Usta tiyatro oyuncusu, hatıralardan fotoğraflar dökerken kelamımıza, içimden bir ses, umarım benim de böylesine, tebessümü gani hatıralarım olur diyor…

        *İlk önce Tebdil-i Mekân Prodüksiyon Tiyatrosu’nun yaratıcısı Evren Ercan’la başlamak istiyorum muhabbete... Kimlerdensin, nerelerdensin?

        Evren Ercan: Bir noktaya kadar klasik bir hikaye: 7 yaşındayken, Şehir Tiyatroları Çocuk Eğitim bölümünde başladım tiyatroya. Sonra konservatuvarda tam zamanlı olarak bale… 10 yıl kadar, ikisi beraber gitti. Lisede, müzikal tiyatro okudum, lisans eğitimi olarak. Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri’nde master yaptım, sahne sanatları pazarlaması konulu bir tez yazdım ve ardından İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü doktora yapmaya başladım. Hâlâ yapıyorum, derslerim bitti tez aşamasındayım; Shakespeare, şiddet ve suç üzerine çalışıyorum. Bir yandan da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda ve Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde ritmik dersleri veriyorum.

        * ‘Eski Moda Komedi’ oyuncuları Zerrin Sümer, Ayberk Attila ve oyunun yönetmeni Şebnem Sönmez ile buluşma nasıl oldu?

        Evren Ercan: Zerrin Sümer ile iki sezondur beraber oynadığımız Düğün’de tanıştık. Şebnem Sönmez ise konservatuvardan ilk sahne hocamdı ve aynı zamanda, Düğün’de annemi oynamaya başlayınca, daha sık görüşür olduk. Zerrin Sümer, ‘Düğün’ dışında bir oyunda oynamak istiyordu, geçen haziran ayından bu yana da onun için oyun araştırdık, okuduk. Bu okumaların sonunda, Z. Sümer, Eski Moda Komedi’de karar kıldı ve sahneleyelim dedi. Sonrasında da Z. Sümer’in uzun zamandır tanıdığı, eski dostu Ayberk Attila ve oyunun yönetmeni Şebnem Sönmez de ekibe katıldı.

        Zerin Sümer: Bu buluşmada ve oyunun sahneye konmasında Şebnem’in (Sönmez) büyük katkısı var. Hikaye orijinaline sadık kaldık, sadece metnin seyirciye daha iyi ulaşabilmesi açısından Şebnem bazı eklemelere gitti. Bu yüzden de sahne geçişlerinde yorum ve bazı anlatımlar var, burada Ayberk ve bana eşlik eden oyuncu arkadaşlarımız; İpek Taşdan ve Tanju Girişken. Commedia dell`Arte tiyatrosunda, böyle bir bölüm vardır, tıpkı onun gibi…

        KERVAN YOLDA DÜZÜLÜR DİYE ÇIKTIK YOLA

        * Tiyatronun şartları ortadayken, Tebdil-i Mekan’ın ortaya çıkışı nasıl oldu? Mekansız tiyatro olmak zordur, bunun için bir hedefiniz var mı?

        Evren Ercan: Aslında kervan yolda düzülür, diye çıktık yola. Para yok, prova mekanı yok. Mesela bu oyun okuma provaları için Semiha Berksoy Opera vakfındayız, Zeliha Hanım'ın muhteşem ev sahipliği sayesinde ama orada da İtalyan sahne yok. Işık Lisesi ona keza çalıştığımız adreslerden; Bize sahnelerini cömertçe açmış sanat sevdalısı insanlar, onlarla görüştüm, yine buyur ettiler bizi. Önce mekan geldi, sonra Türk Rus Kültür Vakfı oyuna, belli bir maddi destek sağladı, bir dostumuz afiş sponsoru oldu, bir diğeri oyunumuzun fotoğraflarını çekti, derken resmen imece usulü kotardık bu işi… Tebdil-i Mekan bir prodüksiyon tiyatrosu, ismiyle müsemma hem mekansız, hem de prodüksiyon tiyatrosu. Bir vizyondan söz ettiğimde, kendime ve herkese de 3 yıl içinde kendi sahnesini edinmesi yönünde belirlediğim bir vizyon planı var. Sahnesiz çok zor, kendi sahnene sahip olmak büyük bir özgürlük ve güven getiriyor en başta. Yoksa sırtında kabuğuyla dolaşan kaplumbağalar gibi, vaktimizin çoğu yolda geçerken, içerikten ziyade, koşullar üzerinde düşünerek geçiriyoruz zamanın çoğunu.

        Zerrin Sümer: Tebdil-i Mekan: Su yolunu bulur derler ya, öyle doğdu. Evren’in heyecanına bağlı gelişti her şey. Ben, tiyatro kurma konusunda, bu kadar heyecanlı değilim. Yıllarca özel tiyatrolarda çalıştığım için, özel tiyatro şartları inanılmaz zordur, biliyorum…

        * Şartlara rağmen, yeniden devam diyebilmek, üstatlara özgü bir şey midir?

