Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BETÜL MEMİŞ-memisbetul@gmail.com

        “Doğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı yağmurun / Bulutların rüzgarla sökün ettiği / Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla gelmez / Onu bulup getiren insanlardır / Duman tüten topraktan bahar boyunca / Dökülüp yükselir birden gökyüzü / Ama barış ağaç değil, ot değil ki / yeşersin: / Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir…” Aslında mevzuya, başka bir paralel evrenden giriş yapacaktım fakat bugünlük kısmetimize bu düştü diyelim; gördüğümüz devr-i alemden devam! 1898-1956 yılları arasında yaşamış, 20. yüzyılın en etkili Alman şairi, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Bertolt Brecht böyle diyor, adıyla pek manalı şiiri ‘Çağrı’da… (Erken içimden geldi notu: Malumunuz yine uzun bi kelamla karşınızdayım. İstiyorum ki arkanıza yaslanın ve yazıya eşlik etsin niyetine, Bandista’nın ‘İsyan’ şarkısına kulak verin! Hazırsanız, yaklaşınız reca edicem, başlıyoruz yavaştan!)

        YENİKAPI TİYATROSU’NDAN HAYAT SOKAKTA!

        Bugün, tam da Brecht mizacında ve ideasında, bir fonla karşınızdayım. Girizgahı fazla uzatmadan, geliyorum mevzun(m)un kahramanlarına: 2005’ten bu yana, tiyatro kadrajında, kıvamında işlere imza atan İzmir Yenikapı Tiyatrosu... İlk önce üşenmeyip, us’ları tazeleme niyetli bir hatırlatma çakalım, nereden Yenikapı’yla ilişiğimiz?! Geçtiğimiz dönem, Boris Vian’ın ‘İmparatorluk Kuranlar’ıyla İstanbullular’la buluşan ekibi, aslında ben ve belki benim nazarımda birçok izlek, geç keşfetmiş olabilir. Bu geç keşfediş hali, ne yazık ki onların değil, algıda seçicilikte tembelliğe düşen bizlerin kabahati. Zira onlar memleketim coğrafyasının, neredeyse tüm sahne ve sokaklarında derdini, tiyatroyla anlatmış; Mardin’den Denizli’ye, Sinop’tan Tunceli’ye, ‘Sanat hayattır! Hayat sokakta!’ şiarının ışığında, perde açmış bir ekip. Bu yazı da biraz vicdan paklaması pratiğiyle dökülmüş olabilir. Yahut ‘şukela bir ekip tanıdım, sizler de bilin / tanıyın, istiyorum’ vecizeli, heyecanlı dökülmeler de olabilir; kim nasıl algılamak istiyorsa algılasın ve sonrasında ricam, sessizce dağılsın! Nasılsa, gerisi laf-ı güzaf!

        4. ÇEŞME TİYATRO FESTİVALİ…

        Gelelim ekibin rotama takılan şahaneliğine. Geçtiğimiz hafta, Çeşme’de, muhabbeti ve eğlencesi gani bir festivalin 4.’sü düzenlendi: Çeşme Tiyatro Festivali. Çeşme Belediyesi’nin desteğinde ve Yenikapı Tiyatrosu’nun emeğinde, farklı illerden, farklı tiyatroları ve yazar-şairleri ağırlayan festival, misafirlerine tadında bir festival güncesi yaşattı. ‘Yaşattı’ diyorum, çünkü festivalin, üç gününün şahitlerinden birisi de bendim. (Festival bahane, ekibin yamacından tiyatro dünyası hallerini, dikize yatmak şahane edalı bir yazıdır bu da!) Seminerlerden atölyelere, şiir dinletilerinden tiyatro ve konserlere değin, festival süresince, kimleri tanıma şansın oldu derseniz de; Çanakkale Güzel Sanatlar Oyuncuları, Çeşme Belediye Tiyatrosu, Dikili Belediye Tiyatrosu, Drama Kumpanya, Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu, Tiyatro Simurg, Nilüfer Sokak Oyuncuları, Oyun Gemisi Tiyatro Topluluğu, Sarıyer Belediye Tiyatrosu, Seferihisar Belediyesi Tiyatro Topluluğu, Sinop Çalık Yedaş Çocuk Tiyatrosu, Tiyatro BSG ve Pir Sultan Abdal Tiyatro Topluluğu bunlardan bazılarıydı.

