Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yedi yıldır devam eden, neredeyse 1 milyon insanın hayatını kaybettiği ve milyonların yerinden olduğu Suriye savaşı belki de ilk defa tıkandı. Neden mi? Sahadaki taşeron örgütlerin sürekli el değiştirmesi ve esas oyuncuların ise rol değişimi gereği artık herkes taktik hamleler yapıyor. Yani daha kısa vadeli planlar ve aksiyonlar söz konusu, bundan birkaç yıl öncesine göre.

        İlginç olan nokta ise Fırat Kalkanı Operasyonu’na kadar Suriye’de kısa, günübirlik planlarla hareket eden, yani taktik oynayan Türkiye’nin bu tarih itibariyle strateji oynamaya başlaması.

        Zira Suriye’de çok sivrilmeden bir şeyler kovalayan Rusya, 2016 içinde güçlü bir şekilde “Artık ben de varım” demişti.

        Türkiye bu tarih itibarıyla oyuncuların farklı taraflara yöneldiğini, stratejik bir derinlik olmadan sadece taktik hamleler ile yol alınamayacağını, hatta “Gitsin” denilen Beşar Esad’ın gidişinin de o kadar kolay olmadığını ve olmayacağını fark etti. Bu nedenle ki 2016’dan itibaren Suriye’de işlerin yolunda gitmediğini fark edip stratejik bir yol haritası belirledi Ankara. Kısa vadede Afrin, orta vadede Mümbiç, uzun vadede ise Rojova’yı PKK ve türevlerinden temizlemeyi, sınır hattını güvenli bir hale getirmeyi hedefledi.

        Her ne kadar konferanslar düzenlense de Suriye’deki savaşın – en azından etkilerinin – önümüzdeki 20 yıl sürmesi bekleniyor. Çünkü tarihsel akış, bu tip konferansların genelde sorunun çözümü için değil, tarafların bilek güreşi ya da zaman kazanması için yapıldığını gösteriyor. Bir nevi karşılıklı siyasi şantaj arenası... Bu nedenle Türkiye’nin en az 4 yıl boyunca Suriye’de operasyonel hareketlilik içinde, 20 yıl kadar bir süre ise içeride varlık gösterecek bir stratejide hareket edeceği ihtimali de pek uzak görülmüyor.

        REKLAM

        OYUN DEĞİŞTİ, KARTLAR YENİDEN KARILDI

        “Zeytin Dalı” operasyonunun başından beri Kuzey Suriye’deki Afrin bölgesi, Suriye savaşının pek çok aktörü arasındaki meydan okumaların merkezi oldu. Son 9 aydan bu yana Astana, Cenevre, Soçi, Kahire ve Riyad’da sürdürülen çözüm odaklı görüşmelerden netice çıkmazken tüm siyasi aktörler Afrin’de karşı karşıya geldi. Öte yandan 7 Şubat’ta ABD’nin Suriye’deki Rus güvenlik şirketi Wagner’in 200 silahlı adamının olduğu bölgeyi bombalaması ile sahada yeni bir milat söz konusu. Kartlar bir kez daha karılıyor, sahadaki iş birliği ve güç dengeleri de değişim sinyalleri veriyor.

        Suriye iç savaşının bundan sonraki sürecinde ‘Wagner’ adını sıkça duyacaksınız. Amerikan güvenlik şirketi Blackwater’ın Suriye’deki muadili diyebiliriz Wagner için. Blackwater ismini Afganistan ve Irak savaşlarında adını çok sık işitmiştik hatırlarsanız. Washington’un başını sık sık belaya sokan şirket sonrasında adını Xe hizmetleri olarak değişmek zorunda bile kalmıştı.

        Terör örgütü DEAŞ Suriye’den temizlenirken Suriye rejimi, terör örgütü PKK ve “Amerikalı danışmanlar” arasında bir çatışma bölgesine dönüşen Deyr el Zor’a odaklanmış durumda. 7 Şubat tarihinde bu tali bölge, ABD ile Suriye ordusu arasında gerçek bir savaşı tetikleyip Moskova ile Washington arasındaki mevcut rekabeti çatışmalı hale dönüştürecek bir sürece zemin hazırlıyor.

        Zira Wagner’in Suriye sahasında Rusya ve rejimin hizmetinde 2500 paralı askeri olduğu iddia ediliyor. Suriye rejimi ile anlaşma imzalayan Wagner’in Doğu Humus ve Deyr el Zor’daki petrol sahalarını DEAŞ’a karşı koruduğu ifade ediliyor.

        REKLAM

        PKK/PYD KİMİN TAŞERONU OLACAK?

        Deyr el Zor da yaşananlar gündemin gölgesinde kalmış olsa da aslında orada iç savaşın belki de en kırılgan dönemine geçişin sinyalleri verildi. Suriye ordusu ve Wagner'in paralı askerleri top ve tanklarla Deyr el Zor’un bir kısmını geri almak için PKK’nın Suriye’deki kolu PYD’nin karargahını ağır bombardıman ile baskı altında tuttu. Çatışmanın sonunda aralarında çok sayıda Rus ve Ukraynalının bulunduğu 200 civarı insan öldü, yüzlerce kişi de yaralandı. Suriye güçleri bölgeden hızla kaçtı, Rusya şimdilik Amerika'nın bu "yasa dışı" faaliyetini şiddetle kınamakla yetindi. Ama bu kavga burada bitmeyecek. Zira sahadaki vekalet savaşları artık başka bir boyut kazandı. Çünkü Wagner gibi şirketler her ne kadar özel güvenlik şirketi gibi gözükse de bu paralı askerler Rus askeri ile birlikte savaşıyor, hatta önde cenk ettiği için önce ölüyor. Bir taraftan Kremlin de Rus kamuoyundan gerçek “şehit” sayılarını gizlemiş oluyor, halkın gazını alıyor.

