Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Iron Maiden’in ‘Fear Of The Dark’ şarkısıyla başlıyor mevzu, sonrasında Şahika Tekand ve yamacındaki Studio Oyuncuları’nın şahane seyirliği ‘Karanlık Korkusu’na geliyor…

        “Yalnız yürüyen bir adamım ben / Karanlık bir yolda yürürken / Gece veya parkta dolaşırken / Işık değişmeye başladığında / Bazen garip hissederim kendimi / Endişelenirim karanlık olduğunda / Karanlık korkusu, karanlık korkusu / Sürekli bir korkum var hep yakında bir şey varmış gibi…” Diyor, 1975’te, Londra’da kurulan ve adını Ortaçağ’da kullanılan tabuta benzeyen kafes şeklindeki bir işkence aleti olan ‘demir bakire’den alan, İngiliz heavy metal grubu Iron Maiden, ‘Fear Of The Dark’ şarkısında. (Es not: 1992’de yayınlanan bu şarkı, grubun 9. albümünün de adı aynı zamanda.) Bugünün merhabası korkularımız olsun istedim. 2013’ün, son Mayıs Cuma’sını da var ettiğimiz yahut var etmelerine izin verdiğimiz korkularımızla, anı defterlerimize ekleyelim istedim.

        ŞAHİKA TEKAND’DAN KARANLIK KORKUSU

        Madem ayarımızı, Iron Maiden ile verdik, o vakit, en karanlık korkuların üstüne gidilesi bir metinle de mevzumuza geçiş yapalım. Sadece memleketim tiyatrosunun değil, dünya tiyatrosunun da önde gelen topluluklarından biri kabul edilen Studio Oyuncuları, bu sezon 25. yılını kutluyor. Bu kutlama halet-i ruhiyesini de, biz seyircilerine bir güzellik yaparak taçlandırıyor: 2008’de prömiyer yapan ve sonrasında, yurtiçi ve yurtdışı sahnelerinde, kıymetli övgülere mazhar olan, Şahika Tekand’ın yazıp-yönettiği, aynı zamanda oynadığı ve yine Ş. Tekand’ın geliştirdiği Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi açısından da büyük önem taşıyan ‘Karanlık Korkusu’. Tekand, yazma, yönetme ve oynama hallerinin seyrinde rahat durmamış ve üstüne ışık, ses, dekor ve kostüm tasarımına da imzasını çakmış.

        Belirtmeden geçemeyeceğim, ki artık tiyatro izleklerinin tecrübelediği bir şey bu; Şahika Tekand, harbi kafası şahane ve algısı, çok daha ötelerde, başka boyutlarda olan bir üstat… Ve ben, onun bu kendine özgü yarattığı alemin griftlerinde yer alan sert görünümlü, naif hissiyatı seviyorum ve en önemlisi, her oyun sonrası avuç içlerime dolan tariflenemez vanilya kokusuyla, usumda ete kemiğe bürünen onlarca kelimeyi, havada uçuşturması hoşuma gidiyor. (İhtimal, herkeste etkisi farklıdır, bende çöreklenen Ş. Tekand tarifi, böyledir diyelim. Devam!)

        OLAĞANLA SIRADAN ARASINDA

        Bu bağlamda, Şahika Tekand’ın diğer oyunlarında olduğu gibi ‘Karanlık Korkusu’nda da, işte “bu’dur”un manası meşke geliyor ve ‘tam da söylemeye yeltendiğim gibi’ diyeceğimiz bir metin beliriveriyor sahnede. Tabii bu şahsına münhasır anlatımda, sahnede adeta başka bir ruh alemine bürünen, 5 usta oyuncunun ‘iyi’ oyunculuklarının yarattığı efsunun da payı yok değil! Oyuncuların, Tekand’ın algısal alemini ve Karanlık Korkusu’nda anlatmak istediği mevzuyu, kıvamında hatmettikleri kesin. Oyun oynama halleri, bu halleri bedenleriyle, ışıkla ve kelimelerle bütünleştirip, olağanla sıradan arasında, ince nüansı da dozlayıp, abartısız, 50 dakika boyunca sunmaları, o kadar mükemmeldi ki; hâlâ seyredememişlere açık davet! (Es notu: Karanlık Korkusu, en oyunlarım arasındadır.)