        TÜM AKSİLİKLERE RAĞMEN TİYATRO YAPAN

        Yaşam alanımız İstanbul olunca, ne yazık ki şehir dışındaki enerjisi yüksek işlere imza atan tiyatroları (ve ürettiklerini) es geçebiliyoruz. (Ki benim gibi memleketin neredeyse görülmedik şehrini bırakmayan bir fani söylüyor bunu!) Mecbur yahut heyhat deyip, bekleme yapmadan devamlayabiliriz. Lakin aksiliklere ve kafa yakıcı durumlara karşın tiyatro yapan/yaratan, Yenikapı Tiyatrosu gibi o kadar çok grup var ki -kendi adıma söylüyorum- tüm bu ekipleri ve yarattıklarını, geç keşfetmek açıkçası beni derin düşüncelere saldı. İç ses: İstanbul’da ‘bilirkişi’lerin verdiği, ülke çapındaki tiyatro ödülleri, neden hep İstanbul’daki tiyatroculara veriliyor; diğer şehrin azizleri/tiyatrocuları, başka bir ülkede mi sahne alıyorlar, mesela!? Üşenmeyip, beyin loblarını havalandırırsak; fotoğrafın detaylarına takılıp, geniş hacimden nefes/pay alamıyor muyuz acaba?! Neyse dilemmalar dünyasının, tuhaflıklar memleketindeyiz, devam!

        SAHNE BİZİM NAMUSUMUZDUR…

        Festival kapsamında, üç günlük dünya kotalı iki lafın belini kırdığımız, gördüğüm / tanıdığım ve beni daha da çoğaltan tüm Yenikapı ekibine (kelama düştüklerim: Orçun, Yunus, Mahir, Nazlı, Medine, Abdulhakim, Özlem, Uğur, Ata, Mehmet ve Batu), buradan bir kez daha saygılar/sevgiler şelale! Her kafadan bünyenin konuşlandığı, genç, dinamik ve en önemlisi sol yamaçlarındaki cevheri karaya çalmamış bir ekip Yenikapı. Birçok tiyatrocu ve tiyatronun yapmaya yeltenemediği işlere imza atıyorlar, hem de karakterlerinden ve prensiplerinden ödün vermeden! Düşünün ki Gogol’un, 1842’de yazdığı Palto’sunu, 2012’de sahneliyor ve mahkemelik oluyorlar ama inadına devam türküsünden vazgeçmiyorlar yahut Sivas’ta sahneleyecekleri oyun öncesi, birilerinin ikinci Sivas’ı yaşatırız, demelerine rağmen, ‘biz buradayız’ deyip, oyunlarını seyircileriyle paylaşmaya devam ediyorlar. Ya da politik olduğu gerekçesiyle, tiyatrolarını sert bulan devlet erkanı, kültür bakanlığının verdiği fonu kesiyor. Tabii bu fon kesme, İstanbullu tiyatrocular/gazeteciler tarafından; ‘orada bir köy var uzakta’ şeklinde algılanıldığından yeterince sesler çık(a)mıyor ama onlar nidalanmaya devam ediyor! Sonra ne mi oluyor, ‘sıra sana da gelecek’ cümlesi ‘cuk’ oturuyor! Şimdilerde fonları kesilen İstanbullu tiyatrocular nidalanıyor: Nerede bu tiyatrocular, sanatçılar ve seyirciler diye! Sahi neredeler ve neredeyiz biz?! Orçun Masatçı konuşmasında manalı bir kelam ediyor, tabii anlayana: “Tiyatroda sahne bizim namusumuzdur, dışarıda, kapıda söylediğimiz şeylerle, sahnede söylediğimiz şeylerin, aynı olması gerekiyor. Egemenlerin bize dayattığından başka bir şeyden bahsediyorum. Yoksa diğer türlüsü gerçek değil, riya.” ‘