        Z. Sümer: Her şeye rağmen tiyatro dediğimiz için sahnedeyiz. Her türlü set vurulmalara, binalarımızın elinden alınmasına ve ekonomik şartların zorluğuna rağmen… Benim hayatım, özel tiyatrolarda ve çok güzel geçti. 10 yıl kadar BKM geçmişim var ki bir elim yağda, bir elim baldaydı… Şanslıydım yani… Tüm bunlara rağmen, şu an burada yaptığım tiyatroda, amatör bir ruhla, bu işe giriştim. Sanki mesleğe ilk adımı attığım zamanlardaki istekle ve ruhla. Tabii şunu da es geçmemek lazım, ekonomi benim için önemli değil, çünkü başka işlerden de para kazanıyorum. Ama bu işe yeni girmiş tiyatrocular için durum böyle değil maalesef.

        HAYAT BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ, BİR NEFES…

        * Eski Moda Komedya’nın hikayesinden ve sizlerin rollerinden bahsedelim?

        A. Attila: Oyun karakteri kadın, çok daha fazla acı çekmiş aslında. Ama diğer erkek karakteri, hayata bağlılığıyla etkiliyor mesela. 'Mutlu olup olmadığımı bilmiyorum ama her zaman neşeliydim' diyor bir yerde. Tabii kadın biraz da bu neşenin arkasına saklıyor acısını. Erkek ise asker olmasının da etkisiyle çok daha katı. Sonra iki kişinin ayrı yalnızlığı, ortak bir yalnızlığa dönüşüyor. Benim canlandırdığım Rodyov Nikoloyoviç ise eski asker, sert mizaçlı bir adam. Savaşmış, ölümden dönmüş. Bu sert haliyle de o yaşadığı acıyı kapatmış. O da yalnız ama ‘yalnızsınız’ lafına da çok içerleyen bir adam. Oyunda, onun sertliğini de Lidya'nın hayata olan tavrı yumuşatıyor.

        Z. Sümer: ‘1968 yazında, bir kadın ve bir erkek, yıllar süren yalnızlıklarından sonra bir klinikte tanışırlar ve başlar şarkılarla, danslarla biraz hüzünlendiren, çokça güldüren bir komedya’ diye başlıyor Eski Moda Komedya… Hikayede beni etkileyen, ‘kadın üzerine’ odaklanmasıydı. Yalnızlıklarıyla barışık gibi görünen, çok farklı iki karakterin, yaşama arzusu ve bunu sunuş biçimleri, çok etkileyici. İnsan gerçekte yalnızdır evet ama bir zaman sonra, o yalnızlık çekilmiyor. İşte tüm bu yalnızlığın içinde, hayata tutunabilme, vazgeçmeme ve hâlâ umutlarının olması üzerinden yürüyor hikaye. Zaten yalnız başına geçmiyor ki ömür. Oynadığım karakter Lidya Vasiliyena; hayat dolu, uçuk kaçık bir kadın. Aslında onun gibi öyle olabilmek ve hayatta her şeyi ciddiye almamak lazım. Bazen çok ciddiye alıyoruz, anlık duygulara kapılıyoruz ama şu gerçeği görmemiz lazım: Hayat bir varmış, bir yokmuş. Bir nefes sadece. Bugün doğum günüm olması nedeniyle daha da duygusalım diyelim; bu sabah birden geçmişe gittim, fotoğraflara baktım da, kimler gelmiş, kimler gitmiş… Çok usta isimleri, güzel oyuncuları kaybettik. Oyunculuktan öte her biri önce insandılar. İnsan gibi insan. Çok şeyler öğrendim onlardan! İşte o nefesi, ne kadar iyi değerlendirebilirsek, bedenimizi ne kadar iyi kullanabilirsek, arkamızda bir iz bırakabilir ve belki o zaman, yaşamaya değmiştir bu hayat diyebiliriz. İnsanı olgunlaştırır acı… (Kahkaha atıyor. / Bu son cümleyi söylerken Nietzsche’yi anmış oluyoruz bir kez daha ama, öyle güzel gülüyor ki gözleri buğulaşan gözleriyle Zerrin Sümer… ‘Heyhat!’ diye nidalanasım geliyor!)

        GÖRÜNENE DEĞİL İÇERİDE OLANA BAKIN

        * Tür olarak özellikle mi komedi ve iki kişilik bir oyun?