        Ahmet Sarıcan, Ridade Tuncel, Arda Kurşunoğlu, Tuluğ Ülgen, Naci Adıgüzel ve Şahika Tekand; buradan bir kez daha saygılar şelale, iyi ki varsınız! Pürüzsüz bir performans… Daha ne diyeyim; şakaklarımıza insanlık esintisi vurdurdunuz, o derece. Oyunun müziklerinde Zeynep Gedizlioğlu’nun imzası bulunurken, yönetmen yardımcılığını Verda Habif, Ayşe Draz, ışık-müzik tasarımını ise Nilgün Kurtar, Özgür Özcan ve Selen Kartay üstleniyor.

        FAZLA IŞIK KÖR, FAZLA BİLGİ MECZUP EDEBİLİR

        Siyah bir sahne düşünün, yan yana dizilen 5 sandalye ve bu sandalyelerde oturan, bazen de ayaklanan 5 kadın-erkekten oluşan karakterler… Işıklarla kesilen ve devam ettirilen bir konuşma halindeler. Dün, bugün ve yarın üzerinden, yoğun bir kavram söylemi içindeler. Bir şey anlatma gayretleri ve bu gayret içindeki kelimelerle oynayış şekilleri, rahatlı-rahatsız hareketlenmeleri şaşkınlık verici. Başlangıçta, her biri farklı bir derdi / efkarı anlatıyormuş gibi, fakat sonrasında algılayacağımız; onları birleştirenin, derin ve ince bir durumun olduğu... 5 karakterin, aslında 1 karakteri resimliyor olması, iç içe geçen monologlar ve ortaya çıkan fotoğraf; sen, ben, o; yanıp sönen ışık, karanlık, korku ve karanlık korkusu… Asimile olma ve dönüşüm, ümit ve çaresizliğin göbek bağlarının kesilememesi, itibar görme arzusu, sistemin diliyle reddediliş yahut kendi öz benliğini yitiriş, komutlar, kuklalar, kurallar ve mutlak sessizlik anıyla olgun kabulleniş, sonrasında varolunan-yaratılan algıya küfür ve gelişen / geliştirilen itaat ve tabi haliyle itaatçilerin, kendi muğlak çöplüklerinde, kusturulması / kusması ve en fenası Tekand’ın da karakterlerine dillendirdiği; ‘dönüşüm ve korkunun, korkulanın kendisinden çok daha korkunç olduğu gerçeği’, kısaca bir metin ancak bu kadar iyi anla(tıla)bilirdi. ‘Anlatılabilirdi’ derken aman yanlış anlaşılmasın, reca edicem; Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları’nın değil, benim mesaj kaygım var/dır her daim (siz de tecrübelediniz artık)! Hep nidalandığım gibi; karanlığa inat, sonuna değin açılan ışıkların da kör edebileceği. Unutuyoruz ama fazla ışık da kör, fazla bilgi de meczup edebilir.

        TV KARŞISINDA DÜNYAYI ELE GEÇİRECEĞİMİZ

        Son olarak yazıyı, Tekand’ın oyun üstüne söylediği şu cümlelerle bitiriyor ve huzurlarınızdan ayrılıyorum: “Hepimiz uzun zamandır adeta önümüze konulan ve yaklaştıkça daha uzağa götürülen parlak hedeflerin peşinde çabalayıp duruyoruz. Bütün bir dünya vaadediliyor ama nedense yaşadığımız alanlar ve çevremiz gittikçe küçülüyor. Bütün olup bitene seyirci haline getirilip, televizyon karşısında dünyayı ele geçirdiğimiz yanılgısını gerçek kabul ediyoruz. Başkalarının acılarına dönüp bakacak, değiştirmek ve müdahale etmek için parmağımızı kımıldatacak cesaretimiz kalmıyor. Bu gerçekten çok acıklı bir durum.”

        Bilgi ve rezervasyon için: 0212 246 77 25 / 0534 012 60 01 www.studiooyunculari.com

        Günün sözü:

        1960’larda ortaya çıkan vücut sanatı (body art) yani beden sanatının önemli bir temsilcisi (Yugoslavya -1946) Marina Abromovic’in bir sözüyle vedamı salıyorum; alan alır, almayana mukadderat deriz; ‘Etiğin olmadığı bir sanat kozmetikten ibarettir.’

        Diğer Yazılar