Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Usul usul erimeye koyuldu direncin, insanlara beslediğin eski sevecenliğinin yerini bir süre evde yapma ‘kalp şarabı’ aldı, bulantını bastırmak için. Kalp şarabı: On tane taze maydanoz sapı temizce yıkanır, yapraklarıyla birlikte. Bir litre doğal şaraba eklenir. O eklendikten sonra iki yemek kaşığı doğal üzüm sirkesi eklenir ve ağır ateşte on dakika kaynatılır. (Dikkat taşar.) Bu durumda üç yüz gram doğal bal eklenir ve dört dakika daha hafifçe kaynatılır, sıcak kalp şarabı süzülür ve önceden yüksek dereceli alkolle çalkalanmış olan şişeye doldurulur. Şişenin ağzı çok iyi kapatılmalıdır. Şişenin dibinde biriken tortu zararlı değildir ve birlikte dikilir. Zayıf kalplere, duyulan tiksintiden oluşmuş üç kalbe,beş kalbe, semavi ve sevdai nedenlerle sürekli kalp sancısı çekenlere önerilen bu kalp şarabını da denedin uzunca bir süre… Bunca insanın dile getirdiği ‘ya uymak ya yok olmak’ öğüdüne kulak asmıyor görünsen de şu bilinmezlik -sizlerin de ayırtına çoktan varmış olacağınız biçimde-akorsuz iki kalp taşıyan bir insan dönüştürmüştü seni…

        ”BULUTİYATRO’DAN “EVİM! GÜZEL EVİM! FOTOGRAFI

        2013’ün Temmuz’unda kaybettiğimiz, en üstadım Leyla Erbil, Zenime Hanım karakteriyle us’lara çizik attığı ‘Cüce’de böyle tarifliyordu ‘kalp şarabı’nı. Ve sıralıyordu ‘kalp şarabı’nın nimetlerini; zayıf kalplere,sürekli kalp sancısı çekenlere diye! Geçtiğimiz hafta seyrine daldığım,‘bütün dünya evimiz’ mottosuyla 2012 yılında, tiyatro izleyicilerine merhaba diyen BuluTiyatro’nun yeni seyirliklerinden ‘Evim!Güzel Evim!’in annesi ve iki kızının kalp çırpınışlarına tanık olunca, ‘Cüce’nin kalp sarabı ve 'ya uymak ya yok olmak' nidası ilişti aklıma...Bu topraklarda hangi kadının, kalp şarabına ihtiyacı yoktu ki?! Oysa ne kolay düşüyordu kelamlar sadede; ‘kadın’, ‘erkek’, ‘aile’ ve ‘eşitlik’ diye… Yetmiyor, hastalıklı aile mecrasını,‘kutsal aile’ aktine devşirip,üzerini parlak/cilalı etiketlerle biçimliyorduk, elalem nederler üstüne! Halbuki şöyle bir düşününce en histeriklisinden, ne tuhaf değil mi aslında, bir organın varlığı,bir insan evladı için büyük kolaylık yaratırken bu evrende, diğer bir insan evladı için cellatların tecavüzcülerin-köteklerin-şiddetin-hiddetin-ahlakın yola düşüp, nutuklara ve ölümlere düşme sebebi! Mevzu da kırılan kolların yen içinde kalması veya kan kusup kızılcık şerbetlerinin yudum yudum içilmesinde efsunlanıp, yana yakıla işlenen çeyiz sandıklarının açılmasıyla renk vermiyor muydu?!