        İZMİR’DEN DÜNYAYA AÇILAN KAPI

        Yenikapı Tiyatrosu; bu yüzyılın mottosu, dillere pelesenk ‘içindeki çocuğu öldürme’ şiarlı, pek modern söylemimizde, harcadıkça / battıkça daha bir insan/yaratık olduğumuzu sandığımız tüketim çılgınlığında, herkeslerin dillendirmekte zorlandığı ve hatta çok da işine gelmediği bir jargonu ‘devrim’i, ilk önce yaşamlarına, sonra da tiyatrolarına taşımışlar. İtiraf etmeliyim başlarda, bu algıyla hayatı kucaklama ve yaşama biçimleri, beni şaşırttı! Nasıl olmasındı ki, İstanbul’un bağzı sanat cemiyeti ve bağzı tiyatro mesaidaşlarının ulu egolarının arasında, Yenikapı’nın İzmir’den dünyaya açılan penceresi: En basitinden temizdi. Kısaca gün sonunda, iyi adamlar ve kadınların olduğunu ve hâlâ onlarla aynı gökyüzü altında nefeslendiğimi bilmek ferahlatıcı geldi. 2013 hissiyatında, romantik değil ama nostaljik kokan bir hal ‘devrim’ derken ben, biranda onların bu kendinden geçmiş umut ve inanç ikilisinin yamacında, ‘böyle de olabilirmiş’li tebessümler çaktım.

        ABASIZLAR HEP BİRDEN ABANDIKLARINDA

        Festival kapsamında, Yenikapı’nın, 2010’dan bu yana sahneledikleri son seyirliğini de görme şansım oldu: “Abasızlar hep birden abandıklarında, açılacak cümle kapısı özgürlüğün” diyen, Peter Weiss’in yazdığı, bir Can Yücel çevirisi olan “İsyan”. (Dilimize Saloz’un Mavalı olarak çevrildi.) Oyun, Portekiz’in Angola’yı işgali ve ardından gelişen olayları anlatsa da neticede, Can Baba çevirisinin de etkisiyle günümüz olaylarına da göndermeler var. Hayatını kaybeden maden işçileri, kot taşlarken zehir soluyan işçiler, polis şiddeti, Gezi olayları, Kürt sorunu ve Tekel Tariş direnişi gibi birçok mevzuyu oyunda görebiliyorsunuz. Orçun Masatçı’nın yönetmenliğini üstlendiği, Bandista’nın şahane/kafa açan müziklerinin eşlik ettiği İsyan’ı coşturan oyuncular ise; Nazlı Masatçı, Medine Çam, Mehmet Küçükgünaydın ve Özlem Öztürk. İsyan’ı merak edenlere not: Ekip, bu yıl İstanbul’a gelecek ve İsyan’la karşınızda olacak! Festivalde dikkatimi çeken bir diğer oyunsa Turgut Nar’ın, 93’te yazdığı ‘Çöplük’ adlı metini. Oyun Gemisi Tiyatro Topluluğu’nun sahnelediği oyunun hikayesini acayip iyi ama sahneye uyarlamasını fena buldum. Naçizane fikrim; iyi bir dramurji ve çokça oyunculuk ruhu, Çöplük’ü olması gereken seyirliğe taşıyabilir.

        FESTİVALDEN NOTLAR/ İÇİMDE KALANLAR

        Sanatçılar Girişimi 18 Kasım’da sokakta!