        Amerika, Afganistan ve Irak’ta yaşadığı hezimetten ve savunma bütçe kısıtlaması kararından sonra Ortadoğu’da “no boots on the ground” yani asker göndermeme stratejisi uygulamaya başladı. Bu nedenle Suriye’de özellikle son dönemde saha hareketliliğini PKK/PYD üzerinden sağladı. Ancak PKK hem Rusya hem ABD ile ayrı ayrı dans etti şu ana kadar. ABD ise artık tam anlamıyla kendisine sadık bir PKK/PYD istiyor. ABD Savunma Bakanı James Mattis’in Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli’ye sunduğu “YPG ile PKK’yı savaştırabiliriz” şeklindeki skandal teklifin perde arkasına baktığımızda ABD’nin geride bıraktığımız 21 Kasım tarihinden bu yana İran’a yakınlığı ile bilinen 68 PKK’lıyı Suriye sahasından çıkardığını, YPG içindeki İran fraksiyonunun gücünü kırmak ve Suriye sahası içinde İran’ın etki alanını daraltmak için hamle yaptığını görebiliyoruz. Ankara-Washington ilişkilerini toparlamak üzere Mattis'in ortaya attığı fikrin aslında YPG’yi bitirmek yerine YPG içindeki İrancı ekolü tasfiyeye yönelik olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü ABD, Rusların Wagner’ine karşı savaşabilecek güç olarak PYD/YPG’yi görüyor.

        REKLAM

        PKK/PYD VE REJİM İTTİFAKI PROPAGANDA MI?

        Halep’te bir araya gelen YPG, rejim güçleri ve Rus ordusunun temsilcileri geçtiğimiz hafta 14. kez Afrin ile ilgili düzenlemeleri görüştü. Halep’teki üçlü toplantıya sözde YPG Komutanı Siban Hemo, Suriye Hükümet Kuvvetleri Güvenlik Komisyonu Başkanı Tuğgeneral Malik Alya ve Rus ordusu Uzlaştırma Merkezi Komutanı’nın katıldığı bilgilerini sahadan alıyoruz.

        Toplantıda PKK/PYD tarafının, Şam ile yaptığı üç maddelik anlaşma ise şunları kapsıyor: Suriye ve YPG arasında cephede iş birliği ve koordinasyon kurmak, Türkiye’nin saldırısına karşı koymak için çalışmak, Türk ordusunun ve desteklediği grupların kontrol ettiği bölgeleri kurtarmak için birlikte hareket etmek.

        Şam, Afrin’e tam bir dönüş yapmak ve başka bölgelerde olduğu gibi burayı kontrolüne almak istiyor. Ancak yapılan 14 görüşmeden de istediğini alabilmiş değil. YPG ise “sembolik bir varlık” öneriyor rejime. Zira ABD, örgütün rejimle çok fazla içli dışı bir görüntü içinde olmasını istemiyor. Hatta Suriye ordusunun varlığının sembolik olarak gösterilmesi için YPG’nin ordu üniforması giymesi bile konuşulanlar arasında. Böylece bunlara yönelik herhangi bir saldırı, Ankara ile Şam arasında bir krize dönüşebilme potansiyelini taşıyor. Halihazırda zaten iyi olmayan Şam-Ankara ilişkilerini iyice sıkıntıya sokabilir.

        Anlaşmada; bunun yerine tarafların üzerinde anlaştığı genel prensipler ile yetinildi. Ancak sürpriz, Rus tarafının temsilcisinden geldi. Zira temsilci “Moskova’dan bir talimat almadığını”, Zeytin Dalı Operasyonu başlamadan önce Afrin’den çekilen güçlerinin “anlaşmayı desteklemeyeceğini hatta bu anlaşmanın uygulanmasının oldukça tehlikeli bir adım olacağını” beyan etti.

        Anlaşmaya Rusya’nın tam destek vermediği net bir şekilde görülüyor. Bu, uygulamayı geciktirebilecek önemli bir faktör. Öte yandan bir diğer faktör de PKK/YPG’nin elindeki ağır silahları Suriye rejimine teslim etmesine ilişkin. Zira bu konuda hala bir anlaşma söz konusu değil.

        Ama PKK/PYD’nin Türk ordusunun ve desteklediği grupların kontrolüne aldığı bölgelere yönelik rejimle birlikte hareket etmek yönündeki teklifi örgütün önümüzdeki süreçte rejimle iş birliği yaparak Fırat Kalkanı operasyon alanına saldırabileceği ihtimalini akıllara getiriyor. Dolayısıyla bundan böyle Afrin’de motivasyonu korumak kadar Fırat Kalkanı operasyonu sahasını da dikkatle takip etmek gerekecek.

        Diğer Yazılar