        FÜSUN DEMİREL YILLAR SONRA YENİDEN SAHNEDE

        En tiyatro yazarlarımdan ve aslında onun için en şükelasından iyi bir gözlemcidir dersek abartı olmaz, kısaca algısının hastası olduğum Ebru Nihan Celkan’ın yazdığı ve yönettiği ‘Evim! Güzel Evim!’; Şehirli, orta sınıf bir aile üzerinden aralıyor kapısını ve her ikisi de üniversite eğitimi almış, biri emekli öğretmen, biri bir şirkette, üst düzey yönetici olan bir karı-koca ve genç kızlarından oluşan ‘ideal’ ailenin beş gününe, can kırıklarına tanıklığa davet ediyor. Yardımcı yönetmenliğini Özlem Karadağ, Fatih Artvinli, dramaturjisini Ayşegül Altınay, Özlem Karadağ, Fatih Artvinli, reji asistanlığını Pınar Hamzaoğlu, Saniye Samra, Sadin Yeşiltaş, sahne tasarımını Cenk Karayazagan, müziklerini Ekin Sanaç, ışık tasarımını Alev Topal ve efekt tasarımını Didem Gençtürk’ün üstlendiği oyunu daha da belleklere kazıyan oyunculuklarda ise; Füsun Demirel, Burcu Çelik, Özge Ertem ve Fatih Özkan yer alıyor. Celkan, bir güzellik yapmış aslında biz tiyatro izleyicisine ve 22 yıldan sonra oyunculuğuna şapka çıkarttığım Füsun Demirel’i katmış oyuna. Nasıl es geçilebilir ki; Dario Fo çevirileri, Uçurtmayı Vurmasınlar, Sıdıka ve Şaşıfelek Çıkmazı’ndaki performanslarıyla çoğumuzun belleğinde, tebessümlü anılar bırakan Demirel, ‘Evim! Güzel Evim!’de sanki hiç tiyatroya ara vermemiş gibi. Dağınıklık hissi yaratmadan, hümanist cover oyunculuğuyla Demirel’i tiyatroda seyredalmak ayrıca miss… İşin bir başka kıvamındalığı ise Burcu Çelik, Özge Ertem ve Fatih Özkan gibi genç oyuncuların Demirel’in üstatlığı karşısında, mükemmel bir oyunculuk sergilemeleri; doğal ve pürüzsüz! Naçizane bir izlek olarak oyuncuların birbirlerine uyumunu ve metne hakimiyetini çok başarılı buldum.

        İSTATİSTİKLERE YANSIMAYAN ŞİDDETİN PEŞİNE DÜŞTÜK!

        BuluTiyatro, tıpkı diğer seyirliklerinde olduğu gibi bu oyunda da bir derdi dertlenip, hatta yorumu biz izleklere bırakarak, hikayenin ortasınya da sonunda, mucize ve yükselmeler yerleştirmeden, ‘bu da var’ portresi çıkarıyor. Zaten kelama düştüğü şu cümleler de bu oyunun alt metni kıvamında: “İstatistiklere yansımayan şiddetin peşine düştük. Kadına yönelik şiddeti ölüm rakamları üzerinden tartışmanın konuyu kavrayışımızda bizi eksik bıraktığına inanıyorum. Ruhu örselenen kız çocukları? Tüm hayatını psikolojik şiddete maruz kalarak geçirmek zorunda kalan kadınlar ve çocuklar? Onların hikayeleri nerede? Onlar kaç kişi? Onların sesini nasıl duyacağız? Şiddet sadece birine atılan tokat değil, insan ruhunu inciten sözdür aynı zamanda. Bizim konuyu bu perspektiften ele alma meramımız konuyu daha etraflıca ele alma teklifidir… Kadınlar, en çok ‘aile’ içinde, en güvenli olduğu iddia edilen alanda mağdur ediliyor. Başka aileler mümkün… Kadınların kuluçka makinası olarak tasarlandığı, artık işlemeyen, işlemediği için daha çok can kaybına sebep veren geleneksel aileyi yeniden yapılandırmak için kadınların haykırmasına ihtiyacımız var… Umarım oyunumuz, kadınların hikâyelerini yüksek sesle anlatma cesaretine bir nefes olur.”

        BİRAZ İNCELİK VE (C)ESARET!

        İçimden geldi notu: Tüm oyun boyunca, baba / aile reisi figürüne biçile rolün, sahne platformunda üstte/ötede konuşlandığı tek kişilik, kırmızı renkli, berjer koltuk konumuyla desteklenmesini çok manidar buldum; öyle çok şey anlatıyor ki aslında, konuşulamayan, boğaza düğümlenen… Bir de dayatılan aile kavramına ve özellikle anne ve baba manasına, ayrıca bir ilginiz varsa, aman diyim, oyun en olmadık, es geçtiğini sandığınız anılarınızı yeniden gün yüzüne çıkarabilir, bu nedenle de biraz incelik ve cesaret reca edicem! Belki de artık katarsis yapıp, paklanmanın zamanı gelmiştir ne dersiniz?! Üstat Turgut Uyar’ın nidalandığı üzere, ‘bütün mümkünlerin kıyısında’, ‘Evim! Güzel Evim!’ (c)esaretinizi deneyimlemek için iyi bir fırsat olabilir! Oyunu, 7-14 Mart, saat 21.00’de, 9 Mart,

        saat 19.00’da, Sekizincikat/Beyoğlu’nda seyredebilirsiniz. Tel: 545

        4624528 / 212 292 32 47

        Diğer Yazılar