        Ege’nin incisi tarihi Çeşme’de, böylesine güzel buluşmaların ne yazık ki sadece 4. yılı ve tek olması acı! Memleketim coğrafyasında, hizmet kotasından cümleler sarf eden belediyelerin, bu tür etkinliklere ve buluşmalara daha fazla fon ve istek ayırması, şimdilik en büyük arzum. Festival kapsamında konuşmacı olanlardan Orçun Masatçı, Nimet Erdem, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer (Seferihisar’daki tarım ve tohum takas pazarını ilginç buldum, bilahare göz atalım ve destek verelim!) ve üstatlar Orhan Aydın, Orhan Alkaya, Turgay Tanülkü, Haluk Işık’ın kelamları kafa açıcıydı… Bu tür festivallerin daha geniş kitlelere yayılması bugünden çıkan notum! Burada onların kelamlarını anlatmak taklidi gibi olacaktır, o yüzden seneye kendinize bi güzellik yapın ve Çeşme’deki olmadı Dikili ya da Seferihisar’daki festivallerden birinin yolunu tutun! Son kertede, Orhan Aydın, Sanatçılar Girişimi’nin bir hazırlığından bahsetti: “18 Kasım’da, İstanbul / AKM’nin, polis işgalinden kurtulması, önce tadilatını yapıp, sonra asıl sahiplerine verilmesi için sokağa çıkıp, eylem yapacağız. Tiyatrocular, yazarlar, edebiyatçılar ve sinemacılar da olacak bu destekte.”

        KENDİ AYNAMIZA BAKMAMIZ GEREKİYOR

        Konuşmalarda dikkatimi cezbeden diğer notlar ise şöyle… Orçun Masatçı, bugün üniversitelerin birçoğunun, 40’ın üzerinde oyunculuk bölümü öğrencileri yetiştirdiğini, düz hesapla 40 okulda, 400’ün üstünde oyunculuk bölümü öğrencisi olduğunu, fakat sigortalı olarak çalışan oyuncu sayısının 5 bini aşmadığını, bunların ağrılıklı olarak çocuk tiyatrosu olduğunu, İzmir’de, Milli Eğitim’e kayıtlı sadece 300 tane çocuk tiyatrosunun bulunduğunu ve bunların çoğunun da ne yazık ki içerikten yoksun oyunlar sahnelediğini, böylelikle sanatın yaratıcı ve özgün gücünden uzak, TV’de beyinleri yıkanan çocuk bireylerin, bir kez de sahnede başka bir dilde yok edildiğinin altını çizerek, hayatla sahneyi ne kadar birleştirebilirsek gençliğin, geleceğe bakışının da o derece sağlıklı olacağını belirtti. Son olarak körler okulu, çocuk islahevleri ve cezaevlerinde, tiyatro grupları kurarak nazarımızda, en temizinden alkışı hak eden üstat Turgay Tanülkü’nün sözleri manidardı: “Her şeyi, bir başka yerlere/kişilere, yüklemenin bir anlamı yok! Ki biz kendimiz, kendimize yapıyoruz bu söylendiğimiz şeyleri. Tiyatro camiası olarak diyorum, kendi içimizde dost olamamaktan kaynaklı, şimdi konuştuğumuz ve hep konuşulan sorunlar. Bizler, kendi içimizdeki savaş ve çekememezlikten dolayı düşmanlarımızı da kendimiz hazırladık. Çünkü kendi camiamızda bir bütün değiliz, olamadık. Bu yüzden de ilk önce kendi aynamıza bakmamız gerekiyor.”

        Hep söylendiğim gibi; ilk taşı günahsız olan atsın diye İsa boşuna yakarmamış!

        Es geçilmesin notu:

        ALİ İSMAİL KORKMAZ FUTBOL TURNUVASI

        Yenikapı Tiyatrosu, tüm bunların akabinde, boş durmuyor ve Ali İsmail Korkmaz Futbol Turnuvası başlığında bir etkinliği daha hayata geçiriyor. 8 Kasım’da, Bornova Büyük Park’ta gerçekleşen turnuvada Bağzı Üniversiteliler, Kadın Kollektifi, Allahı’nı Seven Defansa Gelsin Spor, MEBET, Özgürlükçü Gençlik ve Halkevleri Spor yer alıyor. Turnuvanın finali, 17 Kasım, saat 16.00’da, Büyük Park’ta yapılacak. İlgilenenlerin dikkatine! Şimdilik eyvallah! Bilgi için: http://www.yenikapitiyatrosu.com/

        Diğer Yazılar