        Z. Sümer: Ödenekli tiyatro olmadığımız için öncelikli olarak komedi düşündük. Özellikle de iki kişilik bir oyun seçildi. Sonuçta özel ve yeni kurulan bir tiyatro olduğumuzdan ekonomik kaygılarımız var. Özel tiyatroların her zaman böyle bir kaygısı var. Ama komedi olsun derken, düşündüren komedi olmasına dikkat ettik. Güldürürken ağlatan, ağlatırken güldüren oyunları daha çok seviyorum ben. Bu oyunda da; ilk başta insanlara absürd gelebilecek sahneler varken, konunun özüne inildiğinde, başka bir hikaye çıkıyor ortaya. 'Görünene değil içeride olana bakın’ derler ya hep. Dış kabuk değil önemli olan, biraz kazımak gerek. Bu oyunda ve bundan sonraki seçeceğimiz hikayelerde amaç insanı anlatmak, göstermek…

        A. Attila: Komedi ciddi bir iş… Komiklik ve komedi ayrı bir şey. Sulu komiklik yapıp, gişe yapabilirsiniz fakat tiyatro yap(a)mazsınız. Oyun gibi oynamak istiyoruz. Tiyatro dediğin de böyle olmalı bence. Hayat gibi; bir şeyleri ya da yalnızlığı paylaşmak. Şimdi sanal alem cesareti ve sanal alem dostlukları var. Ama ben ve benim gibi birçok insan, eskiyi yaşıyor hala… Tabii bu devirde yaşasaydık belki, bizler de onu bilemeyecektik orası ayrı. Bu oyun; teknolojinin, sanal âlemin bizi esir almadığı, daha sıcak, daha samimi ilişkileri yaşayabildiğimiz güzel zamanlara götürüyor.

        İKİ OYUNUMUZ HAZIR VE İLKİ ‘ET’…

        * Eski Moda Komedya’dan sonraki oyun belli mi?

        E. Ercan: İkinci oyunumuz, Şule Demirel’in yazdığı, Cem Uslu’nun yönettiği ve Serap Matyaş’ın rol aldığı ‘Et’ adını taşıyor. Absürd ve bence acayip kuvvetli bir metin, muazzam bir sistem eleştirisi yansıtıyor. Diğer oyuncularla da görüşmelerimiz devam ediyor. Aslında hemen ikinci bir oyun çıkarmak gibi bir düşüncem yoktu ama metine öyle bir bayıldım ki. Mayıs yahut Haziran’a çıkarmayı planlıyoruz. Ayrıca ‘Et’ benim uluslararası bazı tiyatro festivallerine katılması için görüşmeler yaptığım da bir oyun. Gidelim istiyorum, insanların arasında karışalım...

        * Et’ten başka projeler var mı ufukta?

        E. Ercan: Üçüncü oyunumuz da belli ve oyuncular da neredeyse hazır. 2 yıl önce internette araştırma yaparken rastladığım Marilyn Millstone adlı bir yazarın The Sculptrees isimli oyunu. Camille Claudel ve Rodin'in ilişkisini bambaşka bir mercek üzerinden anlatan çok kuvvetli bir kalemden çıkmış, belki de benim Camille'e duyduğum kişisel ilgi sebebiyle de prova sürecini heyecanla beklediğim bir oyun. Oyunu Görkem Şarkan yönetecek. Mariyln de en az bizim kadar heyecanlı. Bir takım Türk-Amerikan ortaklıkları söz konusu ve buna bağlı bazı sürprizler de… Ama şimdiden zikretmek hata olur, biraz daha yol alalım, ondan sonra bayıla bayıla anlatırız nasılsa!

        * Son olarak anladığım, tiyatro kurmak bir hayalinmiş ve şimdi bir tiyatron var…

        E. Ercan: Evet, tiyatro kurmak her zaman hayal ettiğim, çok istediğim bir şeydi ama tek başıma yapamam diye düşünüyordum. Bir sistemi, kalkındırırım, dönüştürürüm, her şeyi organize ve idare ederim ama tek başıma tiyatro kuramam diyordum. Hayatım bir tepetaklak oldu 6 ay kadar önce, olmasaydı da muhtemelen daha bir süre cesaret edemezdim. Ya bu diyardan gidecektim, ya bu tiyatroyu kuracaktım. Ben ikincisini tercih edebilmeyi becerdim ve bunu becerebilen kendimi de beğendim. Elbette ki Zerrin Sümer ve Şebnem Sönmez’in olağanüstü destekleri ve tüm ekibin de özverileriyle. Ve oyunu, dilimize çeviren Hale Kuntay’ın, dekor tasarımında Gizem Dila Kars’ın, kostüm tasarımında Ayşegül Sümer’in emeklerini de es geçemem. Her biri ve hepsi benim için kıymetli.

        İçimden geldi notu: Sürç-i lisan ettimse affola diyerek, usuldan akarım Eski Moda Komedya’nın efsununa… Oyun; 6 Nisan Cumartesi, saat 20.00’de, Pendik Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, 8 - 9 Nisan, saat 20.00’de, Ataşehir Zübeyde Hanım Öğretmen Evi Sahnesi’nde, 12 Nisan Cuma, saat 20.30’da, Barış Manço Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. Bilgi için Tel: (0 541 345 85 86 / www.tebdil-imekan.org

        Diğer Yazılar